Süryanice, İbranice, Latince, Arapça ve Almanca da dahil, 27 dili çok iyi derecede bilen, 1960'da cuntacıları tarafından, 'Zararlı Profesör' diye üniversiteden atılan, Da Vinci'nin şifresi İslam biliminde saklı olduğunu anlatan, Müslümanların yüzyıllar boyu bir çok önemli buluşlar yaptığını yazan, İslam ve Dünyanın önde gelen bilim tarihçileri arasına adına yazdırmış olan Prof. Dr. Fuat Sezgin bugün hayata gözlerini kapadı.
'Başarılı olabilmek için her şeyden önce aşağılık duygusundan sıyrılmak gerektiğini, bu duygunun Türk milletini bir kanser gibi kemirdiğini düşünüyorum.' sözlerinin sahibi Prof. Dr. Fuat Zengin hoca mütevazi duruşu ve kişiliği ile bilim dünyasının ender isimlerinden biri olmuş, dünyada ise prestijli bir tarihçi olarak anılmıştı.
Almanca yazılan 'İslam'da Bilim ve Teknoloji' adlı 5 ciltlik eseri özenle Türkçe'ye çeviren, kitabın mükemmel özetini çıkaran adeta bir derya olan Fuat Sezgin Hoca'nın başarıları ve hayat hikayesi şöyle:
Prof. Dr. Fuat Sezgin, 24 Ocak 1924'te Bitlis'te doğdu. 1943-1951 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Şarkiyat Enstitüsü'nde, 'İslami Bilimler ve Oryantalizm' alanında öncü bir yere sahip olan Alman oryantalist Hellmut Ritter (1892 - 1971)'in yanında öğrenim gördü. Hocası'nın, bilimlerin temelinin, 'İslam bilimleri'ne dayandığını söylemesiyle bu alana yöneldi. Fuat Sezgin Hoca, o günleri şöyle anlatıyor:
'Hocam bir gün bana sordu; kaç saat çalışıyorsunuz? Ben, günde 13-14 saat çalışıyorum dedim. 'Ne, dedi. Bu tempoyla bir bilim adamı olamazsınız. Eğer bilim adamı olmak istiyorsanız bunu çok daha artırmalısınız' dedi. O, günde 24 saat çalışırdı. Günler uzun olsaydı, daha çok çalışacaktı. Ben ondan sonra çalışmamı, 17 saate çıkardım. Bu, 70 yaşıma girinceye kadar devam etti. 70 yaşımdan sonra, çalışmamı, bir iki saat azalttım. Aşağı yukarı, 13-14 saat çalışmaya gayret ediyordum.'
'Buhari'nin Kaynakları' tezi
1951'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ni bitirdikten sonra, Arap Dili ve Edebiyatı üzerinde doktora yaptı. 1954'te Arap Dili ve Edebiyatı bölümünde, 'Buhari'nin Kaynakları' adlı doktora tezini tamamlayarak doçent oldu. Bu teziyle o, hadis kaynağı olarak İslam kültüründe önemli bir yere sahip olan Buhari'nin (810-870), bilinenin aksine sözlü kaynaklara değil, 'yazılı kaynaklara dayandığı' tezini ortaya attı. Bu yazılı kaynakların, İslam'ın erken dönemine; hatta 7. yüzyıla kadar geri gittiğini ortaya koydu. Bu tez, Avrupa merkezli oryantalist çevrelerde hala tartışılmaktadır.
Fuat Sezgin Hoca, Doğu Bilimi ve Türkoloji üzerine çalışmalar yapan bilim adamı Alman Carl Brockelmann'ın (1868-1956); 'Arap Edebiyatı Tarihi' ve 'İslam Milletleri ve Devletleri Tarihi' gibi çalışmalarındaki eksiklikleri fark etmiş ve bunları tamamlamak maksadıyla, 1954 yılında İslam Bilim Tarihi ile ilgilenmeye başlamıştır.
