İletişim Fakültelerinde okutulan kavramlar, kuramlar ve pratik anlamdaki habercilik sektördeki gerçeklikle aynı mı acaba?
Medyadaki ilk kural: Okyanusa atılırsın, yüzmeyi öğrenirsen gazeteci olursun. Boğulursan kaybedersin.
Bütün bunlar her iş sektöründe olabilir fakat 3. Güç denilen medya sektöründe olaylar daha barizdir. Tam da bu konuda çekilmiş bir film incelemesi yapacağım. Aslında adını sıkça duyduğum fakat daha önce izlemediğim bir filmdi, ta ki Amerikalı arkadaşımla habercilik ve ahlak konusunda muhabbet edene kadar. Ben onları eleştirirken o da bu konuda çekilmiş bir film olduğunu ve izlemem gerektiğini söyledi. İzleyip bir kere daha anladım ki etik ve ahlak iş anlayışında çok önemli ve değerli kavramlar.
Filmin orijinal ismi 'Gece Sürüngeni - Nightcrawler' olmasına rağmen, yerli sinema dağıtım şirketinin inisiyatifiyle, 'Gece Vurgunu' olmuş.
2014 yapımı bu film, bir habercinin (gazeteci veya TV muhabirinin) haber için neler yapabileceğini ve neleri göze alabileceğini gösteriyor.
Detayların göz ardı edilmeden iyi kurgulandığı, iyi haber yakalamak için ne yapılması gerekiyorsa tamamen yerine getirilmesi hikâyesinin sinemaya taşındığı filmde Louis Bloom rolünde Jake Gyllenhaal var.
Filmin senaristi olan ve aynı zamanda yönetmenliğini de yapan Dan Gilroy, habercilerin dünyasını çok iyi tahlil etmiş ve sinemaya ustaca aktarmış. Masa başında uydurulmadan, habercilerin hayatı ve meslekî başarıları çok iyi gözlenerek kaleme alınmış. Aslında bizim polis adliye muhabiri dediğimiz türden bir muhabirin hikâyesi anlatılıyor. Olaylar tamamen Los Angeles gecelerinde işlenmiş suçların sabah haberlerinde yayınlanması şeklinde. Kahramanımız meslek hırsına kapılınca olayların seyri de gelişiyor.
Kan, suç, vahşet
Filmin ve belki de günümüzün büyük sorunu ise işlenen suçlara hissizleşmek ve alışmak konusu. Özellikle Amerika?da ?Reality Show? dedikleri gerçekleri gözler önüne sermekten anladıkları sansürsüz güya özgür basın olarak kan ve vahşet görüntülerini servis etmek.
Filme dönecek olursak hikâyesi kısaca şöyle: Kendi çapında ufak hırsızlıklar yapan Louis Bloom (Jake Gyllenhaal) belaya bulaşmak üzereyken, bir televizyon ekibinin gecenin ilerleyen saatlerinde yakaladıkları olayı nasıl haberleştirdiklerini görünce, haberciliğe ilgi duyar. Hele de işin ucunda para olduğunu öğrenince, bu işe nasıl başlayacağını öğrenmek ister. Öyle bir hırsla işe sarılır ki, seyirci olarak ?hırs insana neler yaptırıyor?? diye düşünmeden edemiyoruz. İşe nasıl başlayacağını sual ettiği tecrübeli muhabir (Bill Paxton) ona cevap verir: (Geceden gelen hâdiseleri, kazaları kastederek) 'Sabah haberlerinde kan demek, reyting demektir. Reyting de para demektir.'
Fakat Bloom'un zihni bir defa karışmış ve merakı iyiden iyiye kamçılanmıştır. Hemen peşinden gelen 'Aklı olan kişi bu işi yapmaz' cümlesini dinleyecek durumda değildir ve mesleğe en alt seviyeden başlar. Kısa müddet sonra bir televizyon kanalının yöneticisi olan kadınla tanışır. Kadın haber siparişini verir fakat istenileni şöyle tanımlar:
'Bizim haber bültenini, çığlık atarak sokakta koşan, boğazı kesik bir kadın olarak düşün.' Yani, ona göre haber getirirsen, bizim kanal da sana para verir, yoksa avucunu yalarsın, demek ister. Çünkü günümüzün habercilik anlayışı bu: Kan, feryat, suç, vahşet?
Filmin ana fikri de, Jake Gyllenhaal'un ağzından verilmiş: 'Yeteri kadar araştırırsanız, her şeyi bulursunuz.'
Habercilik yufka yürekli, merhametli insanlara göre bir meslek değil
Özellikle genç ve idealist, vicdan sahibi olan haberciler için verilen şu iki mesajın da vurgulanması gerekiyor:
1) Bir işe başlamadan evvel mutlaka bir planın, bir stratejin olmalı.
2) Neyin peşinden gittiğin kadar, onun peşinden niye gittiğin de önemlidir.
