Tarih: 26.02.2018 17:39

Sessiz filmlerin kralı: Charlie Chaplin

Facebook Twitter Linked-in

?Konuşursam beni sadece İngilizce bilenler anlayacak, ama sessiz bir filmi herkes anlayabilir ve dünya Amerika?dan ibaret değil.? diyecek kadar da büyük bir dahi Charlie Chaplin. Dönemsel eleştirileriyle Charlie Chaplin Amerikan siyasetçilerine meydan okumuş, ABD?den sürülmüş, hayatının kalanını İsviçre?nin Vevey şehrinde geçirmiş.

Charlie Chaplin beyazperdedeki en aykırı ve aylak karakterlerden birini yarattı. Komik bıyığı, melon şapkası, paytak yürüyüşü ve durmadan salladığı bastonu ile en sevilen anti-kahraman Şarlo?ydu o.

Sistem tarafından ezilmiş, hor görülmüşlerin sessiz sesiydi. Uzun uzun konuşmasına veya avaz avaz bağırmasına gerek yoktu. Ayakkabı bağcıklarını spagetti gibi çatalına dolarken veya dişlilerin arasında sıkışırken derdini anlatıyordu zaten.

Charlie Chaplin 40 seneyi aşkın sanat yaşamında senaryolar yazdı, yönetti, filmlerinin başrollerinde oynadı, müziklerini besteledi. Sessiz sinemanın üstadı kendine o kadar güveniyordu ki sesli film çevirmeyi uzun süre reddetti. O sadece bakışlarıyla ve mimikleriyle uzun diyaloglardan fazlasını anlatabiliyordu.

 

Charles Spencer Chaplin, 16 Nisan 1889?da Londra?da doğdu. Anne ve babası müzikhollerde ve tiyatrolarda çalışıyordu. Çift, küçük Charlie henüz bir yaşındayken boşandı. Charlie annesi Hannah Harriet Pedlingham Hill ve farklı babadan doğma ağabeyi Sydney ile kaldı.

Charles sahne kariyerine epey erken başladı. Henüz beş yaşındayken annesiyle şarkı söyledi, dans etti. Hannah 1894?te sahnedeyken sesini kaybedince zor günler başladı. Artık gün geçtikçe fakirleşiyorlardı ve annesinin psikolojik sorunları artıyordu.

Ev nedir bilmedi

Annesi Hannah bir kliniğe yatırılınca o ve ağabeyi kısa süreliğine baba Charles Chaplin Sr. ile kaldı. Ama baba oğul hiçbir zaman yakın olmadı. Çünkü genç adam içkiye epey düşkündü ve oğluna sahip çıkmak gibi bir derdi yoktu. Zaten çok geçmeden -1901?de- 37 yaşındayken alkolizm yüzünden hayata veda etti.

İki kardeş, anneleri hastaneye girip çıktıkça bazen bakımevinde kaldı, bazen sokaklarda yaşadılar. Bu yüzden Charlie çeşitli okullara girip çıktı ve düzenli eğitim alamadı.

Sahne tozunu erken yuttu

Chaplin dokuz yaşındayken ?Sekiz Lancashire?lı Delikanlı? (Eight Lancashire Lads) adlı dans topluluğuna katıldı. Bu onun rüştünü ispatladığı ilk profesyonel sahne deneyimiydi.

14 yaşındayken ise ?Jim: A Romance of Cockayne? oyununda oynuyordu. Ama şov tutmadı ve sadece iki hafta sürdü. Aynı sene Sherlock Holmes?ta rol aldı ve talihi dönmeye başladı. Sonraki birkaç yıl boyunca Sherlock Holmes kumpanyasıyla İngiltere?de turnelerdeydi.

Gezici kumpanyalardan kamera önüne

Ağabeyi Sydney dönemin ünlü Fred Karno Kumpanyası?na katılınca Charles de 1910?da soluğu orada aldı. Bu gezici kumpanya hayatının dönüm noktasıydı. Charles onlarla birlikte iki sene ABD?ye turneye çıktı. İngiltere?ye döndükten beş ay sonra Karno ile sözleşmesini yeniledi ve tekrar ABD yollarına düştü.

