Mehmed Niyâzi Özdemir, 1998?de Turkish Gambit (Türk Hamlesi) romanınıyla Türklere şah çeken Boris Akunin'i, 2005'de Plevne romanıyla mat etti.
PLEVNE'NİN ROMANINI YAZMAKTA GEÇ KALDIK
Mehmet Niyâzi Özdemir Plevne romanını yazınca Plevne?yi anlatmakta geç kaldığımız haberleri basında çıkmıştı. Plevne?nin romanını yazmakta geç kaldığımız doğruydu ama Plevne?yi anlatmakta geç kaldığımız doğru değildi. Plevne?yi, geleneğimizle nesilden nesile aktarmıştık. Daha müdâfaa esnâsında söylenen ve bugün duyduğumuzda hepimizi yüreğimizden yakalayan Plevne Türküsü, yüz tâne romana değişilir mi?
Rus yazar Boris Akunin, Plevne Müdâfası?nın 121. yıldönümü olan 1998?de yazdığı Turkish Gambit (Türk Hamlesi) romanında târihî gerçekleri sulandırarak Plevne Müdâfaası?nı küçük düşürmeye kalktı; satranç deyimiyle şah çekti. Mehmet Niyâzi ise Plevne romanıyla Rusları mat etti.
TÜRK HAMLESİ?NDEKİ YANLIŞLAR
Türk Hamlesi romanı, Plevne Müdâfaası?nı karşılıklı câsususluk hamleleri olarak, sanki bir satranç maçı gibi anlatıyor.
Rus tarafının gizli servis ajanı Fandorin, döneminin James Bond?u gibidir. Roman boyunca, Rus cephesine sızmış olan Enver isimli Türk ajanı ortaya çıkarmak için uğraşıyor. Romanı bir satranç oyunu üzerine inşâ eden Akunin, Plevne Müdâfaası?ndaki başarıyı, câsusluk hamlelerine bağlayarak tahfif ediyor.
Rusların başarısızlığı, kaçırılan hamleler ve şanssızlıklar yüzündendir. Şöyle ki Tuna?yı geçen ve Şıpka Geçiti?ni kontrolüne alan Rus ordusu Nikopol?e ilerler. Hâlbûki Plevne?ye gitmelidir. Bu arada Gâzi Osman Paşa, ordusuyla Plevne?ye yerleşir ve Rusların geçişine engel olur. Kitapta bu hâdise şöyle îzâh ediliyor. Rus tarafına gazeteci d?Hévrais olarak sızan Enver Efendi, Rus birliklerinin âcilen Plevne?ye gönderilmesini muhtevî şifre üzerinde oynar ve Plevne?yi Nikopol yapar.
Bu arada, d?Hévrais, Plevne?ye gidip bir röportaj yapar. Osman Paşa askerlerinin orada olmadığı bilgisini yayar. Ruslar da bu bilgiye güvenip saldırınca, iki bin kayıp verirler.
Yazarın kurgusuna göre Rusların ikinci taarruzunun başarısız olması da Enver Efendi yüzündendir. Enver Efendi yâni d?Hévrais, bir Romen subayı olan Albay Lucan?a şantaj yaparak ihânete mecbûr eder. Lucan, siperlerin ve topçu bataryalarının yerini, Türklere haber verir.
Üçüncü taarruzun başarısızlığa uğraması şöyledir: Bir Rus birliği Plevne?ye girer. Enver Efendi, bunu haber vermek ve yardım istemek için başkumandanlığa giden subayı öldürür. Böylece Plevne?ye giren birliğe, yardım gitmez. Taarruz, başarısız olur.
Son olarak Gazi Osman Paşa?nın 10 Aralık?daki yarma harekâtı, Fandorin?in ustalığı ile boşa çıkarılır.
Bütün bunlar için ?romancının kurgusu? deyip geçmek mümkün. Târihi, târih okuyarak öğrenen okuyucu için sorun teşkil etmez. Ama târihi, romandan öğrenen okuyucu için sağlıklı bir durum değil.
İnsan zihninin en savunmasız zamanı, rüyâ hâlidir. Rüyâ esnâsında, insan beynine fikir aşılamak veya ondan fikir çalmak, bugün, üzerinde ciddiyetle durulan bir konu. Roman da tıpkı sinema gibi rüyâ görmektir. Donanımı olmayan okuyucu bu rüyâya daldığında, istenilen fikir empoze edilir.
Hâl böyleyken Plevne?yi bilmeyen bir okuyucu, Plevne Müdâfaası?nı Türk Hamlesi romanındaki gibi câsusluk hamlelerinin sonucu olarak görür ki bu, Plevne müdâfaasını tahfif eden bir durumdur. Ayrıca, romanda, iki tarafı temsil eden câsuslar karşılaştırıldığında, Fandorin, açık ara ile Enver Efendi?den sevimli, kibar ve ilkelidir. Bu da temsil ettikleri tarafa, okuyucunun empati veya antipati geliştirmesine sebep olur. Bu noktadan bakınca, romanın Plevne?yi tarafsız anlattığı, post-modern özellikler taşıdığı fikri çürümektedir. Türk Hamlesi açık ve seçik olarak, Plevne Müdâfaası?nın roman ile küçük düşürülmesidir. Nihâyetinde bu, Boris Akunin adına başarılı bir anlatım olarak görülebilir. Çünkü Akunin, bir Rus.
