Sitemiz enpolitik.com yazarı Necmettin Evci, Suriye'de yaşanan gelişmeler ışığında ABD'nin Türkiye ve dünya ülkelerine sırayla başlattığı ekonomik ve psikolojik savaş tarzını ve savaşın artık 'soğuk' değil son derece sıcak olduğunu yazdı.
ABD'nin dünya ülkelerine rastgele yaptırımlar uygulaması, ülkeleri zayıflatarak yok etmeye çalışması, siyonist kalemlerin ise yapılanları aklaması Evci'nin yazısının ana temasını oluşturuyor.
'Sabır ve tahammülün son sınırındaki sessizlik' başlığı ile yayınlanan yazısında yazar Evci, şöyle anlatıyor:
'Bunca hüzün ve sefalet arasında, adanmışlığın, inanmışlığın sembolik de olsa canlı heyecanlarla hayatı anlamlı kıldığı Kurban Bayramı ve onunla birleşen tatil molasından sonra, dünyanın hayhuyu ile tekrar boğuşmaya başladık. İnsan, kötücül düşüncelerin sersemlettiği bir kafayla dönen bu siyasî ve sosyal dünyaya karışmayı hiç istemiyor. İstemiyor ama bu boyutta yaşadığımız sürece, kaçma, daha da önemlisi kurtulma şansının olmadığı belalar, gelip sizi buluyor. Bu da küreselleşmenin bir armağanı!
Krizler, bunalımlar, stresler, çatışmalar daha hızlı ve kolay etkiliyor, etkileniyor. ABD ve onu kullanan güçler, küresel hâkimiyetlerini kendi çıkarlarına uygun etkiler oluşturarak sağlıyor. Bu bir savaş ve savaş hayatın her cephesinde acımasızca, ahlâksızca sürüyor. Ürkütücü, korkunç bir tarzla sürüyor. Algımızın kabul sınırlarını zorlasa da; savaşın ürkünç veya korkunçluğu elbette yüz binlerce, milyonlarca canı katletmesi, şehirleri yıkması, işgali, talanı, yağmayı artırması ile anlaşılabilir, açıklanabilir belki. Öyle bile olsaydı, savaşın kısmen ahlâki yönü olacaktı. Oysa küresel egemenlik için küresel kaos peşinde olanlar, hiçbir ahlakî ölçü, insanî değer, ilke, sınır tanımıyor gözükmektedir.
Varlığa, hayata saygısız kaba barbarlar çetesi, kendi aralarında korkunç bir şeytani örgütlenme ile hareket ediyor. Ne hazin bir durumdur ki, tekellerinde tuttukları basın, para ve silah gücü ile dünyaya bunlar egemenler. Ülkeleri ele geçirmiş, rehin almışlardır. Trump ve Netanyahu örneğinde olduğu gibi devlet başkanlarını istedikleri gibi kullanıyorlar. Bunlar bilinmeyen gerçekler değil. Hepsini benden daha iyi biliyorsunuz. Özetle, akılla, izanla, politik çıkar veya dengelerle açıklanamayacak olaylar, dünyanın korkunç bir savaşa doğru yol aldığının işaretlerini veriyor. Bazılarına göre bu bir sır değildir, o savaş başladı bile.
Bu savaş şimdilik ekonomik, psikolojik, ideolojik ve propaganda alanlarında devam ediyor. Durup dururken malum devletler bir bahane üretiyor, gerekçeler uyduruyor. Araya mesafeler konuyor, dil sertleşiyor, hava ağırlaşıyor. Ambargolar, bloklaşmalar, cepheleşmeler oluyor. Bana göre sıcak savaş da başladı. Suriye?de olanlar bunun açık örneğidir. Suriye?de yaşananlar savaş değil de nedir? Peki, bu neyin, kimin, kimlerin savaşıdır? Dikkat edin dünyanın hemen her emperyalist veya emperyalizme hevesli ülkesi oraya burnunu sokmuş, sahne almış durumdadır. Yapılmak istenen bellidir: Bu küresel ölçekte yaymaktan bile çekinmedikleri savaş, bizim coğrafyaya yıkılmak isteniyor. Zaman zaman kendileri rol alsalar da çatışmalar vekilleri üzerinden yürütülüyor. Piyon ve araç olmaktan öte gidemeyenler, zafer kazanacaklarını sanıyor. Sınırları, silahları başkaları tarafından belirlenmiş güçler kendi savaşlarını veremezler ki, kendi zaferlerini de kazansınlar? PKK?dan, PYD?ye, Hizbullah?tan, Haşdi Şabi?ye, DAEŞ?a, Hafız Esad?a kadar herkes yabancı bir planın, bir gücün piyonu olmayı kahramanlık sanıyor. Bu elbette körlüktür, akıl tutulmasıdır. Evangelistler tarafları kışkırttıkça kışkırtıyor. Rusya ve İran, göstermeleri gereken tavrı bir türlü gösteremiyor. Milyonlarca insanın canına kanına girmiş Esad gidecek, bütünlüğü bozulmamış Suriye?de oranın halkının rızalığına dayalı bir otorite tesis edilecek. Hepsi bu! Bu iki devlet, Türkiye?nin bu önerisini içten sahiplenseler gidişatın yönü değişecek. Ama ajanlar boş durmuyor. BM ve NATO gibi kuruluşlar varken başka ajana, düşmana da gerek yok zaten.
