Cumhurbaşkanı Erdoğan, Millet İttifakı'nın vaadinin tekrar parlamenter sisteme geri dönmek olduğunun hatırlatılması üzerine 'Millet o defteri kapattı. Artık bir parlamenter demokrasi diye bir şey söz konusu değil.' dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kral FM ve Kral Pop Radyo işbirliğinde, 18 ulusal ve 250 yerel radyoda yayınlanan programda 16 yılda Türkiye'nin birçok alanda önemli mesafeler katettiğini belirtti.
Erdoğan, 'Bir defa Türkiye 79 senede özellikle eğitimde neredeydi, nereye geldi. Çünkü eğitim olmazsa olmazımızdır. Eğitimli bir nesil çok çok önemli.' dedi. Erdoğan, 'Sınav sistemi sürekli değişiyor. Ayak uyduramıyoruz' eleştirileri. Değişiklikler ne zaman bitecek soruları da geliyor bize zaman zaman.' şeklindeki yorum üzerine, bu konuların Türkiye'nin geliştiğinin alameti olduğunu aktardı.
TEOG sistemi için 'Bu kalkacak' dediğini ifade eden Erdoğan, 'Tabii sağdan soldan gürültüler geldi. Ama şimdi de tam aksine herkes seviniyor. Çünkü bunların hepsi bizim için sıkıntılı olan sistemler. Aynı şekilde üniversite imtihanlarıyla alakalı. Şimdi burada artık Türkiye özellikle imtihan sistemlerini oturtma düzeyini yakaladı. Son imtihanlarda da yine önce bir öyle gürültüler falan oldu, sonradan da 'Bu doğruymuş' demeye başladılar. Bunun olumlu tepkilerini almaya başladık.' değerlendirmesini yaptı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 'Tek adam' diye eleştiriyorlar sizi. Ekibinizin içinde sizi zaman zaman eleştirenler, fikirlerinize katılmayanlar oluyor mu?' şeklindeki soruya şu yanıtı verdi:
'Ekibimizin içinde aynı fikirleri paylaşmayan arkadaşlarım olabilir ama tek adam ifadesi nereden doğuyor ona bakmak lazım. Eğer bu Sayın Kılıçdaroğlu'ndan doğuyorsa veya Kılıçdaroğlu zihniyetinde olanlardan doğuyorsa onu bir defa bir kenara koy. Bizde 'ben' yok, 'biz' var. Anlayışımız budur. 'Ben' diyemeyiz. 'Biz' deriz ve istişarelerimizi yaparız ve kararı alırız. Zaman zaman bana ters düşenler olabilir, bana ters düşenin kanaatini paylaşmaya da ben mecbur değilim. Nihai karar verici olan kim? Liderdir. Lider sadece düşünceleri toparlar, alır ama ama nihai kararı o verir. Çünkü sonunda hesabı millete kim verecek? O verecek. Diğerleri hesap vermiyor. Zaman zaman biz bunu bazı kurumlarımızda yaşıyoruz. O kurumlar bağımsız kurumlar havasıyla kendilerine göre adımlar atıyorlar. Peki faturayı kim ödüyor? Faturayı siyasetçi ödüyor. Burayı çok iyi düşünmemiz lazım. Faturayı ödeyen, istişaresini yaptıktan sonra kararını da o verir.'
Erdoğan, Millet İttifakı'nın vaadinin tekrar parlamenter sisteme geri dönmek olduğunun hatırlatılması üzerine, şöyle devam etti:
'Bir defa 16 Nisan'da biz Türkiye'de bir anayasa oylaması yapmadık mı? Millet o defteri kapattı. Artık bir parlamenter demokrasi diye bir şey söz konusu değil. Bunlar her şeyden önce yasaları bilmiyor. Şimdi ne olacak? Eğer kalkıp da anayasal olarak, anayasayı değiştirme gücünü parlamentoda yakalayabilirlerse buyursunlar değiştirsinler. Veyahut da millete gidebilecek gücü yakalarlarsa buyursunlar millete gitsinler. O ayrı bir konu, o da onların anayasal bir hakkıdır. Ama şu anda 16 Nisan'da bu defter kapandı. Artık Türkiye'nin bir defa böyle bir şeyi yok. Türkiye başkanlık sistemine girmiştir. Yani yönetimde cumhurun yönetim sistemine geçmiştir. Dolayısıyla şu anda yaptığımız seçimlerde de pazar günü neticeyi göreceğiz. Milletimiz bakalım nasıl bir takdirde bulunacak, başkanlık sisteminde nasıl bir karar verecek, parlamentoyu nasıl şekillendirecek, başkan olarak kimi başkanlığa getirecek pazar günü göreceğiz.'
