Bir yeniçeri geleneği olan darbe, ilk defa Fâtih zamanında görüldü. Dört asır sonra bir ilki daha yaşadık. Gazetecilik mesleği, Osmanlı topraklarına girdi. 1831?de ilk gazete yayınlandı. Bundan 47 yıl sonra ise bu iki gelenek birleşti ve bir gazeteci darbesi gerçekleşti. 1878?de Ali Suâvi, saray basarak darbe yapmaya kalkıştı. Başaracağından o kadar emindi ki bir gün evvel gazeteye i?lân vererek gizli bir müjde vermişti. Ali Suâvi, baskın esnâsında öldürüldü.
Bundan sonra gazetecilerin adı darbelerle anılır oldu. Ömer Seyfettin, Babıali baskınında ateşli bir konuşma yaptı. Darbelere destek veren gazeteciler, maalesef Cumhuriyet târihinin de acı gerçeği.
15 Temmuz gecesi pek çok açıdan ilkleri yaşadık. Bir ilk de gazetecilerin darbeye karşı durmasıydı.
Stefan Zweig, 'Çağları aşan bir kararın bir tek takvime, bir tek saate, çoğu kez de yalnızca bir tek dakikaya sıkıştırıldığı trajik ve yazgıyı belirleyici anlara, bireylerin yaşamında ve târihin akışı içinde çok ender rastlanır. Ben böyle anları İnsanlık Tarihinde Yıldızın Parladığı Anlar diye adlandırdım; çünkü onlar, tıpkı yıldızlar gibi hiç değişmeden, geçmişin karanlığına ışık tutmaktadırlar.' diyor.
İşte Nedim Şener, bu yıldızlardan birisi. Az sayıda da olsa halkın yanında yer alan gazetecilerden. Mustafa Cambaz şehid olurken, Hande Fırat, Cumhurbaşkanına konulan yayın yasağını delip canlı bağlantı kurarken Nedim Şener de sokakta halkın yanındaydı. CNN binâsına giderek darbecilerin karşısına dikildi.
Şener, Fetöcülerin kumpası yüzünden bir yıl hapis yatmış bir isim. Onun hikâyesini Pelikan Dosyası filmindeki Darby Shaw?ın hikâyesine benzetiyorum. Gerçeğin peşine düşen bir hukuk öğrencisi, farkında olmadan devlet içindeki silahlı bir örgütü açık etmişti. Şener de Hrant Dink cinâyetini araştırınca bugün adı FETÖ olan örgütü ifşâ etti ve bedelini ağır ödedi.
Nedim Şener adını, basından biliyordum. İlk defa 15 Temmuz Darbe Araştırma Komisyonu?nda tanıştım. Hakkında verdiğim karar şuydu: Mert ve düzgün bir Anadolu delikanlısı. Ödediği bedeli umursamıyordu. ?Benden çok zor durumda olanlar var. Şehid olanlar var. Onların yanında benim çektiklerim nedir kİ?? dediğinde içimden, ?Seni doğuran ana öğünsün!? demiştim. Sonra da böyle yazdım.
Bu Anadolu delikanlısını o gece sokağa çıkartan ve darbecilere, ?Vurun ulan!? diye bağırtan neydi? İşte bunları konuşmak için İstanbul?un yolunu tuttum. O gece evde oturmayan bir anne, bir yazar olarak karşısına çıkmaya yüzüm vardı. Beni, Mecidiyeköy?de Posta gazetesi bürosunun kapısında karşıladı. O kadar samimi, berrak ve heyecanlı ki sanki o geceyi tekrar yaşadım.
Sizi biraz tanıyalım. Nerede doğdunuz? Okul hayatınız nerede geçti?
Doğum yerim Almanya, çok küçükken Türkiye?ye gönderilmişim. Bolu Mengen?de büyüdüm. Sonra İstanbul. En son İstanbul Üniversitesi?nde Yüksek Lisans eğitiminden sonra 1991 yılında gazeteciliğe başladım. Yâni 25 yıldan fazla muhâbir kadrosunda sâdece gazetecilik yapıyorum.
Ergenekon Dâvâsı sürecinde kumpasla hapse girdiniz. Nasıl serbest kaldınız?