Chaplin 1913?teki bir gösteri sırasında Mack Sennett?ın dikkatini çekince onun sahibi olduğu Keystone Stüdyoları ile anlaştı.

Perdedeki tekinsiz adam ele avuca sığmıyor

2 Şubat 1914?te Chaplin ilk kez kamera karşısındaydı. Henry Lehrman yönetmenliğinde ?Yaşıyor Gibi Yapmak? (Making a Living) adlı tek makaralık filmde rol aldı. O artık ileride parlayacağı sinema sektörüne adım atmıştı.

Başta Mack Sennett ona karşı temkinliydi. Çünkü kamera önünde tekinsizdi. Bambaşka birine dönüşüyor, oradan oraya koşturuyor, sık sık doğaçlamalar yapıyor, bedenini sonuna kadar kullanıyordu. Bu çabası boşa gitmeyecek, bir yıl boyunca 35 filmde rol alarak hızla ünlenecekti.

Yoksul ve uyumsuz ?Şarlo? fenomeni doğuyor


Kid Auto Races at Venice?te (Venedik?te Çocuk Otomobil Yarışları) seyirci Chaplin?i izlerken kısa sürede Şarlo?nun (Charlot) fenomene dönüşeceğinden habersizdi. Dar ceketi, bol pantolonu, ayağından çıkacak gibi duran büyük ayakkabıları, komik bıyığı, bastonu ve melon şapkasıyla Şarlo komik ve hüzünlüydü.

Sürekli bastonunu çeviriyor, paytak paytak yürüyor, türlü sakarlıklarla herkesi güldürüyordu. Ama o yoksulluğunda, kocaman gözlerinde ve ortama bir türlü uyum sağlayamayışında seyirciyi kalbinden vuran bir şeyler vardı.

Gezgin Yahudi mi, Don Kişot mu?

Chaplin ?Şarlo? karakteriyle 60?dan fazla kısa film çevirdi. Şarlo?nun gezgin Yahudi temasını işlediğini söyleyenler de oldu, onu Don Kişot?a benzetenler de. Ama bu serseri, avare karakter bir anda çok tutmuştu. Çünkü o otoriteyi temsil edenlerce hor görülüyordu. Ama çok da umurundaydı. Şarlo kendine acırken bile kendi kendisiyle ve otoriteyle dalga geçebiliyordu.

Şarlo bazen Göçmen?de (The Immigrant) sallanıp duran bir teknede Amerikan Rüyası?nı kovalıyordu. Bazen Bir Köpeğin Yaşamı?nda (A Dog?s Life) küçük bir köpeği ceketinin içinde saklıyordu. Bu karakter o kadar bereketliydi ki perdede serseri, asker, sahte hacı, hatta kadın bile olacaktı.

Sezercik ve Ömercik?in ilham kaynağı: Yumurcak (The Kid)

Ünlü sanatçının ilk uzun metrajlı filmi 1921?de çevirdiği Yumurcak?tı. Bu filmde yoksul Şarlo terk edilmiş bir çocuğu sahiplenip büyütüyordu. O ve Jack yıllar sonra camcılık yapıp yıkık dökük bir evde mutlu mesut yaşarken, bağlılıkları ıslahevinden gelen görevliler tarafından sınanacaktı.

Türkiye sinemasından Sezercik, Ömercik gibi çocuk yıldızların oynadığı pek çok filme de ilham veren Yumurcak?ta Chaplin ne yapacağını bilmez halde sistemle mücadele etmeye çalışırken Yumurcak Jack hayata dört elle sarılan bir yetişkin gibiydi.

 

 

19. yüzyılda Alaska?da altın madenleri bulununca binlerce insan zengin olmak için yollara düştü. Bunlardan biri de elbette Şarlo?ydu. 1925 yapımı bu sessiz filmde Chaplin geçmişte yaşanan bir insanlık dramına çeviriyordu kamerasını. Üstelik sinema öğrencilerine ders niteliğindeki ünlü ayakkabı yeme sahnesiyle.

