Suriye'de siyasi çözüm mümkün mü?

Suriye

Uluslararası toplum, Suriye'de kalıcı siyasi çözüme ulaşmayı hedefleyen sayısız barış sürecini başlatmış olsa da rakip uluslararası aktörlerin çatışan çıkarları, bu çabaları engelledi.

30 Ocak'ta Suriye'nin siyasi geleceği konulu Soçi görüşmeleri, beklenen neticeyi vermedi. Rus politikacıların başlangıçta Soçi çerçevesinin, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in destekçileri ile Suriyeli muhalif gruplar arasında diyaloğu teşvik edeceği konusunda iyimser olmasına rağmen, hem Sünni muhalefet hem de Kürt milliyetçisi güçler görüşmeleri boykot etti.

Soçi görüşmelerinin, Cenevre ve Astana süreçlerinin Suriye'de çatışan taraflar arasında gerilimi azaltmakta başarısız olmasından haftalar sonra çökmüş olmasıyla, Suriye'ye ilişkin bir barış anlaşmasının hızla hayata geçirilmesine dair beklentiler giderek uzak bir ihtimal haline geldi. Bu katı değerlendirmenin doğruluğu, hem Esed hem de muhalif grupların, askeri gerilimi azaltmayı kabul etmedeki isteksizliği ve bu koalisyonlar içinde yaşayabilir barış anlaşmasının gelişimini engelleyen, çatışan çıkarların çokluğuyla ispatlanıyor.

Eylül 2017'de Suriye'de gerilimi azaltma bölgelerinin resmen oluşturulması, geniş bir uluslararası destek kazanmış olsa da çatışmanın her iki tarafındaki aktörler, algılanan güvenlik tehditleriyle mücadele etmek için bu anlaşmaları ihlal etti. Son haftalarda, Rusya ve İran, İdlib'de muhalif hedeflere saldırılarını yoğunlaştırdı ve bu askeri faaliyetleri, Suriye'deki çatışmada gerçek anlamda gerilimin azaltılmasının tek yolunun, Nusra Cephesinin hakkından gelinmesiyle başarılabileceğini iddia ederek savundu.

PYD ve YPG gibi örgütler, Suriye'nin kuzeyinde Afrin'de gerilimin azaltıldığı bölge meydana getirilmesi yönündeki uluslararası çabalara mani oldu. Bu engelleyici politikalar, Türkiye'nin Suriye sınırını güvence altına almak için Türk ordusunun Afrin'e müdahale etmesine neden oldu. Önde gelen Suriyeli muhalif gruplar, meseleleri daha da içinden çıkılmaz hale getirerek, Esed'in dahil olduğu bir siyasi anlaşmayı kabul etmeyi reddetti ve askeri güç yoluyla ellerinde kalan bölgeleri korumaya kalkıştı.

- Çatışan aktörlerin farklı öncelikleri

Gerek Esed yanlısı gerekse muhalif kesimler, nihayetinde, amaçlarına sadece askeri güç yoluyla ulaşamayacakları sonucuna varsa ve ateşkesi kabul etseler bile bu gruplar içinde çatışan çıkarlar, işleyebilir bir Suriye barış anlaşmasının uygulanmasını muhtemelen engelleyecektir. Esed yanlısı blok içinde Rus ve İranlı politikacılar, Suriye'nin iç savaş sonrası siyasi sisteminin nasıl görünmesi gerektiği konusunda aynı fikirde değil. Rusya, Suriye'nin en büyük şehirlerinin Esed'in kontrolünde olduğu, diğer yandan Kürt milliyetçiler ile seçilmiş Sünni muhalif gruplara etki alanlarında özerklik tanıyan federal bir sistem kurmak istiyor. İran hükümeti, bu yaklaşıma karşı çıkıyor, Tahran tüm Suriye'de Esed'in kontrolünü tanımayan herhangi bir siyasi anlaşmanın meşruiyetini reddediyor.

Esed karşıtı aktörler arasında yeniden inşa edilecek Suriye devletinde ideal güç dengesi konusunda benzer fikir ayrılıkları mevcut. ABD, zaman zaman Esed'in barış sürecinde bir rol oynamasına razı görünüyorsa da Washington, Esed'i İran'ın bir vekili gibi görüyor ve Esed'in Suriye'de daha fazla toprağı ele geçirmesini engelleyecek askeri eylemlere muhtemelen devam edecek.Türkiye, Esed'in gayrimeşruluğu konusunda Washington'un bakış açısını paylaşıyor, ancak ABD'nin Kürt gruplara askeri desteğine ve Suriye'nin kuzeyinde özerk bir Kürt bölgesi oluşturulmasına karşı çıkıyor. 

Körfez İşbirliği Konseyi'nin de Suriye barış sürecinde birleşik bir cephe gibi hareket etmesi mümkün görünmüyor. Birleşik Arap Emirliklerinin (BAE) sekülerlik yanlısı yönelimi, Suriye Müslüman Kardeşler gruplarına önemli siyasi yetki teslim eden bir siyasi anlaşmaya karşı çıkmasına neden olabilir. Askeri yöntemlerle Esed'in iktidardan uzaklaştırılmasına destek vermeyi sürdüren Suudi Arabistan ve Katar'ın, Esed'in dahil olduğu barış görüşmelerine katılması muhtemel değil. Riyad ve Doha'nın arabuluculuk sürecinden uzak durması halinde birçok Sünni İslamcı grup barış anlaşmasını boykot edebilir, siyasi şiddet kullanarak uygulanmasını engellemeye çalışabilir.

