Hukukçu Dr. İrfan Sönmez'in adından çokça söz ettiren son kitabı 'Kürt Sorunu mu? Devletleşme Sorunu mu?' ile okuyucularının karşısına bir kez daha çıkıyor. Enpolitik olarak, tarihe not düşen ve önemli bir kaynak oluşturan bu kitabı, siz değerli okuyucularımızla okuma etkinliği teması ile her gün kısım kısım paylaşıyoruz...
'Kürt sorunu nedir' ile başlayan kitapta, üçüncü bölüm... Bugün kitabın üçüncü bölümünde, 'Şeyh Sait İsyanı' konusu işleniyor... İşte okumanın on ikinci bölümü:
ŞEYH SAİT İSYANI
-Sadece Bedirhaniler mi?
Kürt isyanı denilen bir çok kalkışma esasında ya din kaynaklıdır ya da feodal imtiyazların korunması maksadına matuftur. Yani feodal karakterlidir. Bunlardan biri belki de en meşhuru Şeyh Sait İsyanıdır.Yukarıda bir isyanın ulusal nitelikte olabilmesi için amacının,motivasyon araçlarının,liderlerinin ve taleplerinin tamamen milli nitelikli söz ve istekleri içermesi gerektiğini söylemiştim. Şeyh Sait'in gerek isyan öncesi gerekse sonrasında yargılama safhasında bütün söz ve söylemleri dini bir mahiyete sahiptir. Etrafına toplananları dini motiflerle seferber etmiştir. Motivasyon araçları ulusal değil, dinidir.Talep listesinde etnik bir devlet istemi yoktur. Kalkışmayı dini değerlerin çiğnenmesi,ayak altına alınmasına bağlamıştır. Bölgedeki aşiretlere gönderdiği mektuplar dini içeriklidir. Alevi aşiretlere gönderdiği mektuplarda bile , şeriat için mücadele çağrısı vardır.[1] Uğur Mumcu,isyanı Kürt-İslam isyanı olarak değerlendirmektedir.Şeyh Sait,Kürt değil, Zazadır. Etrafında toplananlar da Zaza ağırlıklıdır. Katılanların etnik kimlikleri üzerinden bir tanımlama yapılacaksa buna Zaza isyanı demek daha doğru olur. Mumcu ve başka bir çok yazar Zazaları Kürt kategorisi içine sokmak isteyenlerin tuzağına düşmüştür.Zazaları Kürtlükle özdeşleştirmek biraz da Şeyh Sait isyanına bu etiketin yapıştırılması ile yaygınlaşmıştır. PKK hareketi son yıllara kadar Şeyh Sait'i nisyana terk etmiş,adını neredeyse hiç anmamıştır. Bunun iki nedeni vardır,bir;Şeyh Sait'in dini kimliği,iki,kalkışmasının ulusal içerik taşımaması. Ancak Sovyetlerin dağılmasından sonra PKK din politikasını değiştirerek,dini, örgütün tuzaklarından biri haline getirmiş,ondan sonra Şeyh Sait'i de hatırlamıştır.
-Ama isyanın içinde Azadi cemiyeti ile iltisaklı kişiler var,Cibranlı Halit,Yusuf Ziya gibi...
Azadi gizli bir örgüt.Hakkında çok az şey biliniyor.Yer altında faaliyet göstermesi,legal olmaması isyanda ki etkisini tespit etmeyi zorlaştırıyor.Belki hazırlık aşamasında varlar ama sahaya çıkanların üzerinde bir etkileri yoktur.Etkisiz faildirler.R.Olson Azadi Cemiyetinin tüm üyelerini tek tek saymıştır,içlerinde Şeyh Sait yoktur.Kalafat, verilen isimleri abartılı bulduğunu,Erzurum Belediye Başkanı ve Erzurum Kongre üyesi olan Küçük Kazım Bey'i buna örnek olarak vermiştir.Kalafat'a göre Küçük Kazım Bey Ermeni mezalimine karşı Erzurum halkının korunmasında büyük hizmetleri olan bir isimdir ve Azadi üyesi olması imkansızdır [2]
-Azadi'nin hiç mi etkisi yok?
