Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'ın açıklamalarını genel itibarıyla bakıldığında önemli bir beyan olarak nitelendirerek, 'Sınırlarını ve güvenliğini tehdit edecek hiçbir oluşuma Türkiye asla sessiz kalamaz.' dedi.
Gül, NTV'deki programda açıklamalarda bulundu, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
ABD Dışişleri Bakanı Tillerson'ın, 'Suriye'de sınır birlikleri' planı hakkındaki haberlerle ilgili olarak, 'Türkiye'ye bir açıklama borcumuz var. Bu, tamamen yanlış resmedilmiş ve yanlış tanımlanmış bir durum ve bazı kişiler yanlış konuşmuş. Herhangi bir sınır güvenlik gücü kurmuyoruz.' değerlendirmesini yaptığı hatırlatılarak bu konudaki görüşünün sorulması üzerine Bakan Gül, Türkiye'nin sınır güvenliğini sağlama konusunda muktedir olduğunu vurguladı. Bu konudaki bir tehdidin asla kabullenilmeyeceğine dikkati çeken Gül, şöyle devam etti:
'Bu açıklama, genel itibarıyla bakıldığında, böyle bir açıklamayı yapması önemli bir beyan ama şunu görmek lazım, 'Hiçbir şekilde böyle bir ordu yok ama oradaki sivillerle, vatandaşlarla şu olacak' yani tersine isim konulmadan da sınırlarını ve güvenliğini tehdit edecek hiçbir oluşuma Türkiye asla sessiz kalamaz. Burada ABD'nin göndermiş olduğu binlerce tırda bölgeye getirilmiş silahların, teçhizatın iade edilmesi, toplaması lazım. Aksi takdirde Türkiye kendi güvenliğini tehdit eden ve bu tür oluşumlara, hazırlıklara karşı elbette kendi meşru müdafaasını yapacaktır. Elbette böyle bir tehdidin olmaması dileğimizdir.'
AK Parti ile MHP arasındaki komisyonun bugün ilk defa yapacağı toplantı hatırlatılarak 'MHP'ye sunulacak yol haritası belli mi' sorusu üzerine Gül, Türkiye'de mevzuata göre partilerin resmi olarak ittifak yapamadığını bildirdi.
Bunun farklı şekillerde gerçekleştirildiğini anlatan Bakan Gül, 'Türkiye'de kendi varlıklarıyla da seçime girebilmek ya da ittifakın yasal dayanağının bulunması adına böyle bir çalışmaya ihtiyaç vardı' dedi.
Gül, bugün ilk defa bir araya geleceklerine değinerek, 'Tüm bu çalışmaların nihai hedefi nedir? Milli mutabakatın sağlanması. Yani milli mutabakatı, milli ve yerli olan bütün katılımcıları toplayacak, bir toplumsal merkez olacak şekilde bir çalışmayı sürdüreceğiz. Yasal olarak neler yapılması gerekiyor, bir kez daha diğer buna benzer düzenleme gereken hususlar nelerdir, bunların hepsini konuşup değerlendireceğiz MHP ile' ifadesini kullandı.
Partilerin kendi kurumsal kimlikleri, amblemleriyle seçime girmelerinin kendi seçmenleri açısından da doğru bir beklenti olduğunu aktaran Gül, demokratik katılımın en güçlü şekilde yapılacağı ve demokrasinin daha da güçleneceği bir formülün konuşulacağı, bunun kamuoyuyla da paylaşılacağını bildirdi.
Bakan Gül, bu ittifakta yer almayanların 'gayri milli olduğu' yönündeki yorumlarla ittifakın Kürt seçmeni nasıl etkileyeceğine yönelik değerlendirmesi sorulması üzerine, AK Parti'nin Kürtlerden en fazla oyu alan parti olduğunu belirtti. Türkiye'nin her yerinden, kesiminden oy aldıklarını vurgulayan Gül, 'Milliden kasıt bu ülkede yaşayan, 'Bu ülke önceliklidir' diyen herkese yönelik bir çağrıdır, birlikteliktir. Bu nedenle bu duyguya sahip olan herkese, toplumun her kesimine yönelik bir mutabakattır. Bir bölgeye ya da bir etnik güce dair değildir' diye konuştu.