Odatv?nın birinci dalgası 14 Ocak 2011 günü gerçekleşmişti. O gün hastaneden olup biteni izlemiştim ?Ya bu iş nereye gidecek böyle? demiştim. 3 Mart günü o iş geldi bizim evimize çattı. 3 Mart 2011 günü Odatv operasyonunu ikinci dalgasında yaklaşık Yalçın Küçük, Ahmet Şık ile birlikte toplam 12 gözaltına alınıp tutuklandık. Serbest kalmamız ise o tarihte ?hükümet-cemaat? çatışmasının bir sonucu. Hatta Ahmet?in internette yayınlanan bu konuda bir açıklaması var: ?Bizi Erdoğan
bıraktırdı? diye. Şöyle ki: Fethulllahçı terör örgütü hakimler bizi bırakmak niyetinde değil. Hatta 15 Temmuz?dan sonra HYSK üyeleri ve Daire Başkanı İbrahim Okur?un itiraflarında da bu konu açıkça anlatılır. Bizim tutuklanmamız hükümeti uluslararası alanda zor durumda bırakınca Erdoğan bırakılmamız için Adalet Bakanı?nı görevlendiriyor. FETÖ?cü hakimleri zar zor ikna ediliyor ve 12 Mart 2012 tarihinde biz bırakılıyoruz. Aslında Erdoğan?ı buna iten sebeplerden birisi de 7 Şubat 2012 târihinde MİT Müsteşarı Hakan Fidan?ın KCK üyesi diye tutuklanması girişimi. Çünkü FETÖ?nün operasyonel anlamda ilk büyük girişimiydi. Ne için derseniz, Erdoğan?ı da tutuklamak için. Bu olaydan sonra Erdoğan ile Fethulahçı çete arasında ciddi gerilim başladı.
Neden Erdoğan-Fethullahçılar dediniz?
Çünkü 7 Şubat?ın asıl amacının FETÖ?cülerin kendisini tutuklamak olduğunu fark etti. Ama yargı, polis, ordu, bürokrasi FETÖ?cüler tarafından öyle ele geçirilmişti ki, o anda yapabilecek fazla bir şeyi olmadığı anlaşılıyor. Bu anlamda siyâsî olarak da kendi partisi üyeleri tarafından tam olarak desteklendiği söylenemez. Hatırlayacaksınız tek yapabildiği dershanelerin kapatılması oldu. Onu bile yaparken ne kadar yalnızdı. Hatta 1,5 yıl sonra 17/25 Aralık operasyonlarında da Erdoğan FETÖ?ye karşı savaş açtığında da partisi tam olarak desteklemedi. Birkaç kişi dışında FETÖ?ye tavır alan yok gibiydi.
Tutuklanmanıza dönersek, FETÖ?cüler sizden ne istediler?
Beni hedefe koymalarının iki nedeni vardı. Birincisi Hrant Dink cinâyetinde FETÖ?cü istihbaratçıların sorumluluklarını, FETÖ?nün, polisiyle, savcısıyla, hakimiyle, gazetecisiyle bu cinayetin üzerini kapatma girişimini ortaya çıkarmamdı. Tüm bu çamışmaları 2008-2009 yılında haber ve kitap olarak yayınladım. 2009 yılı ocak ayında Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları ismiyle kitap yazdım. Bu kitap cinâyetin arkasındaki isimleri gösteriyordu. Ama bunun bir de örgüt boyutu vardı: FETÖ. Onu da aynı yıl temmuz ayında Ergenekon belgelerinde Fethullah Gülen ve Cemaat ismiyle kitaplaştırdım. FETÖ, bunu gördü ve önce hakkımda algı operasyonu yaptılar. Benim Ergenekoncu olduğumu; hatta adımın tutuklanacak gazeteciler listesinde olduğunu yazmaya başladılar. Bir süre sonra yazdıkları gerçek oldu.
FETÖ kendisi hakkındaki gerçeği keşfetmemden rahatsız oldu. Size o târihteki ortamı şöyle anlatayım; Ergenekon operasyonları 18 dalga olmuş, yüzlerce önemli isim tutuklu. Balyoz operasyonunda üst düzey subaylar minibüslerle tutuklanıyor. FETÖ, kendisine cemaat denmesini değil ?Câmia? denmesini istiyor, özellikle basın da buna uyuyordu.
