Nusret Çiçek'ten 'af' önerisi: Affı devlete değil mağdur vatandaşa bırakalım

Nusret Çiçek

Cumhurbaşkanı Erdoğan, MHP lideri Devlet Bahçeli'nin af talebini, 'Devlete karşı işlenen suçlarda devlet bu yetkiyi kullanabilir ancak şahısla karşı işlenenlerde devletin böyle bir af yetkisi yoktur' sözleriyle yanıtlamıştı. Sitemiz yaz

Cumhurbaşkanı Erdoğan, MHP lideri Devlet Bahçeli'nin af talebini, 'Devlete karşı işlenen suçlarda devlet bu yetkiyi kullanabilir ancak şahısla karşı işlenenlerde devletin böyle bir af yetkisi yoktur' sözleriyle yanıtlamıştı. Sitemiz yazarlarından Nusret Çiçek, 'af' meselesini köşesine taşıdı. Çiçek, ' affı devlete değil mağdur olan vatandaşa bırakalım' önerisinde bulundu.

Nusret Çiçek'in 'Affın çivisi çıktı' başlıklı yazısı:

Af pişman olmakla ilgilidir, yırtmakla değil...

Kişi günah işlediğinde gönülden yakarışını Allah?a(cc) sunarak hatasını terk ederse,  af edileceğine dair Allah?ın(cc) vadi vardır... Öyle de; cinayeti, gaspı, hırsızlığı, yaralamayı, eşyaya zarar vermeyi kim affedecek?Asıl sorun burada düğümleniyor...

...

İslam hukukuna göre, kişilere yönelik suçların affedici tarafı mağdur olan kişidir.

Mağdurun affı toplumun barışı demektir. Laik hukukta ise, ?kamu hukuku? adı altında devlet kolu kırılanın, evi barkı yananın af yetkisini kullanınca barış hepten bozuluyor...

Affı çıkaralım fakat barışı bozmayalım...

...

Şimdiye kadar çıkarılan af yasalarının tümünde aynı sakatlığın olması adaletin tarafsızlığına bir nevi darbedir. Sonuçta ceza caydırmıyorsa ne işe yarayacak?

Yaramıyor bile...

Üç sene istinafta, dört sene de Yargıtay?da bekleyen dosyadan adalet çıkmaz.

 ?Ey devlet, sen benim babamı öldüren katili nasıl affedersin?? diye feryat eden vatandaşa kulak veren yok. İmam bildiğini okur hesabı  gitti gidiyor.

...

Gitmesin...

...

Aflar adaleti sulandırıyorsa suç işleme oranı azalmaz, günden güne artar.

...

1999 yılının Rahşan affı, 4616 sayılı kanun.

Ne işe yaradı?.. Çıkarılma gerekçesi, cezaevlerindeki sayıyı azaltmaktı. Aynı şekilde siyasi yönünün de olduğunu biliyoruz. Taraftarları kurtarma operasyonu...

Kanun yayınlanır yayınlanmaz geceden salıvermeler başladı.

O gece ağır ceza nöbetçisi olduğum için tam 500 kişiyi saldım. Salmalar iki gün tüm hızı ile devam etti. Az sayı değil, bu kanunla 23 bin kişi tahliye edildi, ancak kısa süre sonra aynı kişilerin %80?nı suç işleyerek geri cezaevlerine döndüler.

Bu sefer sayı 64 bini buldu...

...

Ya nasıl olacak sorusu?

Şu anda cezaevlerinde 240 bin hükümlü ve tutuklu var. Dolara endeksli piyasaların sonuçta başımıza ne iş açacağı belli değilken bu kadar insanı devletin yıllarca yiyip içirmesi oldukça zor bir meseledir... Giderek de hükümlü ve tutuklu sayısı arttığına göre bu gemi bu yükü fazla taşıyamaz. Kısacası, bir sebeple sayıyı azaltmak lazım.

...

Bana kalırsa affı devlete değil mağdur olan vatandaşa bırakalım. Oradan başlayalım ki sonucu sosyal barışın sağlanmasına katkısı olsun. Kimin aracı yandıysa o affetsin, kim gasp edildiyse yine o af etsin.. Yaralamalar, cinayetler de öyle...

...

Af demeyelim de ?erteleme? diyelim.

...

Mesela trafik kazası suçundan binlerce tutuklu var. Mağdur olan şikayetini geri alıyorsa suçluyu tutmanın bir anlamı kalmıyor. Zimmet suçunda, devletin zararının ödenmesi halinde aynı yöntem uygulanabilir. Adi yaralama ve cinayetlerde de öyle...

...

Sorun olan örgütsel suçlardır.

Silahlı darbeye kalkışarak adam öldürenler, vatanın bölünmezliğine kast ederek askeri, polisi şehit edenlerin ömür boyu hapse mahkum edilmeleri bir yanılgı.

Devlet bu hainleri ömür boyu neden beslesin? Efendim, Avrupa ne der? Avrupa diyeceğini dedi. Şimdi söz sırası milletimizde... Biz de idam diyelim...

...

Artık bıçak kemiğe dayandı. Türkiye her haliyle savaş durumunda olduğuna göre idamı bu zaviyeden değerlendirerek çıkarmak gerekiyor.

İdam kısmen de olsa caydırır...

...

Sonuç olarak, cezaevlerinin yükünü hafifletmek gerekli. Bunun için sosyal barışa yönelik bir çalışmanın ülke yararına faydalı olacağını düşünüyorum.

Diğeri zararlı...