Naifliği insanın içine işleyen, Bozkırın Tezenesi 'garip' Neşet rahmet ve özlemle anılıyor...

Naifliği insanın içine işleyen, Bozkırın Tezenesi

Türkülerinde 'garip' mahlasını kullanan ve ölümünün üzerinden 7 yıl geçen Bozkırın Tezenesi Neşet Ertaş, dillerden düşmeyen eserleriyle Anadolu insanının gönlünde her geçen gün taht kurmaya devam ediyor.

Naifliği insanın içine işleyen, yüreğine dağlar denizler sığdıran, yoksulluğu, ayrılığı, ölümü  ve aşkı ezgilerle harman eden 'insan gibi insan' sıfatının karşılığı bir isim Neşet Ertaş... Bozkırın tezenesi 'garip' Neşet, ölümünün 7'inci yılında özlem, saygı ve rahmetle anılıyor...



Türkülerinde hep 'Garip' mahlasını kullanan ve ölümünün üzerinden 7 yıl geçen Bozkırın Tezenesi Neşet Ertaş, dillerden düşmeyen eserleriyle Anadolu insanının gönlünde taht kurmaya devam ediyor.

?Bana öldü demeyin, yoruldu gitti deyin? derdi, milyonların 'Neşet baba'sı, aşkı, yoksulluğu, yokluğu, ayrılığı ilmek ilmek işlerdi her bir şarkısında, tevazunun ete kemiğe bürünmüş hali, bir 'garip' insan evladı idi ...



O, 'Ağarsa saçların belin bükülse, birer birer hep dişlerin dökülse yine taze fidan dalımsın benim'  derdi sevda tanımı ise bundan daha güzel yapılamazdı...

Bir gün Neşet Ertaş olacak, cahilliğini, dünyanın derdine kanışını, pişmanlıklarını, aşkını, yani bizimle aynı hayatı paylaştığını bize türküleriyle anlatacaktı. ?Kadınlar insandır, biz insanoğlu? diyebilmenin erdemini yaşayacaktı?


'İnsanoğlu heç mi idi
Öksüz sevmek güç mü idi
Biz de murada erseydik
Garip olmak suç muydu
Vay vay vay vay vayy
Vay vay dünya vay' 


Neşet, kardeşlerinden ayrı bağlıydı babasına. Ruhunun onun ruhuna eş olduğuna inanıyordu. Bir gün ?Neşet Ertaş? olacaksa, babasının dağ gibi gölgesi hep üzerinde olmalıydı.

Binlerce yıllık bozkır kültürünü sesinde dinlendirip, milyonlarca yüreğe sunan, Yaşar Kemal'in kendisi için 'bozkırın tezenesi'dediği gerçek anlamda bir halk ozanı olan Neşet Ertaş, beş yaşında bağlama ve keman çalmaya başladı, babası Muharrem Ertaş'la sekiz yıl boyunca şehir şehir gezdi ve düğünlerde babasına eşlik etti. Bu yüzden de okula gidemedi.



Bozlak türkülerini 'feryat' olarak nitelendiren Neşet Ertaş, 1938 yılında Kırşehir'in Çiçekdağı ilçesi, Abdallar (Kırtıllar) köyünde dünyaya geldi.

Geçimlerini düğünlerde kazandıkları paralarla sağladılar ama Neşet Ertaş ailesinden aldığı eğitimi hayattan aldığıyla birleştirdi ve ortaya mükemmel bir sonuç çıktı. İnsanlığıyla, mütevazılığıyla, karakteriyle hepimize örnek oldu.

Hep sen mi ağladın hep sen mi yandın, 
Bende gülemedim yalan dünyada 
Sen beni gönlümce mutlu mu sandın 
Ömrümü boş yere çalan dünyada. 