İstediği işadamından Türkçe olimpiyatlarına destek alıyor, istediği kişiyi tehdit ediyor. Herkesin telefonunu dinliyor. Şimdi ben tam bu ortamın içinde, Hrant dink cinâyetinde FETÖ?cülerin sorumluluğu var diye bir kitap yazıyorum, ardından da o Ergenekon sürecinde FETÖ hakkındaki ilk kitabı yazıyorum. Daha önce yazılanlar var ama benim yazdığım böyle bir atmosferde gerçekleşti.
Sizi öldürebilirlerdi. Niye hapsetmeyi tercih etmiş olabilirler?
Onu da planlamış ama vazgeçmişler. Bana İzmir?de askeri imamlık yapmış birisi bildirdi; twitterde paylaştım. Öyle yapsalar failin kendileri olduğu çok açık çıkardı ortaya. İkincisi Ergenekoncu diye yıpratmak, itibarsızlaştırmak sonra Silivri?de soğuk bir koğuşta çürüyene kadar hapsetmek işlerine çok yarayacaktı. Öylesi öldürüp kahramanlaştırmaktan çok daha kolay ve sonuç alıcıydı onlar için.
Yalnız tek bir şeyi hesap edemediler: Mâsumiyetimi. Benim hiç kimseyle, hiçbir politik grupla ilişkim olmadığını, sâdece âilesine yetecek kadar maaşıyla geçinmeye çalışan bir muhâbir olduğumu hesap edemediler. Onları yıkan da bu oldu. FETÖ?cüler hâlâ aynı koşullarda bu mesleğe yaptığımı çok iyi bilirler. Hani bâzı gazeteciler gibi ?Bu kadar milyon lire kazandın, şuna, buna sahip oldun.? diyemezler. Önceden Ergenekoncu derlerdi, şimdi de AKP?li diyorlar. Çünkü tek yapabilecekleri iftira atmak. Ama o zaman tutmadı, şimdi de tutmayacak. Benim değil AKP?li olmadığımı, en başta AKP?liler bilir.
Değil AKP?ye, hiçbir partiye yakın olmadığımı herkes bilir.
Çıktıktan sonra peşinizi bıraktılar mı, ayrıca bu AKP?lilik iftirası nereden kaynaklanıyor?
FETÖ ile mücadeleden. Bu iftira 2012?de başladı. FETÖ?cüler ortaya attı. Düşman olan herkes de peşine takıldı. FETÖ?nün en büyük başarısı zâten budur. Algı operasyonlarında kendisinden olmayanları da kullanabilir. Oysa ben ilk günden beri şunu söyledim, FETÖ ile mücâdele edersen AKP?lı olmazsın, insan olursun, yurttaş olursun.
Cezaevinden çıktığımdan beri ben FETÖ ile mücâdelemi hiç bırakmadım. Tüm rahatsızlıkları bu oldu. FETÖ tahliye olduğum 12 Mart 2012 tarihinden beri gerek tehdit ederek gerek yakınlaşarak peşime hiç bırakmadı. Meselâ Dink cinâyetinde sorumlu olduğunu yazdığım FETÖ?cü polis Ali Fuat Yılmazer, 17 Aralık operasyonundan birkaç gün önce bir gazeteci aracılığıyla ?Nedim salağına söyle hükümetle aramızda çok büyük savaş çıkacak yine arada kalacak? diye haber gönderdi. Öte yandan FETÖ lideri benimle görüşme girişiminde bulundu. Amerika?daki bir gazeteci aracılığıyla ?ABD?ye geldiğinde ziyaret edebileceğimi? söyledi. Hatta bu konuda yazıştık ancak ben FETö lideri ile ancak bir gazeteci olarak ropörtaj için görüşebileceğimi söyledim. Onlar soruları yazılı göndermemi istediler. Ben de onu kabul etmedim.
Dertleri FETÖ lideri ile bir fotoğraf çekip servis etmekti. Ben hiçbir zaman FETÖ?nün tehditlerine boyun eğen ne de onların yemlediği gazetecilerden olmadım. Onlar güçlü, haber veriyorlar diye onlara hiçbir zaman yanaşmadım. Onlar haber kaynağı değil haberin konusuydu benim için. Çünkü bir çete bir terör örgütüydü.