Aslında bir bakıma 'Nightcrawler' filmi, bize habercilik sisteminin bütün günahını bir kişinin üzerine yıkarak, yanlış hedef gösteriyor. Louis Bloom karakterinin, medya dünyasındaki kirliliğin, bozulmanın başlangıcı veya sebebi değil, aslında bir sonuç olduğuna dikkat etmemiz gerekiyor. Yoksa kurunun yanında yaşın yanmasına neden oluruz. Bir bakıma bu film, bize yanlış adres gösteriyor. 'Habercilik' denilen mesleğin veya olgunun aslında 'ne olmadığını' anlatarak hakikatin üstüne basan film, televizyon kanalları veya gazetelerde çalışan insanların yaşamak için neler yaptığını veya yapması lazım geldiğini resmen gözümüzün içine sokuyor. Bu halet-i ruhiye de insanı bazen öyle noktalara sürüklüyor ki, ben defalarca şahit oldum, haberciler icra ettikleri meslek uğruna, haberini yaptıkları psikopatlardan daha vicdansız ve acımasız olabiliyorlar. Zaten habercilik yufka yürekli, merhametli insanlara göre bir meslek değil... Çünkü muhabir ve kameramanlar mesailerinin büyük bölümünü hep sıradışı, kafadan çatlak, suçlu veya suç işlemeye meyilli kişilerle harcıyorlar, tıpkı polisler gibi...
Seyirci talep ederse?
Öte yandan, haberciliğin aslında 'ne olmadığını' anlatan, gerçeklerin üstüne ters taraftan basarak söylemek istediğini ifade eden bir yönetmenle karşı karşıyayız. Film, sinematik olarak eksik diyebileceğimiz bir hususa tesadüf etmediğimiz müddetçe, filmin her zaman bütçe olmadığını da ispatlıyor. Bazen çok fazla para harcamadan, teknolojinin nimetlerinden faydalanmadan da güzel işler yapılabilmesini göstermesi açısından mühim.
Jake Gyllenhaal'in böyle psikopat rollerin altından rahatlıkla kalktığını söyleyebilirim. Medya dünyasındaki reyting canavarı uğruna, duygu ve empatiden mahrum personelin sadist atmosferine dair muhteşem bir bakış açısı yakalanmış, bunda da Jake'in rolünü iyi giyinmiş olmasının katkısı pek fazla. Hatta bu duruma, ?medyadan çok insanlığın kendisine bir eleştiri getirilmiş? dersek yanılmış olmayız. Çünkü seyirciler talep ediyor, medya da şiddeti alabildiğine körüklüyor. İnsanlar kanlı-canlı haber görüntülerini izleyince daha çok talep ediyor, istek arttıkça da medya çalışanları daha fazla şiddet-suç görüntüleri yayımlıyorlar. Anlayacağınız tam bir kısırdöngü... Bu da filmdeki başrol karakterimizi neticede tam bir sinir bozucu şahsa dönüştürüyor. Hele o gözlerindeki ihtiras dolu bakış, inanılmazdı.
Habercilik ve ahlâkî değerler
Azimli bir insan eğitimsiz bile olsa, gayret ederse ve çok çalışırsa insanları da insafsızca kullanarak zirveye çıkabilir. Yani kapitalist modern dünyanın arzu ettiği gibi yakan, yıkan, döken, parçalayan fakat neticede başarılı olan insan tipi... Son senelerde Türkiye'de de oldukça yaygınlaşan hırslı ve tatminsiz karakterler filmde çok iyi vurgulanmış. Hatta o kadar gerçekçi ki, film bittikten sonra bile insanın zihninde tedirginlik uyandıran bir şeyler bırakıyor.
Seyircinin ahlâkî ve insanî bakışını sınayan, çok sert ve keskin bir film olan 'Nightcrawler' aslında tam da biterken başlıyor. İkincisi de yapılırsa, birinci filmden daha iyi olacağını düşünüyorum.
Filme Dair Replikler:
Bir iş arıyorum. Aslında öğrenip kendimi geliştirebileceğim bir kariyere yönelmeye karar verdim. Ben kim miyim? Çalışkan biriyim. Gözümü yükseklere dikerim ve ısrarcı biri olduğum söylenir. Buna göre televizyon haberciliği hem çok sevebileceğim hem de iyi yapabileceğim bir şey olabilir. Günümüzün çalışma kültürü artık önceki nesillerin üstünde durduğu kadar iş ahlakı gerektirmiyor. Bence sadece çalışıp bir tarafını yırtan insanlar kazanır. Zirveye erişmesini bilen iyi insanlar da buraya bir anda gelmez. Bir lafım vardır, piyangoyu kazanmak istiyorsan bilet alacak parayı da bulacaksın.
Haber: Derya BUDAK
Kaynak: İslam Gemici, Sözler ve Replikler