Ah yalan dünyada,yalan dünyada 
Yalandan yüzüme gülen dünyada 

Sen ağladın canım ben ise yandım 
Dünyayı gönlümce olacak sandım 
Boş yere aldandım, boşuna kandım 
İ-rengi gözümde solan dünyada 

Ah yalan dünyada yalan dünyada 
Yalandan yüzüme gülen dünyada 

Bilirim sevdiğim kusurun yoğdu 
Sana karşı benim hayalim çoğdu 
Felek bulut oldu üstüme yağdı 
Yaşları gözüme dolan dünyada 

Ah yalan dünyada yalan dünyada 
Yalandan yüzüme gülen dünyada 

Ne yemek ne içmek ne tadım kaldı 
Garip bülbül gibi feryadım kaldı 
Alamadım eyvah muradım kaldı 
Ben gidip ellere kalan dünyada 

Ah yalan dünyada yalan dünyada 
Yalandan yüzüme gülen dünyada


Türkülerinde 'Garip' mahlasını kullanan  Ertaş'ın olağanüstü bir yeteneği ve ozan geleneğine hakimiyeti vardı; bu iki özelliğini yeniye olan merakıyla birleştirdi ve bağlamayla özdeşleşen bir usta olarak karşımıza çıktı.


Büyük bir usta olan babası Muharrem Ertaş'tan tevarüs ettiği anonim türküler ve bozlakların yanı sıra 'Garip' mahlasıyla ozanlığını kanıtladı ve kendisine ait türküleri seslendirdi. Ne babasını ezdi ne de kendisini yerinde saydırdı... Gelişti, gelişirken de bağlamayla bir bütün oldu.



Her eseri sanki kendisi yazmış gibi bir hürmetle, duyguyla ve sahiplenerek okudu; o kadar iyi seslendirdi ki, onun olmayan eserleri bile onunmuş gibi düşünmemize neden oldu. O büyük yeteneğiyle okuduğu her eseri yeni baştan yorumladı ve tamamına yeni bir ruh verdi; hepsini birer Neşet Ertaş türküsüne çevirdi. 

Başka bağlamalardan çıkmayan sesleri kendi bağlamasından çıkardı ve mütevazılığın kitabını yazan bu büyük ozan hiçbir şey yokmuş gibi davrandı. 

Mütevaziliğiyle, efendiliğiyle 'sanatçı' sözcüğünün karşılığını hak etmiş büyük insan, yaptıklarıyla asla kendini büyük görmez, yüzündeki tebessüm ve hafif utangaçlığıyla övgüleri karşılamasıyla gönüllerde devleşirdi...

Ülkemizin son ozanı, Türk sanat tarihinin biricik ismi Ertaş, devlet sanatçılığını ayrımcılık olarak gördü, kabul etmedi ve 'Ben halkın sanatçısı olarak kalırsam, benim için en büyük mutluluk bu' dedi. 

28 Şubat sürecinde Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel kendisine devlet sanatçılığı ünvanını sundu ancak Neşet Ertaş ayrımcılık olarak gördüğü bu ünvanı reddetti ve ardından herkesin gönlüne neden bu kadar girdiğini şu sözlerle kanıtladı: 'O dönem Süleyman Demirel Cumhurbaşkanıydı. Devlet sanatçılığı bana teklif edildi. Ben, 'Hepimiz bu devletin sanatçısıyız, ayrıca bir devlet sanatçısı sıfatı bana ayrımcılık geliyor' diyerek teklifi kabul etmedim. Ben halkın sanatçısı olarak kalırsam, benim için en büyük mutluluk bu. Şimdiye kadar devletten bir kuruş almadım, bir tek TBMM tarafından üstün hizmet ödülünü kabul ettim. Onu da bu kültüre hizmet eden ecdadımız adına aldım.'    

Ankara'da çalıştığı yıllarda kendisi gibi şarkı söyleyen Leyla'ya aşık oldu, babasının karşı çıkmasına rağmen evlendi ve bu süreçte Neşet Ertaş'ı bozkırın tezenesi yapan türküleri yazdı. Leyla ile on yıl evli kaldılar, boşandılar ve ardından yazdığı eserlerle gönül telimizi titretti Neşet Ertaş... Hâlâ dinlemeye doyamadığımız Hata Benim, Neredesin Sen?, Yazımı Kışa Çevirdin, Ahirim Sensin, Niye Çattın Kaşlarını? eserlerine imzasını attı.

