Modern internet'in icat edilmesi üzerinden tam 30 yıl geçti ve artık bu iletişim ağı insanlığın vazgeçilmez bir parçası haline geldi.
Ticaret, sosyal hayat, siyaset, eğitim, sanat, resmi devlet işlemleri, banka işlemleri, belediye işlemleri ve daha aklımıza ne gelirse hayatın her alanında kullandığımız internetin temel kurallarını kim nasıl belirliyor ve değiştiriyor?
İnterneti kapatmak istesek bunu yapabilir miyiz? İnternetin bir sahibi veya yetkili merci var mı? İçeriğini kontrol edebilecek veya kurallarını değiştirebilecek bir ülke veya kurum var mı?
Teknik dizayn açısından internet kontrol veya güvenlik amaçlı bir yapıya sahip değil. Aksine ademi merkeziyetçi, açık olma ve büyüme odaklı bir dizayna sahip. Günümüzde birbirinden bağımsız on binlerce ağın bir araya gelmesiyle oluşan büyük bir ağ. Bu büyük ağa katılmak isteyen diğer ağlar için gönüllülük esasına dayalı bir takım standartlar ve kurallar bulunuyor.
Yeni ve farklı ağlar isterlerse farklı kurallar ve standartlar ile ikinci bir internet ağı oluşturabilir ancak bir takım fiziki alt yapı kısıtlamalarının yanı sıra önemli bir içerik eksikliği yaşarlar.
Bu durumu Facebook'tan neden vazgeçemediğinize benzetebiliriz. Facebook ciddi eleştiriler almasına rağmen benzeri bir başka site çıkıp kolay kolay ona rakip olamıyor. Bunun nedeni herkesin hali hazırda Facebook kullanıyor olması. Siz Facebook hesabınızı kapatıp farklı bir sosyal sitede hesap açsanız dahi tüm çevrenizi bu büyük sosyal ağı kullanmayı bırakmaya ikna etmeniz oldukça zor. Veri tabanının büyüklüğü aynı zamanda ağın gücünü oluşturuyor. Farklı protokollere ve standartlara bağlı kurulacak farklı bir internet ağı için de durum aynı.
Bugün kullandığımız bu büyük ağın ilk modern protokolleri ve kodları İsviçre-Fransa sınırında yer alan CERN araştırma laboratuvarlarında 1989 yılında Tim Burners Lee tarafından yazıldı. World Wide Web - Dünya Çapında Ağ (www) İlk başta sadece CERN çalışanlarının bilgisayarları arasında veri alış-verişi için kullanıldı.
Daha sonra 1993'te halka açıldı ve Burners Lee internetin fikri mülkiyet hakkını Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) bulunan Massachusets Institute of Technology (MIT) bünyesinde bir konsorsiyum kurarak buraya aktardı. O günden bu yana W3C adlı bu konsorsiyumun amacı interneti en yüksek potansiyeline ulaştırmak oldu.
GSM operatörlerinden bankalara, Netflix gibi yayın kuruluşlarından hükümetlere, Microsoft ve Sony gibi teknoloji devi şirketlerden üniversitelere 300'ün üzerinde kilit kurum ve şirket bu konsorsiyumun üyesi.
MIT üniversitesinin dünya için geliştirdiği en önemli 150 şey listesinin birinci sırasında yer alan W3C konsorsiyumu bu gibi sebeplerden ötürü pek çok uluslararası aktör tarafından internet standartları ve protokolleri üzerinde önemli otoritelerden biri olarak kabul görüyor.
Ne var ki, W3C interneti kontrol eden yetkili bir merci veya tek otorite değil. Hiç kimse, hiçbir ülke veya kurum internetin tamamını kontrol etmiyor. Örneğin Amerikan hükümeti de tam kontrole sahip değil ancak internet ağının önemli bir kısmı üzerinde etkisi mevcut.
ABD'nin bu kısmi kontrol ve etkisi CERN'den önce 1960'larda geliştirilen ve Lee'nin modelinden daha ilkel bir versiyon olan ARPANET'ten (Gelişmiş Araştırma Projeleri Dairesi Ağı) kaynaklanıyor.
1970'lerde TCP/IP protokollerini geliştiren ARPANET teknisyenleri 1980'lerde bu protokoller üzerinden ağı büyüttü. Kurumlar, üniversiteler ve askeri yapıları birbirine bağlayan ARPANET o dönem Pentagon tarafından finanse edildi.
Bu ağ da daha sonra tıpkı Lee'nin ağı gibi halka açılarak günümüz internet ağının büyümesinde rol oynadı. Bu noktada fiziki altyapının kontrol ediliyor olması internet üzerinde belli bir kontrolün oluşturulabilmesi anlamına gelse de adreslere (DNS) ilişkin düzenlemeler konusunda farklı bir yapının otoritesinden söz edilebilir.
