İSTANBUL (AA) - ÇİĞDEM PALA/SEMRA ORKAN - İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesindeki eğitimini 28 Şubat sürecinde başörtüsü sorunu nedeniyle bırakmak zorunda kalan Zeynep Kola Çağış, gecikmeli mezuniyetin ardından avukatlık mesleğini yapmaya ancak 15 yıl sonra başlayabildi.
Çağış, 28 Şubat süreci ile ikna odalarında yaşadıklarını AA muhabirine anlattı.
O dönemde son sınıfa geldiğinde başörtüsü ve sakalın sorun olmaya başladığını, bu yüzden sınavlara alınmadıklarını ifade eden Çağış, ikna odalarıyla okul kayıtlarının engellendiğini, zorunlu olarak okul dışında kaldıklarını aktardı.
Bir dönem seslerini duyurmak için sivil toplum çalışmaları içinde yer alarak eylemler yaptıklarını ancak sürecin uzamasıyla herkeste bir yorgunluk oluştuğunu anlatan Çağış, bu süreçten sonra hayatına kesintiye uğramış şekilde devam ettiğini ve okulu bıraktığını kaydetti.
Zeynep Kola Çağış, 8 yıl sonra üniversiteye döndüğünü, son sınıfta bıraktığı iki dersin sınavına girerek, 2006-2007 döneminde mezun olduğunu dile getirerek, İstanbul Barosu avukatlık stajında sorun çıkardığı için stajının bir kısmını Van'da tamamlamak zorunda kaldığını ve üniversiteyi bitirdikten 11 yıl sonra avukatlık ruhsatına sahip olduğunu dile getirdi.
- 'Bana 'başka insanlara baskı unsuru oluşturuyorsunuz' denildi'
Başörtüsüyle okula giremeyecekleri kararının en çok üzüldüğü olaylardan biri olduğunu anlatan Çağış, 'Sınıftaki arkadaşlarımızdan biri, arka bahçede 'yarın okula gelemeyeceksiniz' dedi müstehzi bir gülüşle. Niçin öyle düşündüğünü anlamamıştım, kimseyle kavgam yoktu zaten. Doğru bildiklerimi savunurum o ayrı mesele ama kimseyle kavga etmem. Kavganın sorunu çözebileceğine inanmıyorum' dedi.
Üniversite kapısındaki görevliyle her sabah selamlaştıklarını, o gün giremeyeceğini bildiği halde hiçbir şey olmamış gibi yine selam verdiğini ancak adımını attığı anda demir kapının yüzüne kapandığını ifade eden Çağış, sözlerini şöyle sürdürdü:
'Bizim kayıtlarımızı normal öğrenci bürosunda yapmadıkları için yemekhaneye aldılar. Orada bekçinin oturduğu küçücük odada iki bayan vardı. Kayıt olmak için sıraya girdim. Biliyordum kaydımın olmayacağını, zaten dördüncü sınıf kimliğim yoktu. Bir yıl önce baş açık fotoğraf istemişlerdi, onu da vermemiştim. Kayıt sırasında bir öğrenci geldi 'Siz devam edemezsiniz' dedi. Devam etmek istediğimi söyledim. 'Hayır zorluk çıkarmayın' dedi. Beni ikna odasına aldılar, 'Kimsiniz, babanız ne iş yapar?' diye sordular.
Babam öğretmen, sonradan İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. İdealist bir baba. Çocuklarını okutmak için hep mücadele verdi. Dört kardeşiz, dördümüz de okuyoruz o dönem. 'Ne kadar güzel babanız sizi okutmak istiyor ama bu şekilde okuyamazsınız' denildi. Neden diye sorduğumda 'Siz burada başka insanlara baskı unsuru oluşturuyorsunuz' denildi. 'Dört yıl okudum bu okulda, gidin arkadaşlarıma sorun birine baskı unsuru oluşturmuş muyum? Ben neden baskı yapayım? Bu bir tercih, canı isteyen yapar, istemeyen yapmaz. Dört yıl hiçbir sıkıntı yoktu' dedim. 'O zaman biz size müsamaha gösteriyorduk şimdi kanunlar değişti' dendi. 'Hukuk öğrencisiyim, kanunların değişmediğini biliyorum. Kaldı ki bu bir senato kararı. Senato kararı anayasanın, kanunların hatta uluslararası insan hakları sözleşmelerinin önüne geçemez ve hepsinin önüne geçmiş bir şekilde bana bunu dayatıyorsunuz' dedim.'