Çetin doğa koşulları daha fazla yürümeye izin vermeyince Şarlo, sığındığı kulübede başka bir altın arayıcısı ve kaçak bir mahkûmla tanışacaktı. Tabii ki sefalet, hırs ve açlıkla da?

Fakir kız, fakir oğlan: Şehir Işıkları (City Lights)

Sesli sinemanın yayılmaya başladığı sıralarda Chaplin bu yeni teknolojiye karşı temkinliydi. Sesin, sinemanın büyüsünü bozacığını düşünüyordu. O yüzden 1931 yapımı Şehir Işıkları?nı sessiz çekmeyi tercih etti.

Çoğu eleştirmene göre ustanın başyapıtlarından kabul edilen Şehir Işıkları?nda Şarlo görme engelli çiçekçi kadına âşıktı. Üstelik onun kalbini kazanmak için -biraz da mecburiyetten- kendini zengin bir beyefendi gibi tanıtmıştı. Kadının gözleri açıldığında gerçek ortaya çıkacaktı. Ama yine de Şarlo onu ameliyat ettirmek için her yolu deneyecekti.

Makineleşmeye karşı: Modern Zamanlar (Modern Times)

 


Ustanın 1936 yapımı Modern Zamanlar?ı bugün bile en sıkı sistem karşıtı filmler arasında yer alıyor. Büyük Buhran yıllarında bir fabrikada montaj hattında çalışan Şarlo?nun yavaş yavaş delirişini anlatan filmde Fordizm ve kapitalizm hedef tahtasındaydı.

Ekonomik koşulların bozulduğu, açlık ve yoksulluğun arttığı dönemde koca çarklar arasında didinen Şarlo unutulmaz sahneleriyle sistemi yüzümüze vuruyordu.

Hey uyanın! Dünya yerinden oynayacak: Büyük Diktatör(The Great Dictator)

Tarihin en kanlı diktatörü Adolf Hitler?i Chaplin nasıl görmezden gelebilirdi ki? Ustanın bu ilk sesli filmi, antisemitizm ve faşizme odaklanan bir politik komediydi. 1940?ta henüz ABD?nin resmi olarak savaşa girmediği dönemde çekilen bu film, olan biteni görmek istemeyenlere karşı erken bir uyarı gibiydi.

Şehrin varoşlarında yaşayan Yahudi bir berberin Hitler?e benzerliğine odaklanan filmde, Hitler?in dünyayı avucunda oynattığı sahne ve filmin sonundaki ünlü konuşması sinema tarihinin efsaneleri arasında yer alacaktı.

Modern Mavi Sakal: Mösyö Verdoux (Monsieur Verdoux)

Chaplin?in senaryosunu Orson Welles?ten satın alarak epeyce değiştirdiği bu film modern bir Mavi Sakal uyarlamasıydı. Usta sanatçının diğer komedilerinden ayrılan ve uzun zaman sonra Şarlo?nun görünmediği ilk film olan Mösyö Verdoux, ailesini geçindirmek için zengin kadın avcılığına başlayan bir adamın hikâyesine odaklanıyordu.

1947 yapımı bu filmden sonra, epeydir sanatçının politik duruşundan rahatsız çevreler adeta bir karalama kampanyası başlatacak, onun Amerika sevgisini sorgulayacaklardı.

Bir devir böyle bitti: Sahne Işıkları (Limelight)

 

Gözden düşmüş komedyen Calvero, genç balerin Terry?yi intihar etmek üzereyken kurtarıp himayesine alır. Terry, günden güne iyileşirken Calvero tiyatrolarda ufak roller peşindedir. Ama bu geçkin komedyen için eski görkemli günler geride kalmıştır.

