37 yaşındayken 'Yaş 35 yolun yarısı ede'r diye efsaneleşen bir şiir yazan ve 46 yaşında ölen usta şair Cahit Sıtkı Tarancı 109 yaşında...
109 yıl önce bugün doğan Türk Edebiyatının önemli kalemlerinden Cahit Sıtkı Tarancı karamsarlığın ve ölümün şairi olarak belleklere kazındı...
Hemen hemen herkesin ezbere bildiği dillere pelesenk '35 yaş' şiirinde ölüm korkusunu ve karamsarlığı derinlemesine anlatan ancak yakın dostları tarafından 'ölüm acısı yaşamamış' bir şair olarak tanımlanan Cahit Sıtkı Tarancı, doğum gününde saygı ile anılıyor...
Onun şiirleri için, 'Acı çeken bir ruhun sahte neşesi' der yakın bir dostu...
Yazmaya okul yıllarında başladığını söyleyen Tarancı, şöyle anlatmaktadır:
'Edebiyata karşı duyduğum heves Fransız mektebine kadar gider. Annemden uzakta bulunmam, mektepteki yabancı ve kasvetli hava zaten mariz olan ruhumu büsbütün karartmıştı. Anneme yazdığım uzun mektuplarda bu karanlıkları biraz da sınıfta okuduğumuz edebî parçalardan ilham alarak, parlak kelimeler, göz kamaştırıcı teşbihler ve süslü cümlelerle anlatmaya çalışıyordum'.
Tarancı, ilk şiirinin, 'yirmi kadar manzumesini götürdüğü ve tek bir manzumeyi seçen' Halit Fahri Ozansoy tarafından Servet-i Fünun dergisinde yayımlandığını belirtmekte ve 'imzamı gördüğüm gün yirmi dört senelik hayatımda bir eşini bir daha bilemeyeceğim bir sevinç içinde idim' demektedir. Muhit dergisinde de şiirler yayımlayan (1930) Tarancı, sonraki yıllarda varlık, İstanbul, doğuş, yaratış gibi dergilerde yazı hayatını sürdürmüştür.
Tarancı, asıl şair kimliğini Paris'e giderek kazanmıştır. Paris'te şiirini bariz bir biçimde geliştirmiştir. 2 dünya savaşı arasında yaşamış olması, onda hayata derin bir bağlılık yaratmıştır. 2. dünya savaşı sırasında Paris'ten bisikletle kaçmaya çalıştığını söylemek, durumu örneklemek için yeterli oluyor...
OTUZ BEŞ YAŞ
Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünüyorsunuz;
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim:
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? Ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar.
N'eylesin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak.
Taht misali o musalla taşında.
Tarancı, her ne kadar 35 yaş şiiri ile tanınmış olsa olsa da onun görece az bilinen şiirleri de birbirinden güzel ve ruha dokunan türdendir. Aşkı da ölümü de, hüznü de, yaşama sevincini de ustaca işlemiştir büyük şair...
DESEM Kİ...
Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
Rüzgarların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende surdum,
Senden tattım yemişlerin cümlesini.
Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin!
Desem ki...
İnan bana sevgilim inan,
Evimde senliksin, bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap.
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
Rüzgarlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi fark edemezsen,
Rüzgarların, nehirlerin, kuşların sesinden,
Bil ki ölmüşüm.
Fakat yine üzülme, müsterih ol;
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
Ve neden sonra
Tekrar duyduğun gün sesimi gök kubbede,
Hatırla ki mahşer günüdür
Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum...
