Hukukçu Dr. İrfan Sönmez'in adından çokça söz ettiren son kitabı 'Kürt Sorunu mu? Devletleşme Sorunu mu?' ile okuyucularının karşısına bir kez daha çıkıyor. Enpolitik olarak, tarihe not düşen ve önemli bir kaynak oluşturan bu kitabı, siz değerli okuyucularımızla okuma etkinliği teması ile her gün kısım kısım paylaşıyoruz... (Kitabı Bilge Oğuz Kitapevi (0212 527 33 65) veya Kitap Yurdu internet sitesinden edinebilirsiniz.)
'Kürt sorunu nedir' ile başlayan kitapta, dördüncü bölüm... Bugün 'İsyanlar ve Sonrası' başlığı ile 'Darbeler Dönemi' başlıkları açılıyor. İşte okumanın on yedinci parçası...
İSYANLAR VE SONRASI...
İsterseniz kronolojik sırayla gidelim.
Birincisi isyanlar ve sonrasında yaşananlardır.Her bastırılan isyandan sonra arkada bir çok mağdur bırakıldı. Yargılamalarda çerçevenin geniş tutulması, suçluların yanında masumların da yanmasına vesile oldu. Sürgüne gönderilenler gittikleri yerlere uyum sağlayamadılar. Büyük sefaletler,aile dramları yaşandı. Evine,yurduna dönenler yaşadıklarını daha da trajikleştirerek anlattılar.Son isyan Dersimdi. Ayaklanma bastırıldıktan sonra binlerce insan yerinden yurdundan edildi. Ancak kalkışmadan on yıl sonra 1947 de memleketlerine dönmelerine izin verildi. Bazıları döndü,bazıları dönmedi veya dönemedi. Dönenler de dönmeyenler de yaşadıklarını unutmadılar. Acılarını nesilden nesile aktardılar. Dersim kökenli PKK militanları ile yapılan röportajlarda -dağa çıkış nedenini- Dersimde yaşananlara bağlayan sayısız militana tesadüf edersiniz. Çileler oldukları yerde durmuyor,kuşaklar boyu yaşamaya devam ediyor. Devlet isyanları bastırırken haksız değildi.Ama sonrasında gerekli hassasiyetin gösterilmemesi,kolektif cezalandırma intibaı uyandıran uygulamalar, bir yarayı kapatırken yeni ve daha büyük yaraların açılmasına neden oluyordu. Dersim isyanı dışında sürgüne gönderilenler kısa sürelerde affedilerek köy ve kasabalarına dönmelerine izin verildi.Cumhuriyet tarihinde verilen afların çoğu bu isyanlarla ilişkilidir. Evlerine dönenlere geçmişleri dikkate alınarak kamu hizmetlerinden yararlanmak bakımından hiç bir zorluk çıkarılmadı. Abdülmelik Fırat,(Şeyh Sait'in torunu), Celal Yardımcı,Ömer Cevheri,Selahattin İnan(Kamran İnan'ın babası),Kasım Küfrevi gibi bazıları milletvekili bile oldular.
-Hata, sadece cezaların orantısızlığı mıydı, yoksa genellemeci bir yaklaşımın neden olduğu kurunun yanında yaşında yanması mıydı?
Bir çok masum insan isyancılarla aynı kaderi paylaştı. Halbuki devlet demek hukuk demektir, toptancı hareket edemez. Bir bölgede isyan var diye o bölgedeki herkesi suçlu sayamaz.Suçlular üzerinde yapılan kimi çalışmalarda, suç işleyenlerin cezaları hazmettiklerini, suçlu olmayanların ise hazmedemediğini göstermektedir. Haksızlığa uğrama duygusu ömür boyu sürmekte,kuşaktan kuşağa aktarılmaktadır. İsyanlarda yapılan en büyük yanlış, devletten yana olanların da o furyada aynı torbaya konulup mağdur edilmesidir. Dersim'de Seyit Rıza'nın yeğeni Rehber,(bölgedeki telafuzuyla Rayber) isyanda devletten yana tutum almıştır. İsyanın kurmaylarından biri, belki de tek kurmayı olan Alişer'in öldürülmesinde aktif rol oynamıştır. Bir çok yararlılıklar göstermiştir. Daha sonra bu Rehber çocuğu ile birlikte bölgeyi terk edecekken öldürülmüştür. İddialardan biri Rehber'in parasını almak için bir subay tarafından öldürüldüğüdür. Kim tarafından öldürüldüğü tam olarak açığa kavuşturulamamasına rağmen devletin onu koruyamadığı,hizmetlerine karşılık onu muhafaza edemediği bir gerçektir. Rehber'in ölümü daha sonra bölgede -devlet aleyhine- çok kullanılmış, devletin işi bitince kullandığı kişileri buruşturup attığı Rehber örneği üzerinden propaganda edilmiştir.Hacı Kaya Elazığ ve İzol Müdafaayı Hukuk cemiyetlerini kuran adamdır. Milli Mücadele başlarken Osmanlı Maliyesinden aldığı 30 bin altını Sivas'a götürüp Mustafa Kemal'e teslim etmiştir. Milli mücadelenin yürütülmesinde bu paranın ekmek ve su kadar faydası olmuştur. Hem bu paranın teslim edilmesinde hem de diğer hizmetlerinden ötürü Sivas Kongresi Heyeti Temsiliyesi tarafından teşekkür ve övgüye layık görülmüştür.