'Üzülüyordum kızgınlık duymuyordum'
1960 cuntacılarınca, 'Zararlı Profesör' diye üniversiteden atılan Fuat Sezgin Hoca, 1961 yılında, 36 yaşındayken Türkiye'yi neden terk ettiğini şöyle anlatıyor:
'1960 yılında, bir hükümet darbesi oldu. Askerler devletin idaresini ele geçirdiler. Milli Eğitim Komitesi diye bir komite kurdular. Bir gün bunlar, 'hangi profesörler zararlıdır?' diye bir liste çıkarmışlar. Bunların listeleri kanun gibiydi. Gazeteler, 147 profesörün atıldığını yazıyordu. Benim de adım vardı. Askeri idarenin, bir mülki idareyi bertaraf ederek devletin başına geçmiş olmasından memnun olmadım. Birçok şeyler bekliyordum, ama bir gün üniversiteden atılacağımı beklemiyordum. Hatta Türkiye'yi kendiliğimden terk etmeyi de düşünmüyordum. Çünkü memleketime çok bağlıydım. Bu hadiseden bir yıl evvel, Almanya'da misafir doçent olarak bulunuyordum. Bana orada, doçentlik yapmamı teklif ettiler. Bu teklifi gülerek reddettim. 'Ben İstanbul'u, Türkiye'yi nasıl terk ederim?' dedim. Özür dilediler. Gazetedeki 'zararlı profesörler' listesini ve ismimin bu listede olduğunu görünce, ülkeden gitmemin, artık benim iradem dışında olduğunu anladım.
Gazeteyi çantama koydum, Süleymaniye Kütüphanesi'ne gittim ve hemen orada üç tanıdığım dostuma mektup yazdım. İki Amerikalı, bir de Frankfurt Üniversitesi'nin eski rektörü olan dostlarıma; 'Bana bir yer bulun, geleceğim' diye yazdım. 30 gün içinde üçünden de cevap geldi. Üçü de beni, memnuniyetle kabul ediyorlardı. Ancak ben Frankfurt'u tercih ettim. Frankfurt'a gittim.
Türkiye'yi, İstanbul'u terk edeceğim akşam, Galata köprüsünün Karaköy tarafına gittim. Oradan 15-20 dakika kadar Üsküdar'a baktım. Güzel bir geceydi, artık vakit de gecikiyordu. Döndüğümde, gözlerimin yaşını silmek zorunda kaldım. İşte son hislerim buydu. Kızmadım da, o zaman tabi üzülmüştüm. Bugün bir kızgınlık duymuyorum. Memleketime, yine ne vermek mümkünse onu vermeye çalışıyorum.'
1960?61 yıllarında, Almanya'ya giderken yanına, kıyafetlerinin dışında, sadece iki bavul dolusu fiş ve belge alabildi. Fuat Sezgin Hoca, Frankfurt Üniversitesi'nde ilkin misafir doçent olarak dersler verdi. 1966 yılında profesör oldu. Bilimsel çalışmalarının ağırlık noktası, 'Arap-İslam Kültürü' nün, 'tabii bilimler tarihi alanı'dır.
'Kurduğu müzede Müslüman bilginler tarafından yapılmış aletler sergileniyor'
1961 yılında fişlerle başladığı çalışmaları, sesini duyurmaya yetti. 1978 yılında, Kral Faysal mükafatını kazandı. Bu vesileyle Arap dünyasının devlet adamlarıyla tanıştı ve aklından geçen büyük projeyi onlara aktarma imkanı buldu. Düşüncelerinin destek görmesiyle, Fuat Sezgin Hoca, 1982 yılında, J.W.Goethe Üniversitesi'ne bağlı Arap-İslam Bilimleri Tarihi Enstitüsü'nü ve 1983'de de buranın müzesini kurdu. Bu Enstitü'nün, halen direktörlüğünü yürütmektedir. Enstitü'ye bağlı olarak kurduğu müzede, Müslüman bilginler tarafından yapılmış aletlerin ve bilimsel araç ve gereçlerin, yazılı kaynaklara dayanarak yaptırdığı numunelerini(örneklerini) sergilemektedir.
Bilimler Tarihi alanında dünyanın sayılı otoritelerinden birisi olan Fuat Sezgin Hoca; Süryanice, İbranice, Latince, Arapça ve Almanca da dahil, 27 dili çok iyi derecede bilmektedir.
'Bir dedektif gibi o eserin peşine düşer'
O, dünyanın neresinde olursa olsun, 'İslam Bilim Tarihi' adına; fizik, kimya, biyoloji, hayvancılık, veterinerlik, ziraat, tıp, astronomi, coğrafya gibi bütün bilim dallarına ait bir eser veya orijinal bir aletin varlığını duyunca; bir dedektif gibi, o eserin peşine düşüyordu. Hiçbir masraftan çekinmeden, gerekirse özel uçakla oraya gidiyor. O kitabın değeri ne olursa olsun alıyor ve bulduğu eseri hemen incelemeye başlıyordu.