'Kadın insandır. Biz erkekIer ise insanoğIu' (Neşet Ertaş)

7 yıl sonra 1970'te eşinden ayrılan Ertaş, yaşadığı sağlık sorunları sebebiyle enstrüman çalamaz hale geldi ve kardeşinin daveti üzerine tedavisi için Almanya'ya yerleşti. Ertaş, çocuklarının eğitimi ve sanatsal çalışmalarından dolayı uzun süre Almanya'da ikamet etti.


Türkiye'de çıkardığı plaklar, yaptığı radyo programları, konserler ve düğün performansları sayesinde büyük bir üne sahip olan Neşet Ertaş, Almanya'daki birinci kuşak Türk göçmenlerin de gönlünü kazandı.

Gelenekten gelen türküleri kendine has üslubuyla icra eden Ertaş, 2000'de İstanbul'da verdiği konserle sevenlerinin karşısına yıllar sonra yeniden çıkarak milyonlarca insanın gönlünü fethetti.



Zeki Müren'le çalıştı ve sanat güneşimizi de sesiyle, sazıyla, duruşuyla kendisine hayran bıraktı. 

İstanbul Teknik Üniversitesi'nden fahri doktora aldı, okuyamadığı için çok gururlandı ama yine de müthiş karakteriyle mütevazılığı elden bırakmadı. 

Can Dündar'ın kendisine ne hissettiği sorusunu da işte o tavrıyla yanıtladı: 'Efendim, dikilen bir heykel bir gün olur sökülür ama ekilen emek hiçbir zaman sökülemez. O koparılsa bile yine devamı gelir.' 

Eşkıya filminde Gönül Yarası türküsünü okumasını istediler, artistlik yapamayacağını söyleyerek kabul etmedi ama Gönül Yarası filmi o türküden esinlenince daha fazla dayanamadı. 

UNESCO Somut Olmayan Kültürel Mirasın Sözleşmesi kapsamında ulusal envanterlerden Yaşayan İnsan Hazineleri Türkiye Ulusal Envanteri'ne alınarak yaşayan insan hazinesi olarak kabul edildi. 

Konserlerine ceketle çıktı, müzik hayatı boyunca ceketini çıkarmak için dinleyiciden izin aldı: ?Ayağınızın turabı, gönlünüzün hizmetçisiyim. Şu ceketten bir kurtulayım müsaade ederseniz.? 


Hayatı ve eserleri Prof. Dr. Erol Parlak tarafından iki ciltlik bir kitap halinde yayımlanan Neşet Ertaş, 25 Eylül 2012'de İzmir'de prostat kanserine yenik düşerek 74 yaşında vefat etti. Vasiyet ettiği gibi babası ve ustası olan Muharrem Ertaş'ın ayakucuna defnedildi. 

2012 yılında aramızdan ayrılan ve tüm Türkiye'yi büyük bir yasa boğan ustanın bıraktığı türküler insanların derdine ya da acısına ortak oldu. Tıpkı babası Muharrem Ertaş gibi... 

Yaşamı boyunca yaklaşık 400 plak, onlarca kaset ve bir o kadar 'long play' kaydetmiş olan Neşet Ertaş külliyatının önemli bir kısmı 'Kalan Müzik Yapım' tarafından 16 CD halinde piyasaya sunuldu.

Türkülerinde yoğunlukla aşk temasını ele alan sanatçının bazı albümleri ise şöyle:

'Gönül Ne Gezersin Seyran Yerinde', 'Kendim Ettim Kendim Buldum', 'Kibar Kız', 'Gel Gayri Gel', 'Türküler Yolcu', 'Gitme Leylam', 'Kova Kova İndirdiler Yazıya', 'Seher Vakti', 'Polis Lojmanları', 'Benim Yurdum', 'Gönül Yarası', 'Zülüf Dökülmüş Yüze', 'Zahidem', 'Gönül Dağı', 'Ölmeyen Türküler 2', 'Ölmeyen Türküler 3', 'Sazlı Sözlü Oyun Havaları', 'Niye Çattın Kaşlarını', 'Yar Gönlünü Bilenlere', 'Garibin Dünyada Yüzü Gülemez', 'Altın Ezgiler', 'Gurban Olduğum', 'Ağla Sazım', 'Hata Benim', 'Mühür Gözlüm.'

kaynak: trthaber/onedio/ensonhaber
haber: enpolitik.com /Melek S. Tunç