ODTÜ'deki eğitimini yarıda bıraktıktan sonra, birkaç farklı girişimin ardından çocuklukta başlayan kitap merakını iş edinen görme engelli Devrim Tarım, Samatya'da sahaflık yapıyor.
Orta Doğu Üniversitesi (ODTÜ) Uluslararası İlişkiler Bölümü'ndeki eğitimini yarıda bırakan ve birkaç farklı girişimin ardından çocuklukta başlayan kitap merakını iş edinip sahaf dükkanı açan görme engelli Devrim Tarım, 'körler mahallesinde ayna satmaya benzettiği işini' Samatya'da sürdürüyor.
Devrim Tarım, Surp Kevork Ermeni Kilisesi?nin karşısında bulunan küçücük dükkanına sığdırdığı 'dünya kadar' ikinci el kitabı meraklısıyla buluşturuyor.
Samatya'da kitaplarla dolu 15 metrekarelik dükkanda gelenleri güler yüzle karşılayan görme engelli sahaf Devrim Tarım, hayat hikayesini, AA muhabirine anlattı.
Eskişehir'in Günyüzü ilçesine bağlı Atlas köyünde, ailenin 6'ncı çocuğu olarak dünyaya gelen 38 yaşındaki Devrim Tarım, gözlerini 1 yaşından itibaren mustarip olduğu hastalığın sonucunda kaybettiğini belirtti.
'Görmeye dair bir şey hatırlamıyorum' diyen Tarım, geç götürüldüğü hastanede yapılan operasyonların sonuç vermediğini söylüyor. Tarım, görme yetisini kaybetmesini bilgisizliğe, o yıllardaki sağlık hizmetlerinin yetersizliğine ve babasının eve olan ilgisizliğine bağlıyor.
Küçük yaştan itibaren öğrenmeye olan merakının kendisini kitaplara yönelttiğini ve ablasına kitaplar okuttuğunu dile getiren Tarım, kitaplara olan tutkusunun, Ankara'daki Körler Okulu'nda Braille alfabesini öğrenmesiyle iyice arttığını söylüyor.
Devrim Tarım, okuduğu ilk kitabın bir sokak kedisiyle ev kedisini anlatan çocuk öyküsü olduğunu dile getirerek, 'Kendimi bildim bileli hayatımda hep kitaplar ve kediler oldu. En çok sevdiğim şey annem, kitaplar ve kediler. Bu yüzden dükkanımın mottosunu da Bilge Karasu'nun kitabının adını yaptım, 'Ne kitapsız, ne kedisiz.' dedi.
ODTÜ Uluslararası İlişkiler ve İstanbul Üniversitesi Radyo Televizyon ve Sinema bölümlerinde toplam 14 yıl süren öğrenciliğini, hocasını sevmediği derslere devam etmediği için diplomayla nihayete erdiremediğini anlatan Tarım, öğrencilik döneminde düzenli bir evi olmadığı için kitap biriktiremediğini ifade etti.
Tarım, KPSS ile atandığı ve 8 yıl yaptığı memuriyette ise maaşını alır almaz kitapçılara koştuğunu ve böylece bin 500-2 bin kitaptan oluşan bir kütüphaneye sahip olduğunu söyledi.
Memuriyetten aldığı son maaşı ve kütüphanesindeki kitapları sermaye yaparak Samatya'da dükkan açtığını söyleyen Tarım , 'Memur olmaktan çok mutlu değildim. Aldığım kitaplarla sahaflığa başladım. Hiçbir sermayem yoktu. Aldığım son maaştı sermayem. Nasıl mahallenin kasabı, bakkalı varsa ben de kitapçısı olayım diye başladım ve yaptığım işte beni ifade eden, benim fikriyatımı, benim kafa yapımı ifade eden bir şey olması lazımdı' diye konuştu.
