Koca reis, yiğit insan Muhsin Yazıcıoğlu 64 yaşında: Saygı, rahmet ve minnetle...

Anadolu'nun yiğit evladı, dava adamı, cesur siyasetçisi rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu 64'üncü yaşında saygı ile anılıyor...

Güncel 31.12.2018 18:02:00 0
Koca reis, yiğit insan Muhsin Yazıcıoğlu 64 yaşında: Saygı, rahmet ve minnetle...

İnandığı değerlerden asla geri adım atmayan, ömrünü Türk milletine hizmete adamış, büyük dava adamı Muhsin Yazıcıoğlu doğumunun 64'üncü yılında saygı ve minnetle anılıyor...

Vatansever, ideallerinden sapmayan, eğilmeyen, bükülmeyen, yiğitçe mücadele vermiş, bedel ödemiş  kendisi bir parti genel başkanı ya da siyasetçi olarak değil, kıyamete kadar devam edecek olan bir zihniyetin, 'serdengeçti' damarın ve bakış açısının timsali olan Muhsin Yazıcıoğlu, gurur, minnet, sevgi ve feyiz ile bugün bir kez daha Muhsin Yazıcıoğlu yad ediliyor...



Anadolu'nun has evladı mert, kimseye eyvallah etmeyen Muhsin Yazıcıoğlu, 31 Aralık 1954'te Sivas'ta doğdu.  Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı, 19. 20. ve 23'üncü dönem TBMM Sivas milletvekili ve Büyük Birlik Partisi'nin kurucusu ve ilk genel başkanlığını yaptı.

25 Mart 2009 tarihinde helikopter kazasında Kahramanmaraş'ta şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti. İlk ve orta öğrenimini Şarkışla'da yaptıktan sonra Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi'ni bitirdi. Eşi Gülefer Yazıcıoğlu ile de burada tanışıp evlenen Muhsin Yazıcıoğlu iki çocuk babası idi. 

DAHA ÖNCE 17 KAZA GEÇİRMİŞTİ 

25 Mart 2009 tarihinde, Kahramanmaraş mitinginden Yozgat-Yerköy mitingine hareket etmek üzere içinde bulunduğu helikopter bilinmeyen bir sebepten dolayı düştü. Helikopter düştükten sonra İHA muhabiri İsmail Güneş 112 Acil Servisi aradı. 

Bu konuşmada bacağının kırık olduğunu, helikopterde bulunanlardan sadece BBP Sivas il Başkanı Erhan Üstündağ'ın inlediğini, ne BBP Sivas il başkan yardımcısı Murat Çetinkaya ne de pilot Kaya İstektepe'den ses geldiğini, Muhsin Yazıcıoğlu'nu ise göremediğini söylemiştir.

Bu konuşmalar İsmail Güneş'in son konuşması olmuştur. Kazadan 48 saat sonra helikopterin enkazı ve Muhsin Yazıcıoğlu dâhil 6 kişinin naaşı arama ekipleri içerisinden 17 gönüllü civar köylüsü tarafından Sisne ve Kızılöz Köyleri arasındaki Keş Dağı Kuru Dere Kanlıçukur mevkiinde bulundu. Enkaz, 48 saat süren arama çalışmalarının yapıldığı bölgenin içerisinde değil 115 km uzağındaydı.

28 Mart 2009 tarihi ve saat 14:10'da BBP Genel Sekreteri Yalçın Topçu'nun yaptığı açıklamaya göre, BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindekiler vefat etmişlerdir. Kendisi daha önce on yedi defa trafik kazası geçirmişti ancak bunların hepsini hafif sıyrıklarla atlatmıştı.