Suriye'deki savaşın başlıca taraflarının çatışan çıkarlarını etkili biçimde düzenleyen bir barış anlaşmasının inandırıcılığının olmaması, krizin uzun vadede en muhtemel sonucunun 'dondurulmuş çatışma' olacağını gösteriyor. Bu senaryo, Esed'e Suriye topraklarının büyük bölümünde siyasi egemenlik verecek ve Suriye iç savaşını, daha düzensiz şiddetle, düşük yoğunluklu bir çatışmaya dönüştürecektir. Yine de iktidardaki gücünü zayıflatmayı amaçlayan muhaliflere ve kırılgan bir Suriye devletinden ayrılmak isteyen Kürtlere karşı sürekli otoritesini savunmak zorunda kalacak Esed'in gerçek siyasi gücü sınırlı olacaktır.

- Dondurulmuş çatışmalar ve bölgesel denklem

Suriye'de dondurulmuş bir çatışmanın tesisi, Ortadoğu'nun jeopolitik ortamını üç ana biçimde etkileyecektir. Öncelikle Rusya, Suriye'nin istikrarı ve bütünlüğünün baş garantörü olarak ortaya çıkacaktır. Dondurulmuş çatışma senaryosu, Rusya'nın Tartus'taki donanma ve Hmeymim'deki hava üssünü koruyacak, Moskova'ya Suriye'de güç projeksiyonu için önemli askeri kaynakları temin edecektir. Suriye'de bir halk ayaklanması patlak verirse Rusya, Suriye'de gerilimin yeniden tırmanmasının büyük çaplı bir iç savaşa dönüşmesini engellemek için diplomasiyi kullanırken, Esed'in konumunu güçlendirmek için askeri varlığını kullanabilir. Dağlık Karabağ ve Ukrayna'nın doğusu gibi çatışmanın dondurulduğu diğer bölgelerde bu hassas dengeyi devam ettirebilen Rusya, Suriye'de benzer bir sonuca ulaşmak için iyi donanıma sahiptir.

İkincisi, dondurulmuş bir çatışma, Suudi Arabistan ile İran arasındaki bölgesel nüfuz mücadelesinde, Suriye'yi bir vekil yapabilir. Riyad, Esed'in iktidarda kalmasına ısrarla karşı çıkmayı sürdürdüğünden Suudi Arabistan, Suriye'de Esed'in meşruiyetini ve Suriye'nin siyasi sisteminde İran'ın hegemonyasını reddeden Sünni muhalif gruplara finansal destek sağlayabilir. Bu katı muhalif gruplar, Suriye'de Esed'in elindeki bölgelerde direnişi kışkırtmak için Suudi maddi desteğini kullanabilir.

Esed, Suriye'de tek taraflı olarak mezhep eksenli şiddeti kontrol altına almak için mücadele ederse, muhtemelen İran, Şam adına belirlenen hedeflere yönelik askeri müdahaleye kalkışabilir. İran'ın Esed'e destek için müdahalesi, Tahran'ın kritik askeri kaynaklarını zayıflatacağından ve potansiyel olarak ülke içinde krizden uzak durulmasını savunan kesimlerde huzursuzluğa neden olacağından Suudi Arabistan, Esed'in iktidardaki kırılgan konumundan İran'ı zayıflatmak için faydalanacak ve Tahran'ın Ortadoğu'daki diğer ülkeler üzerindeki etkisine meydan okuyacaktır.

Üçüncüsü, Suriye'deki Kürt bölgelerine yasal olarak tanınmadan fiili özerklik veren bir barış anlaşmasının uygulanması, Suriye'nin Türkiye ile kuzey sınırında daimi bir istikrarsızlık durumu doğurabilir. Türk ordusu, bu hassas sınırı korumak için 2015'te Türkiye'nin doğusunda PKK'ya yönelik saldırılara benzer periyodik askeri müdahalelere girişmeye ihtiyaç duyabilir. YPG'nin Ankara'nın Afrin'deki askeri müdahalesine karşı misillemeleri, Türkiye'de sivil kayıplara yol açtığından Türk hükümeti, Suriye sınırını gelecekteki terörist saldırılardan korumak amacıyla askeri faaliyetlerine devam etmek zorunda kalabilir.

Uluslararası toplum, Suriyeli rakip grupları müzakere masasına oturtmayı ve kalıcı bir siyasi çözüme ulaşmayı hedefleyen sayısız barış sürecini başlatmış olsa da her iki tarafın askeri faaliyetlerini azaltmaktaki isteksizliği ve rakip uluslararası aktörlerin çatışan çıkarları, bu çabaları engelledi. Yeniden inşa edilmiş Suriye'nin nasıl görünmesi gerektiği konusunda uluslararası bir uzlaşının çıkması gitgide daha uzak bir ihtimal haline geldiğinden, Suriye iç savaşı, dondurulmuş bir çatışmaya dönüşmeye hazırdır. Bu gidişat, Suriye'nin kırılgan bir devlet olarak ve gelecek yıllarda Ortadoğu'da istikrarsızlığın bağlantı noktası olarak kalmasıyla sonuçlanacaktır.

Mütercim: Gamze Türkoğlu Oğuz

[Oxford Üniversitesi St. Antony?s College Uluslararası İlişkiler Bölümünde doktora çalışmasına devam eden Samuel Ramani, düzenli olarak Washington Post ve The Diplomat?ta Ortadoğu ve Rusya politikası odaklı yazılar kaleme almaktadır]