Hem darbe öncesinde hem darbe sırasında sizi fetönün karşısına çıkaran güç neydi?
FETÖ?nün nasıl tehlikeli bir örgüt olduğunu başından beri biliyordum. 2007?den beri bunu anlatmaya çalışıyorum. Ama bana yıllarca takıntılı muamelesi yapanlar bile oldu. ?Sen cemaate seni tutukladıkları için intikam duygusuyla yaklaşıyorsun, bu takıntı gazeteciliğini bitirdi? diyenler oldu. Aradan 17/25 Aralık geçti yine anlamadılar. Sonunda bu kanlı örgütün ne olduğunu anlamak için maalesef 15 Temmuz?un yaşanması gerekmiş. Çok yazık.
Peki hiç intikam duygusuyla hareket etmediniz mi?
Bakın ben FETÖ ile uğraşmaya 2007 yılında başladım. Onlar beni 2011?de tutukladı. Yani önce ben başlattım. Ben bunlarla uğraşırken başıma ne geleceğini aşağı yukarı biliyordum. En kötüsüne bile hazırdım. Bunu bir cesâret açısından söylemiyorum, onların seçeneklerindendi.
Sâdece bu mu?
Mahalle meteforu kullanılır ya, herkesin bir mahallesi var. Bu benzetme üzerinden söylemem gerekirse, benim mahallem yok, ben hiçbir zaman mahalle çocuğu olmadım, kendimi hep sokak çocuğu olarak gördüm; tek başına ve kendi gerçeğinin peşinde. Kimseye tâbi olmadan sadece kendi inandığımı söyleyerek yaşıyorum. O yüzden kararlarımı da kendim veriyorum. 15 Temmuz gecesi de öyle oldu. Birçoklarından ?sakin ol? diye mesaj alırken, ben darbe girişimini kimin yaptığına emin olmadan karşı çıktım. Sonra da kendimi sokağa attım. Darbeye tepkimi darbecilerin kim olduğuna bakmadan verdim. Benim için darbecinin FETÖ?cüsü, NATO?cusu, Kemalisti olmaz, darbeci darbecidir.
Dün sizin karşınızda olanlar, bugün sizden hızlı fetösavar oldular. Bunu nasıl değerlendiyorsunuz?
Size yaşadığım bir olayı anlatayım; Bir süre önce bir programa katıldım. Ulaştırma servisinden bir arkadaş Bakırköy?de oturduğum eve beni almaya geldi. Bana, ?Siz tutuklanmadan hemen önce sizi buraya bırakmıştım. O yüzden evinizi çok kolay buldum? dedi. Ardından ekledi:
?Ama biraz şaşırdım siz hâlâ aynı yerde mi oturuyorsunuz?? Ben de, ?Neden ki?? diye sordum. O da bana, ?Siz oldukça tanınan bir kişisiniz hâlâ aynı yerde oturmanıza şaşırdım? dedi. Ardından ?Siz tutuklanmadan önce buraya bırakırken arabada bir kadın gazeteci vardı hatırlıyor musunuz?? diye sordu. ?Evet? dedim. ?O gece o kadın gazeteciyi bir rezidansa bıraktık ya şimdi o kadın gazeteciyi Boğaz?da bir villaya bırakıyorum? dedi. Güldüm.
Evet birileri her konuyu ranta çevirebiliyor. Evet dün FETÖSEVERLER bugün FETÖSAVAR oldu. Bence FETÖ ile mücâdelenin en zayıf noktası da bu tipler.
Bunu niye yapıyorlar? Yalana mı inanıyorlar yoksa gerçek umurlarında mı değil?
Karekterleri böyle. Ayrıca o insanlar, yaşam standartlarını kaybetmek istemiyorlar. Hatta arttırmak istiyorlar. Bu yüzden güçten yana oluyorlar. Ben, dâvâmdan rant elde etmedim; etmem.
Darbe Komisyonu?nda konuşurken dikkatimi çekmişti. Mağdur olmuş, hapis yatmıştınız öyle büyük bir kırgınlık görmedim.