Şeyh Sait isyanında Elazığ düşüp isyancılar talana başlayınca, 500 kişilik muharip bir gücün oluşturulmasında önemli rol oynamış, bu güç sayesinde Elazığ isyancıları kendi imkanları ile kovmuştur.Bu gücün iaşesini,yemeğini tek başına karşılayan da Hacı Kaya'dır.[1]İsyandan sonraki furya da bu Hacı Kaya'da nasibini almış, hizmetleri göz ardı edilerek önce Afyon'a sonra Konya'ya sürgün edilmiştir. İstiklal Mahkemesi başkanının Türk müsün,Kürt müsün sorusuna 'Ben Türkün Kürt'üyüm' gibi tabloluk çapta bir cevap vermiştir. Bu cevap, baştan beri izah ettiğimiz iki topluluğu -akraba- gören anlayışın billurlaşmış bir ifadesidir.[2] Hacı Kaya, iki yıl süren sürgün hayatından sonra Elazığ'a dönmüş, uğradığı haksızlığı hiç bir zaman küskünlük sebebi yapmamış, Atatürk hayattayken de hep iltifatlarına mazhar olmuştur.İsyana katılmayan eşraftan bir çok kişi sırf nüfuzlarından dolayı aynı akibeti paylaşmak zorunda kalmıştır. Şeyh Sait isyanının bastırılmasında hükümete yardım eden İbrahim Bro (Huski Talu, Bazı kaynaklarda Telli) isyandan sonra Batı'ya gönderilecekler listesine alınınca Ağrı dağına kaçmış, daha sonra Ağrı isyanının önde gelen isimlerinden biri olmuştur. 1914 Bitlis Molla Selim isyanında devletin yanında yer alan Nurşin Şeyhleri de aynı akibetten kurtulamamışlardır. Devletin yanında olmakla karşısında olmanın fark etmediği bir yerde, kimse devletin yanında yer alma isteği duymaz. Genellemeci yaklaşımlar, -haksızlığa uğrayan- her insanı daha sonra etnik milliyetçiliğin kucağına itmiştir.
DARBELER DÖNEMİ
İsyanlar dönemi 1938 de kapandı, darbeler dönemi başladı. 1938'e kadar çıkan isyanların çoğu ulusal nitelikli olmaktan ziyade, sizin ifadenizle feodal nitelikli isyanlardı. Ya ondan sonrası?
Etnik milliyetçilik asıl patlamayı 1960 dan sonra yaptı. Bu tarihe kadar daha çok toplumsal tabanı olmayan bir aydın hareketi hüviyetindeydi. Altmış'tan sonra yeni anayasa ile birlikte yeni partiler kuruldu.TİP bunlardan biriydi.Bazı Kürt Milliyetçileri bu partiden aday olup milletvekili seçildiler.1967 de Güneydoğu'da yapılan mitinglerde ilk defa TİP Kürt sorunu etrafında bir söylem geliştirdi.Mitinglerin ilgi görmesi, uyuyan etnik hassasiyetleri harekete geçirdi. O motivasyonla 1969 yılında Devrimci Doğu Kültür Ocakları kuruldu.Güneydoğu'da hızla yaygınlaştı. 1971 de kapatılıncaya kadar -Kürt Milliyetçiliğini- merkez alan bir faaliyet yürüttü.
ECEVİT AFFI
1971'de muhtıra verilmişti?
Marksist sol, 60'lı yıllardan itibaren ,okullarda,mahallelerde hızla örgütlendi.Eylemler,boykotlar, banka soygunları,üniversite işgalleri başladı. Örgütler militanlarını Filistin kamplarına göndermek için yarış halindeydiler. Sabotajı,eylemi,patlayıcı yapmayı öğrenenler,öğrendiklerini Türkiye'ye taşıdılar.İlk siyasi cinayetler bu dönemde işlendi.İsrail Büyükelçisi Efrayim Elrom,THKP-C tarafından kaçırılarak öldürüldü. Sol şiddet tırmanınca 12 Mart 1971'de asker muhtıra vererek Demirel hükümetini istifa etmek zorunda bıraktı. Bir çok militan tutuklanarak cezaevine konuldu. 1974'de kurulan Ecevit-Erbakan hükümeti döneminde verilen afla bu militanların tamamı serbest kaldı. Eylemlerine bıraktıkları yerden devam etiler.Münferit eylemlerin yerini kitlesel eylemler aldı.Öcalan ve PKK'yı kuranlar ideolojik kimliklerini bu dönemde edindiler. Bu kuşak, Türkiye'yi 12 Eylül'e taşımakla kalmadı,etnik milliyetçiliğin de döl yatağı oldu.