ROMAN HAKKINDA FARKLI BİR DEĞERLENDİRME
Plevne Müdâfaası?nın tahfif edilmesinden başka, romanda öyle bir Osmanlı Devleti anlatımı var ki üzerinde durulmayı hak ediyor. Boris Akunin?in, bu târih anlatımında neyi kimi kaynak aldığı bilinmez, ama Osmanlı düşmanı ittihatçı bir kaynaktan beslendiği kesin. Sayfa 55?de Sultan Abdülaziz hakkında, ülkenin karışık hâlini umursamayıp karısı Mihri Hanım ile gününü gün ettiği yazıyor ki Sultan Abdülaziz?in Mihri isminde bir hanımı yok.
Yazarın, bir subayın dilinden anlattığı Sultan Abdülaziz?in katli, târihi gerçeklere aykırı. Güyâ, Sultan bir ustura ile traş olurken beceriksizlikten boyun damarlarını kesmiştir. Bu da intihar olarak rapor edilmiştir. Oysa Sultan Abdülaziz, intihar etmedi; bilekleri kesilerek katledildi.
Ayrıca, Sultan?ın tahtan indirilmesine ve katline karışan Mithat Paşa?dan sitayişle bahsediliyor.
Çerkes Hasan Vak?ası?nı da kafasına göre anlatan yazar, Çerkes?in îdâmını da romantikleştiriyor. Çerkes Hasan?a delicesine âşık olan harem kadınları, îdâmı izlemişler ve göz yaşlarına boğulurken Hasan?a vedâ öpücükleri göndermişlerdir. (sh. 59)
Yüzbaşı Kont Surow?un dilinden anlatılanlar ise akıllara ziyandır:
?Bir defâsında Galata Köprüsü?nde, üzerimde Rus üniformam, çevredeki güzel kadınları kesiyordum. Gerçi hepsi peçeliydi. Ama bu şeytanların hepsi o kadar ince tüller kullanıyorlar ki peçe gerisinden çok daha çekici, seksi görünmeyi başarıyorlar. Sonra birden yanımdan geçen bir faytonda bir ay parçası, inanılmaz güzellikte bir dilber dikkatimi çekti. Peçesinin gerisinde kadife bakışlarıyla beni süzüyordu. Hemen yanı başında da Habeşi bir harem ağası yağlı gövdesiyle oturuyordu. İğrenç bir herif! Arkadaki faytonda da daha bir sürü câriye onları izliyordu. Atımdan inip hafifçe eğilerek tam bir diplomata yakışır şekilde saygıyla selâm verdim. O da eldivenin birini çıkarıp bembeyaz ellerini dudağına götürerek bir öpücük gönderdi.?
Anlatımın devâmında, harem ağası Surow?a kırbaç vurur; Surow da onu yaralar.
Surow?un anlattığı kadın, 2. Abdülhamid Han?ın karısıdır. Yazarın harem fantazisi o kadar ileridir ki iftirâda sınır tanımamaktadır. Bilâhare, Sultan 2. Mahmud ve Sultan İbrahim hakkında yazılanlarda da Osmanlı düşmanlığı hissedilmektedir.
Târihî romanları okurken dâima, ?Niye yazılmış?? sorusunun cevâbını aramak lâzımdır. Cevap, bâzen bir kelime bâzen bir cümledir.
Türk Hamlesi romanında da subliminal mesajı olan cümleler aradım. İddiâlı olmamakla birlikte İngiltere?den dönen Fandorin?in şu cümleleri dikkatimi çekti:
?Beklediğim gibi, İngiliz kabinesi mensuplarının olaylarla hiçbir ilgileri yoktu. Bu bir. Londra?da sevilmediğimiz bir gerçek. Bize karşı çıkabilecek büyük bir savaş için hazırlık içindeler. Ama kuryeleri öldürmek ve suikastler, ayrımcı komplolar düzenlemek, bu kadar ileri de gitmiyorlar. Ayrıca bu, zâten İngilizlerin sportmen karakterlerine de aykırı bir durum.?
Romanın 33. sayfasında, Warja, yeni tanıştığı İngiliz gazeteciye, ?O zaman Türklerin Bulgaristan?daki vahşetlerini yazan İngiliz sizsiniz.? diyor.
Türklere bu iftirâyı atan Akunin, Plevne düşükten sonraki Rus vahşetinden, Türk esirlere yapılan zulümden bahsetmiyor.
Sonuç olarak; Türk Hamlesi, Plevne Müdâfaası?nı tahfif eden bir romandır. Bununla da yetinmeyip satır aralarında Türk düşmanlığı yapmaktadır. Târihî gerçeklere uymayan bilgiler vermektedir.
Mehmed Niyâzi Özdemir ise Plevne romanında târihî gerçeklere sâdık kalmış ve Ruslara târih dersi vermiştir.
Plevne Müdâfaası?nın 140. yılında bu romanı Türk edebiyatına kazandırdığı için kendisini saygıyla selâmlıyoruz.
Enpolitik-Kerime YILDIZ