Bakın benim başıma gelenin ne olduğunu ben çok iyi biliyorum. Gözaltına alınırken de cezaevinden çıkarken de ?Hrant için adâlet için? dedim. Benim tutuklanmamın başka bir nedeni yoktu. Bu konuda adâlet için ödenen bedellere hayıflanmamak gerek. Çok daha büyük bedeller ödeyenler, canını verenler var:
Ya âileniz?
Onlar için kolay olmadı tabii. Eşimin güçlü duruşu, kızımızı koruyup kollaması cezâevinde beni rahatlattı. Asıl önemlisi onların bana güveniydi. Onlar benim bir eş ve bir babadan başka bir şey olmadığımı çok iyi biliyorlardı. O yüzden suçlamalar şok ediciydi. Bir de annem hastaydı. O süreçte çok yıprandı. Çıktığım gün kriz geçirdi. Bir süre sonra kaybettik.
Hrant Dink ve diğer cinâyetler, çok iyi kurgulanmış psikolojik operasyonlardı. Ama siz yakaladınız. Nerede hatâ yaptılar? Kurgudaki açığı yakalamanızın bir alt yapısı var mı?
Dediğiniz gibi iyi kurgulamışlardı. Hrant Dink?i hedef gösteren bir zihniyet zâten vardı. Dink?i sokakta tehdit edenlerde vardı.
Dolayısıyla cinâyetten piyasaya sunabilecekleri ?olağan şüpheliler? listesi oldukça kalabalıktı. İşte Ergenekon böyle bir dâvâydı. Hatta bu cinâyet Ergenekon operasyonlarının meşrulaştırılması için kullanıldı. İkincisi yargı, polis, adliye ellerindeydi. Medya ellerindeydi. Siyâsî destek arkalarındaydı. Böyle bir durumda hatâlarin bile üstü kolayca örtülür. Bunu yaptılar. Tek hesap edemedikleri bir gazetecinin tesadüfen de olsa bir ip ucunu yakalamasıydı. Maalesef FETÖ?nün oyuncağı olmuş gazeteciler yalnızca servis edilen haberlerle yetirdikleri için dava dosyasını detaylı okumamışlar. FETÖ zaten olağan şüphelileri de vermiş bu kadarıyla yetindiler. Ama Dink dosyasındaki birkaç belge bize gerçeği gösteriyordu. Ve bugün yargılanan FETÖ?cüler hâlâ o belgelerden sorumludur, dâvâ bile bunun etrafında şekilleniyor.
15 Temmuz gecesi halkın duruşu hakkında ne diyeceksiniz?
Türkiye?de 14 Temmuz 2016 gününe yani darbeden bir gün öncesine geri gitsek ve Taksim meydanına çıksak, elimize bir megefon alsak desek ki, ?FETÖ?cüler yarın darbe girişiminde bulunacak?, bize inanırlar mıydı? Bence hayır, hatta bunlar deli derlerdi. Yine desek ki, ?FETÖ?cüler darbe girişiminde bulunacak ve halk buna direnecek, tankların altına yatacak? Kim inanırdı, kimse değil mi?
Yine bizim için deli derlerdi değil mi? İşte 15 Temmuz böyle inanılmazların yaşandığı bir geceydi. Bu darbeye direnen insanların bir parçası olmak son nefesime kadar taşıyacağım bir onur olacak. Halkın duruşu o kadar sağlamdı ki darbeyi asıl püskürten güç halk oldu. Halk direnmeseydi darbe kesinlikle başarılı olurdu. Darbeler târihi bakımından da 15 Temmuz çok ilginç. Bir terör örgütünün darbe girişimi ilk kez gerçekleşiyor. Halkın arkasına hiçbir gücü almadan, silah, sopa almadan çıplak elleriyle, kanıyla darbeyi bu şekilde durdurduğu başka bir örnek dünyada yoktur.
Ama darbeye karışmayan polis ve askerler de var.
Bu da önemli ama halkın sokağa çıkması hepsinden önemli. Çünkü silahları yok. Zor, oyunu bozar derler ya öyle bir şey. Polisin direnişi çok önemli asker içinde de belli başlı komutanların televizyonlara bağlanıp darbeye karış çıkmış olmaları psikolojik üstünlük sağladı. Ama darbecileri fiilen durduran halktır.