Erdoğan, 'Sayın Kılıçdaroğlu, FETÖ'nün kapatılan yayın kuruluşlarına yönelik verdiği destek noktasında bir pişmanlığının olmadığını söylüyor.' denilmesi üzerine de arşivlerde bu tür bilgilerin olduğunu, Kılıçdaroğlu'nun kendisinin ve arkadaşlarının özellikle buraları ziyaret ettiğini söyledi.
FETÖ'den tutuklu olanlar içinden mağduriyet sürecinin başlatılmasının ayrı, mahkumiyetten mağduriyet sürecinin başlatılmasının ise ayrı olduğunu vurgulayan Erdoğan, yargının kararını verdiğini, iade edilmesi gerekenlerin görevine iade edildiğini söyledi.
'2002 öncesinde ordu, medya, iş dünyası, herkes size soğuk bakıyordu. Şu anda muhalefet şunu iddia ediyor; 'Yargı, ordu, medya bize karşı. Türkiye'de adalet yok.' Bu biraz garip değil mi?' sorusu üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:
'Ben bir defa siyasi yasaklıydım. Ben sadece Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Yüksek Kurulu'nun onayından geçmiş Ziya Gökalp'e ait bir şiiri, Siirt'te bir mitingde okuduğum için içeri alındım. Bundan dolayı da girdim yattım. Ama o neyin önünü açtı? Bu makamlara gelişimin önünü açtı. Fakat bu söyledikleri şeylerin siyasi yasakla alakası yok. FETÖ, yasaklı mı? Değil. Niye gelmiyor? Amerika niye bırakmıyor? Burada, 15 Temmuz'un nerelere uzandığının da sinyalleri geliyor. Şu anda FETÖ ile ilgili yargı mahkumiyet kararları vermeye başladı. Bu mahkumiyet kararları ellerinde olduğu halde, çıkıyor Bay Muharrem ne diyor? 'Amerika'ya gönderilen gazete kupürleri' diyor. Muharrem İnce ile Kemal Kılıçdaroğlu'nun ifadeleri birbirini tutmuyor. Kendilerinin takdiri ile gelen avukatlar incelediler. Hazırladıkları rapor bizi haklı çıkarıyor. Bunu söyleyebildi mi daha sonra? Bir daha söyleyemedi.'
Adalet Bakanlığının yaptığı bir çalışmanın hafife alınamayacağını dile getiren Erdoğan, 'Bunu kime karşı yapıyoruz? Amerika'nın Adalet Bakanlığına karşı yapıyoruz. Amerika Adalet Bakanlığı ne diyor? 'Siz bize 'Brunson'u verin. Ondan sonra bunları konuşalım.'. Brunson, Türkiye'de bir suçlu ve şu anda yargılanıyor. Peki FETÖ suçlu mu? Bize göre suçlu, onlara göre suçlu değil. Tam aksine onlar FETÖ'nün arkasında duruyor.' değerlendirmesinde bulundu.
Muharrem İnce'nin devlet yönetiminin ne olduğunu bilmediğini ifade eden Erdoğan, 'Dershane işletemeyen bir adamın, devlet yönetiminden anlaması mümkün değil. Bu adam dershane işletememiş. Orada çalıştırdığı personelinin sigorta ücretlerini ödemediği için hepsi oradan ah vah ile oradan ayrılmışlar.' dedi.
Erdoğan, İnce'nin, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'i Amerika'dan alacağı sözlerine ilişkin 'Neyi alıyorsun? Uluslararası hukuk var. Uluslararası hukuka göre sen neyi alıyorsun? Sana bunlar şimdiden böyle bir müjde mi verdiler? Kaldı ki sen böyle bir şeyin sözünü vermeye kalktığın zaman, adama derler ki 'neye göre bunu konuşuyorsun?'. Demek ki 'ben bunu söyler de nasıl artı bir oy kapabilirim.'. Bu bir oy devşirmesine yönelik istismardır.' diye konuştu.
