Enerji boru hatları, lojistik operayonları kolaylaştıran köprü, tünel ve otoyol projeleri ile yeni deniz rotaları, günümüz dünyasının hem sınırlarını çiziyor, hem de ülkelerin etki alanlarını belirliyor.
Kimileri tarafından Barbaros Hayreddin Paşa'ya, kimilerince de ABD'li tarihçi Alfred T. Mahan'a mal edilen 'Denizlere hakim olan cihana hakim olur' cümlesi, günümüzün değişen küresel parametrelerinde yeni anlamlar kazanıyor. Bugün bu rolü denizler ve donanmalar kadar enerji kaynakları ve onları taşıyan boru hatları üstleniyor. Enerji boru hatları, lojistik operayonları kolaylaştıran köprü, tünel ve otoyol projeleri ile yeni deniz rotaları, günümüz dünyasının hem sınırlarını çiziyor, hem de ülkelerin etki alanlarını belirliyor.
Çin Halk Cumhuriyeti'nin Doğu-Batı ekseninde ördüğü demiryolu, denizyolu ve enerji İpek Yolu üçlemesi, küresel dengelerde bugüne kadar alışılagelmiş Kuzey-Güney ekseninde örülen 'Demir Perde'lerden farklı bir perspektif ortaya koyuyor. Türkiye de Amerika Birleşik Devletleri'nin G-7 ülkelerine, Avrupa Birliği'ne ve Çin Halk Cumhuriyeti'ne karşı ek vergiler yoluyla ticaret savaşı ilan ettiği bu süreçte, oyuna yeni bir taş sürdü. Hazar Denizi'nin güneyindeki sahalardan ve Şah Deniz 2 sahasından elde edilen doğalgazı, Türkiye üzerinden Avrupa'ya ulaştıracak Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı'nın (TANAP) açılışı 12 Haziran Salı günü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın katıldığı törenle yapıldı. Bu hattın Türkiye'nin enerji politikalarına yapacağı katkının boyutlarını ele almak elbette sektörün uzmanlarının işi, bu yazıda daha ziyade dünyadan farklı örneklerle TANAP benzeri enerji hatlarının stratejik önem, işlev ve hedeflerinin ne olduğuna odaklanmaya gayret edeceğiz.
Günümüzde kabaca bir değerlendirmeyle Amerika kıtasının geneli, Asya, Ortadoğu, Avrupa ve Afrika'da stratejik önemi yüksek 50'den fazla petrol ve doğalgaz havzası ile bu alanlardan çıkartılacak enerjiyi taşımayı amaçlayan milyar dolarlara mal olacak en az 30 boru hattı projesi, inşa ya da planlama aşamasında. Son 10 yılda tamamlanan kimi enerji hatlarına ise yeni paralel hatlar eklenmekte ya da daha uzak mesafelere erişimleri için ekler yapılmakta. Çok sayıda ülke ve enerji şirketi bir yandan bu doğalgaz ve petrol boru hatlarını inşa ederken, enerji kaynaklarını çeşitlendirme ilkesi çerçevesinde nükleer enerjiye daha fazla yatırım yapmayı ihmal etmemekte, rüzgar ve güneş enerjisi alanındaki teknolojilere de yatırım yaparak bunların verimliliğini artıracak arayışlarını sürdürmekte. Peki çılgınca bir boyut kazanan bu enerji yarışının boru hatları inşası düzeyindeki temel hedefler nedir?
