ABD'nin çirkin yüzü

ABD

Polis Akademisi Başkanlığı koordinasyonunda Uluslararası Terörizm ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi'nce hazırlanan raporda, ABD?nin terör örgütü kabul ettiği örgütlerle işbirliğine gittiği vurgulandı.

Polis Akademisi Başkanlığı koordinasyonunda Uluslararası Terörizm ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi'nce hazırlanan raporda, ABD ve AB'nin terör örgütü olarak kabul ettiği PKK, PYD, PJAK, TAK, hatta DHKP-C gibi radikal sol örgütlerle de iş birliğine gittiği vurgulandı.

Polis Akademisi Başkanlığı bünyesinde faaliyet gösteren UTGAM tarafından hazırlanan, 'PKK'nın Bölgesel Terör Ağı Yapılanması'raporu, Mardin'de düzenlenen bir çalıştayda Polis Akademisi Başkanı Yılmaz Çolak tarafından açıklandı.

Kurulduğu ilk yıllardan itibaren çeşitli isimler altında faaliyet göstermesine rağmen terör örgütü PKK'nın da El-Kaide gibi Ortadoğu'da birlikte çalıştığı yerel örgütler vasıtasıyla güvenli ve kalıcı bir alan edinme peşinde olduğuna dikkat çekilen raporda, örgütün Suriye'de faaliyet gösteren uzantılarının ve DEAŞ ile mücadele gerekçesiyle bunlara yapılan yardımların daha sonrasında batılı ülkeler için de bir tehdit olacağı vurgulandı.

Rapora göre, ABD ve AB tarafından bir terör örgütü olarak listelenen PKK, Suriye devrim hareketleri sürecinde ortaya çıkan boşluğu kullandı ve PYD, YPG, YPJ ve diğer kolları aracılığı ile bölgedeki varlığını tahkim etme çabasını sürdürdü.

Öte yandan terör örgütü PKK, Öcalan'ın 1999 yılında yakalanmasından sonra istikrarlı ve tedrici bir dönüşüm süreci içerisinde girdi ve özellikle 2002'den bugüne dek geçen sürede yeni bir terör ağı yapılanmasına gitti. PKK böylece kendisini birçok örgütün üzerinde şemsiye yapı olarak konumlandırdı.

PYD'NİN VARLIĞI PKK İÇİN

Suriye'deki PYD/YPG'nin 2003'te PKK tarafından kurulduğu ve bugüne dek talimatları doğrultusunda hareket ettiğine dikkat çekildi. PYD varlığının 'PKK tarafından, PKK için ve PKK sayesinde' olduğu vurgulandı.

Türkiye'nin Batılı müttefikleri ise DEAŞ terör örgütüyle mücadele için 'seküler' ama bir başka terör örgütü olan PKK'nın bölgesel terör ağını desteklediği belirtildi. 

Rapora göre, bu ülkeler 'demokratik özerklik' ve 'Rojava devrimi' adına PKK'ya siyasi, askeri, diplomatik, ekonomik ve insani sermaye yardımı yaptı.

Söz konusu ülkeler, örgütün bilinen baskıcı, otoriter, tek-tipçi tarzını Suriye Kürtleri arasında uygulamasına ve bunu yaparken de çeşitli savaş suçları işlemesini gözardı etti.

Raporda çok sayıda gözlemcinin, 'Rojava deneyimi'nin uygulamada tamamen 'Sovyet dönemi bir tek parti devletçiği' kurulmasından ibaret olduğuna ilişkin tespitlerine de yer verildi.

BATI RİSK ALTINDA

Rapora göre, PKK'nın bölgesel terör ağı yapılanması stratejisine yönelik Batı desteği, YPG'ye katılan Marksist, komünist, anarşist ve anarko-sosyalist batılı yabancı savaşçılar olması nedeniyle de yeni ulus-aşırı suç ve terör bağlarının kurulmasına yol açtı.

Bu durum, özellikle Avrupa güvenliğinin orta ve uzun vadede tehlikeye girmesi anlamına geldi.