5 ciltlik İslam'da Bilim ve Teknoloji kitabı
Enstitü'de yapılan çalışmaları; 'Geschichte des Arabischen Schrifttums'(Arap-İslam İlimleri Mecmuası'nda) yayınlıyordu. Böylece bu dergi-ansiklopedi, kısa sürede, dünya çapında bir kaynak haline geldi. Bilim tarihçilerinin temel müracaat kaynağı olan ve en son 15. cildi çıkan bu dev eser; halen iğneyle kuyu kazar gibi yazılmaya devam ediliyor. Bir bibliyografya olarak da görülen bu eser; mevcut en sahih kaynaklarla yazılmış bir 'İslam Bilim Tarihi'dir.
Prof. Dr. Fuat Sezgin'in, uzun araştırmalar sonucu hazırladığı ve 'Wissenchaft und Technik im Islam' adlı Almanca aslından dilimize, Türkiye Bilimler Akademisi'nin katkılarıyla çevrilen 5 ciltlik 'İslam?da Bilim ve Teknoloji' isimli eseri.
Coğrafya, tarih, astronomi, denizcilik, saatler...
Fuat Sezgin Hoca, Enstitü'de bulunan bütün eserleri, kataloglar halinde yayımlayarak, çok önemli bir hizmete daha imza atıyordu. Böylece, 'Wissenchaft und Technik im Islam' (İslam'da Bilim ve Teknoloji) isimli 5 ciltlik eseri, mükemmel bir özet olarak yayınlanmıştı. 2003 yılında Almanca ve 2004 yılında da Fransızca neşredilen bu muhteşem eserin; 1. cildinde, çok muhtevalı bir giriş ve genel bilim tarihi anlatıldıktan sonra; 2. ciltte astronomi, 3. ciltte coğrafya, denizcilik, saatler, optik ve geometri, 4. ciltte tıp, kimya ve mineraloji, 5. ciltte ise fizik, mekanik, mimari ve harp aletlerinden bahsedilmektedir. Almanca yazılan bu eser, Türkçe'ye de çevrilmiş bulunuyor.
İstanbul Gülhane Parkı içindeki Has Ahırlar Binası'nda, Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından açılan 'İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi'yle, Türk insanı onu yeniden tanıma fırsatı buldu. Müslüman bilim adamlarının buluşları, şimdi Gülhane Parkı'ndaki 'İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi'nde sergileniyor.
Müze yetkilileri, burada sergilenen 140 eserin büyük bir kısmının orijinal olduğunu, eser sayısının, kısa süre sonra 800'ü bulacağını açıklıyor. Açılan müzede; astronomi, coğrafya, deniz bilimleri, saat teknolojisi, geometri, optik, tıp, kimya, maden, fizik ve mekanik, savaş teknolojisi ve mimarlık dallarında eserler ve aletler sergileniyor. Fuat Sezgin Hoca, Almanya'daki Enstitü'de yaptığı olağanüstü çalışmalarını şöyle anlatıyor:
'Bugün bu Estitü'de 800 den fazla alet var. Yavaş yavaş öğreniyordum, bunu da söylemeliyim. Yani bütün bunları, Arapça Farsca, Türkçe yazmalardan çıkardım. Bunların, Latince ve İspanyolca tercümelerini çıkardım. Benden önce bu konuda çalışan oryantalistler olmuş. Onlarda bu konuda araştırmalar yapmışlar. Mesela Prof. Dr. Wideman diye büyük Alman alimi vardır. Bu adamcağız, tam elli sene İslam bilimler tarihi ile uğraştı. Birçok aletleri, o da, yazmalardan buldu. Hatta ilk alet taklidine başlayan kişi, Wideman'dır. Bu aletlerden bir kısmını, İspanya'da, büyük bir kısmını da Almanya'da yaptırıyordum. Bizim bir atölyemiz var. Aletlerin bir kısmının parçalarını, atölyede yapıyoruz. Birçok parçalarını da Mısır'da, yaptırıyoruz, burada birleştirip tamamlıyoruz.