700 bin kişilik cenaze töreni

Yazıcıoğlu için 2009  tarihinde Kocatepe Camii'nde cenaze töreni düzenlendi. TBMM'deki törende Yazıcıoğlu'nun Türk bayrağına sarılı naaşının üzeri çiçeklerle süslendi. Cenaze törenine basın mensupları dâhil yaklaşık 700 bin kişi katıldı. Vasiyeti üzerine cenazesi, Taceddin Dergahı'na gömülmeyi vasiyet ettiği için bir bakanlar kurulu kararı çıkarılarak Mehmet Âkif Ersoy müzesi olarak kullanılan dergahın bahçesine defnedildi. Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümünün ardından memleketi Sivas'ta birçok parka ve caddeye ismi verildi. Amasya, Adıyaman ve Ankara Çamlıdere ilçesinde yapılan caddenin ismi Muhsin Yazıcıoğlu Caddesi olarak değiştirildi. Anadolu'nun birçok yerinde park, cadde ve vakıflara onun ismi verilerek kendisine duyulan sevgi ve saygı tekrar ifade edildi.

Kaza ile ilgili iddialar

- 25 Mart 2009 tarihinde, meydana gelen kazadan sonra ortaya atılan suikast iddialarını araştırılması için 02 Şubat 2010 tarihinde pek çok siyasi ismin önergesiyle Meclis Araştırma Komisyonu kuruldu.

- Olay halen daha Kahramanmaraş Özel Yetkili Savcılığı tarafından araştırılmaktadır. 

- 6 Ocak 2014 tarihinde Aksiyon dergisinin 996. sayısında Muhsin Yazıcıoğlu ve beş arkadaşını taşıyan helikopterin düşme nedeninin karbonmonoksit olabileceğine ilişkin bilgilere yer verilmiştir.

- Abdullah Gül'ün talimatıyla Devlet Denetleme Kurulu olayı incelemeye almış ve 21 Ocak 2011 tarihinde de raporunu açıklamıştır.

- 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen askeri darbenin ardından yakalanan FETÖ subayı Aydın Özsıcak'ın helikopter kazasında yer alması bu iddiaları güçlendirmiştir. 



Kendisini yakından tanımış, gençlik yıllarından beri yaklaşık 40 yıllık arkadaşlık yapmış, AK Parti 24-25 ve 26'ıncı dönem Manisa milletvekili Doç. Dr. Selçuk Özdağ, mecliste yaptığı konuşmada dava arkadaşı olan rahmetli Yazıcıoğlu'nu şöyle anlatmıştı: 

' Doğru bildiğini söylemekten çekinmezdi. Haksız bir dava uğruna sultanlık yapacağına, gerekirse haklı davada tek başına yürüyeceğini söylerdi'  

Selçuk Özdağ'ın merhum Muhsin Yazıcıoğlu hakkında yaptığı konuşma şöyle;

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,

Sivas?ın Şarkışla İlçesinin Elmalı köyünde çitfçi bir babanın oğlu olarak dünyaya gelen Merhum Muhsin Yazıcıoğlu?nun, Hakka yürüyüşünün 7. Yılı münasebetiyle söz almış bulunuyorum.

Muhsin Yazıcıoğlu, Türkiye siyasi tarihine duruşuyla damgasını vuran önemli şahsiyetlerdendi.

O?nu sevenlerinin hep içinde bir keşke var: ?Keşke daha önceden tanısaydım, keşke daha çok görüşseydik, keşke yaşasaydı?? diye.

O?nun, siyasi hırsı, koltuk sevdası, mülk tamahı yoktu.

Yaptığı işlerde ölçüsü hak ve adaletti, tek hesap verdiği mercii de vicdanıydı. Böyle insanlar gençlerimiz için rol modeldirler ve  dünyaya nadir gelirler.

Değerli milletvekilleri,

Muhsin Yazıcıoğlu;

Doğru bildiğini söylemekten çekinmezdi. Haksız bir dava uğruna sultanlık yapacağına, gerekirse haklı davada tek başına yürüyeceğini söylerdi.

Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu, kelimenin tam anlamıyla bir 'Alperen' idi.

Siyaseti gaye olarak değil, inançlarına ve milletine hizmet etmenin bir aracı olarak görürdü. Ülkülerinden ödün vermektense başını vermeye razı olacak kadar bir ilke adamıydı.

Değerli milletvekilleri,

Hem omurgalı hem de barıştırıcı bir dil kullanmak kolay değildir. Yazıcıoğlu, bu iki dili nefsinde mezcetmiş dava ve gönül adamlarından biri olmayı başarmıştı.