İnce'nin 'Kandil'de kimse yok, dağları, taşları bombalıyorlar. Tamamen seçim öncesi bir propaganda' iddialarına yönelik Erdoğan, şunları söyledi:
'Biz Kandil'i yeni bombalamaya başlamadık. Muharrem Bey'in bir defa Türkiye'de ne olup bittiğinden haberi yok. Biz, yeri gelmiştir Kandil'i bombalamışızdır. Bunlara kalsa Afrin'e, Cerablus'a girmemizi de istemiyordu. Bunları biz seçimle ilişkili olarak mı yaptık? Erken seçime gitme olayının Afrin ile bir alakası var mıydı? Afrin olayı bir anda gelişti. Ama Muharrem Bey'in başka şeylerle ilişkisi, bağlantısı var. Dolayısıyla takip edemiyor.'
HDP'nin PKK'nın siyasi ayağı olarak parlamentoya oynadığını ifade eden Erdoğan, 'Bu şansını da ne yaptı HDP büyük ölçüde kaybetti. Hepsi sapır sapır dökülüyor. Yurt dışına kaçmaya başladılar. Dokunulmazlığı kalkanlardan kaçanlar var.' dedi.
Erdoğan, şöyle devam etti:
'Ne diyor Bay Kemal? 'Müracaatını (Demirtaş) yaptı YSK'ya, YSK ona müsaade etti.' Tamam müsaade etmiş de olabilir, yani YSK'nın bu noktada her verdiği kararın doğru olduğunu iddia edebilir miyiz? Bir de vicdan var. Bu vicdana baktığımız zaman 53 tane Kürt kardeşimizin öldürüldüğü Diyarbakır'da bunu görmezden gelebilir miyiz? Ne dediler? 'Sokağa'. Peki o zaman bu kişi niçin tutuklu? Mahkum olsaydı, aday olamayacaktı. Ama tutuklu olduğu için o avantajdan istifade ile cumhurbaşkanlığına aday olabildi. Hukuki boşluktan, istifade ile bunu yakalamış oldu. Ama biz şuna bakacağız, 53 Kürt kardeşimiz öldürülüyor. Benzer bir olay Suruç'ta yaşandı. Suruç'un faillerinden biri de odur aslında.'
CHP'nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce'nin, 'Ben insanları barıştıracağım. Benim çılgın projem bu.' şeklindeki söylemini değerlendiren Erdoğan, 'Bir defa önce kendisi şu anda rakibi konumunda olan Tayyip Erdoğan'a yaklaşım tarzını düzeltsin. Hakaretin bini bir para. Bunları yapıyor.' diyen Erdoğan, İnce'nin sahneye çıkmak isteyen bir çocukla yaşadığı diyaloğu anlattı.
Erdoğan, 'Sahnedeki ufacık bir çocukla barışamayan bir kişi, bu ülkenin insanlarını barıştırabilir mi? Çocuk yüzüne bile bakmıyor, gül vermeye geliyor. Gül vermeye gelen çocuk onunla barışık ayrılmıyor. Nereden nereye? Sözün doğrusunu çocuktan dinle. Vaka bu.' diye konuştu.
Merkezefendi'de Zeytinburnu Belediyesi'nin yaptığı millet kıraathanesine ilişkin İnce'nin sözlerine de değinen Erdoğan, 'Kalkıp diyor ki 'Tatar böreği verecekmiş'. Ben böyle bir şey söylemedim. Onun yanında yine hiç, söylemediğim, ağzıma almadığım bir başka yemek çeşidini söylüyor. Çorbayı zaten Zeytinburnu Belediyesi veriyor. Haberi yok. Benim yalancılarla filan işim yok. Bir başka şey, o da çok çok riskli, tehlikeli; ibadetler noktasında, başörtüsü noktasında... Başörtüsünde, 'Eller 411'e kalktı' meselesinde biliyorsunuz Bay Kemal'le o, altına imza attı.' ifadelerini kullandı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun aynı programda 2 gün önce söylediği 'Başörtüsü meselesini ben çözdüm' şeklindeki sözlerinin dinletilmesi üzerine Erdoğan, şöyle devam etti:
'Sen neye göre çözüyorsun, hangi güçle çözüyorsun. Senin böyle bir potansiyelin mi var? Mecliste böyle bir temsilin mi var? Başörtüsü olayı, -isim vereceğim- Nur Serter, senin milletvekilin değil miydi? İkna odalarında, İstanbul Üniversitesinde o başörtülü kızlarımıza kan kusturan, onları hüngür hüngür ağlatan o değil miydi? Bu sizin CHP zihniyetinin uygulaması değil miydi? Bunları siz yapmadınız mı? Kadronuzun içerisinde bütün bunlar yok muydu? '411 el kaosa kalktı' diye atılan başlıkta o Anayasa Mahkemesine giden imzalarda Bay Kemal'in de imzası vardı, Bay Muharrem'in de imzası vardı. Nasıl oluyor da siz başörtüsü yasağını kaldırıyorsunuz? Biz MHP ile beraber çıkardık onu. Bunlar dürüst değil. Hayatları bunların yalanla geçiyor. Akşam yalan, sabah yalan. Bir de utanmadan, sıkılmadan benim yalancı olduğumu söylüyor. Eğer yalancı arıyorsak o da Sayın Kılıçdaroğlu'nun ta kendisidir. Çünkü hayatı yalanla geçiyor. Başörtüsü meselesinde CHP zihniyetinin bugüne kadar hiçbir müspet yaklaşımı olmamıştır. Geçmiştekilerin 28 Şubat'tı, şuydu buydu, vesaire, CHP'nin o zamanki tavrını beğenmiyorum, bilmem ne yapıyorum falan filan. Bunların hiçbirisinin hakikatle alakası yok. '
Kılıçdaroğlu'nun 'CHP'nin Genel Başkanı olsaydım, 28 Şubat'a karşı çıkardım' şeklindeki ifadelerinin hatırlatılması üzerine Erdoğan, şöyle konuştu:
'Bir defa Cumhuriyet Halk Partisi zihniyeti, vesayetçi rejimlerin ta kendisidir, adıdır. Hiçbir zaman da vesayet veya vesayetçi rejimlere CHP karşı çıkmamıştır tam aksine gücünü vesayetten ve vesayetçi rejimlerden almıştır. Şimdi diyor ki 'Ben yoktum, 28 Şubat'ta'... Olup olmaman önemli değil. CHP zihniyetinin vesayetçi rejimin ta kendisi olduğunun ifadesidir o. Sen o gün olmayabilirsin ama sen o zihniyetin mensubusun. 'Ha ben o gün olsaydım böyle demezdim'... Bırak o işleri sen şimdi. Bunun garantisi yok ki. Nitekim senin ağabeylerin veyahut da seninle beraber aynı zihniyetin mensupları o zaman bu işleri yaptılar ve şu anda da yine siz aynı zihniyetin kalıntıları olarak buna benzer şeyleri ne yazık ki sürdürüyorsunuz ve bu ülkede kalkıp da yürekli bir şekilde anayasa değişikliği gerektirdiği takdirde, 'Tamam biz bu işte varız. Anayasa değişikliğine biz bu noktada evet diyoruz' diyebiliyorlar mı? Bak işte, anayasa 16 Nisan'la ilgili adım attık, bunlar bizimle ilgili ortak adım atmadılar.'
Bedelli askerlik konusundaki taleplerin hatırlatılması üzerine Erdoğan, şunları söyledi:
'Terörle mücadele ederken eğer milletim bana 'Devam, tamam bu iş sizinle olacak devam derse' ben bu konuyla ilgili benim görüşmem gereken nerelerdir bir Genelkurmay Başkanımdır, Milli Savunma Bakanımdır ve bu konudaki danışmanlarımdır. Otururum, konuşurum, değerlendirmelerimi yaparım, ihtiyaç var mı, bu ihtiyaç ne kadar, bedelli askerlik noktasında bu işin önünü ne kadar açabiliriz... Çünkü birikim var biliyoruz. Bunu da eritme noktasında özellikle terör mücadelesi devam ederken ne kadar yapılabilir, bunu onlarla beraber dertleşerek, konuşarak böyle bir adım atılır. Şimdi, bu konuda ileri geri konuşanlar sadece kuru sıkı atıyorlar. Böyle şey olmaz.'
Kadro bekleyen taşeronlar konusundaki soru üzerine Erdoğan, 'Kadro bekleyen taşeron diye bir şey yok. Taşeronlarla ilgili konuyu biz tamamen sıfırladık. Bundan sonra taşeron diye bir sistem kalmadı. Artık taşeron yok, sözleşmeli var. Bitti o işler artık. Şimdi hala bunu suistimal etmek isteyenler var. Böyle bir şey yok. Bitti o iş. 1 milyona yakın taşeronda çalışanları kadrolara aldık. Bitirdik.' dedi.
