Hukukçu Dr. İrfan Sönmez'in adından çokça söz ettiren, okuyucunun teveccühünü kazanmış ve tarihe not düşen kitabı: ''Kürt Sorunu mu? Devletleşme Sorunu mu?'
Hukukçu Dr. İrfan Sönmez'in adından çokça söz ettiren son kitabı 'Kürt Sorunu mu? Devletleşme Sorunu mu?' ile okuyucularının karşısına bir kez daha çıkıyor. Enpolitik olarak, tarihe not düşen ve önemli bir kaynak oluşturan bu kitabı, siz değerli okuyucularımızla okuma etkinliği teması ile her gün kısım kısım paylaşıyoruz...
'Kürt sorunu nedir' ile başlayan kitapta, üçüncü bölüm... Bugün kitabın üçüncü bölümünde, 'Alternatif Cuma Namazları' 'Bir Devlet Kurma Doktrini Olarak Milliyetçilik' konuları üzerinde duruluyor.. İşte okumanın on beşinci bölümü:
ALTERNATİF CUMA NAMAZLARI
-Bir ara sokaklarda, caddelerde, parklarda alternatif Cuma namazı kılıyorlardı, o zaman çok anlam verememiştim, o namaz gösterileri Marksist-Leninist etiketinden kurtulmak için miydi?
O ibadet gösterilerinin bir kaç hedefi ve anlamı vardı. PKK ve uzantıları en çok din düşmanı propagandasından etkileniyordu. O algıyı yıkmak, farklı bir imaj yaratmak için bir hamleye ihtiyaçları vardı. Binlerce insanın aynı anda namaz kıldığı camilerde kaybolmak yerine daha görünür bir alanda bu algıyı yıkmak daha kolaydı. Onun için sokakları, meydanları kullanarak biz namaz kılıyoruz dediler. Kıldıkları namazdan çok, namaz görünümlü politik bir mitingdi. O görüntülerle kendilerine yönelen din düşmanı yaftasını yırtıp atmak istediler. Bir başka neden, Diyanete ve resmi din görevlilerine yönelik bir güvensizlik yaratmak, kitlelerini onların telkinlerine kapatmaktı. Hutbe ve vaazlarda ırkçılık, din kardeşliği, etnik ayrılıkçılık, terör ve şiddet üzerine yapılan konuşmalar şu veya bu oranda etkili oluyor, kitlenin mobilize olmasını zorlaştırıyordu. Cemaati caminin dışına çıkarmak aynı zamanda o vaizlerin tesir sahası dışına çıkarmaktı. Böylece bir taşla üç kuş vurdular: İkisini anlattım, üçüncüsü, başka bir vesile ile toplayamayacakları insanları karşılarına alıp bol bol ajitasyon yaptılar. Hutbeleri, vaazları örgüt propagandasına çevirdiler. Tarihte belki de ilk defa aynı Allah'a, aynı Peygamber'e, aynı Kitap'a inanan, aynı kıbleye yönelen insanlar aynı camilerde namaz kılmadılar.Ve maalesef bazı vatandaşlarımız, örgütün kullandığı alanları Allah?ın evine tercih etti. Bu, örgüt dindarlığının dinin dindarlığını aştığını, bazıları için örgütün dini bile belirleyen bir fonksiyon icra ettiğini gösterir.
BİR DEVLET KURMA DOKTRİNİ OLARAK MİLLİYETÇİLİK
-Peki buraya nasıl geldik, Milli Mücadele kazanıldığı için şenlikler düzenleyen, Kıbrıs çıkarmasında Askerlik Şubelerine koşan insanlar bu noktaya nasıl geldiler?
Birçok sebebi var, sosyal olaylar tek sebebe irca edilerek izah edilemez. Bunları tek tek irdelemek, bu dönüşümü anlamak için şarttır. Toplumlar bir günde dönüşmezler, bunun için uzun bir zamana ve etkileşime ihtiyaç vardır. Buraya nasıl geldiğimizi görmek için son elli yılın iyi anlaşılması lazım. Bu, her şeyin son elli yılda oluştuğu anlamına gelmez. Kökleri daha uzak zamanlara dayanmasına rağmen etnik milliyetçilik en çok son elli yılda repertuarını oluşturdu. En başta milliyetçiliği iyi anlamamız gerekiyor, o kadar ki milliyetçilik olmasaydı bugün yaşadıklarımızın hiç biri olmazdı diyebileceğimiz kadar milliyetçilik önemlidir?
-Nedir Milliyetçilik?