?Biz hep beraber büyük Türk milletiyiz. Asla ve asla etnik köken değiliz.? ifadelerini  bir hayat tarzı olarak benimsemişti Yazıcıoğlu.

Arkasından gözyaşı döken milyonlar arasında her kesimden insanın bulunması bu yüzdendi.

Cenazesinde ateist bir doktorun  ?Ben doktorum, inancım yok; fakat Muhsin Başkan inandığı için inancına saygı göstererek Allah?a dua ettim?  demesi manidardı. İşte Muhsin Yazıcıoğlu böyle biriydi.

Saygıdeğer milletvekilleri

Yazıcıoğlu büyük acılar yaşamış bir kuşağın çocuğuydu. İnandığı dava uğruna çile çekmiş, 7.5 yılını Mamak zindanlarında geçirmiş, işkence görmüştü. Zindanları Medrese-i Yusufiye?ye çevirmiş üşüyorum şiirini de orada yazmıştı.

Uğradığı onca haksızlığa, işkenceye rağmen intikam peşinde koşmadı. Acılardan, işkencelerden dersler çıkardı. Gençlere elinize silah değil kalem alın çağrısı yaptı. İşte bu yüzden, herkesin dostu, arkadaşı, kolayca ulaşabileceği Muhsin başkanı oldu.

Değerli Milletvekilleri

Millet karşıtı her planda cesur yüreğini ortaya koyan Yazıcıoğlu, 28 Şubat postmodern darbesine de 27 Nisan e-muhtırasına da çekinmeden en sert tepkiyi vermişti.

Yazıcıoğlu, 28 Şubat'ta kendisine yapılan baskılara,

'Bana bakın! Benim adım Muhsin Yazıcıoğlu! Bana tehdit, baskı sökmez. Bizim Allah'tan başka kimseden korkumuz yok. Biz milli iradeyi temsil ediyoruz ve ne olursa olsun demokrasinin arkasında durmaya ve demokrasiyi savunmaya devam edeceğiz' sözleriyle karşı çıkmıştı. O?nun durduğu yer millet iradesinin yanıydı. Darbecilerin ve vesayetçilerin her zaman karşısındaydı.

O?nun davası, boş gurur ve hırsların tatmini için yapılan bir koşuşturmaca değil, siyasi ve beşeri hayatımızı Hakk?a uydurma davasıydı.

Hayalleri vardı? Bütün vatandaşlarımızın, ayyıldızlı bayrağın altında şerefle yaşadığı, Başını örtenle, açanın aynı üniversitede yasaksız, kavgasız kardeşçe yaşadığı, Kürt-Türkmen, Alevi-Sünni ayrımı olmadan, zengin-fakir ayrıcalığı görülmeden imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir Türkiye istiyordu. Son nefesine kadar bu gayesini gerçekleştirme peşinde oldu.

Değerli Milletvekilleri

O adeta, Ahmet Yesevi Hazretleri'nin sekiz asır sonra yaşamış bir temsilcisi gibiydi. İmanı, vatanseverliği, mücadelesi, dürüstlüğü ve güzel ahlâkıyla mütevazı bir gönül eriydi. İslam?ın hoşgörüsünü, tevhid ilkesini, kendisine rehber edinmişti.

O ölümden korkmazdı. Abdürrahim Karakoç?un dizelerindeki gibi ?Mukaddes davalarda ölüm bile güzeldir? derdi.

İnşallah ahirette Peygamber Efendimize; Hoca Ahmet Yesevi?ye, Selahaddin-i Eyyübi?ye, Mevlana?ya, Hacı Bayram?a, Hacı Bektaş?a, Alpaslan?a, Fatih?e, Bediüzzaman Said Nursi?ye komşu olmuştur.

Değerli milletvekilleri,

Türk-İslam kültürünün bin yıllık değerler manzumesini kendisinde toplamış adam gibi bir adamın ölümüne şahit olduk. Takva, tevazu, sabır ve teenni sahibi bir yiğidi 7 sene önce ebediyete uğurladık.