Erdoğan, öğretmen atamaları konusundaki soru üzerine ise 'Kadro bekleyen yok. Şu anda bizim bu yıl 20 bin öğretmen atamamız var. Bu 20 bin öğretmenin atamasını yapacağız. Şimdi bu kadro bekleyen filan bunların hepsi aldatmaca. Kılıçdaroğlu diyor ki 'Ben yüzbinlerce öğretmeni alacağım.' Nereye alıyorsun? Bunlar dürüst değil, samimi değil, yalan söylüyorlar. Bakın biz geldiğimizden beri 580 bin öğretmen aldık. Bizden önce böyle bir şey yok. Biz ihtiyaca göre alıyoruz. Yeri geliyor 40 bin öğretmen aldık yeri geldi 30 bin aldık, bu yıl 10 bin almıştık, 20 bin daha alacağız.' diye konuştu.
Hayvan hakları konusundaki soru üzerine ise Erdoğan, bu konuda 2004'te bir yasa çıkardıklarını, içeriğinin daha sert hale getirilebileceğini kaydetti. Kendisine hediye edilen evcil hayvanlar bulunduğunu bunlarla da ilgilendiğini kaydeden Erdoğan, geçen günlerde medyaya yansıyan Çiko'nun görüntüleri için 'Biraz da yaşlandı artık Çiko ama Çikomuz bizim bu yaşlılık sebebiyle büyük oğlum ne yapacak diye merak ediyorum. O onu çok sever.' dedi.
Sokak köpekleri konusunda belediyelerle koordineli olarak bunların bakımının farklı bir şekilde ele alınması gerektiğini kaydeden Erdoğan, 'Unutmayalım ki onlar da candır.' ifadelerini kullandı.
'Taksi-Uber kavgasında tavrınızı taksiden yana kullandınız. Şu kısa mesafe, hizmet kalitesi, müşteriye iyi davranma, aracın temiz olması gibi konularda taksici arkadaşlara mesaj vermenizi rica edeceğim.' şeklindeki sözler üzerine Erdoğan, 'Sen verdin. Verdiğin mesaja aynen katılıyorum.' dedi.
Erdoğan, şöyle dedi:
'Araçların temizliği, müşteriye iyi davranılması, ücret politikaları vesaire bunlarda hassas olunması çok çok önemli. Uber meselesine gelince Uber'i ben taksicilerimiz karşısında çok farklı bir oyun olarak görüyorum. Taksicilerimizi de Uber politikasına yedirmemek gerekir. O organizasyonun patronu olan benden randevu istedi, vermedim. Çünkü bizde şu anda taksicilik sistemi zaten oturmuş bir sistem. Dolayısıyla buraya ülkemize şimdi bir de Uber'i sokarak taksicilerimizi bir sıkıntıya düşüremeyiz.'
'Gezegen Mehmet' olarak tanınan radyocu Mehmet Akbay, canlı yayının 250 yerel ve bölgesel radyoda da yayınlandığı belirterek, radyoların problemlerine ilişkin bir dosyayı Erdoğan'a takdim etti.
Teşekkür eden Erdoğan, son olarak radyo dinleyicilerine şöyle seslendi:
'Şunu unutmayın demokrasi namusumuzdur. Cumhur İttifakı ise bu namus ittifakının tezahürü olarak doğmuştur. Milliyetçi Hareket Partisi ile Cumhur İttifakı'nı kurarken bu hassasiyet içinde kurduk ve biz Türkiye'nin bir beka sorununu Milliyetçi Hareket Partisi ve AK Parti olarak beraber çözme kararlılığını verdik. Sayın Bahçeli ile beraber bu konudaki attığımız adımın ülkemizin beka sürecini güçlendireceğine inanıyoruz. Yarın inşallah Kahramanmaraş'ta saat 14.00'te mitingim var, 17.00'de de inşallah Gaziantep'te muhteşem bir mitingimiz olacak. Ardından da üçüncü havalimanımız İstanbul'da şöyle bir güzel program yapacağız. O programda da yeni yönetim sistemini tüm halkımla paylaşacağım.'
Erdoğan, ilk kez üçüncü havalimanına iniş gerçekleşeceğini de sözlerine ekledi.