Tarım, okuduğu kitapların pek çoğunu sevdiğini ve kendisini etkilediğini dile getirerek, şöyle devam etti:
'Ergenlik döneminde okuduğum Jack London'ın kitaplarını çok sevmiştim. Martin Eden, çok etkilemiştir beni. 'Fahrenheit 451' kitabını da çok beğenmiştim. Dükkanın adını da öyle koymayı istemiştim ama sonra gelen gidene açıklama yapmaktan yorulacağım için vazgeçmiştim. 'Mahallenin kitapçısı olsun' dedim. Yazdığım tanıtım yazılarında, 'Mahallenin kitapçısı dünyanın kitabı; mahallenin adamı dünyanın vatandaşı' yazarım.'
'Küçük ama zengin bir dükkan burası'
Tabelaya Türkçe, İngilizce, Kürtçe, Ermenice ve Rumca 'Samatya Sahaf' yazdırmasına ilişkin Tarım, 'Yaşamak için Samatya'yı seçtim. Çünkü çok kültürlü bir yer. Farklılıkların bir arada birbiriyle örselemeden yaşadıkları bir yer. Ben de kitapçı dükkanımı bu mahallede yaşayan halkların dillerinde kitapçı yazdım. Dünyanın bütün dillerinde bütün kitap toplamak istiyorum. Bunlar dükkanı zenginleştiren şeyler. Rafta durmaları bile buraya anlam katıyor.' dedi.
Okuma alışkanlığının düşüklüğü karşısında kitapçıların ayakta kalmasının zor olduğunu belirten Tarım, sözlerini şöyle sürdürdü:
'Elime bir istatistik geçti, Türkiye'nin okuma haritasını çıkartmışlar. Oran binde 8. Korkunç. Daha da fecaat olan durum ilkokul çocuklarının okuma ödevleri bu ortalamayı yükseltiyor. Böyle bir şey de bu şartlarda kitapçılık yapmak hem de mahalle kitapçısı olarak ayakta kalmak, büyük şirketlere karşı internete rağmen, büyük şirketlerin az kâr marjlarıyla satmalarına rağmen hem bir bakıma Don Kişot'luk hem de körler mahallesinde ayna satmak gibi bir şey.'
Dükkanında çok çeşitli kitaplar bulundurduğunu ifade eden Tarım, 'Küçük ama büyük zengin bir dükkan burası. Buradaki kitap çeşidi eminim en büyük kitap marketlerde bile yoktur. İddialıyım bu konuda.' diye konuştu.
'Self servis kitapçı'
Tarım, mahalle sakinleri ve müşterileriyle kurduğu ilişkiyi 'Mahallelilerle burada organik bir ilişki var. Yüzeysel veya samimiyetsiz bir nezaket değil. İçeriye girdiği zaman bana kitabı sorup şu kitap var mı dendiğinde -kitapların yüzde 99'unu bilirim- varsa ilgili rafı gösteriyorum, 'Bakın burası self servis kitapçı, şu rafta bulabilirsiniz' diyorum. Yüzde 1 olduğu zaman; unutup da yok dediğim zaman da canım sıkılıyor.' sözleriyle anlattı.
Dükkanına hemen herkesin gelebildiğini ancak bazı kişilerin kitabı raftan almak zor geldiği için dükkandan alışveriş yapmadan ayrıldığını da aktaran Tarım, şöyle devam etti:
'Burada okurlar dediğim müşterilerle ilişki tamamen güvene dayalı. Kitabın fiyatı ilk sayfada yazıyor. Müşteri kendisi okuyup söylüyor. Tabii ben aşağı yukarı tahmin ediyorum fiyatı ama bu bir ahlak testi oluyor onlar için. Bu hoşuma gidiyor. Aslına bakarsanız kör bir insanın kitapçı açması demek, tamamen güvene dayalı bir şey. Buradan kitap çok kolay çalınabilir, para alınabilir, bilgisayar çalınabilir. Bunlar çok başıma gelmiyor değil oluyor ama ilişki güven ilişkisine dayalı. Ben gözetim toplumuna karşı birisi olarak buraya kamera koymayı kendime yakıştıramam. Bu benim yapacağım bir şey değil. Kitap çalacak olan birisi okur değil okur olan da kitap çalmaz diyorum ama aileler çocuklarını o kadar harçlıksız bırakıyorlar ki buradan çaldığı kitabı getirip satmaya çalışan arsız çocuklar da oluyor.'