Yazıcıoğlu, şurada yazan ?Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir? düsturunu kendine şiar edinmiş ve bundan bir an olsun uzaklaşmamıştır. 28 Şubat?ın ruhumuza musallat olduğu günlerde, Türkiye İran olmayacak doğrudur ancak; Türkiye?nin Suriye yapılmasına da biz müsaade etmeyeceğiz diyerek hem bugünleri önceden görmüş hem de millet iradesine vurgu yapmıştır.

Demokrasiye ve millet iradesine o kadar çok inanıyordu ki; 1995 Genel seçimleri sonrasında şahsı ve partisi adına yapılan iktidar ortağı olma tekliflerini (DSP-ANAP koalisyon görüşmelerinde partisine Başbakan Yardımcılığı ve 3 bakanlık teklifi yapılmıştı) Başbakanlığın Merhum Necmettin Erbakan?ın hakkı olduğunu beyan ederek reddetmiştir. Ve hiç bakanlık almadan Refah Partisi, Doğruyol Partisi koalisyonunu dışarıdan destekleyerek millet iradesinden yana olduğunu ortaya koymuştur. Çünkü Muhsin Yazıcıoğlu demokrasiye, millet iradesine ve egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğuna inanıyordu.

Kendisini yakından tanımış, 40 yıla yakın arkadaşlık yapmış, aynı idealler uğruna siyaset yapma fırsatı bulmuş biri olarak diyorum ki;  merhum Muhsin Yazıcıoğlu kahraman bir insandı.  Muhsin Başkan, sana binlerce rahmet olsun. Yazıcıoğlu gibi siyasetçilerin çoğalmasını temenni ediyorum. Geçmişe, ebediyete göç etmiş tüm siyasetçileri de rahmetle anıyorum.



YÜZ BİNLERCE İNSANIN YÜREĞİ KAVRULDU

Muhsin Yazıcıoğlu on binlerce insanın yüreklerini kavuran hüzün, acı ve gözyaşlarıyla, dualarla, tekbirlerle ebedi âleme uğurlandı. O her nefsin tadacağı işaret buyrulan ölümle, karlı dağların tepelerinde bir helikopterin içinde buluşmuştu. Başka bir yerde mesela sıcak yatağında yatarken yahut masasında çalışırken değil de evinden barkından yüzlerce km. ötelerde, seferi durumda, garip bir dağ başında, hizmetlerini sürdürmeye çalışırken bu vuslatın oluşması, onu şehitlik mertebesine ulaştırdı. İnandığı gibi yaşadı, kızı Firuze?nin anlatımıyla ?Şeb-i Aruz? dilediği şekilde vaki oldu. 

Ülkücü gençlerin yani ?melali tanıyan? bir neslin çilekeş, mazlum ve mağdur bir kesimin lideriydi. Türkiye?de derin bir toplumsal karmaşa, siyasal belirsizlik hüküm sürüyordu. Yasalar uygulanamıyor, terör ve anarşi giderek yoğunlaşan bir sis halinde ülkenin üzerine çöküyor, devletin varlığı tartışılır hale geliyordu. Gölgeler arasında kendilerini gizlemeye çalışan birileri, Türkiye?yi adım adım belirledikleri yerlere taşımaya çalışırken, bu gençler yıkılmak üzere olduğunu hissettikleri barajın kapılarını omuzlayarak felaketi önlemeye çalışıyorlardı. 




Türkiye?ye ve Türk milletine sevdalıydılar;  Türklükle ilgili hayalleri, mutlu, müreffeh, barışık bir toplum oluşturma emelleri vardı. Şartların zorluğuna, karşı karşıya oldukları tehditlerin, tehlikelerin büyüklüğüne aldırmıyorlardı.  Genellikle yoksul yahut orta halli kesimlerin, maddî şartları sınırlı ailelerin çocuklarıydılar. 


Bütün gün nereden geleceği belirsiz kurşunları düşünmeden öğrenimlerini sürdürmeye çalışıyorlardı. Çünkü okula devamları, imtihana girmeleri silahlı zorbalar tarafından engelleniyordu. Birbiri ardına gelen acı haberlerden kulakları işitmez hale gelmiş, omuzları arkadaşlarının tabutunu omuzlamaktan nasır bağlamıştı. Gençliklerini yaşamaya fırsat bulamadılar. Mevsimlerin ne zaman değiştiğini kışı kovalayan ilkbahar çiçeklerinin nasıl açtığını, otların yeşerdiğini çoğu kere fark edemediler.  