Suriye'de PKK'nın yanında savaşan anarko-sosyalistlerin bir kısmı, Yunanistan'da terör saldırılarında bulunan anarşist kardeşlerine destek verdi ve Yunanistan'a döndüklerinde Suriye'de öğrendikleri şehir savaşı yöntemlerini kullanacaklarını vaat etti.

Raporda, destek verdikleri anarşistlerin, 2017'de Alman ve Fransız yetkililere mektup içerisinde bomba yollamış teröristler olduğu belirtildi.

Suriye'nin kuzeyinde PKK saflarında savaşan batılı anarşist ve Marksistlerin, Avrupa'ya dönmesiyle sağlanacak bağlantılarla PKK'nın suç ağını genişletmesi öngörüldü.

PKK'nın örgütün şantaj, adam kaçırma ve uyuşturucu gibi suçlara bulaşmış bir suç ve terör ağı olduğunun unutulmaması gerektiğine işaret edilen raporda, PKK ve bölgedeki terör ağının Avrupa'ya istikrar getirmeyeceği, Almanya gibi ülkelerin Türkiye ve Suriye politikalarını rehin almaya doğru gittiği ve PKK'nın Avrupa içinde edindiği gücün özellikle Rusya'nın giderek güçlendiği ve Avrupa'da aşırı-sol ve sağ akımların büyük alan kazandığı dönemde istismara açık olduğunun görüldüğü vurgulandı.

Raporda, mevcut uluslararası düzenin üzerinde kara bulutların gezdiği, popülizmin önlenemez yükselişte olduğu ve 'orta yolun' giderek seyreldiği dönemde, global düzlemde devletsiz toplum vizyonuna sahip totaliter bir örgütü desteklemenin doğru seçim olmadığı kaydedildi.

RAPORDAN ÇARPICI TESPİT

Önemli bir kısmı NATO üyesi ülkelerden gelen yabancı terörist savaşçıların NATO üyesi ülkeleri hedef almasının NATO ve Batı ittifakı için de bir kriz anlamına geleceği uyarısında bulunulan raporda, uzmanların tespitlerinden bazıları şöyle:

'Ortadoğu'da birlikte çalıştığı yerel örgütler vasıtasıyla güvenli ve kalıcı bir alan edinme peşinde olan tek örgüt El-Kaide değildir. ABD ve AB'nin terör örgütü olarak kabul ettiği PKK da son birkaç yıl içerisinde yalnızca PYD, PJAK, TAK gibi kendi yandaşı örgütlerle değil, aynı zamanda MLKP ve yine ABD'nin terör örgütleri listesinde bulunan DHKP-C gibi radikal sol örgütlerle de iş birliğine gitti.

Suriye rejiminin PKK'ya olan desteği, zaman zaman azalsa da, süreklilik arzetmiştir. Esed ailesi PKK'ya Kuzey Suriye'de ve Suriye güvenlik güçlerinin kontrolünde eğitim imkanı tanımayı bir devlet politikası olarak benimsedi.

PKK için bir Kürt devletinin kurulması kendi içinde nihai amaç olmaktan çıkmış, daha ziyade enternasyonel sosyalizmi yaymak için bir araç haline gelmiştir.

Farklı çizgilere mensup marksist ve anarşist gruplar da PKK'nın bölgedeki terör ağı yapılanması içinde kendilerine yer bulabilmişlerdir. Batı, PKK'nın bölgesel terör ağında bulunan gruplara ekonomik, diplomatik ve askeri yardım yaptığında, bu yardım doğrudan 'anarko-sosyalistlere' 'marksistlere' verilen aktif ve tehlikeli desteğe de dönüşmektedir.

PKK'nın Avrupa'daki aşırı-sol gruplarla tarihsel bağları ve bağlantıları olduğu düşünüldüğünde, anarşist veya Marksist olarak Avrupa'ya dönen yabancı savaşçıların Batı güvenliği ve uluslararası düzen açısından diğer yabancı savaşçılardan daha az tehlikeli olmayacağı görülmelidir.'