Cumhurbaşkanı?nın halkı sokağa çağırması Hande Fırat?ın kurduğu bağlantı sâyesinde oldu. Bu kadar imkân varken garip değil mi?
Elbette. Bu teknoloji çağında bunun gerçekleşmemesi sıradan bir olay değil. Herkes Cumhurbaşkanı?nı merak ederken, nasıl oluyor da mesajı yayınlanamıyor anlamıyorum.
Ak Parti?nin fetö ile mücâdelesini nasıl buluyorsunuz?
Fetö ile mücâdelede parti meselesi değildir, devlet politikası olmalıdır. AKP kendi içindeki fetöcüleri temizlemek için uğraşmalı, bâzı adımlar attılar ama sorunların nerelerde olduğunu çok iyi biliyorlar.
Siz Fetöyü erken keşfedenlerdensiniz. Hadi siyâsiler neyse, koca koca profların, yazarlar Pensilvanya yolunu tutular. Şimdi de sövüp sayıyorlar. Bunlar bilim adamı. Bunu nasıl okumalıyız?
Her arabanın bir plakası var ama kaportası, motoru farklı. İnsanlar standartlarının, makamlarının devamı uğruna güce boyun eğiyorlar. Şu anda da aynısını yapıyorlar. Pensilvanya?ya gidenler itaat kültürüyle yetişen insanlar. Güç kimin elinde olursa ona itaat ederler. Gülen de bunu biliyordu.
Yani rol yapıyorlar
Evet, böyle bir olasılık yok ama diyelim ki FETÖ güçlensin ona itaat ederler.
Ama Gülen?i dinleyip ağlıyorlardı. Bu nasıl oluyor?
Daha açık söyleyeyim o zaman; iki yüzlülük.
15 Temmuz başarılı olsa Gülen hemen gelir miydi?
Bir süre sonra gelirdi. Yıllardır FETÖ liderini özellikle videolarından tâkip ederim. Neyi nasıl söylediğini ruh hâlini okumaya çalışırım. Bazıları Gülen gelip başkan olacaktı gibi sözler ediyor. Bunlar FETÖ liderini hiç tanımamış. O döndüğünde bir saraya değil. Altunizade?deki dershanenin üstündeki eskiden oturduğu yere giderdi.
Bunu mütevâzi kişiliği nedeniyle değil kibrinden yapardı. Çünkü onun kadar mütevazi rolü oynayan kişiliklerde korkunç bir kibir vardır ve o kibirle, ayağına getirip önünde diz çöktürdüğü en ünlü sporcu, sanatçı, işadamına ?Siz hiç bir şey değilsiniz? mesajınn çok iyi verirdi. FETÖ lideri bu yönüyle tıbbın konusu. Elbette onu adam sanıp ayağına gidenler de.
FETÖ ile hükümet ortaklığı nasıl bozuldu?
Bakın FETÖ bir projedir. CIA projesidir. CIA deyince Amerika ve İsrail çıkarlarını koruyan bir örgüt düşüneceksiniz. FETÖ?nün sahipleri de bunlardır. Elbette FETÖ?nün kendi iç gündemi vardır ama asıl baktıkları patronlarıdır. Bu bağlamda Erdoğan?ın ?One minute? çıkışı en önemli kırılma noktasıdır. Erdoğan 2009?dan sonra CIA, FETÖ ve İsrail radara girdi. Fikir ayrılığı başladı.
Erdoğan?ın 12 Aralık 2008 tarihinde Hrant Dink suikastinde FETÖ?cü istihbaratçıların sorumluluğu olduğuna dair Başbakanlık Teftiş Kurulu raporunu hatırlatmak isterim. Ergenekon operasyonlarını yapan İstihbarat Dairesi Başkanı Ramazan Akyürek ve operasyonların başındaki isim Ali Fuat Yılmazer?in Dink cinâyetinden sorumlu olduğuna dâir raporu 2008 yılı Aralık ayında imzâlaması FETÖ?cüler nezdinde Erdoğan?ı hedef yaptı. Arkasından 2012 MİT krizi ve 17-25 Aralık geldi. Her şey netleşti.