Bu labirentten ne şekilde çıkılacağını kimse bilmiyordu. El yordamıyla yollarını bulmak isterken 12 Eylül?de askerî darbe yapıldı. Yazıcıoğlu ve ülküdaşları kurtlar sofrasına kurban olarak seçilmişlerdi. Haklarında hüküm verilmiş, kalemleri kırılmıştı. 

Başsavcı Soyer?in siyasî zihniyetine göre belirlediği özel bir takip ve infaz timi tarafından sürek avı başlatıldı. Birer ikişer yakalanıyorlar, Mamak?ta C-5 denilen işkencehaneye sevk ediliyorlar, burada insanlık dışı muamelelerle ifadeleri alındıktan sonra hücrelere tıkılıyorlardı. 

İçlerinden az sayıda da olsa, bir yolunu bulup, yardım alıp yurt dışına kaçabilenler de oluyordu. Muhsin başkan ilk birkaç hafta yakalanmamıştı. Her zamanki sakin, vakur ve mütevekkil tavrıyla ortalıkta dolaşıyor, gerekli gördüğü arkadaşlarıyla konuşup bir panik havasının oluşmamasına çalışıyordu. 

Dostları ikaz ettiler. Yurt dışına çıkması için yol ve yöntem gösterdiler. Ancak sorumluluğunun bilincinde olan, inançlı ve yürekli bir dava adamının verebileceği anlamlı bir cevapla karşılaştılar. ?Ben? diyordu ülkücülerin genç lideri, ?Yurt dışına çıkarsam, burada kalan, hapishaneye tıkılan arkadaşlarımın moralleri bozulur, dayanma güçleri kalmaz, yıkılırlar. Bırakalım beni de yakalasınlar onların arasına koysunlar; birlikte aynı kaderi paylaşalım. Böylece birbirimize güvenip dayanarak kaderimizi yaşayalım.?



Nitekim çok geçmeden verilen talimatı marazî haz duyarak icra eden ekibin pençesi ona da uzandı; yakalanıp Mamak?a götürüldü. Beş yılı tecrit hücresinde olmak üzere yedi buçuk yıl zindanlarda tutuldu. İddianamede ön görülen en ağır hüküm verilse bile, özgürlüğünden bu kadar uzun süre mahkûm bırakılamayacak olan Muhsin Yazıcıoğlu sonuçta kin ve intikam duygularından kaynaklanan hukuksuz bir infaza tabi tutulmuş oldu.

Zindanda geçirdiği 7.5 yıl onun için okuma, düşünme ve kendini yetiştirme dönemi oldu. Fizikî şartları son derece elverişsiz olmasına rağmen büyük bir irade örneği sergileyerek hücresini verimli bir mekân haline getirmeyi başardı. Çoğu kere su bulamadığından taşlarda teyemmüm yaparak namazını hiç aksatmadı. Defalarca Kur?an?ı hatmetti. Vefatı vesilesiyle basın ve televizyonlarda defalarca yayınlanan şiirini de bu ortamda yazdı.



Son derece etkileyici ve duygu yüklü olan bu şiir Yazıcıoğlu?nun iç dünyasının, inanç yapısının, özlemlerinin, beklentilerinin lirik bir anlatımıdır. Bir taraftan karanlık ve soğuk taş duvarların arasında hür ufukları, köyünü, kırlarını, çeşme başını, renk renk çiçekleri tahayyül ederken, diğer yandan sonsuzluğu düşünüyor ?sonsuzluğun sahibi? ne ulaşmayı diliyor; maveradan gelecek sesleri sezmeye, yüreğinde duymaya çalışıyor.