Chaplin?in Amerika?daki son filmi 1952 tarihli Sahne Işıkları, ustanın hayatından önemli ipuçları taşıyordu. Bu film sessiz sinemadan gelme iki ustayı Chaplin ve onun ortağını oynayan Buster Keaton?ı perdede buluşturmuştu. Bir devrin kapanışına sessizce ağıt yakan Sahne Işıkları yönetmenin ustalık eserleri arasında kabul ediliyor.

Kaba komediden ince politik mesajlara

 

O başta vücut dilinin önde olduğu ?Slapstick? denilen hareket komedisiyle parladı. Bir yerlerden düşüyor, olmadık sakarlıklar yapıyor, bir çuval inciri berbat ediyor ve birileri tarafından kovalanıyordu. Ama Chaplin?in adını sinema tarihine yazdıran bu kalıpların üstüne çıkabilme becerisiydi.

Usta sanatçı kısa sürede sinemada anlatılan hikâyenin önemini fark etti. Yarattığı uyumsuz anti kahraman Şarlo ile filmlerinde dramatik öğelere yer verirken politik mesajlarını da komedi ile birleştirdi.

ABD?yi karşısına alınca

 

Chaplin, filmlerinde her zaman politik olarak nerede durduğunu belli etti. Büyük Buhran yıllarında fos çıkan Amerikan Rüyası, ezilen işçiler, devletin ezici iktidarı ve faşizm onun temaları arasındaydı. Bu yüzden bazı çevreler onun açık vermesini bekliyordu.

Chaplin 1942?de, savaşta Almanlara karşı ikinci bir cephe çağrısında bulundu. Bu çağrı Amerikan yanlıları tarafından hoş karşılanmayacaktı. Zaten uzun süredir Hollywood?da çalışmasına rağmen ABD vatandaşlığına geçmemişti.

?Dünya Amerika?dan ibaret değil?

Chaplin bazılarına göre sivriydi. Sessiz filmde diretmesini bile açıklarken Amerikan karşıtı duruşundan vazgeçmiyor ?Konuşursam beni sadece İngilizce bilenler anlayacak ama sessiz bir filmi herkes anlayabilir ve dünya Amerika?dan ibaret değil!? diyordu.

Geçmişte Göçmen?de (The Immigrant) bir ABD memurunu tekmelediği sahne ve Altına Hücum?daki bazı sahneler komünizm propagandası olarak yorumlanmıştı. Büyük Diktatör ise başlı başına olaydı. Almanya?nın Washington Büyükelçisi ile Hollywood Konsolosu daha çekim aşamasında filmi engellemeye çalıştı; ABD?deki sağcı dernekler tehditler savurdu. Amerikan Karşıtı Çalışmaları Araştırma Komitesi onu sorguladı. Ama bunların hepsi nafileydi?

İtibarsızlaştırma had safhada

 

Karalama kampanyalarında Chaplin?in birikmiş vergi borcu ve çalkantılı özel hayatı iyi bir kozdu. Güzel kadınlara düşkünlüğüyle tanınan Chaplin dört evlilik yaptı. 1918?de aktris Mildred Harris?le, 1924?te Lita Grey ile evlendi. Harris?ten bir, Grey?den iki çocuğu oldu. 1936?da aktris Paulette Goddard ile evlenen Chaplin?in son evliliği Oona O?Neill ile 1943?teydi. Ölene kadar O?Neill ile evli kalan Chaplin?in bu evlilikten sekiz çocuğu oldu.

Chaplin son evliliğini yaptığı sene önce karısı kendisinden 36 yaş küçük ve 18 yaşında olduğu için epey eleştirildi. Kısa süre sonra Joan Berry adlı aktrisin kendisine açtığı babalık davası ile uğraştı. Testler aksini ispat etse de mahkeme Chaplin?in çocuğun babası olduğuna karar verdi. Artık toplumun gözünde itibarsızlaştırma oyunu başlamıştı.

Chaplin azılı bir komünist mi?

 

1952?de ülkeyi terk eden usta sanatçı, geri dönüş hakkının ABD Adalet Bakanlığı?nca soruşturulacağını öğrenince 1953?te Cenevre?de bu haktan vazgeçtiğini açıkladı. İsviçre?de Corsier-sur-Vevey?de yaşamaya başladı. Ama rahat durmayacaktı.