Bu hedeflerden ilki hiç şüphesiz özellikle, ABD, Çin Halk Cumhuriyeti ve Rusya gibi ülkelerin enerji ithal etme mecburiyetinde kalmadan enerji güvenliklerini sağlama arayışları. Buna örnek olarak Alaska Boru Hattı ya da Denali Boru Hattı projesini gösterebiliriz. Alaska'dan çıkarılan doğalgazın, Kanada'nın Alberta eyaleti ve ABD'nin orta batı eyaletlerine ulaşmasını hedefleyen bu proje, ABD'nin enerji güvenliğini temin etmeye yöneliktir. Bunun benzeri bir petrol boru hattı projesi ise Obama döneminde uzun süre Beyaz Saray'ı meşgul eden Keyston Boru Hattı'dır. Yine Kanada Alberta'dan yola çıkacak petrolün Oklahoma'ya ulaşmasını amaçlayan bu hat, özünde ABD'nin Ortadoğu petrolüne olan bağımlılığını azaltma hedefinin bir parçasıdır. Komşu ülkelerdeki kaynaklar ya da inşa edilen hatlar üzerinden enerji güvenliğini sağlamaya yönelik projelere son yıllarda 'Şanghay İşbirliği Örgütü' üyesi ülkeler arasında da rastlanıyor. Rusya ile Çin Halk Cumhuriyeti'nin inşa ettiği 'Altay Hattı' ya da Kazakistan ile Çin Halk Cumhuriyeti arasında inşa edilen petrol boru hattı, sınır komşusu ülkelerin enerji güvenliklerini garantiye almaya yönelik girişimleri arasında sayılabilir. Müttefilik ve işbirliği kültürüne katkı yapan bu enerji hatları bundan sonra sayacaklarımıza oranla en masumane olanlar.
Gelelim boru hatları inşa etmenin ikinci potansiyel sebebine. Burada yola çıkış noktasında amaç gayet ticari gibi görünse de arkasında enerji zengini ülkelerin nüfuz alanlarını genişletme ve siyasetlerini rakiplerinin müttefiki olan ülkelere benimsetme amacı yatmaktadır. Kimi ülkeler, ki buna Almanya'yı örnek verebiliriz, giriştikleri enerji ortaklıklarını, kendilerini yıllar boyu gizlice dinleyen ABD gibi müttefiklerinin boyunduruğundan kurtulmanın bir yolu olarak değerlendirebilirler. Burada doğalgaz ya da petrolü satan ve hattı inşa eden ile bu enerjiyi satın alanın çıkarları örtüşmektedir. Bu boru hattı tipine Kuzey Akım Boru Hattı Projesi'ni örnek göstermek meseleyi tam olarak anlatmamıza yardımcı olacaktır. Rusya'dan yola çıkarak Baltık Denizi'ni aşan ve Almanya'ya ulaşan bu proje, günümüzde Rus doğalgazının Avrupa enerji pazarını manipüle etme kapasitesini aşmış, Almanya-ABD ilişkilerini ve Berlin'deki siyasi dengeleri doğrudan etkiler hale gelmiştir. ABD'nin Kuzey Akım Hattı'na duyduğu alerji, ABD'nin İran'da iş yapan Alman şirketlerine yaptığı baskı ile birleşince ortaya çıkan dehşet dengesi, Angela Merkel'in koltuğunu tehdit edecek boyuta ulaşmıştır.
Ülkeler arası siyasi dengeleri alt üst etmeye aday bir başka boru hattı projesi ise ESPO (Doğu Sibirya-Pasifik Okyanusu) ham petrol boru hattıdır. Başlangıcında Çin Halk Cumhuriyeti ile Rusya arasındaki stratejik ilişkileri güçlendirmeyi hedefleyen bu proje, Pasifik enerji piyasasını hedef almasıyla beraber küresel siyasi dengeleri etkileyecek bir boyut kazanmıştır. Japonya ve Güney Kore'nin ham petrol ihtiyacını karşılamayı amaçlayan ESPO hattı, ABD'nin Asya-Pasifik bölgesinde inşa ettiği ittifakta gedik açmayı hedefleyen bir niteliğe büründü.
Sırada enerji hatlarının siyasi amaçlar için inşa edilmesinin ya da gündeme getirilmesinin üçüncü boyutu var. Bu enerji ya da boru hatlarının maliyetlerinin yükseliği fazlaca önemsenmez, hatta üzerine yıllarca konuşulsa ve gerçekleşmeyeceği bilinse bile gündemden düşürülmeyip, her fırsatta ısıtılıp yeniden piyasaya sürülebilirler. Asla hayata geçmeyecek bile olsa bu tür projelerin mütemadiyen dillendirilmesindeki amaç, küresel ya da bölgesel rakiplerin dengelerini bozmak, psikolojik baskı yapmak, onlar üzerinde sürekli bir tedirginlik meydana getirmektir. Bu mantıkla inşa edilen projelere en güzel örnek olarak herhalde ABD'nin canı gönülden desteklediği TAPI Boru Hattı'nı gösterebiliriz. Türkmenistan doğalgazını Afganistan üzerinden Pakistan ve Hindistan'a ulaştırmayı hedefleyen bu proje, bölgesel refahın ve işbirliğinin artırılmasına yönelik 'ulvi' amaçlar taşısa da özünde, İran'ın Hindistan ile olan enerji işbirliğini engellemeye yönelik etkili bir operasyondur. Tüm ambargo kararlarına rağmen, İran'dan petrol tedarik ettiği bilinen Hindistan'ın bu proje ile İran doğalgazına da müşteri olmasının engellenmesi, ABD'nin Tahran yönetimine yönelik yaptırımları yeniden yürürlüğe koyduğu bugünlerde hayati önem arz etmekte.
