Sosyal medya ve internet kullanımı, zaman zaman eleştirilere maruz kalsa da, çağımızın en vazgeçilmez ve en yaygın alışkanlığı olmuş durumda. Hemen her bireyin zaman zaman içine düştüğü 'telefonu kapatıp, teknolojiden uzak yaşama' isteği başarıyla sonuçlanmasa da, sosyal medya her daim bir ikilem insanların yaşamının tam ortasında duruyor. Peki psikolojik olarak zedelenmeden, bilinçli bir sosyal medya kullanıcısı olmanın yolu nedir?
Sosyal medya ve internet kullanımı son 10 senedir hepimizin hayatında ve artık günlük yaşantımızda oldukça önemli yer kaplıyor. Birçok sosyal medya platformunda hesaplarımız var ve zaman zaman bu platformların kullanımının psikolojik olarak olumsuz etkileri olduğuna dair de birçok bilimsel araştırma mevcut. Özellikle ergenlik sürecinde karakter oluşumuna etkilerinin büyük olduğu saptanan sosyal medyayı, olumsuz etkilerini bir kenara bırakarak sağlıklı bir şekilde kullanmanın da yollar var.
Uzun süre online kalmak ve ekran karşısında geçirilen vaktin artması, psikolojik sağlığın zedelenmesine ve güçsüzleşmesine sebep oluyor. Ancak ellerimize cep telefonlarımızı alıp sosyal medyada kaybolmadan önce öğrenmemiz gereken bazı şeyler var. Farkındalık ve duygu kontrolü, bu sıralamanın en önemli basamakları. Günlük hayatın içinde karşılaşılan tüm duyguları ve insan ilişkilerini sosyal medyada da aynen yaşıyoruz ve tüm bunlarla başa çıkmanın yollarını biliyor olmamız gerekiyor.
Ancak özellikle ergenliğini direk sosyal medyanın içine düşmüş vaziyette yaşayan gençler, sosyal ilişkiler konusunda dış dünyadan ziyade sosyal medyada deneyim sahibi oluyorlar ve ne yazık ki sosyal medya zaman zaman fazla saldırgan ve gerçek dışı olabiliyor. Bu konuda yapılan en büyük hata ise gençleri sosyal medya konusunda kısıtlamaya çalışmak. Yapılması gereken, kısıtlamalar getirmek yerine özgün olabilmeyi ve sosyal ilişkiler konusunda bilinçlenmeyi sağlayabilmek.
'Mindfulness' olarak geçen bir kavram, özellikle son on yıldır yetişen gençliğin sosyal medyanın zararlarını nasıl aza indirebileceklerine dair oldukça bilinçlendirici ve basit bir yöntem sunuyor. Farkındalık olarak anabileceğimiz bu bakış açısı, yaşanan anın karşımıza çıkardığı durumları ertelemek ya da geçiştirmekten ziyade gözlemleyip anlayarak içselleştirmeyi teklif ediyor. Çünkü önemli olan yaşanan kaygı ya da olumsuzluktan ziyade, bu olumsuzlukların kişiye nasıl etki ettiği ve bu etkilerin nasıl azaltılabileceği durumu.
Bu konuda yapılması gereken ise öncelikli olarak kendimizle başbaşa kalmayı başarmak ve sahip olduğumuz özelliklerimizi benimseyerek kendimize saygı duymayı öğrenmek. Bu bilincin kazanılmasından sonra ise atılacak tek bir adım kalıyor; karşımızdaki bireylerinde aynı şekilde birer birey olduklarını ve aynı oranda saygıyı hak ettiklerini anlayabilmek.
Bu konu üzerine çalışan birçok psikolog ve uzman, internetin dopamin salgılanmasını artırdığını ve bu şekilde de bağımlılık yarattığını söylüyor. Yeni bir fotoğraf ekledikten sonra beğeni gelmesi, merakla beklediğiniz bir mesajın bildiriminin ekrana düşmesi gibi durumlar, dopamin salgıladığımız anlara örnek oluyor. İşte bu anların sürekli olması durumu da, bizi sosyal medyaya bağımlı hale getiriyor.
Bahsedilen 'farkındalık' öğretisinin ise yalnızca dijital ortamda değil, gerçek dünyadaki sosyal ilişkiler için de oldukça faydalı olacağı düşünülüyor ve bu tür öğretilerin ve bilincin kazanılmasının sağlıklı bir zihinsel gelişim için kritik olduğu da aktarılıyor. Bu 'farkındalık' konusu artık birçok üniversitede ders olarak veriliyor ve internet çağının en önemli kazanımlarından biri olarak görülüyor.
Her ne kadar bir psikolog ya da uzman yardımı ile kazanılması yaygın olsa da, bireylerin bu konuda biraz okuma yaparak kendilerini geliştirmeleri de mümkün ve aslında gerekli. Bu yüzden, internette basit bir arama yaparak kendinize bu bilinci kazandırmanız öneriliyor.
kaynak: webtekno.com