Bu çapta bir ayaklanmayı planlayacak yeteneği belki olabilir,gerçekleştirecek potansiyeli yoktur.Önemli olan hareketin karakteridir.Lidere,söylemlere,mahkemede verilen ifadelere bakıldığında hareketin dini bir karakter taşıdığı görülür. Bazı araştırmacılar, Şeyh Sait'in oğlu Ali Rıza'nın hayvan satmak bahanesi ile Suriye'ye gittiğini dönüşte İstanbul'a uğrayarak Kürt Teali Cemiyetinin lideri Seyit Abdülkadir ile görüştüğünü iddia eder. İddialarının temelini Suriye'den direk Erzurum'a dönmek yerine İstanbul'a gitmek teşkil ediyor. Bu analiz bölgede kullanılan yolları bilmemekten kaynaklanıyor. Zira o dönemde İstanbul'a en kestirme ve rahat yolculuk gemi ile Trabzon üzerinden yapılmaktaydı. Erzurum,Ağrı,Erzincan,Bingöl gibi illerden İstanbul'a gitmek isteyenler önce Trabzon'a, oradan İstanbul'a geçerdi.Dönüşte de aynı yol izlenirdi. Şeyh Sait'in oğlunun İstanbul'a gitmesinin nedeni de muhtemelen böyle bir maksada matuftu. Seyyit Abdülkadir ile görüşmüş olması hareketin vasfını değiştirmeye yetmez. Çünkü Kürtlük diye ortaya çıkmamışlardır. Söylemlerinde milli motifler yoktur.İki tarafın da karşılıklı olarak birbirlerini kullanmayı düşünmüş olmaları muhtemeldir. Ayrılıkçı çevrelerin o dönem halkın kendilerine destek olmadığından şikayet etmeleri bu düşüncemizi güçlendirmektedir. Bunun nedeni henüz Osmanlı toplum yapısının çözülmemiş olması,halkın hala-din merkezli- düşünüyor olmasıdır. Din toplumundan kültür toplumuna atlayamamış bir halkı -etnik nedenlerle-ayaklandırmak,sokağa çıkarmak zordur. Etnik ayrılıkçıların bir savaş tarihine ihtiyaçları olduğu için Şeyh Sait isyanını çarpıtmışlardır. Bir başka Şeyh, Şeyh Ubeydullah olayı da, Molla Selim hadisesi de öyledir.
-Ama o dönem Şeyh Sait ve arkadaşlarını yargılayan Şark İstiklal Mahkemesi savcısı A.Süreyya Örgeevren'de isyanın Kürt isyanı olduğunu söylüyor.
Örgeevren'in konuyla ilgili kitabı da var. Şeyh Sait'le hapishanede iyi ilişkiler kurmuş, özel sohbetlerinde ayaklanmanın sebeplerini,arka planını öğrenmeye çalışmıştır.Kitabında iddiasına dayanak olacak herhangi bir delil gösterememiştir.Niçin sorusunu Şeyh Sait'e de sormuş,Şeriat hükümlerinin hükümet tarafından tatbikini temin etmek, cevabını almıştır.Cibran'lı Halit ile Yusuf Ziya'yı sorduğunda da,onların fikri başkaydı,Kürt Hükümeti kurmak istediklerini Yusuf Ziya'dan duymuştum diyerek kendisi ile onları ayırarak aralarında bir amaç birliği olmadığını ifade etmiştir.[3]
Örgeevren bu kanaate nasıl varmış?
Kitabında bunu temellendirecek objektif deliller yok.Sadece bir varsayım olarak idamdan kurtulmak için Şeyh Sait'in gerçek amacını gizlediğini ifade etmektedir. O tarihte mahiyetine bakılmaksızın her isyanın cezasının idam olduğunu düşünürsek bu iddia havada kalıyor.İster dini sebeplerle ister etnik saiklerle isyan edilmiş olsun cezası aynıdır.Birinin cezası diğerinden hafif olsaydı Örgeevren'in bu kanaatinin bir anlamı olabilirdi.
İsyanın milli nitelikli olmadığı kanaatine nasıl varıyorsunuz?