'Her aletin yapımının, kendine mahsus bir hikayesi vardır. Mesela bazı saatler var. Takiyyüddin denen bir Osmanlı bilgini vardı. On tane saati tarif eden bir kitap yazmış. Onların ikisini yapmaya gayret ettik. Bunu Türkiye'de, İspanya'da, Hollanda'da, Almanya'da, Mısır'da herkese sordum. Hiç kimse yapamadı. Sonra bir Bremen şehrinde, saatçilikten, profesörlüğe girmiş olan bir astronomi profesörü vardı, ona yaptırdım.
'Sabit yıldızlar gök haritasını, bin yıllarında yazılmış bir yazmaya dayanarak yaptık. Çok zordu. Bütün yıldızların bir koordinatları vardır. Bu koordinatları, Kahire'de bir türlü tam veremediler. Astronomi tarihi ile uğraşan, Bremen'de bir Alman bilgini vardı. Ona götürdüm. Biz bir küre yaptık. Küreyi ona gönderdim. Kurşun kalem ile bu resimleri çizerek yıldızların yerlerini belirtti. Bunu alıp, Kahire'ye götürdüm. Ondan sonra bunu işlediler.
'Bundan 23-24 sene evveldi. 9.yüzyılın başında, Halife Me'mun'un yaptırdığı bir harita vardı. Onu,Topkapı Sarayı'nda bulunan bir ansiklopedide keşfettim. Me'mun'un haritası, benim buluşlarımın en önemlisi. Bu haritaya dayanarak, kitabımın coğrafya cildini yazmaya başladım. Coğrafya cildini yazarken, bende herkes gibi, elimizde olan bütün haritaların, Avrupalılar tarafından yapıldığını zannediyordum. Tamamiyle bir karanlık içerisindeydim. Fakat İslam coğrafya tarihi üzerinde çalışmam, 10. yüzyıla uzanınca, benim dünyam değişmeye başladı. Yavaş, yavaş baktım ki, Müslümanlar, 'matematik coğrafya'yı kurmuşlar. 'Matematik coğrafya' nedir? Dünya haritasının, matematik esaslara; enlem ve boylam derecelerine dayanarak haritalandırılmasıdır.
'Dördüncü cilde, bilimler dünyasına sunduğum önemli bir sonuç vardır. O da, Amerika kıtasının, Müslümanlar tarafından keşfedilmiş olması. Müslümanlar tarafından Dünya haritasının yapıldığı ve bu haritaya dayanarak Christophe Colomb'un, Amerika'ya değil, Asya'ya ulaşmak istediği gerçeğine ulaştım.'
Cumhurbaşkanı Erdoğan onun teziyle seslendi
2014 yılında İstanbul'da düzenlenen Dini Liderler Zirvesinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın tüm dünyaya konuşurken kaynak olarak referans gösterdiği Fuat Sezgin Hoca ayrıca, Da Vinci'nin şifresinin İslam Biliminde saklı olduğunu, yine Amerika'ya önce Colomb'un değil, Müslümanların ayak bastığını ve ilk haritaların dünyaya İslam bilimcileri tarafından kazandırıldığı gibi çığır açan tezleri yazmıştır.
Fuat Sezgin Hoca, Da Vinci'nin şifresinin İslam Bilminde saklı olduğunu, şu cümlelerle özetliyor:
'Da Vinci'nin şifresi İslam biliminde saklı. Dikkat edilirse Avrupa'daki büyük keşiflerin çoğu hep İtalya'da oldu. Çünkü İtalya Suriye'den, Mısır'dan gümrük kapısı gibiydi. Da Vinci, akıllı bir adamdı. Birçok aletin modelini veriyordu ama hiçbirinin modelini yapamadı. Geçtiğimiz günlerde çok başarılı bir akademisyen arkadaşım bana şöyle dedi: Avrupa'nın dimağını dolduran yanlış isimler var. Bunların gerçek yerlerinin ne kadar az olduğunu gösteremediğimiz sürece İslam bilginlerinin hakları yenmiş olacaktır.'
Yine Amerika kıtasına ilk gidenlerin Müslümanlar olduğunu Fuat Sezgin Hoca şöyle anlatıyordu:
'Bakın şu kadar söyleyeyim; bu olay coğrafya tarihini bilmeyen insanlar için çok mühim gözüküyor ancak benin içim mühim olan bütün coğrafya, coğrafya ilminin ve bu dünya haritalarının nasıl gelişmiş olmasıdır. Ben 26 sene, aralıksız İslam coğrafyası üzerine çalıştım. Bunu 6 cilt halinde yazdım. Başladığımda ben de Avrupalılar gibi ve bugünkü Müslümanlar gibi elimizde bulunan bütün bu haritaların Avrupalılar tarafında yapıldığını zannediyordum. Dünyaya hakim olan inanç buydu. Bu İslam dünyasında da şimdi hakim olan bir düşünce.