Siyasi dengeleri destabilize etmeye yönelik benzer bir başka proje ise bundan 10 yıl kadar önce gündeme gelen daha sonra tozlanmak üzere raflara kaldırılan, ancak son günlerde Trump yönetiminin yeniden gündeme taşımaya hazırlandığı yönünde duyumlar alınmaya başlanan 'Beyaz Akım Boru Hattı'. Türkmenistan doğalgazının Hazar Denizi ve Azerbaycan yolu ile Gürcistan'a ulaştırılarak, Karadeniz'in altından geçirilmesini öngören bu projede, Romanya'ya gelecek doğalgazın Avrupa Birliği ülkelerine tedariği hedefleniyordu. Temel amaç ise açılacak enerji koridoru ile Batı dünyasının iki müttefiki Gürcistan ve Romanya'ya destek sağlanması ve özellikler Gürcistan üzerindeki Rusya baskısının hafifletilmesi, AB ile Tiflis yönetimi arasında daha elle tutulur ilişkiler kurulmasıydı. Türkmenistan'ın anlaşılamayan sebeplerden dolayı güzergahı 'beğenmemesi' ve 2008 yılında Rusya ile Gürcistan arasında Osetya merkezli olarak yaşanan savaş, 'Beyaz Akım'ı tarihin tozlu sayfalarına yolladı. Ancak Beyaz Saray'a yakın kaynaklar ocak ayı itibarıyla ABD yönetiminin Güney Gaz Koridoru ile Beyaz Akım Hattı'nı mezarlarından çkarabileceğinin sinyallerini veriyor.
Bölgesel ve küresel rakiplere 'rahatsızlık verme' odaklı boru hattı projeleri konusunda bugün Türkiye'nin de yürüttüğü bir mücadele gündemde. Gelecek 100 yıl boyunca Alman ve Fransız bankalarına borç ödemeye devam edecek olan Yunanistan'ın motive ettiği Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile İsrail, Kıbrıs Adası açıklarındaki yataklardan ve İsrail'in Leviathan sahasından elde edilen doğalgazı 'EastMed Hattı' ile Girit üzerinden İtalya'ya ulaştırmayı planlıyor. Kıbrıs karasularındaki enerji havzalarında uluslararası hukuka aykırı enerji arama faaliyetlerinin Türk Deniz Kuvvetleri'ne rağmen nasıl yapılabileceği ve Avrupa Birliği'nin mali desteği olsa da Akdeniz'in derinliklerine döşenecek hattın maliyetinin nasıl karşılanacağı, bu şartlar altında projenin ne kadar rasyonel olduğu cevaplanabilmiş sorular değil. Mevcut haliyle, 'EastMed Hattı'nın taraflarının bu projeyi Türkiye ile ilişkilerinde şantaj amaçlı bir kaldıraç olarak kullandıkları ve geleceğinin bulanık olduğunu söylemek mümkün. Bu tür boru hattı hayallerinin sonunun ne olduğu konusunda Ortadoğu'daki bazı örneklere bakmak yeterli.
