Finlandiya, uzak bir ülke ama 1917?de bağımsızlığını îlân ettiğinde ilk tanıyan Osmanlı Devleti?ydi.
Siyâsî ilişkiler ise Finlandiya?nın özgürlüğünü kazanmasıyla başladı. Bağımsızlık için destek arayışında olan Fin yönetimi, Osmanlı İmparatorluğu'na da bir heyet gönderdi. Heyet, 21 Şubat 1918'de, Osmanlı Pâdişahı V. Mehmed Han tarafında büyük bir törenle kabul edildi.
Finlandiya Heyeti'nin ziyâreti sonrası iki ülke arasında, 11 Mayıs 1918?de Berlin?de bir dostluk muâhedesi imzâlandı. Ancak, Mondros Mütârekesi ile başlayan olumsuz süreç, Finler ile Türkler arasındaki siyâsî ilişkilerin tesisini geciktirdi.
REKÂBET DEĞİL, TAKIM RUHU
Cumhurbaşkanı Erdoğan 24 Kasım Öğretmenler Günü?nde Fin eğitim sistemini övünce gözler, yeniden Finlandiya?ya çevrildi.
Geçtiğimiz yıllarda Finlandiya Devlet Başkanı?nın târifeli uçakla ülkemize gelişi ve tevâzusu kamuoyunu çok etkilemişti. Bu tevâzunun sırrı, Fin eğitim sisteminde saklı desek yanlış olmaz.
Finlandiya?daki okullar hakkında Bolu İzzet Baysal Anadolu Lisesi Fizik Öğretmeni Ayşenur Özdemir?in çok aydınlatıcı bir makalesi var. Fin okulları, gerçekten her öğrencinin hayâllerini süsleyecek nitelikte.
Yedi yaşında okula başlayan Fin çocuklar, okula kendileri yürüyerek ya da bisikletle gidiyorlar. Okula götürüp getiren, ders çalıştıran ebeveyn anlayışı yok. Eğitim-öğretim programlarını şekillendirmesinde öğrencilerin de fikri alınıyor. Öğrencilerin bireyselleşmesine dikkat ediliyor. Notla değerlendirme yok. Ev ödevi verilmiyor. ?Bilgi okulda öğrenilir? kuralı geçerli. Çocuklardan biri yeterince iyi öğrenemiyorsa öğretmenleri, bunu hemen fark ediyor ve çocuğun öğrenme programını onun bireysel ihtiyaçlarına göre düzenliyor.
Fin okullarında spora bol bol yer var ama rekâbet için takım kurulmuyor. Yarışıp üstünlük kazanmanın Fin kültüründe değeri yok. Tüm çocuklar zekâ ve becerileri ne olursa olsun aynı sınıflarda okuyor. Özel okul yok. Eğitim devlet tarafından destekleniyor. Okulların hemen hepsinin tümü başarı düzeyi aynı. Avrupa?nın en şık kütüphâneleri Finlandiya?da bulunuyor.
PISA?DA BİRİNCİ
PISA, Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı PISA (Programme for International Student Assessment), OECD?nin üç yıl arayla düzenletiği bir araştırma. On beş yaş grubu öğrencilerin kazandıkları bilgi ve becerileri değerlendiriyor. PISA projesi, zorunlu eğitimin sonunda örgün eğitime devam eden 15 yaş grubu öğrencilerinin ne dereceye kadar öğrendikleri değil, sâhip oldukları bu bilgi ve becerileri içinde yaşadıkları toplumda karşılaştıkları gerçek ortamlarla ilişkilendirme ve olası sorunları çözümlemede kullanabilme yeteneğini ölçüyor. Bu amaçla öğrencilere çoktan seçmeli, karmaşık çoktan seçmeli, açık uçlu ve kapalı uçlu olmak üzere farklı türleri içeren toplam 100 soru soruluyor. Türkiye bu projeye, ilk olarak 2003 yılında katıldı. Bugüne kadar Türk öğrenciler sıralamanın sonlarında yer alırken Fin öğrenciler, sıralamanın en tepesinde yer aldı. Finlandiya?nın PISA da elde ettiği başarısının altında yatan en önemli sebeplerin başında öğretmen yetiştirme programı geliyor. Programın sonunda, öğretmenlik için mürâcaat edenlerin yaklaşık %10 u öğretmen yetiştirme programına kabul ediliyor.
BEYAZ ZAMBAKLAR ÜLKESİNDE (*)
Beyaz/Ak Zambaklar Ülkesinde, 1923 yılında basılmış Rus yazar Grigory Petrov?un kitabının adı. Petrov'un Finlandiya seyahatlerindeki notlardan oluşan eser, 1800'lerin son döneminde Finlandiya halkının içinde bulunduğu durumu, cehâletten kurtulmak için başta Johan Vilhelm Snellman olmak üzere bir avuç Fin aydının verdiği olağanüstü mücâdeleyi anlatıyor.
1866-1925 yılları arasında yaşayan Petrov, Uzun süre Finlandiya?da dolaştı. Ücrâ köylere kadar giderek Fin halkını yakından inceledi. Bataklık ülkesinin nasıl kalkındığını gözlemledi ve ülkesini kalkındırmak isteyenlere ışık tutacak, yol gösterecek bir eseri meydana getirdi. Kitap basıldığında çok büyük bir ilgi gördü. Türkçe?ye ilk defa 1928?de Ali Haydar Taner tarafından çevrildi.
Grigory Petrov, Bolşevik Devrimi sonrası Avrupa?ya kaçarken kısa bir süre Gelibolu?da kaldı.
Beyaz Zambak adı İncil?den geliyor. İncil?de cennetin simgesi. Zihinlerde yapılan devrim sonucunda bataklığın, beyaz zambaklar yetişen bahçelere dönüşümünü sembolize ediyor.
?Aydın olmak, modaya uygun elbise ve şapka giymek, kolalı gömlek giyinmek demek değildir. Aydın kesim milletin beyni durumundadır. Millet sizi iyi bir eğitim aldıktan sonra yüksek bir gelir elde edesiniz ve geceleri kahvehânelerde iskambil ve domino masasının başına geçip eğlenesiniz diye okutmamıştır. Böyle olanlar gerçek aydın olamazlar. Onlar aydınların küflenmişidirler.? (sh.36)
?Unutmayınız ki milletin cehâleti, kabalığı, sarhoşluğu, hastalıkları, perişanlığı ? bütün bunların hepsi sizin kendi utancınız ve suçunuzdur.? (sh.37)
(*) Beyaz Zambaklar Ülkesinde, Grigory PETROV, Çeviren: Ali Haydar, Yayına hazırlayan: Ahmet Zeki İZGÖER