Amerika kıtası da Müslümanlar tarafından keşfedildi. Christophe Colomb, Müslümanlar tarafından yapılan Dünya haritasına dayanarak Amerika'ya değil, Asya'ya ulaşmak istiyordu.'
Fuat Hoca: Kristof Kolomb'un anılarında, Küba kıyılarında bir dağın tepesindeki camiden bahsettiğini ifade etmesiyle ilgili ise 'Ben o camiyi bilmiyorum ama orada kalan insanların bir cami yapma ihtimali de var. Ben onu bilmiyorum ama benim için mühim olan haritalardır' değerlendirmesini yapıyordu.
Müslümanların Amerika'yı yeni bir yer olarak keşfettiklerini ve orada yaşadıklarını vurgulayan Sezgin Hoca;
'Ben coğrafya tarihçisi olarak, benim için enlem boylam dereceleri ve haritalar önemli, bunlara dayanıyorum. Müslümanların Amerika'ya ulaştıklarına yüzde yüz eminim. Hatta Müslümanların bir kaç yüz sene Amerika'nın haritasını yapmakla uğraştı. O bilgiye ulaşmayı ancak o kadar uzun bir zaman zarfında kazanabildiklerine inanıyorum.' şeklinde ifade ediyor.
Yine haritacılığın dünyaya İslam medeniyetlerinden aktarıldığının altını çizen Fuat Sezgin Hoca,
'Modern haritaları Avrupalıların yaptığı bilgisi tamamen yanlış. Modern haritalar ilk olarak İslam dünyasında yapıldı. Bunu ispat ettim. 18. yy'a kadar Avrupa'da enlem-boylam derecesine dayanan harita yapma geleneği yoktu. Bunu İslam dünyasından öğrenmişler ama uzun yıllar doğru tatbik edememişler' diyor...
'Müslümanlar Biruni?yi, İbni sina?yı, Cabir İbn-i Hayyan?ı, İbnü?l-Heysem?i tanımalıdır'
Prof. Fuat Sezgin Hocaya göre Müslümanlar birkaç asırdır bir aşağılık kompleksi içinde yaşamaktadır. Ancak bu durum karşısında yapılması gereken temel gaye, müthiş bir şekilde gelişen ve 800 yıl akıl tarihinde büyük bir rol oynayan bir medeniyetin mensubu olan insanların, bütün bunların nasıl olduğunu düşünmesi ve bu medeniyeti geliştiren insan tiplerini tanımasıdır. Fakat yanlış biçimde üstünlük duygusuna da kapılmamak gerekmektedir. Sadece ?biz bu kadar üstünmüşüz? deyip sonra da bir kenara oturmak doğru değildir. Aksine Müslümanlar Biruni?yi, İbni sina?yı, Cabir İbn-i Hayyan?ı, İbnü?l-Heysem?i tanımalıdır.
Ona göre Müslümanlar bunları araştırdığında bir insanın tek başına neler yapabileceğini, insanın yaratıcılığını göreceklerdir. Bu çalışmalar -ilk olarak- öncelikle Türklerin ve genel olarak Müslümanların, mensubu oldukları medeniyetin ne kadar yüksek olduğunu görmelerini sağlayacaktır.
'Alimin ölümü âlemin ölümü gibidir' düşüncesinden hareketle Fuat Sezgin Hoca, arkasında bıraktıkları ile saygının en büyüğünü yıllar sonra bile görecek isimler arasında yer alıyor...
Ödülleri:
Kral Faysal Ödülü (1978)
Frankfurt am Main Goethe Plaketi (1980)
Almanya 1. Derece Federal Hizmet Madalyası (1982)
Almanya Üstün Hizmet Madalyası (2001)
İran İslami Bilimler Kitap Ödülü (2004) Arap Dili Akademisi (Kahire)
Arap Dili Akademisi (Şam)
Fas Kraliyet Akademisi (Rabat)
Arap Dili Akademisi (Bağdat)
TÜBA (Türkiye Bilimler Akademisi) Şeref Üyeliği
kaynak: yaklasansaat.com/ sabah.com.tr
haber: enpolitik.com/ Melek S. Tunç