THY Euroleague yarı finalinde Anadolu Efes ile karşı karşıya gelecek Fenerbahçe Beko'nun baş antrenörü Zeljko Obradovic, yayıncı kuruluştan İsmail Şenol'un sorularını yanıtladı.
Sırp teknik adamın verdiği röportaj şu şekilde:
Elbette herkes finale kalmaktan, kupa kazanma ihtimalinden bahsediyor ama ben beş yıl üst üste Final Four'a kalmaktan söz etmek istiyorum. Çünkü siz bile, tüm zamanların en çok kazanan antrenörü olarak kariyerinizde bunu hiç başaramamıştınız.
Zamanı gelmişti. Çok mutluyuz. İlk geldiğimde herkes Final Four'a kalmaktan bahsediyordu. Ana hedef buydu. Oyuncularımız ve kulüp felsefemiz sayesinde bu hedefe ulaştık. Çok çok mutluyum, çünkü bunun ne kadar zor olduğunu biliyorum. Her yaz kadronuzda bazı değişiklikler olur ve bu değişiklikler sonrası herkesle mücadele edip Final Four'a kalmak için yeterli seviyeye çıkmak istersiniz. Bu sene çok iyi basketbol oynadık. Bu, yazın iyi iş yaptığımızı ve bazı kilit oyuncularımızın sakatlığına rağmen iyi basketbol oynamanın bir yolunu bulduğumuzu gösterir. Oyuncularımı şu ana kadar yaptıkları her şey için tebrik ediyorum.
Aynı zamanda Türk basketbol tarihinde de bir ilk. İlk kez yeni formatta bir Türk takımı normal sezonu lider bitirdi. Bu da zor olsa gerek, çift maç haftalarını da düşünürsek.
Evet ama o herkes için zor. Bence bizim için sezonun başında oynadığımız zorlu fikstür önemliydi. Barcelona, Olimpiakos ve Maccabi deplasmanlarını erken oynadık ve kazanmayı başardık. Bir şekilde bu oyuncularıma büyük bir güven aşıladı. Elbette daha çok çalışmamız gerektiğini anladık, her maç zordu. Ne olursa olsun, çalışma tarzımızdan ve maçlardaki reaksiyonumuzdan çok mutluyum. Bazı maçlarda anahtar oyuncularımız yoktu. Takımın kalanının cevabı çok olumluydu. Takımın basketbolundan dolayı çok mutluyum.
Sezon içinde öğrendiğimiz bir bilgi beni üzdü. Yayında 'Nicolo Melli daha agresif olabilir' diye düşünüyordum ama Melli'nin de bir sakatlığı varmış ve sakatlığına rağmen oynuyormuş. Buna şapka çıkarırım, saygıyı hak ediyor.
Evet, bu doğru. Ancak kendini korumak için çok çalışıyor. Hiçbir zaman şikayet etmiyor, durmak istemiyor. Bu yüzden ona çok saygı duyuyorum. Sadece Nico değil, başka oyuncular da var. Bu, takım için fedakârlık yaptıklarını ve hem takımı hem basketbolu sevdiklerini gösteriyor. Ben kimseyi oynaması için zorlayacak bir antrenör değilim. Her durumda onların nasıl hissettiğini sorarım. Çünkü oyuncu kendinin nasıl hissettiğini, takıma yardımcı olup olamayacağını bilir. Sonunda bana gelip 'Koç, hazırım' derse, benim için en güzeli olur.
Futbolu sevdiğinizi biliyorum ve soru da bununla çok alakalı. Tottenham Hotspurs - Ajax maçı. Ajax büyük bir avantaja rağmen finale kalma hakkını kaybetti. Sonrasında Jose Mourinho, 'Ajax çok iyi bir felsefeye sahip. Onlara çok saygı duyuyorum ve onların felsefesinde oynanan maçları izlemek keyif veriyor. Ancak bu tip durumlarda felsefenizden vazgeçip stratejiye gitmeniz gerekiyor. Pochettino bunu yaptı, stratejiyi tercih etti, uzun bir forvet koyup rakibi yendi. Yani strateji, felsefeyi yendi.' Siz bu tip bir duruma nasıl bakıyorsunuz? Jose Mourinho ile aynı fikirde misiniz?
Felsefenin ne olduğu şimdi konuşuluyor yani? Felsefe kazananın yanındadır. Bu iş böyle. Her şeyi konuşabiliriz, ancak maçı kazanınca 'bu doğru yoldu' denir. Çok kolay. Böyle bir yorumu maçtan önce yapmalısınız. Maçtan sonra, biz 'savaş bittikten sonra herkes general olur' deriz. Çok basit. Yine de iyi olan, insanların bunu tartışması, fikirlere sahip olması.
Yani siz Mourinho ile aynı fikirde değil misiniz?