İsyanların mahiyetini tespitte dört önemli kriter olduğunu söylemiştim.Bunlardan birincisi,isyanın amacıdır. Şeyh Sait amaçlarının Şeriat hükümlerinin tatbikini sağlamak olduğunu söylemiştir.İfadelerinde farklı düşünmeyi gerektirecek bir ayrıntı yoktur.İkincisi motivasyon araçlarıdır, kullanılan propaganda malzemesi tamamen dini içeriklidir.Şeyh Sait'in isyan fetvası, Yusuf Ziya gibi adı Azadi Cemiyeti ile anılan bir kişinin bile,din uğruna mebusluğu bıraktığını[4] söyleyerek halkı ayaklanmaya çağırması bunun ispatıdır.İsyandan önce beyaz elbise giymiş elli yüz kişilik gruplar elvane(def) çalarak köyleri kasabaları dolaşıp,ilahiler söyleyerek şeriatı getireceğiz propagandası yapmışlardır. Üçüncüsü Liderdir. Lidere bakıldığında milli kimliği ön planda olan bir şahsiyet değil,dini kimliği ön planda bir kişi görülmektedir. Üstelik isyanın A takımının tamamı dini şahsiyetlerdir. Şeyh Şerif, Şeyh Abdullah,Şeyh Mustafa... vs. gibi. M.Akyürekli, Şeyh Sait isyanında,on dört şeyh,sekiz molla ve iki müftünün yargılandığını mahkeme tutanaklarına dayanarak tespit etmiştir.[5]Dördüncüsü,isyancıların talepleridir.Şeyh Sait Şeriat istediğini açıkça söylemiştir.Daha önemlisi ele geçirilen yerlerde yapılan uygulamalardır.Hiç bir yerde Kürt devleti iması taşıyan bayrak,flama veya benzeri semboller kullanılmamıştır.Devletin adının değiştirildiğine dair bir tasarruf da söz konusu değildir. Sağa sola gönderilen emirnamelerde, Emir-ül Mücahidin ünvanı dışında yeni bir siyasi örgütlenmeye işaret eden herhangi bir ünvan kullanılmamıştır.Kaldı ki Şeyh Sait'le birlikte yargılananlar arasında Ankaralı Hoca İbrahim Ethem Efendi,Silifkeli Hoca Askeri Efendi,Kaymakam Dağıstanlı Yusuf Ziya Efendi gibi çok sayıda Türk de vardır.[6] Bütün bu gerçekler alt alta toplandığında ortaya çıkan sonuç -ulusal kalkışma- iddialarını desteklememektedir.O tarihte İnönü'nün beyanları da isyanın irticai bir kalkışma olduğu yönündedir.İsyandan sonra alınan tedbirler,çıkarılan kanunlar -devletin yaklaşımının- olayı din eksenli olarak gördüğü yönündedir.Nitekim, aynı yıl tekkeler,zaviyeler kapatılmış,şeyhlik,müritlik,dervişlik,babalık,dedelik,çelebilik gibi ünvanların kullanılması yasaklanmıştır.
-Anladığım kadarıyla olayın sonradan bağlamından çıkarılarak çarpıtıldığı anlaşılıyor.
Etnik bölücülüğün bir savaş ve isyan tarihine ihtiyacı vardı,bu ona armağan edilmiştir.
Mahkeme kararında ne diyor? Dini bir kalkışma mı,etnik bir kalkışma mı?
Kararda Şeyh Sait'e isnat edilen suç,dini ve Şer'i hükümet kurmak ve herhalde müstakil bir Kürdistan hükümetinin teşkil ve tesisi denilmiştir.[7] Dini ve Şer'i hükümet suçlaması bir tespit,herhalde ile başlayan müstakil bir Kürdistan kurma ifadesi bir tahmindir.
Ama Bruinessen'de Şeyh Sait isyanını milli duygularla yapılmış bir isyan olarak niteliyor?
Bruinessen öyle diyor diye öyle olmaz. Önemli olan delillerin,belgelerin ne dediğidir. Bruinessen dedi diye öyle olduğunu düşünmek doğmacılıktır.Bu tip tespitlere ihtiyatla yaklaşmak gerekir,hele tespiti yapanlar olaya etnik milliyetçilerin penceresinden bakıyorsa. Bruinessen, Şeyh Sait İsyanını tamamen -sözlü tarih çalışmasına- dayandırmış, iki kişiden aldığı bilgilerle oluşturmuştur. Şeyh Sait olayı zaten kendisinden sonra etnikleştirilmiştir. Bizim konu ile ilgili yaptığımız sözlü tarih çalışması Bruinessen'i doğrulamıyor.Anne ve baba tarafından iki dedesi ve amcası isyana katılan, farklı tarihlerde ikisi idam edilip(Okçuyanlı Sait ağa)[8],öteki af edilen(Mehmet Namlıoğlu) F.Namlıoğlu'nun[9] sağ kalan amcasından aktardıkları isyanın İslami sebeplere dayandığına dair tespitimizi doğrulamaktadır.Hem isyanı hem de isyancıların psikolojisini anlamak açısından Fethi Namlıoğlu'nun amcası Mehmet Namlıoğlu'ndan[10] aktardığı bir hikaye çok anlamlıdır. M.Namlıoğlu yaklaşık bin kişilik isyancı grupla birlikte Halep'e kaçar, bazı arkadaşlarıyla birlikte orada Semiramis isimli bir otele yerleşirler. Burada kendilerini İngilizler ile Ermeniler karşılar.'Para ve silah verelim gidin Mustafa Kemal ile çarpışın,' teklifinde bulunurlar. 'Biz İslam için çarpıştık,Ermeni'nin, İngiliz'in silahıyla çarpışmayız ' diyerek ret ederler. Görüşmeler esnasında oradan bir köpek geçmektedir,Ermenilerden biri Mustafa Kemal geçiyor diyerek hakaret eder. Kaçakların da kendisine katılacağını sanmaktadır.Orada bulunanlardan biri hemen mavzerini doğrultur,bir Osmanlı paşasına köpek diyemezsin diyerek Ermeni'yi öldürür. Atatürk'ün bu olaydan bir şekilde haberi olur, bu isyancı grubu af eder,Türkiye'ye dönerler.