'İnsanlar engellilerle eşit ilişki kurmayı beceremiyor'
Baston kullanma alışkanlığının görme engellilere küçük yaşta öğretilmesi gerektiğini vurgulayan Tarım, şöyle konuştu:
'Ben kitaba erken başlasam da bastona çok geç başladım. Çünkü bu çocukluktan verilmediği için, bu eğitim bunu kendime yakıştıramıyordum eğreti olduğunu düşünüyordum. Lisenin pansiyonuna bile gidemiyordum. Şapşal gibi aptal gibi göründüğümü düşünüyordum. Bu işin ergenliğe gelmeden öğretilmesi lazım aileleri tarafından.'
Genç yaşta insanlarla ilişki kurmakta da zorlandığını aktaran Tarım, 'En tutkulu zamanlarımda üniversiteye girene kadar kız arkadaşım olmamıştı. Benim etkilendiklerim çoktu ama cesaret edip söyleyemezdim. Merhamet etmelerinden korkardım. Çünkü insanlar engellilerle eşit ilişki kurmayı beceremiyorlar ya hayranlıkla ya da merhametle yaklaşıyorlar.' görüşünü dile getirdi.
'İnsanlarda seni en çok rahatsız eden davranış hangisi' şeklindeki soruya ise Tarım, 'En rahatsız eden şeylerden biri, ben daha insanların yanındayken sesini duyarken, 'bin şükür halimize demeleri'. Ben de dönüp, 'Şükür, senin gibi olmak da vardı' diyorum. Seni acayip bir şey gibi görmeleri. Ya hayranlıkla ya da acımakla yaklaşıyorlar.' dedi.
Tarım, engellilerin kendilerini izole ettiğini, sosyalleşmekte zorlandıklarını vurgulayarak, 'En kötüsü de kendilerine acıyarak bakmaları. Sokaklarda ezik ezik arabesk söylemeleri. Garibanizmden bıkmış vaziyetteyim.' diye konuştu.
'Hayalim gezici kitapçı olmak'
Köyde kitap bulmakta zorlandığı günleri unutmadığını dile getiren Tarım, bir grup gönüllüyle halen akrabalarının yaşadığı köye giderek okula tamamen atık malzemelerden oluşan 'ekolojik' kütüphane kurduklarını dile getirdi. Bunun kendisine büyük mutluluk kaynağı olduğunu ifade eden Tarım, 'Sonradan öğrendim ki çocuklar adını 'Devrim Kütüphanesi' koymuşlar. Bu benim için 'ölsem eksiksiz ölürüm' demeye yaklaştıran bir olay oldu.' diye konuştu.
Çocuk yaştan itibaren geleceğe dair hayallerinin hep değiştiğini ifade eden Tarım, sözlerini şöyle tamamladı:
'İlkokuldayken hayvanat bahçesi bekçisi olmak isterdim. Ortaokulda, lisede dünyayı gezebilmek için diplomat olmak istedim. Bir yanım da Radyo Televizyon Sinema Bölümü okudum. Bir yanımda da kör bir yönetmen olmak kendi film dilimi, kendi sinema dilimi oluşturmak istiyorum. Şu dönem hayalimse gezici kitapçı olmak. Özel bir karavanla kitabın gitmediği her yere gitmek, Edirne'den Ardahan'a kadar dolaşmak istiyorum. Kent merkezlerindeki sahaf festivallerinde, askıda kitap kampanyasıyla biriken paraları ücra yerlerdeki insanlara kitap olarak vermek... Hatta parası olmayanlarla takas ekonomisiyle; tereyağı verip yaptığı turşuyu verip kitap alabilir. Çünkü tek değişim aracının para olmadığını biliyor ve buna inanıyorum. Para sadece verecek bir şeyi olmayan üretecek bir şeyi olmayanların verdiği bir şeymiş gibi geliyor.'