Gül, toplumsal mutabakatı genişleterek, herkese çağrılarını sürdüreceklerini belirterek, 'Tüm partilerin tabanından da destek alacak güçlü, milli bir mutabakatı sağlayacağız' ifadesini kullandı.
'Tartışma hukuk ekseninde değerlendirilecektir'
Anayasa Mahkemesinin tutuklu gazetecilere yönelik ihlal kararına karşı yerel mahkemenin 'tahliye yok' demesine yönelik tartışmalar hatırlatılan Bakan Gül, yargıda, mahkemelerde hiyerarşinin olmadığını belirtti.
Her mahkemenin yetkisini anayasa ve kanunlardan aldığını vurgulayan Gül, bireysel başvuruyu AK Parti hükümetinin getirdiğini hatırlattı. Anayasa Mahkemesinin temel hak, hürriyetlerle ilgili ihlal olup olmadığına baktığına değinen Gül, şu değerlendirmelerde bulundu:
'Ama yerel mahkeme, dosyanın gittiği mahkeme Anayasa Mahkemesi kararını aldıktan sonra dosyaya nihai olarak kararı verecek merci ilk derece mahkemesi. Dava devam ediyor daha istinafa, Yargıtaya gidecek. Tüm bu yargılamalarla ilgili delilleri değerlendirerek bir esas karar verme, nihai karar verme merci elbette ilk derece mahkemesidir. İlk derece mahkemesi 'Ben dosyadaki delillerime göre baktım ve bu şekilde bir karar verdim ya da gerekçeyi henüz görmedim' şeklinde bir karar vermiştir. Bütün yargı kararları elbette hukuk çerçevesinde tartışılabilir ama hiçbir mahkemeyi bu tartışmayı hukuku zeminin dışarısına götürmek, mahkemeleri, kurumları bu anlamda yaralamak doğru değil. Tartışma hukuk ekseninde değerlendirilecektir, değerlendirilmektedir ve ilk derece mahkemesi de kendi delillerine göre yaklaşımını ortaya koymuştur, bir karar vermiştir. Bunların hepsi Türkiye hukuk sistemidir, kendi içinde itirazları, değerlendirmeleri, içtihatları oluşacak bir müessesedir. Dolayısıyla bu konuda bir içtihat ortaya konulduğunu söyleyebilirim.'
Konuyla ilgili siyasi zeminde süren tartışmalar da hatırlatılarak bundan sonra Anayasa Mahkemesinin hak ihlali kararı verdiğinde yerel mahkemelerin nasıl tavır takınacağının sorulması üzerine Gül, şu yanıtı verdi:
'Anayasa Mahkemesi de ilk derece mahkemeleri de yüksek mahkemeler de verdikleri kararlar çerçevesinde elbette eleştirilebilir, verdikleri karar ama bu mahkemeyi yok sayma, tanımama, kurumu ve bu bireysel başvuruyu göz ardı etme anlamına gelmez. Burada Anayasa Mahkemesinin sınırı bir nihai yargılama yapan, dosyanın sahibi gibi yapıp bir beraatla sonuçlanacak ya da mahkumiyetle sonuçlanacak şekilde bir yargılama yapamaz. Çünkü yargılamanın yapılacağı yetkili yer ilk derece mahkemesinde dava devam ediyor. Dolayısıyla hiçbir şekilde bir sınırları aşmamak gerekir. Burada Anayasa Mahkemesi temel hak ve özgürlüklere yönelik saldırı, ihlal var mı o boyutuyla sınırlı bir duruma bakacak ama dosya gelecek, Anayasa Mahkemesi kararlarına uymamak, 'tanımıyorum' gibi bir konu elbette gündeminde olamaz. İlk derece mahkemesi de dosyasını açıp delillerine, tanık beyanlarına, yüz yüzelik ilkesine göre yaptığı muhakemedeki kanaatine göre bir yargılama yapacak. Dolayısıyla bu sınırlar anayasa, kanunlarda belirlenmiş sınırlardır, bu sınırlara göre de yargılamalar yapılır.'