-Çok ilginç,bunların unutulup gitmemesi lazım,ilk defa duyuyorum.Lakin Garo Sasuni'de Şeyh Sait isyanına Kürt isyanı diyor?
Ben de duyduğumda çok etkilenmiştim. maalesef olayları araştırma,arka planını ortaya çıkarmak gibi bir alışkanlığımız yok. Önümüze konulan hazırlop bilgilerle yön tayin ediyoruz. Maksatlı olanla olmayanı tefrik edemiyoruz. Sasuni, çok ciddiye alınacak biri değil,yazdıklarının bilimsel değeri yok.Olaylara Ermeni tehcirinin intikamı penceresinden bakıyor.Kanaatini Troşak isimli gazetenin Aralık 1925 sayısında yayınlanan İsmail Hakkı isimli(İsyanın liderlerinden olduğunu iddia ettiği) birinin yazısına dayandırıyor. İsmail Hakkı;Cibranlı Halit'in 1920'de Erzurum merkezli bir Kürdistan Bağımsızlık Komitesi kurduğunu,1925'de Halit beyin tutuklanması ile Şeyh Sait'in başkan ve genel kumandanlığına atandığını yazıyor.Azadi diye bir örgütten bahsetmiyor,yazı baştan sona yalan ve abartılarla doludur. Bölgeye 200 bin askerin gönderildiğini, Şeyh Sait'in asılırken,'ulusum için kurban edildiğimden dolayı pişmanlık duymuyorum' dediğini aktarır. Tabii ki bunların hepsi yalandır,Şeyh Sait,[11]hem pişman olmuş,hem de ağzına Kürtlük mefhumunu hiç almamıştır.Kumandanlığa atanması da çok inandırıcı değildir,örgütte bir sürü asker kökenli insan varken bir din adamının kumandan tayin edilmesi -bağımsızlık amacıyla -yola çıkmış bir örgütün yapısına uymamaktadır.Yazı ,muhtemelen olayı Ermeni menfaat ve emellerine uygun hale getirmek için kaleme alınmıştır.Dini bir kalkışmanın, Ermenileri ilgilendiren -bölgesel- bir yanı olamayacağı için isyan çarpıtılarak verilmiştir.Ayrıca Azadi örgütü ile ilgili Olson'un verdiği listede İsmail Hakkı diye bir isim yoktur.[12]
-Şeyh Sait isyanına Kürt isyanı değildi,dini motivasyonlarla yapılmıştı diyorsunuz.Peki dine uygun muydu?
Onu din adamlarına sormak lazım,ülke menfaatlerine, hatta Müslümanların hayrına olmadığı kesin. Dönemin önemli din adamlarının tavrına bakıldığında dine de uymadığını söyleyebiliriz.İsyandan önce Hamidiye Alayı Komutanlarından Hayderanlı Aşiretinin reisi Kör Hüseyin Paşa, Van/Erek dağında inzivada olan Sait Nursi'ye giderek ,'eğer izin verirseniz isyan edeceğiz,' der.Sait Nursi, ne için isyan ediyorsunuz,Ali'nin Hasan'ın kabahati varsa Haydar,Ömer ne yapmış.Arada Müslüman kanı dökülecektir. Paşa kan dökme,kan dökme,kan dökme,der.Bunun üzerine Kör Hüseyin Paşa kuvvetlerini,dağıtır,isyana katılmaz. Lakin buna rağmen 1926 sürgününden kurtulamaz.[13] Aynı teklif Elazığ'ın Karakoçan ilçesinden, Şadilli (Şadan) aşireti reisi olan Ohili Necip Ağa'ya da yapılmıştır. O da Harput'ta ikamet eden dönemin önemli din adamlarından Nakşi Şeyhi Osman Bedrettin-i Erzurumi'ye (İmam Efendi) sorar;'zinhar...zinhar ...(sakın,sakın) bunlar İngiliz oyunudur. Böyle şeylere tevessül etmeyesiz. Kim bu hareketin içine girerse bizden değildir. Böyle şeyler kardeşi kardeşe kırdırmaktan başka işe yaramaz,'cevabını alır.[14] Bu uyarı üzerine Necip ağa isyana katılmadığı gibi aşireti ile birlikte devletin yanında isyancılara karşı savaşır. Sait Nursi de İmam Efendi de, Şeyh Sait'e göre daha şehirli ve dünya umuruna daha vakıftırlar. Olayların nereye gideceğini görmüş, ikisi de güçleri yettiğince çevrelerini isyana katılmaktan alıkoymaya çalışmıştır.