Darbeciler 15 Temmuz gecesi paniklediler mi yoksa kan dökmeye hazır mıydılar?
Planlı olarak ?vurun? emri dediler. Zâten yapılan silahlı hazırlık, kan dökmeyi göze aldıklarını açıkça ispat ediyor. Bombaları önceden yüklemişler. Erdoğan?ı öldürmek de planda vardı. Başarsalardı Kemalist darbe olarak sunacaklardı.
O zaman Kemalistlerin tepkisi ne olurdu?
Bunu Kemalistlerin tepkileri olarak sınırlamayın. Belli başla AKP?liler dahi darbecilerden yana tavır alabilirdi. Tarih bize şunu gösterirdi ki, başarılmış darbeyi herkes alkışlar.
Darbeye tiyatro diyenlerin derdi ne?
Onlar darbeyi televizyondan izledikleri için tiyatro zannediyorlar. Bir de bence büyük bir mahcûbiyetleri var. Hiç ummadıkları insanlar darbeyi durdurdu. Onlar bu tiyatro derken insanlar tankın önüne yatıyordu. O yüzden kendi ezikliklerini ?Bu darbe değil tiyatro? diyerek geçiştirmeye çalışıyorlar. Onu da geçtim, darbe gecesi belediye başkanın evine saklanmış bir kişinin başında olduğu parti, TBMM raporuna şerh olarak ?kontrollü darbe? diye bir zırvalık gönderiyor. Muhâlefet etmek önemli ama saçmalamamak şartıyla.
Peki, dışarıya çıkmadığı hâlde çıktım diyenler?
O insanların o geceye dâir bir hikâyeleri yok. Hikâyesizlik çok ağır bir durum. İleride çocuklarına anlatacak hikâyeleri yok. Darbecilerin bile kötü de olsa bir hikâyesi var ama onların yok. 2016 yılı hikâyesizler için 364 gündü. O gün sokağa çıkmayanlar, çıkanlara bir hayat borçlular.
Mağdûriyetler için ne diyorsunuz?
Evet mağdûriyet var ama bu örgüt, haklı mağdûriyetleri suiistimal ediyor. Onlar başarmış olsalar asla merhamet etmezlerdi. Buna rağmen suçlu olanlar adil bir şekilde hukuka uygun yargılanmalı. Suçlu ile suçsuz ayrılmalı. Şunu bilin ki FETÖ?cülerde merhamet yoktur, mesela darbe başarılı olsa sizi şu başörtünüzle asarlardı. Her gün yalan üreten, yalan bulamazsa gerçeği deforme eden bir örgüt bu. Buna karşın hukuk adil olmalı, onlara karşı. Onları insan zannettiğim günlerde insânî olarak anlatmaya çalışıyordum. 17/25?ten sonra söyledim tekrar edeyim, FETÖ mağdur değil mağlûptur. Siyâsetle, devletle bir savaşa girdi ve kaybetti. Savaşlarda kazanan ve kaybeden taraf vardır. Kaybedene de mağlûp denir. Mağdur ise hiçbir ilişkisi olmadığı hâlde eziyet görenlerdir. Bunların ayıklanması lâzım. O yüzden FETÖ için mağdur değil, mağlûp diyorum.
Hâlâ Gülen?e inananlar var. Hâlâ ayrılmıyorlar. Niçin?
Çocuk yaşta örgütün eline düşmüş, eşini, işini, kimliğini orada bulmuş. Bakın kişilik demiyorum, çünkü FETÖ katılanlarda kişilik bırakmaz. Hepsi birbirinin aynı robotlaşmış tipler. Dolayısıyla çocuğunun adını bile FETÖ lideri koymuş. Ayrılsa sudan çıkmış balık kadar yaşarlar. Zaten sorunları da bu, yaşadıkları akvaryum kırıldı, dışarıda nefes alamıyorlar.
Darbe gecesi ne yapıyordunuz? Dışarı çıkmaya nasıl karar verdiniz?