Suriye'de devam eden iç savaşın, bazı Körfez ülkeleri tarafından petrol ve doğalgazlarını doğrudan Akdeniz'e ulaştırmak için boru hattı inşa etmek amacıyla çıkartıldığı iddiasını ciddiye alırsak, 'enerji hatlarının' maliyetinin öngörülenin ne kadar ötesinde olduğunu anlayabiliriz. 1945 yılında Amerikan Life dergisinde yayımlanan ve Ortadoğu petrol kaynaklarını gösteren bir haritadaki öneri, benzer şekilde boru hatlarının siyasi ve jeopolitik hedeflerinin etkili bir örneğini sunuyor. Bahsi geçen haritada, Suudi Arabistan'ın İran Körfezi kıyısındaki petrol sahalarından bugünkü İsrail'in Hayfa limanına uzanan 1.000 millik bir boru hattı çizilerek, Akdeniz'e ulaşacak bu boru hattının hayata geçirilmesi durumunda, ABD'nin İngiltere, Hollanda, Rusya ve Fransa kontrolündeki İran ve Körfez petrol kaynaklarından daha ucuza petrol elde etmesinin mümkün olduğu anlatılıyor. Bugün Kudüs meselesinde ABD ile Suudi Arabistan'ın İsrail'i kollayan tutumunun altında yatan da belki 73 yıl önce Life dergisindeki harita ile gündeme getirilen bu Katif-Hayfa petrol boru hattının gerçekleşme ihtimalidir, kimbilir...
Yeniden TANAP'a dönecek olursak, Türkiye'nin ev sahipliğini yaptığı, Enerji İpek Yolu'nun önemli bir ayağı olan bu hat yukarıdakilerden hangi tanıma uymaktadır? Hattın açılışı ile beraber Türkiye'de daha önce de duble yollar hakkında yaptıkları 'espriler' ve 'Marmaray'ı su basacağı' iddiaları ile gündeme gelen çevreler alışıldığı şekilde olumsuz argümanları ile ortaya çıktılar. Başlıca iddialardan biri Türkiye'nin bu hat ile 'enerji hub'ı' ( merkezi ) olmadığı, 'bir koridor' olduğu. Bu yaklaşımla konuya bakanlar Türkiye'nin Çin-Rusya ekseninde uzun yıllardır şekillenen ve Çin-İngiltere ekseninde halihazırda şekillenmekte olan yeni küresel dengelerde Türkiye'nin edindiği pozisyonu, en hafif tabiriyle, anlamak ya da algılamak istemiyorlar diyebiliriz. Bu noktada sözü Habertürk gazetesi Washington Temsilcisi Serdar Turgut'a bırakmak ve 13 Haziran yani TANAP'ın açılışından bir gün sonra yayımlanan 'Washington Seçimi Nasıl İzliyor?' başlılı yazısından bir bölüme yer vermek istiyorum.
'... Örneğin, seçim kampanyası sürecinde köprü ve diğer altyapı yatırımları hakkında söylenenler üzerine burada ( Washington'da ) yapılan değişik yorumlar dikkatimi çekti. Buradaki birimlerde, muhalefetin bu yatırımların gerçek anlamını tam kavrayamadıkları düşüncesi dile getiriliyor. Onlara göre Erdoğan?ın bu tür yatırımlara öncelik vermesi, Türkiye?nin dış politikasının geleceğine yönelik çok farklı bir strateji ortaya koyuyor. Buradaki yoruma göre ?Kanal İstanbul? ve ?üçüncü köprü? gibi yatırımlar Erdoğan?ın kısa süre içinde İpek Yolu projesi çerçevesinde Çin?le büyük bir eko/stratejik işbirliğine gitme stratejisini ortaya koyuyor. Buradaki uzmanlar bu projede Rusya?nın da aktif biçimde yer alacağını ve global düzeyde Avrasya merkezli, Amerika?ya karşı yeni, güçlü bir ortaklığın temelinin atılacağını düşünüyor ve Türkiye?yi de bu çerçevede anlayıp konumlandırmak gerekeceğini söylüyorlar. Dolayısıyla yaklaşan seçim, bu ortaklık olasılığı ihtimalini en aza indiren formül hangisi olur çerçevesinde de değerlendiriliyor.'
Akşam gazetesi Washington temsilcisi Serdar Turgut, yazısının dikkate değer bu kısmında TANAP'a doğrudan yer vermemiş olsa da, büyük ölçekli lojistik ve enerji altyapı yatırımlarına, yük ve doğalgaz taşımanın ötesinde stratejik hedefleri olduğunu sindirerek yaklaşmak gerektiği gerçeğini açıkça ortaya koyuyor.
[Ankara'da ikamet eden gazeteci Mehmet A. Kancı, Türk dış politikası üzerine analizler kaleme almaktadır]