'Herhangi karışıklık bulunmamaktır'
Gül, 'Anayasa Mahkemesinin delil incelemesi mi yaptığını düşünüyorsunuz' sorusuna, Anayasa Mahkemesinin kararında hak ihlalinden bahsettiğini anımsattı. Gül, 'Burada dosyadaki tüm delileri inceleyip adeta yargılama yapan mahkeme gibi bir süreç yaşandı. Elbette bu boyutuyla eleştirilebilir. Yerel mahkeme de dosyanın sahibi olarak kendi delillerini değerlendirip bir karar vermiştir. Dolayısıyla burada herhangi karışıklık bulunmamaktır bence.' dedi.
Bakan Gül, bunların yargı organlarının verdiği kararlar olduğunu belirterek, 'Biz sadece bir hukukçu, siyasetçi olarak eleştirilerimizi hukuk çerçevesinde yapabiliriz ama onun ötesinde yargının verdiği kararlar bütün makamları, kişileri bağlar elbette' ifadesini kullandı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun yargıyı eleştiren sözlerine tepki gösteren Gül, şunları aktardı:
'Türkiye'de hakimleri kategorize etmek, 'şurasının yargısı', 'buranın yargısı' demek Türk yargısına ağır bir hakarettir. Anamuhalefet partisinin ağzına yakışmayacak bir sözdür. Eğer bunu bilinçli yapıyorsa da yargı kurumunu, yargıçlarımızı, savcılarımızı rencide edecek, hakarete uğratacak çok galiz ifadeler kullanmaktadır. Bu açıklamaları şiddetle kınıyoruz. Türk yargısı, en zor zamanda darbeye karşı 15 Temmuz gecesinden beri mücadele eden, demokrasinin hukukun ve anayasanın çizdiği çerçevede yargılamasını yapan bir yargı organıdır. Türkiye'de yaklaşık 6-7 milyon dosya mahkeme önüne gelmektedir. Üç beş dosyada yanlışlık olur mu, olabilir. Yargı mensupları da hata yapabilir ama bir mahkemenin verdiği karara bir üst mahkemede itiraz imkanı vardır. Yanlış yapanlarla ilgili teftiş müessesi vardır, ihraç olanlar sadece FETÖ'den ihraç olmuyor... Bazı sıkıntılı örnekler üzerinden yargıyı töhmet altına almak ve hakarete varacak şekilde ifadeler kullanmak asla kabul edilebilir bir durum değil. Yargı herkesin yargısıdır, millet adına karar vermektedir.'
'Bin 823 kişi KHK ile görevlerine iade edildi'
Gül, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Güler'in koruma subayı yüzbaşı Burak Akın'ın FETÖ üyesi olduğunu kabul etmesiyle başlayan itiraf sürecini nasıl değerlendirdiğinin ve bunun yeni bir taktik olup olmadığının sorulması üzerine, şunları söyledi:
'Elbette hepsine karşı müteyakkız olmak lazım. Bu örgüt, a tipik bir terör örgütlerinden farklı olarak kripto bir örgüt. Takiyeyi merkeze almış, bunu din gibi gören sapkın bir anlayış. 'İtirafçı' diye gelip de tutuklanan da var, serbest kalan da var. Bu süreçleri biz de kamuoyundan takip ediyoruz. Dolayısıyla bu kararı verenler, ilgili yargı organları. İtirafçılığın Türk Ceza Kanunu'nda bir yeri var. Bunlarla ilgili unsurlar varsa takdirini mahkeme yapıyor. Her 'itirafçıyım' diyene 'sen serbest kal' denilmiyor.'