Çatı iddianamesini okuyordum. CNN?in basıldığını duyunca evden çıktım. Doğru oraya gittim. Darbeciler oradaydı. ?Bu yaptığınızdan utanacaksınız? diye bağırdım. Silah doğrulttular. Bu sefer ?Vurun ulan ?diye bağırdım. Halk oradaydı, içeriye girince de teslim oldular. Bana silah doğrultan yüzbaşıya ?Şimdi ne anlatacaksınız çocuklarınıza? dedim. Polisler, mâsum askerleri üzmediler. Ben elleri kelepçeli erlere su bulup içirdim.
Peki bir de 17 Aralık darbe girişiminde rüşvet meselesi var
Bunun bir darbe girişimi olduğuna en ufak bir şüphe yok. Ama rüşvetin üstünü kapatmak nâmuslu insanlara hakârettir.
Siz Darbe Komisyonu?nda aslında herkesin her şeyi bildiğini, müdâhale etmediğini veya çekindiğini ifâde ettiniz. Hilmi Özkök?ün ifâdesini söyleyince CHP?li vekiller çok ilgilendi. Ama Cevdet Saral?ı söyleyince hoşlarına gitmedi. Bu sefer Ak Partililer ilgilendi. Şunu demek istiyorum. Meclis?deki partiler bunun bir devlet meselesi olduğunun ne kadar farkındalar?
Siyasi tartışma konusu hâline getirildi maalesef, zaten rapor sonrası gelişmeler de bunu gösterdi. Orada da söyledim bundan fetö kazançlı çıkacak diye. Nitekim ?Kontrollü darbe? diye yazılan şerhi FETÖ?cüler yurtdışında kullanıyor.
Hilmi Özkök?ün 2004 MGK?daki sunumundan sonra paralel yapının üstüne gidilmedi. Dönemin Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer, MGK tavsiye kararını dosyaya kaldırdıklarını, ?1997?deki irticayla mücadele hatasına düşmediklerini daha sonra kitabında yazdı. İktidarın cemaatin üstüne gitmemesinde dinî cemaatlerden kötülük gelmez saflığı var mı?
İdeolojik ve siyâsî tercih ayrıca siyâset yapma biçimi. Cemaatlerbsâdece cemaat değil, siyâsî ortak, güç odağı. Öyle görüyorlar, siyâseti beraber yapıyorlar.
2004?de ordudaki fetöcülere operasyon yapılsa durum nasıl olurdu? Bâzı köşe yazarları, ?Eğer bu yapılsaydı darbeyi o zaman yaparlardı.? gibi yorumda bulundular.
Yapılamazdı, FETÖ?cüler kendilerini ustaca gizliyordu. FETÖ?cü diye bir iki kişiyi uzaklaştırırdınız ama kök içeride kalırdı. Nitekim öyle de oldu.
Cemaatin içyüzünü Ak Parti?nin görmemesi bir yere kadar anlaşılabilir. Çünkü her ikisi de dini referans alıyor. Yol arkadaşlığı var. Sistem her ikisini de mağdur etti. Ama 1999?da Ecevit?in görmemesi, cemaatçileri seksenli yıllarda orduya sokan darbeci generallerin görmemesi ne anlama geliyor? Onlar da mı mecburdular?
FETÖ?cüler diğer cemaatlere göre daha ılımlı göründüğü için bundan yararlanıp devlet içinde büyüdü. Bir de ordu da en etkili yerlere yerleşmişler ve kendilerini gizliyorlar. Başka dinî grupları düşman olarak gösteren raporlar yazıyorlar ama kendilerini gizliyorlardı. Böyle bir yapıyla mücâdele edemezdiniz. Ancak 2012?de başlayan ve 15 Temmuz ile biten sürecin yaşanması gerekiyormuş demek ki. Çünkü ne yapsanız tehlikenin boyutunu ve derinliğini anlatmanız mümkün değil.
15 Temmuz?u bir daha yaşamamamız için devletin cemaatlere yaklaşımı nasıl olmalı?
İlk kural devlet ile birey ilişkisi eşitlik ve adâlet üzerinden olmalı. Hiçbir grup ya da cemaat bireyin haklarının üzerine çıkmamalı. Bir de bu tür yapıların gruplaşmaların devlet içinde oluşmasını ve insiyatif sâhibi olmasını engelleyecek mekanizmalar kurulmalı.
Çok teşekkür ederim
Ben teşekkür ederim.