İnternet'e bağlı her bir cihazın kendine özgü sayılardan ve harflerden oluşan bir adresi olmak zorunda. Aynı adrese sahip iki cihaz olamaz. Bu milyarlarca adres olduğu anlamına geliyor. Tarayıcınıza bir site adresi yazdığınızda veya sizi bir başka siteye yönlendirecek olan tuşa tıkladığınızda doğru yere gittiğinizden emin olan bir sistem bulunuyor.
Milyarca adresin birbiriyle iletişimi ve birbirini bulması merkezi olmayan sistemlerle mümkün olsa da bu sistemlerin nasıl işleyeceğine ilişkin kurallar kitabının merkezi bir koordinasyon ile oluşturulması gerekiyor.
Bu düzenlemeler alan adı tescili ve transferi hakkında politikaları belirleyen ve firmalar üzeri bir kontrol merkezi olan ICANN (Internet Tahsisli Sayilar ve İsimler Kurumu) tarafından yapılıyor. 1998 yılında ABD'de kurulan ICANN .com/.net/.gov/.edu /.org alanlarının protokollerini düzenliyor.
Merkezi California eyaletinde bulunan ICANN, alan adlarındaki uyuşmazlıklara çözüm getirebilmek adına tahkim heyetleri oluşturuyor. ICANN bu kuralları uygulamaları için beş uluslararası kuruluşa yetki vermiş durumda. Bunlar wipo, naf, dec-disputes.org consortium, cpr ve adndrc.
Kar amacı gütmeyen ICANN'in aldığı tüm kararlar kuruluşundan 2014 yılına kadar ABD Ticaret Bakanlığı'nın onayına tabi idi. Bu anlamda ABD hükümetinin elinde önemli bir kontrol gücü bulunuyordu.
Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) skandallarının ortaya çıkmasının ardından 2014 yılında Amerikan hükümeti devletin ICANN üzerindeki yetkisini ICANN'in uluslararası yönetimine devredeceğini ve kurumun tamamen özerkliğe kavuşacağını duyurdu.
1 Ekim 2016 tarihinde, ICANN Amerikan Ticaret Bakanlığı Ulusal Telekomünikasyon ve Bilgi Ajansı (NTIA) arasındaki İnternet Tahsisli Sayılar Otoritesi (IANA) işlevlerinin ifa edilmesine yönelik sözleşme resmi olarak sona erdi. Bu tarihten itibaren internetin eşsiz tanımlayıcılarının koordinasyonu ve yönetimi özel sektöre geçmiş oldu.
Her yıl üç büyük toplantı gerçekleştiren ICANN'de bugün yüzün üzerinde devlet ve binlerce kurum, şirket ve organizasyon eşit şekilde temsil ediliyor. Tüm toplantılar açık ve şeffaf şekilde yayınlanıyor ve yedi dile çeviriliyor.
İnterneti dolaylı olarak onu kullananlar kontrol ediyor denilebilir ancak elbette hükümetler ve uluslararası şirketler bu alana ayırdıkları finansal bütçeler ve lobi güçleri ile bu toplantılarda alınan kararlarda daha etkin roller oynayabiliyor.
ICANN tarafından çok taraflı temsiliyet ile oluşturulan kural kitabının içeriği ve ona olan erişim son derece hayati çünkü internet ağındaki en önemli mesele aradığınız adrese ulaşabilmek, hangi adresin ne kadar trafik aldığı ve bu adreslerin nasıl tahsis edildiği veya el değiştirdiği.
Bazı adreslerin on milyarlarca dolar değerinde olduğunu, bazılarının çok gizli bilgiler veya önemli arşivler içerdiğini düşünürseniz bu temel sisteme erişimin ne kadar ciddiye alındığını tahmin edebilirsiniz. Eğer biri bu sisteme girip kurallar üzerinde kötü niyetli bir değişiklik yapabilirse ağ trafiğini ve adreslerini istediği şekilde manipüle edebilir.
Bu nedenle ICANN kurallarının belirlendiği sisteme erişim için yedi ayrı anahtarı taşıyan yedi kişinin yer altında bulunan ve maksimum güvenlik ile korunan bir odada bir araya gelmesi gerekiyor. Sanal güvenlik uzman bu yedi kişinin kimliği saklı tutuluyor ve her biri 7 ayrı kıtada yaşıyor.
Bu yapı hiçbir kişi, kurum veya devletin tek başına sisteme girmesine müsade etmemek üzerine kurulu ve bugüne kadar başarılı şekilde işletildi.
Anahtarları taşıyacak olan kişiler ICANN'e başvuran yüzlerce teknik uzman arasından ve büyük bir komite tarafından seçiliyor. Bu yedi kişi yılda ortalama dört kez gerekli güncellemeleri yapmak için bir araya geliyor.
Sisteme erişim California'daki ICANN binasında bulunan tek bir odadan sağlanıyor. Yer altında bulunan depreme ve patlamalara dayanıklı hassas alarm sistemleri ile donatılmış bu odaya ulaşmak için birkaç zırhlı kapı geçmek gerekiyor.