1957?de Londra?da yaptığı New York?ta Bir Kral, (A King in New York) yine komünizm yanlılığı suçlamalarını gündeme getirdi. Bu film Amerikan tarzını ve Amerika?ya Karşı Etkinlikleri Soruşturma Komitesi?ni eleştiriyordu.

Oscarlı ?Persona non grata? (İstenmeyen adam)

 

Chaplin son filmi Hong Kong?lu Kontes?i (A Countess from Hong Kong) 1966?da çekti. Hong Kong?da yaşayan Rus Kontesi?nin Amerikalı politikacının peşine takılmasını ve kaçak yollarla Amerika?ya gidişini anlatan filmde döneminin yıldızları Marlon Brando ve Sophia Loren rol alıyordu.

Bu filmden altı sene sonra 1972?de Chaplin yine ABD yollarındaydı. Ama bu kez bir zamanlar istenmediği ülkede kendisine verilen özel Oscar ödülünü kucaklayacaktı.

Bitmeyen alkışlarla iade-i itibar

 

Chaplin?in Oscar ile mücadelesi aslında epey eskiye dayanıyordu. 1929 yılında ilk kez düzenlenen Oscar Ödülleri?nde Sirk (The Circus) filmiyle En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Komedi Filmi Yönetmeni dallarında adaydı. Ama komite ona özel ödül vermeyi tercih etmişti.

Yıllar içinde Mösyö Verdoux, Şehir Işıkları ve Sahne Işıkları filmleri Oscar kazandıysa da 1972?de ikinci kez aldığı Onur Ödülü bambaşkaydı. Chaplin törende sahneye çıktığında beş dakika boyunca coşkuyla alkışlanmış adeta Akademi ona itibarını geri vermişti.

Robert Downey Jr?ın Chaplin?i


Usta sanatçının hayatı 1992?de Richard Attenborough tarafından Chaplin filminde beyazperdeye uyarlandı. Robert Downey Jr., Anthony Hopkins, Moira Kelly, Marisa Tomei gibi isimlerin rol aldığı film, Chaplin?in yoksul çocukluğunu ve ölümünden dört yıl öncesine kadarki hayatına odaklandı. Chaplin?in kızı Geraldine Chaplin de sanatçının annesi rolündeydi.

Üstadın hayatının dönüm noktalarını anlatan filmde Chaplin?i canlandıran Robert Downey Jr. da perdede yıldızlaşıyordu.

En İyi Şarlo Taklidi?nin üçüncüsü


Charlie Chaplin?in yaşarken bir efsaneye dönüşmüştü. 88 yıllık ömrü birbirinden acayip anekdotlarla doluydu. Kaliforniya?da düzenlenen ?En İyi Şarlo Taklidi? yarışmasına kimseye haber vermeden katıldığı ve ancak üçüncü olduğu da rivayet edildi. Albert Einstein?a ?Beni anladıkları için, seni anlamadıkları için alkışlıyorlar? dediği de.

Chaplin 6 Temmuz 1925?te ?Time dergisine kapak olan ilk aktör? unvanını kazandı. 1975?te Sir unvanını aldı. Ölümünden sonra da efsanesi bitmeyecek, 1987?de melon şapkası ve bastonu 150 bin dolara satılacaktı.

Bir huzur verin!


Chaplin 25 Aralık 1977?de hayatını kaybetti. Cenazesi, ömrünün son yıllarını geçirdiği Corsier-sur-Vevey şehrinin mezarlığına gömüldü. Ama kısa süre sonra Chaplin?in karısı Oona?dan fidye almayı planlayan iki kişi usta sanatçının cenazesini çaldı. Olaydan yaklaşık üç ay sonra büyük bir operasyonla failler yakalandı ve cesedi yeniden Corsier-sur-Vevey Mezarlığı?na gömüldü.

 

Kaynak: Listelist/Emel Gülcan




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —