Haziran ayı enflasyon oranı, gıda fiyatlarındaki düşüşe paralel olarak yüzde 15,72'ye geriledi. Mevcut seviye hâlâ yüzde 5'lik enflasyon hedefinin üç kat üzerinde.
Öte yandan geçen sene yaşanan kur şokunun etkisi ile 2018'in ikinci yarısından itibaren yüzde 15'ten yüzde 20'ye yükselen enflasyonun bu sene olumlu baz etkisi ile ikinci yarıda iyileşmesi bekleniyor. Bu olumlu baz etkisi ile sene sonu enflasyon beklentileri de yüzde 15 seviyelerine geriledi.
Enflasyon görünümünde her ne kadar baz etkisi olumlu bir faktör olarak karşımıza çıksa da görünümü olumsuz etkileyecek faktörler de mevcut.
Temmuz ayında devreye girecek olan çay, şeker, elektrik ve akaryakıt zamlarına ilave olarak otomotivde ÖTV ve KDV indirimlerinin son bulması enflasyonu yukarı çekecek faktörler.
Buna ilave olarak üretici fiyat enflasyonunun hâlâ yüzde 25 seviyesinde seyretmesi ve ÜFE-TÜFE makasının daralarak da olsa devam etmesi, üreticilerin bu zamana kadar sırtlarında taşıdıkları maliyetleri bir süre daha tüketiciye yansıtacağına işaret ediyor.
Enflasyondaki düşüş trendinin giderek daha belirgin bir hal almaya başlaması ile birlikte gözler bir kez daha Merkez'e döndü.
Eylül 2018'deki 625 baz puanlık faiz artışından sonra faizlere uzunca bir süre dokunmayıp sıkı duruşunu koruyan Merkez'den Temmuz ayında bir faiz indirimi bekleyenler artıyor.
Merkez Bankası'nın faiz indirimi kararı vermeden önce kendisine soracağı soru şu olmalı: Şayet politika faizini düşürürsem enflasyon beklentilerindeki düşüşün altını çizip piyasa faizlerini de aşağı çekmeyi becerebilir miyim, yoksa zamanından erken faiz indirimine gittiğim izlenimi yaratıp enflasyon beklentilerini bozar ve piyasa faizlerini yükseltir miyim?
Bu sorunun cevabını verebilmek kolay değil. Az önce bahsettiğim yukarı ve aşağı yönlü risklerin ağırlıklarını hesaplamak Merkez için çok zor olmayan teknik bir hesaplama belki. Ancak asıl zorluk ileriye yönelik politik belirsizliklerde gizli.
Özel sektör borç sorununun ne şekilde çözümleneceğine dair belirsizliklerin devam etmesi, bu konuda atılacak adımların ve izlenecek takvimin netleşmemiş olması, maliye politikasının bu süreçteki rolü bilinmezken bütçe açığının artmaya devam etmesi ekonomi üzerinde asılı duran önemli riskleri oluşturuyor.
Bu riskler devam ettiği sürece kurda kalıcı bir sakinleşme dönemine girdiğimizi söyleyebilmek çok zor. Bu ise faiz indirimlerini zorlaştırır.
İleriye yönelik risklere ilave olarak Rusya'dan alınacak olan S-400 hava savunma sistemi konusunun hala netleşmediğini de hatırlatmak lazım.
Her ne kadar G20 toplantısında ABD Başkanı Trump son derece olumlu bir tablo çizse de kendisinin ne kadar hızla fikir değiştirebilen bir politikacı olduğunun bol örneklerini gördük.
Dolayısı ile yaptırım konusunda Kongre'den çıkacak karar çok farklı olabilir ve bizim açımızdan temkinli olmayı gerektirir.
Makroekonomik dengeleri etkilemesi açısından geçerli olan faiz nominal değil reel faizdir. Reel faiz nominal faizden enflasyon beklentisini çıkartmak sureti ile hesaplanır.
Halihazırda 12 ay ileriye dönük beklenen reel faiz kabaca yüzde 6 seviyesinde bulunuyor. Bu resesyonda olan bir ülke için şüphesiz yüksek bir reel faiz oranı.
Ancak 2004 sonrası dönemi incelediğimizde ve enflasyonda gelinen seviyeleri göz önünde bulundurduğumuzda reel faizin tarihsel olarak çok da yüksek seviyelerde bulunmadığını gözlemliyoruz.
Şekilde yeşil çizgi enflasyon oranını, mor çizgi ise reel faizi gösteriyor. 2004 içinde yüzde 15'lere kadar çıkan reel faizin daha sonra kademeli olarak düştüğünü ve özellikle 2008 krizi sonrası yaşanan resesyonu bertaraf etmek amacı ile Temmuz 2008 sonrasında hızla inip daha sonraki dönemde enflasyon yükselse de düşük seviyelerini uzunca bir süre koruduğunu gözlemliyoruz.
Para politikasının amacı fiyat istikrarını sağlamaktır. Bu nedenle enflasyon yüksekken faizler de yüksek tutularak talep ve kurun fiyatlar üzerindeki yukarı yönlü baskısı törpülenir.
Kur ve talepten gelen baskılar azalmaya başladıktan sonra, bu trendin kalıcı olduğuna kanaat getiren bir merkez bankasının politika faizini de düşürmesi uygundur.
Mevcut enflasyon rakamını tarihsel perspektiften değerlendirdiğimizde Merkez'in faiz indirimi konusunda acele etmeyip temkinli davranmasının fiyat istikrarı açısından daha sağlam bir adım olduğunu düşünüyorum.
kaynak: bbc