Özel olarak düşünülüp düzenlenen ve insanın ezip sindirmeyi, kendisi olmaktan çıkarmayı, ?mankurtlaştırmayı? amaçlayan bir hapis ortamında, Muhsin Yazıcıoğlu?nun en ufak bir esneme göstermeksizin yiğitçe direnmesinin, 7.5 yıl sonra zindana atıldığı ruh haliyle yeniden Dünya?yla buluşmasının sırrı bu anlamlı şiirinde saklıdır. 



Hapisten çıktıktan sonra Hakk?a yürüdüğü ana kadar sürecek olan hayatının üçüncü dönemi başladı. 

Yıllardır doğal olarak liderleri olduğu ülkücü gençler, yakın dostları ve MHP davasının genç sanıkları, kısacası çevresi politikaya girmesini istiyorlardı. Kendisi de zaten ideallerini gerçekleştireceği en etkili alan olarak siyaseti düşünüyordu. Dolayısıyla çok beklemeden Türkeş?in Genel Başkanı olduğu MÇP?de resmen siyasete başladı. 1991 genel seçimlerinde Refah Partisi listesinden milletvekili olan grubun içinde o da vardı. Ancak bir süre sonra Genel Başkan ile aralarında bazı düşünce ve yöntem farklılıklarının olduğunu gördü.  Bunları izale etmek yerine, bir takım hesap ve kıskançlıklarla ortalığı karıştırmak, ilişkileri bozmak, onu Türkeş?in yakın çevresinden uzaklaştırmak isteyenlerin çabaları etkili oldu. Karşılıklı tahrikler yapıldı. Sonuçta partiye beraber girdikleri ve bazıları kendisi gibi milletvekili olan arkadaşlarıyla birlikte ayrılıp yeni bir siyasî oluşum başlatmaya karar verdiler; BBP?yi kurdular. 


Bu ekip 1995?de ANAP listesinden 7 milletvekili olarak tekrar Meclise geldi. Türkiye siyasetinin çok kaygan ve çalkantılı bir döneminde, Yazıcıoğlu ve arkadaşları Meclis?te dengeleri etkileyebilecek kritik bir güç oluşturmuşlardı, ancak onlar bu imkânı siyasî çıkar amacıyla kullanmayı hiç düşünmediler. Oysa isteselerdi özellikle 28 Şubat süreci esnasında hükümet içerisinde yer alabilirler, bakan olabilirlerdi. Siyaseti ahlâkî kurallar çerçevesinde yapmaya özen gösterdiler. Demokrasimizin yara almaması, anayasal düzenin işlemesi, halkın iradesine saygı gösterilmesi, jakoben ve laisist baskılara direnilmesi yönünde üzerlerine düşeni yaptılar.

2002 genel seçimlerinde DYP ile yürütülen seçim işbirliği görüşmelerinde Muhsin Yazıcıoğlu?nun dostluk, arkadaşlık, vefa ve sadakat gibi karakter özellikleri bir kere daha ortaya çıktı. Tam anlaşmaya varacakları noktada, Çiller iki arkadaşının listede yer almamasını istedi. Buna evet deyip milletvekili olmak yerine meclis dışında kalmayı tercih etti.


Siyasî çalışmalarında fikir ve inanç yapısından, temel ilkelerinden kesinlikle taviz vermedi. Türk siyasetinde parti liderleri arasında ender görülen nezih bir üsluba sahipti. Görüşlerini, düşüncelerini sözünü esirgemeden açıklamaktan, bunların mücadelesini vermekten hiçbir zaman geri kalmadı. Ancak bunu yaparken her zaman seviyeli oldu. Hiçbir siyasî karşıtı ondan incinmedi, hakaret görmedi. Siyasî parti yetkilileri birbirleriyle tartışırken ölçüyü sıkça kaçırıp mahkemelik olurken, tazminat davaları havada uçuşurken Yazıcıoğlu bu ortamın daima dışında kaldı. En yoğun tartışmalar sırasında bile muhataplarını kırmamaya özen gösterdi.

Doğuştan gelen sevecen bir yapısı, muazzam bir insan sevgisi vardı. Bu özellikleri hapishane döneminde tasavvufi bir zenginlik kazanmıştı. Bu yüzden kendisini yakından tanıyan pek çok insan onu çağdaş bir Alperen, Yesevizade olarak görüyordu. Bütün gün ihtiyaç sahiplerinin meseleleriyle, dertleriyle yoğun şekilde uğraşmaktan, çareler aramaktan usanmıyor, bir taraftan da giderek azalan imkânlarının elverdiği ölçüde partisini ayakta tutmaya çalışıyordu. 



