'Türkiye?nin Geleceği İçin Lider Ziyaretleri? programı kapsamında, 64. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin Başbakanı Ahmet Davutoğlu ile Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu bir araya geldi. Yaklaşık 2 saat süren görüşme sonrası basın mensuplarına açıklama yapan ikili, mevcut gündemi değerlendirirken Ahmet Davutoğlu, Türkiye'nin Suriye'de yürütmesi elzem politikayı 4 maddede açıkladı.
Fırat?ın doğusunda Türkiye?nin başlatmak zorunda kaldığı harekâtın 1 günde bir anda ortaya çıkmış bir karar olmadığının altını çizen Davutoğlu, harekatın terör örgütlerinin mevcudiyeti ve istikrarsızlığın sonucu olduğunu kaydetti.
Suriye'de kalıcı barışın tesis için 4 önemli adımın atılmasının önemli olduğuna dikkat çeken Davutoğlu, o 4 maddeyi şöyle anlattı:
'Suriye?de kalıcı barışın tesisi için;
Uluslararası toplumun ve Suriye?deki bütün tarafların ittifak ettiği bir anayasa ve siyasal çözümün ortaya çıkması lazım. Böyle bir siyasal çözüm ortaya çıktıktan sonra tabi ki herkes herkesle görüşmeli. Ortadoğu?da kimsenin muhatap sorunu yaşamadığı şartların ortaya çıkması lazım. Ancak bütün bunlar ortayken tek bir taraf ile görüşmek suretiyle netice elde edilmesinde zorluklar var. Bütün taraflar görüşmeli, BM içinde ciddi bir barış süreci başlatılmalı ve bu konuda da Türkiye?nin görüşleri/kaygıları gelecek vizyonu dikkate alınarak bir yeni Ortadoğu ve Suriye perspektifi çizilmeli.Bugün ilk hedefimiz Fırat?ın doğusunda başlatılan harekâtın başarı ile neticelenmesidir. İlk hedefimiz bu olmalı. Daha sonraki aşamalarda Suriye?deki kalıcı barışı desteklememiz lazım. Bu harekâtın başarısı için hepimiz hem dualarımızı hem iyi dileklerimizi paylaşırken birkaç hususa dikkat çekmek isterim:
Türkiye-Suriye sınır kasabaların dahi kendi içinden bölündüğü bir anlaşmaya bağlıdır. Yani Akçakale ile Tel-Abyad aynı isimdir Türkçe ve Arapça, aynı şehirdir. Dolayısı ile buralarda harekât yapılırken güvenlikle ilgili bütün tedbirleri almak yanında oradaki kardeşlerimiz ki onlar da bu PKK/PYD terör örgütünün baskısı altında inlemişlerdir. Onların kalplerinin kazanılmasına özen göstermek lazım. Burada yürütülen harekât ne Suriye?nin toprak bütünlüğüne ne de Suriye?deki herhangi bir toplumun kesimine hele hele Kürt kardeşlerimize dönük olduğu intibaını vererek, Türkiye?yi etnik bir çatışmanın parçası haline getirmek isteyenlere karşı askeri harekâtımız yürürken, bütün sivil kesimlerle görüşerek oradaki halkın tek birinin bile kalbinin kırılmamasına özen göstermek büyük önem taşıyor. Bu harekâtın başarısının sivil amaca da ulaşmasını sağlayacak olmazsa olmaz şarttır.Özellikle Kuzey Irak?tan Kandil?den ve Sincar üzerinden Suriye?ye lojistik koridor ile terör örgütüne gitmesi muhtemel desteği kesmek amacıyla Irak Merkezi hükumeti ve Irak Kürt Bölgesel yönetimi ile yoğun temas halinde; terör örgütünün Suriye toprakları üzerinde izole edilmesi büyük önem taşır. Yoksa bu harekâtın Irak-Suriye hattını da kuşatacak hale gelmesi ve terör örgütünün oluşturduğu koridorları kullanması daha geniş kapsamlı çalışmalara sebebiyet verir. Mücadele ettiğimiz harekâtın yürütüldüğü alan belli bir terör örgütüne karşı yürütülen bir mücadele olarak değerlendirilmeli ve bütün o satıhtaki kardeşlerimizle Kürt Arap Türkmen kardeşlerimizle iletişim içinde bulunulmalı.Özellikle uluslararası basında gördüğüm bir olguya dikkat çekmek isterim. Bu harekâtın meşruiyetini tartışmaya açan uluslararası yayın organlarına ve çevrelere karşı çok ciddi ve kapsamlı bir kamuoyu diplomasisi derhal başlatılmalıdır. Bütün büyükelçiliklerimiz, BMGK üye ülkelerin bulunduğu şehirlerde büyükelçilerimizin muhatap ülke yönetimlerine kapsamlı brifingler vermesi suretiyle Türkiye aleyhinde devreye sokulmaya çalışılan bu algı operasyonlarına karşı tedbir alınmalıdır. Diplomatik çevreler bağlamında meseleye taraf olan bütün ülkeler ABD ki hepimizi kaygılandıran saat başı tavır değiştiren bir Amerikan Başkanı ile karşı karşıyayız. Bunun yol açabileceği sıkıntılar, komplikasyonlar hele hele Suriye?de DEAŞ unsurlarının sorumluluğunun Türkiye?ye ait olacağının iddia edilmesi karşısında, kesinlikle bu iddianın reddedilmesi gerekir. Türkiye ne bu iddianın çıkmasından, ne de bugün orada yaşayan DEAŞ gibi dünyanın en tehlikeli terör örgütünü geride kalan unsurlarıyla ilgili sorumluluk sahibidir. Türkiye kendi güvenlik çıkarlarını gözetir, tedbir alır. PKK da olsa DEAŞ da olsa ona karşı mücadele eder ama bu unsurların sorumluluğu kesinlikle Türkiye üzerine yüklenemez. Yine Rusya ile İran ile bulunan yakın ilişkilerimiz gözetilerek ki onlar da mesafeli yaklaşıyorlar? Onlarla da işbirliği içinde harekâtın bir sonraki sivil barış sürecine katkıda bulunacak nitelikte olduğunun anlatılması AB yetkililerine ve diğer ülkelerle de kapsamlı bir istişare zemini oluşturulması büyük önem taşır.Özetle mesele şuanda Mehmetçiğimizin kayıp vermeden harekâtı hedefine ulaştırmasıdır. Oradaki Türkiye?nin en müzahir, en doğal uzantısı olan Kürt, Arap, Türkmen kardeşlerimizle orada kalıcı bir barışın ve sivil yönetimin oluşturulması daha sonra Suriye barışı ile atılacak adımlar konusunda da bütün taraflarla belli bir mutabakat ve vizyon çerçevesinde görüşülmesi söz konusu olmalıdır.'
haber: enpolitik