BM, İdlib?e göstere göstere gelen katliamı durdurmak için çaba sarf etmek yerine, doğacak vahameti bildiriyor gözükmekle yetiniyor o kadar. Katliama maruz kalacak üç milyon insan, kuzeye yani Türkiye?ye doğru hareketlenebilirmiş. Gördünüz mü, bakın ne kadar bilgece, ne öngörülü bir tespit! BM?nin işi de bu tespiti yapmaktan başka bir şey değil. Bu halinle senin tespitin de, fonksiyonun da yere batsın. Öte taraftan Rusya donanmalarını Akdeniz?in doğu kıyılarına gönderiyor. İran, Esad?la birlikte İdlib?e saldıracağını söylüyor. ABD, böyle bir durum karşısında Esad güçlerini bombalayacağını açıklıyor. Yani kim kime kızarsa bunun karşılığında İdlib?in masum halkına bomba, füze ve elbette tahrip gücü onlar üzerinde canlı canlı denenecek yeni silahlar atılacak. Ne olacak? Suriye kurtulacak! Bunlar ne için? Suriyelilerin özgürlüğü, barışı için! Sizin Allah belanızı versin. Tarihte zalimliğin bile genel teamüllere ters düşmeyen insanî vasatı vardı. Oysa bunlar, dedim ya, insanlıktan, hayata hürmetten, varlığa saygıdan nasibini almamış anlamsız, amaçsız, aşağılık katiller sürüsü. Bunlar insanlık, hayat ve varlık düşmanı. Başka ne denir, ne diyeyim?
İlerleyen süreçte bu savaşın kaç cephesi olacak bilmem ama ABD?nin bir cephe olacağı kesin gözüküyor. Daha da önemlisi bu devlet ne yapıp edip elinin uzandığı bütün ülkeleri gıdıklıyor, kaşıyor, karıştırıyor, kanatıyor. Sonra askeri veya ekonomik araçlarla belasını bulaştırıyor. İşgal veya başka yollarla zayıf bıraktığı ülkelerde hep böyle yaptı. Önce bir problem yaratıyor. Yani suyu bulandırıyor. Sonra hedefe koydukları ülkeleri, bu entelijansiya destekli asparagas problemi çıkardıkları için sorguluyor, yargılıyor, sıkıştırıyor, mahkûm ediyor. Basında köşe başlarını tutmuş Siyonist tetikçileri devreye giriyor sonra. Yazılar yazılıyor, haberler geçiyor, manşetler atılıyor derken bir korku bir gerilim hattı oluşturuluyor. Sonra ne mi oluyor? Bu sahtekâr, bu aşağılık devlet, sorun çözücü edalarla barış ve demokrasi için suyun bulandırılmaması gerektiğini söylüyor ve ortalığı durultmak amacıyla yapacakları hamleler için harekete geçiyor. Haraç istiyor örneğin; işgal ediyor, kuşatıyor, kaynaklara el koyuyor, bağımlılık anlaşmaları yapıyor. Sıkıntı çıkaranın, suyu bulandıranın kendisi olduğunu söylediğinizde, oluşturulmak istenen algı çoktan zihinlere yerleşmiş, füzeler patlamış, borsalar çakılmış, piyasalar çökmüş oluyor.
Dünya kamuoyunun bütün bu yalanlara tutsak tepkisizliği, insanı hayrete düşürüyor. İnsanlık vicdanı, ölümcül uykusundan bir türlü uyanamıyor. Silkinip, bir yalan bombardımanı içinde aldatıldığını fark edemiyor. Fark eden kişiler veya kurumlar varsa da onların da ya sesi kısık çıkıyor, ya da örgütlü karşı hamlelerle sonuç alıcı programlar geliştiremiyorlar. Oysa ABD, bu aşağılık ve herkese haksız yere meydan okuyan siyaseti ile tarihinin en büyük yalnızlığını yaşıyor. Gücünün de yalnızlığının da dayandığı ilk nokta İsrail ve Siyonistlerdir. Kendi emelleri, amaçları için Siyonistler ABD?yi, ABD İsrail Siyonistlerini kışkırtıyor.
Bütün dünyanın huzursuzluğu daha fazla büyütmeme, sıkıntı varsa görüşmelerle diplomatik yoldan çözme sabırlı eğilim ve umudunu korkaklığa yoruyorlar. Bu yorum onları şımartıyor, azgınlaştırıyor. Şımardıkça şımarıyor, azdıkça azıyorlar. Milletler daha büyük felaketler yaşamamak için daha küçük bela gördükleri zalimlikleri sineye çekip tahammül ediyor. Bugün olmazsa yarın, bir başka zaman mutlaka akılla, izanla, vicdanla hareket ederler beklentisi içinde yıllar geçiyor. Bu azgın zalimlerse dünyanın kendilerine anlayacakları dilden öldürücü bir ceza vermeyişi veya bu cezayı her defasında ertelemeleri sebebiyle hak, hukuk, kanun, kural, anlaşma, sözleşme tanımadan, sorumsuz saldırılarını artırdıkça artırıyorlar. Daha da kötüsü insanlığın sabır ve tahammülün son sınırındaki sessizliğini, tanrı tarafından kendilerinin seçilmişliklerine, karşı konulmazlıklarına, zafer kazanmışlıklarına hamlediyorlar.
Gerçek hiç de görüldüğü gibi değildir. Ortada açık seçik bir zulüm vardır. Zulüm emperyalizmi yöneten bir cinayet şebekesi tarafından son derece sistemli ve acımasız işlemektedir. Bir ölçüde korku yaydıkları yanlış değildir. Ancak bundan bin kat daha fazla doğru olansa onların alçak ve adi korkaklar olduğudur. Bu gerçek, sessizliğin kıyamet gibi patladığı zaman daha iyi anlaşılır. Ama keşke öyle anlaşılmasa.'