Türk Dil Bayramı gününe özel bir yazı kaleme alan sitemiz değerli yazarlarından Erol Yılmaz, dilin bir milletin çimentosu olduğunu ve yaşamsal bir anlam taşıdığını vurguladı. Yazısının bir bölümünü dildeki yozlaşmaya ayıran Yılmaz, dillere pelesenk olmuş 'aynen' kelimesi üzerinden konuyu şöyle anlattı:
'Dil, bir milletin çimentosudur. Milletin geçmişini bugüne taşıyan, içinde bulunulan dönemde vatandaşlar arasında güçlü bir iletişim kurulmasını sağlayan ve elde edilen birikimleri (kültürel, siyasi, ekonomik vs.) geleceğe aktaran eşsiz bir zenginlik. Yeri başka hiçbir varlıkla, zenginlikle doldurulamayacak olan?
Bu yaşamsal önemi sebebiyledir ki, dil -öz adıyla Türkçe- gözümüz kadar sakınmamız ve namusumuz kadar korumamız, sahip çıkmamız gereken değerimiz, kıymetlimizdir.
Örgün ve yaygın boyutlarıyla milli eğitim sistemi, her konudan daha çok Türkçe?nin en iyi biçimde öğrenilmesi ve kullanılması işini öncelemeli, plan ve programlarını bu ?kutlu? hedef üzerine yapılandırmalıdır.
Zira çocukluktan, yaşamın son demlerine kadar, sosyal yaşamın ve iş yaşamının neresinde, hangi boyutunda ve hangi pozisyonda olursa olsun, bireyler, her türlü iş ve işlem noktasında dil aracından yararlanarak, onun imkânlarını kullanarak mesajını iletir. Ve o mesajların ?etkililik? oranı çerçevesinde sorunları çözer, türlü çeşit sorulara çözümler arar veya başarısız bir iletişim söz konusu olursa, belki de, yeni ve daha büyük problemlere sebep olur.
Bunun içindir ki, birbirini iyi anlayan, millet olma bilincine sahip ve ?daha güçlü, daha müreffeh Türkiye? ülküsüne doğru birlikte yürüme şuurunda olan nesillerin yetişebilmesi için, milli eğitim sistemi, Türkçe adlı tarifsiz zenginliğimizi her bir vatandaşımıza, örgün ve yaygın eğitim imkânları çerçevesinde öğretebilmelidir, öğretmelidir.
Bu konuda, bilhassa üst düzey yetkililer başta olmak üzere, Türk Milli Eğitim Sistemi?nin bütün kademe ve pozisyonundaki ilgililerin teorik olarak itiraz edeceğini düşünmüyorum. Hepsiyle mutabık olduğuma, olacağıma inanıyorum.
Gelin görün ki, teori ile pratik uyuşmazlığı her gün biraz daha önü alınmaz duruma geliyor bu bağlamda.
Türkçemizi kaybediyoruz!
Acı ama gerçek. Her gün biraz daha... Elbirliğiyle?
Konuşma anlamında da, yazma anlamında da? Yazmayı başka yazılarda ve acıklı örnekler eşliğinde yazarız belki fakat ille de konuşma bağlamında. Her yeni günde Türkçe başka, bambaşka bir şeye dönüşmeye başladı. Yazık ki, çok büyük bir hızla...
?
Gelin sadece yazının başlığına da yansıttığımız örnek ifade üzerinden bakalım konuya.
Çok değil yaklaşık on sene önce, yöneticisi bulunduğum birimde takım arkadaşlarımla toplantı yaparken onlardan birinin, çok sık bir şekilde ve hemen her söylenene katıldığını belirtmek amacıyla ?aaaaynen öyle? dediğini fark etmiştim. Açıkçası birkaç seferden sonra çok da yadırgamıştım. Fakat bir tek o personel böyle konuştuğundan, onun da bulunduğu toplantılar ve/ya birebir görüşmelerimiz haricinde duymadığım için çok da üzerinde durmamıştım.
Oysa son birkaç yıldır, artan oranda ?aynen aynen? ve ?aynen öyle? ifadelerini duymadığımız bir gün, hatta birkaç saat yaşamaz olduk. İşte, okulda, sokakta, otobüste, metroda, uçakta, hastanede, pastanede? Kısacası, insanımızın olduğu her yerde ama her yerde? Günün herhangi bir saatinde? Edirne?den Ardahan?a, Sinop?tan Hatay?a? İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerden, kasabalara ve köylere kadar bütün Türkiye coğrafyasında?
Bazen öyle bir sohbetin içinde buluyorsunuz ki kendinizi, karşınızdaki tek veya birkaç muhatabınızın ağzından hızla boşalan ?aynen aynen?, ?aynen öyle? kurşunları altında konuşamaz oluyorsunuz. Sağanak gibi, ?aynen aynen?, ?aynen öyle? hatta ?aaaaaayyynen öyle?? Adeta bombardıman altında hissediyorsunuz kendinizi ve fakat ?yahu bi dur, bi nefes al, başka kelimen mi kalmadı? dahi diyemiyorsunuz.
İşin garip ve can yakan tarafı, bu pek meşhur ifadenin sahipleri öyle sadece eğitim düzeyi düşük, kitap okumaz, kültürden bîhaber kişiler de değil. Aralarında lise mezunu da var, üniversite mezunu da? Yüksek lisans yapmışı da, doktoralısı da? Kimi öğretmen, kimi sanatçı, kimi hâkim, kimi savcı? Bazıları doçent, bazıları profesör? Avukat da üzerine bastıra bastıra ?aaaaaayyynen öyle? şeklinde olumluyor muhatabının sözünü, doktor da. Hatta iletişim uzmanı da?
?Katılıyorum?, ?ben de öyle düşünüyorum?, ?katılmamak ne mümkün?, ?doğru söylüyorsunuz?, ?ben de sizin gibi düşünüyorum?, ?haklısınız?, ?gerçekten öyle? vb. onaylama ve katılma ifadelerinin hepsi sadece kuru, yavan, renksiz, kokusuz ve kişiliksizleş/tiril/miş bir ?aynen aynen? ve ?aynen öyle?nin içine paketlenmiş, sırtına yüklenmiş vaziyette dilden dile uçuşup duruyor ?eşek arısı? gibi.
?
Yaklaşık bir ay önce, bir mesleki toplantı vesilesiyle kısa süreliğine yurtdışında bulundum. Aziz vatanıma dönüp de havaalanından giriş yaptığım ilk dakikalarda duyduğum ilk ifade, telefonla bir yakınına salimen indiği bilgisini veren bir vatandaşımızın ağzından dökülen ?aynen aynen? ifadesiydi.
Duyar duymaz dilime düşen ilk cümle ise, ?memlekete hoş geldim? oldu. Evet, canım Türkiye?me gelmiştim!
Bu kadar zengin bir dilin, son derece basit ve fakirmiş gibi, bu denli niteliksiz kullanımı, bir beka problemi olarak siyasetçisinden, eğitimcisine; iletişimcilerden, Türkçe konusunu meslek edinmiş uzmanlara varana kadar herkesin ve hepimizin önünde duruyor.
Zira içimiz yanarak bir kez daha söyleyelim ki, Türkçemizi kaybediyoruz!
Türkçemizi, gözümüzün bebeğini kaybedersek her şeyi kaybederiz.
Lütfen ?aynen aynen? demeden cevaplayınız?
Sıkıntı yok mu sizce?'