- 'Başörtüsüyle kayıt olamayacağımı söylediler'
İkna odasında gerekçelerini anlattığını ve başını açarak okumayacağını söylediğini aktaran Çağış, şunları kaydetti:
'Onlara, 'Başımı açarak dinden çıkacağımı düşünmüyorum. Öyle bir iddiam yok fakat sizin yaptığınız yanlış. Yaptığınız yanlışla hayatımı şekillendirmeyeceğim. Bunu bir özgürlük olarak görüyorum ve bunun için bu bedeli ödüyorum' dedim. Başörtüsüyle kayıt olamayacağımı söylediler. 'Beni ikna etmenizi istiyorum çünkü kayıt olarak çıkmak istiyorum' dedim. Sonra sinirlendiler, beni odadan çıkarttılar. Ben orada fenalaştım kapıya çıkınca. Roma hukuku hocamız o sırada neden oradaydı bilmiyorum, geçerken beni gördü, 'Ne oldu?' diye sormuş. 'İkna odasından çıktı hocam' demişler. 'Aman ya ne için böyle bir şey oluyor' gibi bir eleştiride bulununca hemen oradaki güvenlik görevlisi geldi, 'Siz kimsiniz, hangi kürsüde görevlisiniz, isminiz nedir?' diye sordu. Hoca onlara da sinirlendi gitti. Hocalara da baskı vardı.'
Rektör Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu döneminde üniversitenin tarihinde anayasa ve ceza kürsülerinin hocasız kaldığını anlatan Çağış, hocaların, kendilerine yapılan davranışlardan rahatsız olduklarını ve istifa ettiklerini söyledi.
O dönem peruk fetvaları verildiği için kendisine de peruk takması yönünde baskı yapıldığını ifade eden Çağış, 'Bana, 'Git al diplomanı, annene-babana getir. Senin günahın benim boynuma' diyorlardı. 'İran destekliyor İran'dan maaş alıyorsunuz' gibi eleştiriler de vardı' dedi.
Çağış, bu süreçte kardeşlerinin de başörtüsü engeliyle karşı karşıya kaldıklarını belirterek, 'Başörtüsü sorunu avukatlık mesleğinde iki yıl önce çözüldü. Şimdi benim 15 yılımı nasıl telafi edebilirsiniz ki? Eşim de hukukçu, aynı dönemiz. Şimdi onun bürosunda çalışıyorum. Bakıyorum o bir sürü şey biliyor, bir çok müvekkili var. Şimdi bana ne verirseniz o boşluğu doldurabilirsiniz?' diye konuştu.
- 'Ben 15 sene bedel ödedim'
Geçen yıl 15 yaşındaki kızının da başını örttüğünü anlatan Çağış, şu ifadeleri kullandı:
'Danıştay savcısı, liselerdeki başörtüsü yasağıyla ilgili görüş beyan etti. Ben o gece dörtte uyudum. 15 yaşında bunu yaşayacak olması ihtimali, sizi uykusuz bırakıyor. Alemdaroğlu hala hayatta. 'Ben yanlış yapmışım, bu çocuklar terörist değilmiş, biz bunları 15 senelerini boşuna yemişiz' demiyor. Serter'den duydunuz mu? Geçip karşıma 'Biz onları ikna ettik, bana göz yaşlarıyla sarıldılar' diyor. Dayatmayla bir şey çözülmüyor. Bana da dayattılar, ne oldu? Ben 15 sene bedel ödedim.
Bir süre hukuka olan inancımızı yitirdik. Avukat olarak çalışması gereken arkadaşlarımız hukuk bürolarında çaycılık yaptı. Belki o zaman ötekileştirilmiş olmak, bugün benim ötekileşmeye karşı duyduğum öfkeyi anlamlı kılıyor. 28 Şubat sürecinden toplumsal olarak çıkarttığım ders ise eğer toplumda bir grupla ilgili sorun varsa, buna eğilmen gerekiyor. Eğer o dönem de ona eğilmiyorsan, onun yüreğinde açtığın yarayla senin mesafen gittikçe büyüyor. O dönemde yanında olup elini tutmuyorsan bu hiçbir işe yaramıyor. Bunun bedelini hala ödüyorum. Pişman mıyım? Hiç pişman değilim. Ümit ederim hiçbir ülkede bu şekilde bir cendereye hiç kimse, hiçbir gerekçeyle sokulmasın. Ne dini gerekçeyle ne fikri gerekçeyle. Bu iç barışa yönelik çok ciddi bir müdahale.'