Kısaca Cahit Sıtkı Tarancı kimdir? Hayatı ve edebi kişiliği
4 Ekim 1910'da Diyarbakır'ın Camiikebir Mahallesi'nde doğdu. Galatasaray Lisesi'nden mezun oldu. Mülkiye Mektebi'ne (Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi) devam etti, bir süre de Ankara Yüksek Ticaret Okulu'nda öğrenim gördü. Sümerbank'ta memur olarak çalıştı. 1939'da Paris'e gitti. Paris Radyosu'nda Türkçe yayınlar spikerliği yaptı. 2. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla yurda döndü. Askerliğini yaptı, bir süre İstanbul'da babasına ait işyerinde çalıştı. Ankara'da Anadolu Ajansı'nda çevirmenlik yaptı. Toprak Mahsulleri Ofisi ve Çalışma Bakanlığı'nda da bir süre görev yaptı. Geçirdiği kısmi felç sonucu konuşma yeteneğini yitirdi. Tedavi için götürüldüğü Viyana'da 12 Ekim 1956'da 46 yaşındayken yaşamını yitirdi.
İlk şiirleri Muhit, Servet-i Fünun ve Uyanış dergilerinde yayınlandı. İlk şiirlerinde hece ölçüsünün alışılmış kalıplarının dışına çıkan biçemiyle dikkat çekti.
1946'da Cumhuriyet Halk Partisi'nin şiir yarışmasında '35 Yaş' şiiriyle birincilik kazanınca birden ünlendi. İlk şiir kitabı 'Ömrümde Sükût' 1933'te yayınlandı. Döneminin en çok okunan şairlerinden. Bir yandan Garip akımından etkilenerek serbest şiiri denedi, diğer yandan Baudelaire, Verlaine gibi Fransız şairlerinin etkisinde kaldı. Ama hiçbir akıma bağlanamayan, uyum ve biçimi gözeten, duygulu, içten, kendine özgü bir şiir geliştirdi. Hem yaşam sevincini hem karamsarlığı yansıttığı şiirlerinde 'yalnızlık' ve 'ölüm' temaları ağır basar. Ziya Osman Saba ile çocukluk arkadaşıdır. İki şair arasında edebiyatımızı etkileyen yazışmalar Tarancı'nın ölümüne dek sürdü.
Şiir ile ilgili görüşlerini dile getiren şu üç değerlendirmesi oldukça meşhurdur:
Şiir, ulaşmak istediğim esas mefkuredir.Şekilsizlik içinde güzellik avına çıkanlar, kendi kendilerini avutmaktan başka bir şey yapmazlar.Şiirdeki esas rol, kelimelerin istifidir.Cahit Sıtkı, çeşitli vesilelerle şiirlerinde Fransız edebiyatının yanı sıra Tanpınar ve Dıranas etkisi olduğundan bahsetmektedir. Cahit Sıtkı'nın Türk okuru tarafından tanınmasını sağlayan eseri ise 'Otuz Beş Yaş' adlı şiiridir. Ölüm temasını vurucu bir üslupla ele almıştır.
Şiirlerinde eşya-insan arasında kurduğu ilişki edebiyat incelemelerine konu olmuştur. Hece veznini başarıyla kullanan Tarancı, az sözcükle çok şey söylemek taraftarı olduğunu her fırsatta dile getirmiştir. Ziya Osman Saba ile olan mektuplaşmaları edebiyat tarihimizde oldukça meşhurdur. 'Sonrası' adlı eserinde Fransız şiirinde yaptığı çeviriler de vardır.
Cahit Sıtkı Tarancı'nın Eserleri:
Şiir:
Ömrümde Sükût (1933, 1968)Otuz Beş Yaş (1946, 1982)Düşten Güzel (1952, 1969)Sonrası (Ölümünden sonra 1957, 1962)Mektup:
Ziya'ya Mektuplar (Ölümünden sonra 1957. Ziya Osman Saba'ya mektupları)Hikâye:
Cahit Sıtkı'nın Hikâyeciliği ve Hikâyeleri (Ölümünden sonra Selahattin Ömerli derledi, 1976)Bütün Şiirleri (Asım Bezirci derledi, 1983)Cahit Sıtkı'nın baş yapıtlarının arasında yer alan 'Memleket İsterim' şiiri şöyledir:
Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim
Ne başta dert ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim
Ne zengin fakir ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikayet ölümden olsun.
kaynak: antoloji/eksisozluk/turkediyatiorg
haber: enpolitik.com / Melek S. Tunç