BBP bünyesinde başarılı olmaktan, atılım yapmaktan ümidini kesen çalışma arkadaşlarının çoğunun siyasetten uzaklaşarak bıraktıkları boşluğa, gün geçtikçe artan yalnızlığına aldırmadan, ümidini kaybetmeden çalışmalarını sürdürmesi olağanüstü bir direnç ve metanet örneğidir. 

Toprağa verilirken ortaya çıkan Türkiye tablosu bu çilekeş gönül insanını, ülkücü Alperen?i hayallerinin bir bakıma gerçekleşmesi anlamına geliyordu. Yurt genelinde düşünce ve inanç yapıları farklı milyonlarca insan ölümüne samimi şekilde üzüldü. Değişik kesimlerden on binler cenaze arabasının arkasında hüzün ve gözyaşı içinde yürüdü. İktidarıyla muhalefetiyle siyasî liderler musallada saf tuttular. İmamın mutad ?hakkınızı helal ediyor musunuz?? sorusuna yüreklerinden yükselen sevgi, saygı ve özlem dolu sımsıcak duygularla verdikleri cevap dalga dalga göklere yükseldi. Umarız bu ses her şeyi hakkıyla bilen ve gören ?sonsuzluğun sahibi?ne ulaşmıştır.

MuhsinYazıcıoğlu sözleri

- Namlusunu millete çeviren tanka selam durmam.
- Benim adım Muhsin Yazıcıoğlu! Bana baskı sökmez! Bizim Allah?tan başka kimseden korkumuz yok.
- Zulüm Azrail olsa da hep Hakk?ı tutacağım. Mukaddes, davalarda ölüm bile güzeldir.
- Bu ülkede dürüst olmak başa beladır ama o bela başımızın tacıdır.
- İki saniye sonrasına garantimiz olmayan bir hayatımız için fırıldak olmaya gerek yok.
- Haksız bir davada zirve olmaktansa, haklı bir davada zerre olmayı tercih ederim.
- Haksız bir dava uğruna sultanlık yapacağıma, gerekirse haklı davada tek başıma yürüyeceğimi söylüyorum.
- Bir elinde bilgisayar, Bir elinde KUR?AN olsun.
- Ben Avrupa Birliği kapısında zorlanan, aşağılanan Türkiye istemiyorum. Ben kendi medeniyetimle olurum. Ben yeniden Tük-İslam medeniyetinin inşaatını istiyorum.
- Ölüm inançsız insanlar için korkunç bir sondur ama inananlar için ne kadar zevkli bir başlangıçtır!
- Ben Türk?üm, Türk esir olmaz. Ben Türk?üm, Türk devletsiz olmaz. Ben Türk?üm, Türk bayraksız olmaz. Ben Türk?üm, Türk ezansız olmaz. Ben Türk?üm, Türk hürriyetsiz olmaz.
- Güne güIümserken papatyaIar, duaIar gibi yükseIir ümitIerim
- Haksız bir dava uğruna sultanlık yapacağıma, gerekirse haklı davada tek başıma yürüyeceğimi söylüyorum. 
- Bizim çocukları kitap okumak sıkar. O yüzden fikri tartışmalarda biraz zayıf kalırlar. Ama kavga var dersen, Ayrancı'dan Kızılay'a koşa koşa gelirler! 
- Evet adım Muhsin Yazıcıoğlu, bende ve arkadaşlarımda döneklik olmaz. Biz inandığımızı yaptık. İnandığımızı yapmaya devam ediyoruz. 

-Bir kar tanesi olsam Mekke? ye düşmek isterdim.   


kaynak: türkocakları.org/haberler.com

haber: enpolitik.com/ Melek S. Tunç


Cuma 15.6 ° / 10 °
Cumartesi 16.1 ° / 9.6 °
Pazar 13.7 ° / 2.7 °