-Dini veçhesi böyle, peki,Şeyh Sait,Şeyh Ubeydullah,Molla Selim hep din adamı,bu bize ne anlatıyor?
Anlatmak istediğim şeyi anlatıyor.İnsanların milli duygularla değil, dinle,imanla motive edildiğini anlatıyor. Toplum, ancak din adamı kimliği taşıyan ve dini mesajlar içeren çağrılara icabet etmiştir.Dikkat edin etnik kimlik taşıyanların peşinden gitmemiştir,şeyh veya mollaların peşinden gitmiştir. Bu aslında, isyanların temel dürtüsünün ne olduğunu gösteriyor. Mesela, Şeyh Sait'in yerinde Cibranlı Halit olsaydı, bu çapta bir isyan olabilirdi diyebiliyor muyuz,diyemiyoruz.Niçin hep mollalar,şeyhler,hocalar? Çünkü toplumsal hiyerarşi din eksenlidir. Etnik aidiyetler henüz toplumsallaşmamıştır.
-Din adamları etnikçi olamaz mı?
Herkes olabilir. Ama insanları peşinden sadece din adamları sürükleyebiliyor, sadece dini söylemler halkı seferber ediyorsa orada etnik bir kalkışmadan söz edilemez.
[1] M.Şerif Fırat,Doğu illeri ve Varto tarihi,İstanbul,Kamer Yayınları,1998,s,204, Şeyh Sait Hormek aşireti liderlerine gönderdiği mektupta; İslam'ı kafir olan Mustafa Kemal'in zulmünden kurtarmak için cihadın bütün Müslümanlara farz olduğunu,aşiretlerinin de kendilerine katılmasını istemiştir.
(Yarın ŞEYH UBEYDULLAH VE MOLLA SELİM bölümü ile devam edecek...)
[2] Yaşar Kalafat,Bir Ayaklanmanın Anatomisi,Ankara,2.b,Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi yayınları,2003,s,110
[3] A.Süreyya Örgeevren,Şeyh Sait İsyanı,İstanbul,2.b,Temel Yayınları,2007,s,16
[4] Fırat,age,s,198
[5] Mahmut Akyürekli,Şark İstiklal Mahkemesi,İstanbul,2.b,Tarih Kulübü yayınları,2016,s,66
[6] age,s,124
[7] ,age,s,62
[8] Sait ağanın çocukları hep milliyetçi maneviyatçı bir çizgide kaldılar. Bir oğlu vali yardımcılığına kadar yükseldi,bir oğlu Dersim İsyanında Türk Ordusunun iaşesini sağlayan kişiydi.
[9] Fethi Namlıoğlu,12 Eylül'de uzun yıllar MHP davasından hapis yattı,Türkeş'in Diyarbakır mitinginde onu yalnız bırakmayan bir kaç kişiden biriydi.
[10] Mehmet Namlıoğlu 70'li yıllarda vefat etti. Yaşadığı müddetçe ayrılıkçı hareketlere itibar etmedi.MHP çizgisinde hareket etti,Türkeş'le tanışırdı. Öyle ki ilerlemiş yaşına rağmen MHP'ye yakın Devlet gazetesini koltuğunun altına alıp satacak kadar Türk milliyetçisiydi.
[11] Sasuni,age,s,270-275
[12] Kalafat,age,s,110
[13] Abdülkadir Menek,Kürt Meselesi ve Said Nursi,İstanbul,Nesil Basım Yayım,2012,s,114
[14] İmam Efendi'nin torunu Mehmet Uz'dan naklen.