'ByLock'ta yeni mağduriyetlerin olup olmadığına dair yeni bir çalışma var mı?' sorusu üzerine Bakan Gül, 'Türk yargısı, Türkiye Cumhuriyeti, FETÖ'nün mağdur ettiği vatandaşlarımızın mağduriyetini gidermek için büyük bir çaba içerisindedir. Adalet esasen hak edene hak ettiğinin verilmesidir. Suçlu ise suçunu çekecek, suçsuzsa da suçsuzluğunun gerekeni yapılacak.' ifadesini kullandı.
Bakan Gül, FETÖ'nün bilişim teknolojisini çok yoğun kullanan bir örgüt olduğuna dikkati çekerek, şu bilgileri verdi:
'Bunların, ByLock sistemine yerleştirmiş oldukları bir tuzak var. Teknik olarak esasen o program indirilmiş ByLock merkezine gitmiş bazı numaralar var. Bu tespit üzerine 11 bin 480 kişi belirlendi. Önemli olan FETÖ'nün mağdur ettiği kişilerin devlet tarafından mağduriyetlerinin giderilmesi. CHP Genel Başkanı, '11 bin kişiyi tutukladınız' diyor. Bu doğru değil. 11 bin kişilik listenin sadece bin 287 kişisi tutukluydu. ByLock delillerden bir delildir ama güçlü bir delildir. 'ByLock olmayanlar örgüt mensubu değildir' gibi bir varsayım olmaz. Buna yargı organları karar verecek.'
FETÖ'nün tuzaklarıyla bazı mağduriyetlerin yaşandığına işaret eden Gül, bin 823 kişinin Kanun Hükmünde Kararname ile görevlerine iade edildiğini bildirdi.
Arabuluculuk uygulaması
Bir soru üzerine, gündemde olan yargıda reform paketine de değinen Gül, şu görüşlere yer verdi:
'Yargıya güven ve yargının hızlanması anlamında çok önemli çalışmaları gerçekleştiriyoruz. Hem bazı suçlarla ilgili hem de suçların onarıcı adalet kapsamında caydırıcılığını ortaya koyması anlamında birtakım düzenlemeler var. Adli mekanizmalarla ilgili dava iş yükünün mahkemelere çok fazla gitmeden sulh yolunun, alternatif çözüm yolunun artırılmasına yönelik çalışmalarımız var. Tüm bunlarla ilgili çalışmalarımız, kurumlara görüş göndermeye matuf hale geldi. Tabii bu reformlar hemen ya da acil yapılacak şeyler değildir. Bunların hepsini Yargıtay'ın uygulamalarını, üniversitelerimiz görüşünü dikkate alarak çok iyi bir çalışmayla yapacağız.'
Bakan Gül, işçi ile işveren arasındaki arabuluculuk uygulamasının 1 Ocak itibarıyla yürürlüğe girdiğini anımsatarak, 'İşçi işveren uyuşmazlığı anlamında arabuluculuğa ulaşan 844 dosyanın 724'ü anlaşmayla sonuçlanmış. Yüzde 80 oranında anlaşmış, yüzde 20 oranında mahkemeye başvurma var.' dedi.
Kamuoyunda çocuğa ve kadına karşı işlenen suçlarda iyi hal indiriminin yapılmaması yönünde bir talebin olduğunun anımsatılması üzerine Gül, 'Bunun sınırları aşacak şekilde yorumu mağdur aleyhine yapmak doğru değil. Cinsel suç ve kadına şiddet konusunda sınırları çok esnek kullanmamak gerektiğini bir hukukçu olarak ifade etmek isterim. Bu yöndeki uygulamalar Fransa ve Almanya'da nasıl, bizim Yargıtay uygulamalarında nasıl, buna bakıyoruz.' değerlendirmesinde bulundu.
Gül, hayvanlara yönelik suçlara ilişkin ise şunları kaydetti:
'Hayvanları bir mal değil, can olarak gören bir yaklaşım ortaya koyduk. Bu konuda çalışmalarımızı taslak haline getirdik. Kurumlarımızın görüşlerine göre değerlendireceğiz.'