Milliyetçiliğin birçok şekli var. Tek bir milliyetçilikten bahsetmek onu hafife almak olur. Türk milliyetçiliği, Atatürk milliyetçiliği ,Etnik milliyetçilik, Sosyalist milliyetçilik gibi... Teorik tartışmaları bir tarafa bırakacak olursak milliyetçiliğin bir devlet kurma doktrini olduğunu söyleyebiliriz. Milliyetçiliklerin görevi devlet kurmaktır.
-Devletini kurmuşsa milliyetçiliğin işlevi biter mi?
Bitmez, devletini kurmuşsa milliyetçiliğin görevi onun birliğini pekiştirmek, ortak değerleri öne çıkararak ulusu inşa etmektir. Kuramsal tartışmalarda milliyetçilik devleti, devlet de milleti kurar gibi genel kabul gören bir görüş vardır. Bu her zaman böyle olmaz. Bazen devlet kurmanın şartlarının oluşmadığı yerlerde milliyetçilik mesaisini ulus inşasına yöneltir. Önce ulus, sonra o ulusun devleti inşa edilir.Her iki halde de milliyetçilik devletle ilgili bir proje olarak ortaya çıkar.Milliyetçilik adını milletten almasına rağmen-istisnalar dışında- odağında devlet vardır.
-O zaman milliyetçilerde gözlenen devlet tutkusunu yadırgamamak gerekiyor.
-Devleti sevme, koruma,yaşatma,birliğini pekiştirme,güçlendirme gibi refleksler milliyetçiliğin farklı görünümleridir.Devleti merkeze alan her doktrin mensuplarında bu tip refleksler oluşturur.Milliyetçilik, milleti korumanın, devleti korumaktan geçtiğini düşünür. Bunda pek haksız da değildir. Devletsiz yahut devleti dağılan toplumların ne hale geldiğini acı tecrübelerle görmüştür çünkü.Bu bakımdan milliyetçiler için devleti korumak aynı zamanda milleti, vatanı,dini, milli onuru,namusu korumak anlamına gelmektedir.Dinle devlet arasındaki ilişkinin muğlaklığı,kurumsal,sınırları belli bir ayrılığın olmaması bundandır. Devlet kurmakla her şey bitmiyor, eğer çatısı sağlam çatılmamış,içinde azınlıkları,farklılıkları barındırıyorsa başka bir milliyetçilik hareketi ile karşılaşmak muhtemeldir. Milliyetçilik, bu ihtimalleri minimize etmeye,sıfıra indirmeye çalışır.Etnik farklılıkların karşı bir milliyetçilik dalgasına neden olabileceği korkusu onu tekçi yapar. Kurduğu ulus devlet de milliyetçiliği gibi tekçidir.
-Bu etnik farklılıkları tanımaz,yok eder anlamına mı geliyor.
Milliyetçiliğin derecesine ,oluşum biçimine, tarihi seyrine,karakterine göre bazen ret eder, bazen görmezden gelir ama çoğu kez onu milli bütünlüğe uygun bir şekilde yorumlar. Demokrasi ve liberalizmin yükselişi ile birlikte azınlıkları yok sayma düşüncesinden vaz geçilmiş,milli bütünlüğü koruyacak tarzda yeni yorumlar getirilmiştir. Çağın ruhu, günümüz dünyasında -yok saymayı- imkansız hale getirmiştir.Ulus'un etnik temeller yerine kültür,bir arada yaşama iradesi gibi kapsama alanı daha geniş unsurlar üzerinden yorumlanması bu ihtiyaç ve zihniyet biçiminin bir sonucudur.
-Bu dediğiniz devletini kuran milliyetçilikler için, bir de devletini kuramayanlar var dediniz,herhalde devlet kuramamış milliyetçiliklerin öncelikleriyle devletini kurmuş milliyetçiliklerin öncelikleri farklıdır?
Öncelikleri farklı, hedefleri farksızdır.Milliyetçilikler devleti hedefler ama hal ve şartlara göre öncelikleri değişebilir.Önünde devlet kurmayı engelleyecek bir güç var ve henüz hedef kitlesi yeterli bir milli bilince sahip değilse, öncelik devlet olmaktan millet olmaya döner. Böylece ulus inşası devlet inşasının önüne geçer. Bu öncelik, nihai hedefin devlet olduğu gerçeğini değiştirmez.Şartlar öncelikleri değiştirir, ana hedefi değiştirmez. Bu noktada iki milliyetçilik birbirinden ayrılır. Devlet kuran milliyetçilikler birleştirici, bütünleştirici bir yol izlerken, devletini kuramamış milliyetçilikler ayrılıkçı,farklılaştırıcı bir yol izlerler. Biri birleştirmeye öteki ayırmaya çalışır. İki milliyetçilik bu noktada karşı karşıya gelir.Kaderlerini İbni Haldun'un ifadesiyle -asabiyelerinin gücü- ve tarihi şartlar belirler. Hangi milliyetçiliğin gerilimi daha yüksek, fetih arzusu daha güçlüyse kazanma ihtimali daha fazla olan odur. İhtimal diyorum çünkü nihai hedefe sadece milliyetçiliğin gücü ile varılmaz,tarihi şartların,konjonktürün özellikle uluslararası zeminin müsait olması gerekir.