Oda silahlı güvenlik elemanlarınca korunan, göz retinası ve parmak izi gibi biometrik tarama cihazlarından geçilen ve son olarak kişisel şifrelerin girilmesiyle erişilebilen bir bilgisayara ev sahipliği yapıyor.
Odaya girilmeden önce ve girildikten sonra tüm işlemler ve eylemler görüntülü ve sesli olarak kayıt altına alınıyor ve tüm süreç farklı ülkelerin bilişim ekipleri tarafından canlı olarak izleniyor.
Diğer adı ile 'internet tarafsızlığı' kavramı internet servis sağlayıcıları veya devletin internet üzerindeki verilere eşit davranması ilkesine işaret ediyor. Ağ tarafsızlığı ilkesine göre internet üzerindeki hiçbir verinin, kullanıcının, içeriğin, sitenin, uygulamanın, platformun özel olarak bir politikayla, kanunla, kuralla kontrol edilmemesi gerektiği savunuluyor.
Tüm içeriklere eşit erişim hakkı sunan bu prensibin pratikteki uygulaması ise sorunlu çünkü 'son kilometre' olarak tabir edilen ve internet bağlantısının son bacağını oluşturan servis sağlayıcıları farklı ülkelerde farklı tasarruflara sahip olabiliyor.
Özellikle kapalı ve baskıcı rejimlerde son kilometre problemi kullanıcıların hangi içeriğe erişebilecekleri, erişseler dahi hangi hızlarda erişebileceklerinin belirlenmesi anlamına geliyor. Bu sadece içerik açısından sansüre değil ticari açıdan da haksız rekabete neden olabiliyor.
Örneğin Rusya diğer üleklerin arama motorlarına yasak getirmezken kendi arama motoruna erişim hızını sınırlamayıp diğerlerini yavaşlatmayı tercih edebiliyor. Çin kendi arama motoru dışında başka motorların kullanılmasına müsade etmeyebiliyor.
Rusya, Çin ve Türkiye başta olmak üzere bazı ülkeler internetin millileştirilmesini istiyor. Ulusal adres düzenlemelerine kısmen izin verilmesini talep eden bu ülkeler bu şekilde internette kendi adres yönetim sistemini oluşturabilecek ve işletebilecek. Bu olduğu takdirde her devlet, örneğin vatandaşlarının Twitter'ı veya başka bir siteyi kullanmasını engelleyebilecek ya da Youtube'a girmek isteyen vatandaşını kendi milli video sitesine yönlendirebilecek.
Bu gibi engellemeler VPN denilen ve cihazınızın bağlantı adresini değiştirerek sanki farklı bir ülkeden internete ulaşıyormuşsunuz gibi algılanmasını sağlayan uygulamaları ile aşılsa da VPN hizmetini veren bağlantı adresi de son kilometre aracılığı ile engellenebilir. Elbette sürekli VPN uygulaması değiştirerek internette istediğiniz içeriklere erişmeye devam edebilirsiniz.
Dünyada, önemli sayıdaki internet kullanıcısı ile, internet üzerindeki gelişmelerden bağımsız kalması düşünülemeyecek olan Türkiye'de de ağ tarafsızlığı tartışmaları sürüyor.
Çeşitli mahkemeler ve Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) başta olmak üzere çeşitli kurumlar tarafından Türkiye'deki internet üzerinde tanımlanan politika ve kurallar işletiliyor ve bu alanda en yetkili kurum BTK olarak görünüyor. Hayata geçirilen son yasa ile RTÜK'ün de internet üzerinde yapılan yayınları denetleme ve kontrol yetkisi bulunuyor.
İnterneti kapatmak mümkün mü?
Ülkeler kendilerine ait alt yapılarda interneti ileten kabloları devre dışı bırakabilir ve tüm dünyadaki internet trafiğini değilse bile kendilerinden gelip giden sinyalleri durdurabilirler.
Uydular veya farklı teknolojiler aracılığı ile kablosuz olarak iletilen internet verilerini güçlü sinyal bozucularla bir süreliğine engelleyebilirler. Ne var ki, bunların hiçbirini kapsamlı şekilde ve uzun süreler boyunca yapamazlar.
Örneğin okyanuslardan geçen fiber optik kabloları kesilirse kıtalar ve ülkeler arası ciddi ağ kayıpları oluşur ve erişim sıkıntıları yaşanır ancak serverlarda kayıtlı olan veriler kaybolmaz ve kablolar onarıldığında yeniden ağlar çalışmaya başlar. Dolayısıyla tüm devletler interneti sona erdirmek kapatmak konusunda uzlaşmadığı veya Güneş'teki patlamalardan kaynaklı bir manyetik fırtına gezegendeki tüm elektrikli cihazların devrelerini yakmadığı sürece interneti tüm dünyada kapatmak mümkün değildir.
Bu senaryolar gerçekleşse dahi internet yeniden küçük kümesel ağlar olarak ayrı noktalarda kurulabilir ve bu ağlar yeniden birleştirilerek hayata dönebilir.
kaynak: euronews