Hayır, aynı fikirdeyim ya da değilim demiyorum. Mourinho çok iyi bir teknik direktör ve özellikle futboldan bahsederken en az herkes kadar fikirlerini söyleme hakkı var. Felsefe ve taktik oyunun bir parçası. Tabii ki felsefeye sahip olmak güzel. Tabii ki bazı değişiklikler yapmak güzel. Bu noktada ona katılıyorum. Bu daha önemli. Zaten biz bu sebeple bench'te oturuyoruz. 'Felsefemle yaşar, felsefemle ölürüm' diye bir şey yok. Ben 120 sayı atmak istiyorum, ancak rakip 150 sayı atıyor. Bu iyi bir felsefe midir? Bunun iyi olduğunu düşünmüyorum. Ya da '60 sayı atıp rakibi 59 sayıda tutmak istiyorum.' Bu mümkün değil. Ayarlamalar yapmak zorundasınız. Kaunas'taki ilk maç düşük skorla geçmişti ve maç biter bitmez, 'Dördüncü maç böyle olmayacak' dedim. Ve en iyi şut attığımız maç oldu. %70 ile şut attık.
Futbol hakkında konuşuyorduk, aslında konuşmuyorduk ama oraya geldi. Ne tarz futbolu seversiniz? Çünkü izlemeyi sevdiğinizi biliyorum. Çim sahada tarzınız ne? Pas oyununu mu, direkt oyunu mu seversiniz?
Genellikle son dönemde Avrupa'yı domine eden takımların oynadığı futbolu beğeniyorum. Birçok iyi takım var. Şampiyonlar Ligi inanılmaz bir yarışma. Birçok sürpriz de var. Sevdiğim oyun tarzı... Senin söylediğine geliyoruz, bazı insanlar bundan bahsediyor. Felsefe ya da taktik... Biz alandan bahsediyoruz.
Guardiola'dan bahsediyorsunuz.
Evet. Ben her zaman bunu söylerim. Bizim sahamızda alan çok önemli. Futbolda nasıl olacağını sen düşün. Hep Guardiola'nın söylediğini düşünürüm. O kalecilerin de oyuncu gibi davranmasını ister. Her şey onunla başlar. Kalecinin topu dikip sonra ne olacağına bakmasını izlemek istemiyorum. Muhtemelen bu da oyunun bir parçası ama ilk pası kalecinin yaptığı futbolu izlemeyi daha çok seviyorum. Avrupa'daki büyük takımları da izlerseniz, oyunun bu tarafında baskıda ne kadar sakin kaldıklarını görürsünüz. Muhtemelen idmanda en çok bunu çalışıyorlar. Bir oyuncu içeride, nasıl pas yapacaklarını çalışıyorlar. Öyle bir noktaya geliyorsunuz ki, bizim sporumuzda futboldan daha da önemlidir, teknikten bahsetmek zorundasınız.
Efes ve Ataman'la Vitoria'daki rekabetiniz için ne dersiniz?
Ülke olarak Türkiye için harika bir sonuç olduğunu düşünüyorum. Tarihte ilk kez iki Türk takımı Final Four'da. Bu çok özel. Efes'le bu sezon bambaşka kupalarda birçok maça çıktık. Cumhurbaşkanlığı Kupası, Türkiye Kupası, yerel lig, Euroleague ve şimdi Final Four. Çok ilginç olacak. Biz birbirimizi iyi tanıyoruz. Fark, Türkiye ligindeki yabancı kuralı. Yani Euroleague'deki maçlar kesinlikle daha kaliteli. Bence Efes Final Four'da olmayı hak etti. Sezon boyunca çok iyi basketbol oynadılar. Barcelona karşısında sert bir seri yaşadılar ama bir şekilde elemenin yolunu buldular. Onları tebrik ederim. Eminim çok çok iyi bir maç bizleri bekliyor. Şu ana kadar olduğu gibi, Final Four'da da.
Sakatlıklardan bahsedelim. Joffrey Lauvergne ve Gigi Datome yok, resmen açıklandı. Jan Vesely ve Nikola Kalinic'in durumları da belli değil. Önce son ikisinden başlayalım. Oynayabilecekler mi?
Vesely ve Kalinic burada değil. Sağlık ekibimizle birlikte, idman yapabilmek için mümkün olan her şeyi deniyorlar. Dönerlerse, kaç idman yapacaklar? Soru bu. Yine de takımımla olacağım. Takımıma odaklandım. Umarım bir şekilde takımla idmanlara başlarlar. Bu anda size bir şey söyleyemem, sahiden durumu bilmiyorum.
Lauvergne ve Gigi?
Onlar için çok üzgünüm. Öncelikle Joffrey aylardır yok. Gigi Daçka maçında sakatlandı. Onu tanıyan biri olarak, oynamak için her şeyi yapacağını biliyorum ama imkansız. Yine de her zamanki gibi bizimle birlikte orada olacaklar. Bu da hayatın bir parçası. Ne denebilir ki?
Türk basketbolu için iki Final Four takımına sahip olmak ne kadar önemli?
Bu, Türk basketbolu için üst üste dördüncü sene de finalist çıkarmak anlamına geliyor. Üç sene üst üste biz çıktık. Şimdi de kesinlikle bir Türk takımı olacak. Elbette Fenerbahçe'nin olmasını isteriz. Bu bence çok iyi.
kaynak: hürriyet