Aynı dönemde kapatılan DDKO yerine,Devrimci Doğu Kültür Dernekleri kuruldu?
Çıkanlar kapatılan dernekleri de yeniden ihya ettiler.1977 de Devrimci Doğu Kültür Dernekleri kuruldu,ocak gitmiş yerine dernek gelmişti. Bu dernek, 12 Eylül 1980 darbesinde kapatıldığında 40 şubesi 50 binin üzerinde üyesi vardı. Kürt Ulusalcılığı önce TİP, ardından bu iki dernekle kapalı kapıların arkasından agoraya çıktı.İlk sıçramasını TİP ve bu dernekler vasıtasıyla yaptı. Dernekler hem milli bir bilinç oluşturmaya çalıştılar, hem de bölgede -etnikçi- bir kadrolaşmanın öncüsü oldular.
KIRK GÜNDE ÖĞRETMEN OLANLAR
-Ne gibi?
Görünüşte bu dernekler birer öğrenci/gençlik derneği gibiydi. Ama bunun çok daha ötesinde bir yaygınlık ve etki kazandılar. Özellikle 1978 Ecevit iktidarı döneminde DDKD referanslı binlerce genç Eğitim Enstitülerinde kırk günlük hızlandırılmış eğitimle öğretmen yapıldı.Bunların çoğu Güneydoğu'ya atandı.1978'den itibaren bölgenin öğretmen profili değişmeye başladı. O dönemin gazeteleri kırk bin gibi abartılı rakamlar vermesine rağmen Eğitim Enstitülerinden mezun olan öğrenci sayısı en iyimser tahminle 20 binin üzerindeydi. Bu sayıda eğitimcinin bir bölgeye gönderilmesi o günün öğretmen sayısı dikkate alındığında büyük bir yekün oluşturduğu ortadadır. Bu tarihten itibaren bölgede eğitimci kadro ele geçirilmiş, okullar, yurtlar etnik milliyetçiliğin fideliği haline gelmişti.
-1978 de 20 bin öğretmen çok büyük bir rakam,bunların yarısı bile bir bölgenin eğitim ruhunu değiştirmeye yeter.Aynı yıl PKK'nın kurulması da rastlantı değil.
Elbette büyük rakam.Bölgede yapılan alan çalışmaları dağa çıkışlarda en etkili grubun öğretmenler olduğunu gösteriyor.MAK Danışmanlığın 2017 yılı sonlarında yaptığı araştırmaya göre dağa çıkışlarda en etkili kişi ya da kurumlar şu şekilde sıralanıyor: Din görevlileri yüzde 7,Bir yakını veya akrabası yüzünden yüzde 8,Belediyeler yüzde 10,bazı STK'lar yüzde 13,Bir partinin (HDP) gençlik ve kadın kolları yüzde 15,okullarda öğretmenler yüzde 32.[3] Bu saha çalışması alınacak tedbirler bakımından son derece yol göstericidir. Ayrıca, PKK her ne kadar 1978 de kurulmuşsa da faaliyetleri 1975 yılına kadar gitmektedir. 1978 yılı Apoculuktan, PKK'ya dönüştüğü yıldır. PKK bölgeye gelmeden çok önce bir çok illegal örgüt kurulmuş (Kawa,Rizgari,KUK,Ala Rizgari gibi) her biri kendine göre bir taban yapmıştı. PKK dahil bütün bu örgütler DDKO'nın açtığı çığırda yürüyen örgütlerdi. Ancak aynı yıllarda etnik milliyetçilik bir sıçrama daha yaptı. Bu defa ona bu fırsatı yanlış bir zamanlama ile karşıtları vermişti.
(Yarın, MHP'NİN DİYARBAKIR MİTİNGİ ile devam edecek)
[1] Duman,age,s,256
[2] Duman,age,s,274-Duman, Türkün Kürt'üyüm ifadesinin Osmanlı kayıtlarındaki Türkmen ekradı ile aynı anlama geldiğini, Hacı Kaya'nın kültürlü,bilgili bir insan olduğunu Türküm ifadesinin Türklüğe, Kürdüyüm ifadesinin göçerliğe işaret ettiğini söylemektedir.Yani ben Türkün göçebe olanıyım demek istemiştir.
[3] http://www.enpolitik.com/haber/156805/dogu-ve-guneydoguda-yapilan-anket-soke-etti.html,erişim,02.01.2018