-O zaman iki milliyetçiliği aynı kefeye koyan ve ret eden anlayışları doğru bulmuyorsunuz.
Biri bütünleştirmeye çalışırken öteki bölmeye çalışır. İkisini nasıl aynı kefeye koyabilirsiniz? Üstelik etnik milliyetçiliğe karşı milletlerin kendi milliyetçiliklerinden başka paratları, savunma mekanizmaları yoktur.Onu yok etmek,itibarsızlaştırmak,kriminal hale getirmek o milleti savunmasız bırakmaktır.Bir milliyetçiliği ancak başka bir milliyetçilik durdurur.Bölmenin zıttı bütünleştirmektir. Bölen bir milliyetçilik, bütünleyen,birleştiren bir milliyetçilikle dengelenir.Fikirleri, düşünceleri silahla yok edemezsiniz.Ama başka ve daha güçlü bir düşünce ile mağlup edebilirsiniz.
-Ama sizin söylediğinizin tam aksine milliyetçiliklerin bir birini kışkırttığı,beslediği yönünde de görüşler var. Bir milliyetçilik olmasaydı, diğeri de olmazdı gibi analizler yapılıyor.
Milliyetçiliklerin birbirlerini beslediği, kışkırttığı doğrudur. Biri olmasaydı öteki olmazdı görüşü yanlıştır.Bir toplumda bir grup milliyetçilik yaparsa, öteki milliyetçilikler de harekete geçer. Çünkü zaten etnik milliyetçilik yapan, bunu ötekilere karşı yapmaktadır.Kendinin ötekilerden farklı olduğunu iddia ederken,ötekilere siz de benden farklısınız demektedir.Kendini ötekilere karşı yabancılaştırmaktadır. Ben sizden değilim ifadesi, siz benden değilsiniz düşüncesini de içerir. Bu da ötekileri, peki biz kimiz sorusunu sormaya iter.[1] Nitekim, 40-50 yıl öncesine kadar kimse kimsenin kökenini, mezhebini,meşrebini merak etmezken, etnik milliyetçiliğin sahne alışı ile birlikte bu durum değişmiştir.Etnik milliyetçilik ötekileri de etnikleşmeye zorlar. Biri olmasaydı öteki olmazdı önermesi etnik milliyetçilikler için doğru,devletini kurmuş milliyetçilikler için yanlıştır. Çünkü, devlet kurmuş milliyetçilikler diğer milliyetçilikleri uyandırmak istemezler. Görünmez olmayı tercih ederler.Bir etnisiteye dayanmadıklarından diğer etnisiteleri kışkırtmak,uyandırmak,harekete geçirmek gibi bir özellikleri yoktur.Bir devletin sınırları içindeki herkese dayandıklarını iddia ederler. Herkesi kapsama iddiasında olan bir milliyetçilik, kimseyi ötekileştirmediğine göre niçin öteki milliyetçilikleri kışkırtmış olsun? Bu yanılgının nedeni her tür milliyetçiliği etnik milliyetçilik sanmaktan ve Türklüğü etnik bir kategori olarak görmekten kaynaklanıyor. Siz, ne mutlu Türküm diyene, derseniz başkaları da ne mutlu Kürdüm diyene,der mantığı, bu zihin karışıklığının sonucudur. Bu mantık etnik milliyetçiliğin, Türk milliyetçiliğinin bir sonucu olduğunu söylüyor. Tersinden bir okuma ile Türk Milliyetçiliği olmasaydı,Kürt Milliyetçiliği olmazdı diyor. Onlara şunu sormak lazım,Koçgiri, Şeyh Sait ve Ağrı isyanları olduğunda Ne Mutlu Türküm diyene mi vardı? Atatürk bu sözü 1933'de 10. yıl nutkunda söylemiştir. Koçgiri 1921,Şeyh Sait 1925,Ağrı isyanı 1927'de olmuştur. Bu zaman farkını nasıl izah edeceksiniz? Sözün söylendiği bağlamla bugün kullanıldığı bağlam arasında dağlar kadar fark var. Söz, Türk olmayanı Türkleştirmek için değil, Türk olanı Türklüğünden korkmaması,utanmaması için söylenmiştir. Bu coğrafya'da uzun yıllar Türk olmak kaba,eğitimsiz,cahil,geri olmakla bir tutulmuştur.Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler isimli kitabında,Türklüğün nasıl anlaşıldığını,insanları nasıl bir aşağılık kompleksine sürüklediğini gösteren tabloluk çapta bir hikayeden söz eder: Ahmet Vefik Paşa İnegöl taraflarına yaptığı bir seyahatte kendini karşılamaya gelen şehrin ileri gelenlerinin çoğunun Rum,Ermeni ve diğer azınlıklara mensup olduğunu görünce üzülür. Karşılayanlar arasında kenarda köşede kalmış, üstü başı perişan bir ihtiyar da vardır. Yaklaşır ve sorar: Babacığım siz hangi millettensiniz? İhtiyar şaşırır, şimdiye kadar hiç muhatap alınıp,adam yerine konulmamıştır.Bana mı sordunuz diye sorar.Paşa evet babacığım sana sordum diyince:İhtiyar kekeleyerek, ben, der paşa hazretleri, haşa huzurdan Türküm...İhtiyarın Türklüğü utanılacak bir şey gibi görmesi şahsına münhasır bir durum değildi, genel bir hastalıktı. Mustafa Kemal, bu algıyı kırmak,Türklüğün utanılacak,sıkılacak bir şey olmadığını göstermek istemişti. Sonraları takipçileri de karşıtları da sözü bağlamından çıkardılar.
-Milliyetçilik geldiğimiz noktada bu kadar önemli olduğuna göre,diğer faktörler olmasaydı da bugün yaşadıklarımız şu veya bu oranda olacaktı anlamına mı geliyor?
Diğer nedenler ikincil,tali nedenlerdir. Bir yerde etnik milliyetçilik varsa orada farklılaşma,kamplaşma,hasımlaşma da olacaktır. Zaman içinde yapılan hatalar milliyetçiliğin varlık nedeni değil,şişme ve istismar araçlarıdır. Milliyetçiliğin gerekçelere ihtiyacı yoktur,onlar yüzünden var olmuş değildir. Sahip olduğu gerekçeler kitleleşme, kitlesini radikalleştirme,yabancılaştırma, ve onları mobilize etme kapasitesini gösterir.Siyasi iktidarların verdiği malzemeyi sistematik bir şekilde kullanmayı sağlayan bizzat milliyetçiliğin kendisidir.Bahaneler, nedenler,sebepler, o var olduğu için vardır.Onları tarihin tozlu rafları arasından çekip çıkararak hayat veren milliyetçiliktir. Milliyetçilik sabit değildir,her renge girebilir. Osmanlı'nın yıkılışını durdurmak için üretilen Osmanlıcılık da,İslamcılık da milliyetçiliğin farklı görünümleriydi. Terör varlığını, etnik milliyetçiliğe borçludur. Farklı olma hissi,halkın ariliği,biricikliği hep milliyetçiliğin eseridir.Milliyetçilik bazı şeyleri unutturur, bazı şeyleri hatırlatır. Millet bazı şeyleri unutmak bazı şeyleri hatırlamaktır diyen E.Renan [2]aslında milleti tarif ederken milliyetçiliğin bir işlevine de işaret etmiştir.Etnik milliyetçilik ayrışmak istediği toplumla müşterek noktalarını unutturur,farklılaşan yönlerini hatırlatıp,bir nevi mühendislikle derinleştirir. Ortak bir hayat ancak ortak değerler üzerinden yürür.Etnik milliyetçilik baştan beri ifade ettiğimiz gibi farklar yaratır.Bu yönüyle devlet kuran milliyetçilikten ayrılır,biri farklılıklar üzerinden inşa işine girişirken,öteki müşterek değerler üzerinden bu girişimi bertaraf etmeye çalışır.
(Yarın 'SORUNU HANGİ YANLIŞLAR BÜYÜTTÜ' başlığı ile devam edecek...)
[1] Kitabın birinci baskısından sonra E-devlet üzerinden soy ağacı sorgulaması mümkün hale geldi. Gazeteler bir günde sekiz milyon kişinin sisteme girdiğini yazdılar. Bu etnik milliyetçiliğin dayandığı kitle dışında yarattığı etkinin ne kadar büyük olduğunu gösteriyor.Bkz Yenişafak 16 Şubat 2018
[2] Mümtazer Türköne,Milletler ve Milliyetçilikler,İstanbul,Etkileşim Yayınları,2012,s,43