Hukukçu Dr. İrfan Sönmez'in adından çokça söz ettiren, okuyucunun teveccühünü kazanmış ve tarihe not düşen kitabı: ''Kürt Sorunu mu? Devletleşme Sorunu mu?'
Hukukçu Dr. İrfan Sönmez'in adından çokça söz ettiren son kitabı 'Kürt Sorunu mu? Devletleşme Sorunu mu?' ile okuyucularının karşısına bir kez daha çıkıyor. Enpolitik olarak, tarihe not düşen ve önemli bir kaynak oluşturan bu kitabı, siz değerli okuyucularımızla okuma etkinliği teması ile her gün kısım kısım paylaşıyoruz... (Kitabı Bilge Oğuz Kitapevi (0212 527 33 65) veya Kitap Yurdu online kitap satış internet sitesinden edinebilirsiniz.)
'Kürt sorunu nedir' ile başlayan kitapta bugün ''Kürtçe Öğrenmek mi Eğitim mi?' konusu ele alınıyor. İşte okumanın yirmi beşinci kısmı...
KÜRTÇE ÖĞRENMEK Mİ, EĞİTİM Mİ?
-Dillerini öğrenmesinler mi?
Öğrensinler, öğrenmesinler olur mu? Kürtçe bu toprağın sesidir,diğer dillerden daha çok yerli daha çok bizdendir.Kimsenin dilini öğrenmesine müdahale edilemez. lakin bu öğrenim kişiyi dezavantajlı duruma getirmemeli,entegrasyonu engellememelidir.Ortak iletişim dilinin önüne geçmemelidir. Daha önemlisi dil devlet talebinin bir aracı haline getirilmemelidir.Bir talebin içeriği kadar amacı da önemlidir.Bıçakla elma soymak da adam öldürmek de mümkün.Bıçağı sizi öldürmek için de isteyebilirler.Çözüm sürecinden çok önce okullarda Kürtçe ve Zazaca seçmeli ders olarak müfredata girmişti zaten.
Çözüm sürecinden önce,Oslo ve Habur'dan sonra...
Oslo'da bunun konuşulmuş olması, bir mutabakat sonucu müfredata konulmuş olması mümkündür. Çözüm sürecini 2012'de başlayan bir süreç olarak değerlendirmek yanıltıcı olur. 2000'lerin ortalarında başlayıp,2012'de aleniyet kazanmıştır.
-Daha önce Kürtçe kursları açılmış, hiç bir ilgi görmemişti, benzer bir durum bu okullar için de olabilirdi?
Olmayabilirdi de. Bir dili öğrenmekle bir dilde eğitim almak farklıdır. Kişi o dili biliyorsa niçin kursuna gitsin. Bu aynı okulu iki defa bitirmek gibi bir şey olur. Bir dilde eğitim almak ise daha farklı bir şeydir.Bir tutum,bir tavır, bir duruşun ifadesidir.Bütün bilim dallarının,notların,kitapların o dille basılması, o dille eğitiminin verilmesidir. Devlet aygıtının iki dilli hale getirilmesidir.Eğer diller farklı bölgelerde yoğunlaşmışsa dil bölgelerinin oluşmasıdır. İletişim dilinin ikinci plana düşmesidir. Evinden,sokağından,mahallesinden sonra okulda da ortak iletişim dili dışında bir dille eğitim alan bir çocuk artık ortak dili niçin öğrensin? Bir dil ancak ihtiyaç duyulursa öğrenilir? Doğumdan üniversiteyi bitirinceye kadar Türkçeye ihtiyaç duymayan bir insan Türkçeyi öğrenemez.Aynı dili konuşamayan insanlar iletişim kuramaz,ortak duygular geliştiremez,birbirini anlayamaz. Aynı kompartımanda seyahat edip birbirinin dilini bilmediği için hiç konuşamayan insanlara döneriz.PKK her öğretim yılı başında ana dilde eğitim için kampanyalar yürüttü. Halkı okulları boykot etmeye çağırdı. Vatandaş her seferinde bu çağrıları karşılıksız bıraktı. Çünkü okulların alternatifi yoktu. Olsaydı yine aynı şey olur muydu,bunu bilebilecek verilere sahip olmadığımız için bugün için bir şey diyemeyiz.Ana dilde eğitim etnik milliyetçiliğin bir talebi idi, bunu aldı.Bu da devlet olmanın yarısı demektir.
-Aslında elimizde bazı veriler var,çözüm sürecinde belediyelerin himayesinde eğitime destek evleri açılmıştı, oradaki ilgiye bakarak bir projeksiyon yapamaz mıyız?
Yapabiliriz, benim gözümden kaçmış, eğitime destek evleri çok önemli bir konu. Bu evler çözüm sürecinde çok yaygınlaştı. Binlerce genç bu evlere giderek eğitim aldı. Bir ara gazeteler buralarda ideolojik eğitim verildiğini hatta dağdan gelenlerin bile ders adı altında örgüt propagandası yaptığını yazdılar.Küçücük çocuklarla yapılan Nevruz kutlamaları ekranlara yansıdı,bir çok medya organında haber oldu.[1] Çözüm süreci bozulduktan sonra AKP genel başkan yardımcısı Selçuk Özdağ 2015 yılında bölgeye bir kaç ziyaret yaptı,temaslarda bulundu,sivil toplum örgütlerini dinledi. Bizzat kendisinden dinledim,o tarihlerde sadece Diyarbakır'da belediyenin himayesinde olan bu evlere giden öğrenci sayısı elli iki bin, devlete ait evlere gidenlerin sayısı üç bin civarındaydı. Bu süreçte terör örgütü binlerce genci, çocuğu aileleri ile birlikte ideolojik eğitimden geçirdi. Bölgede paralel bir eğitim mekanizması oluşturdu. Bir çok insan çocuklarını dersanelere, özel okullara götürebilecek imkana haiz değil. Bu açığı kapatmak için bu evlere yöneldiler. Evlerin legal görünümlü olması da bu ilgiyi artırdı. Sonunda binlerce genç örgüt sempatizanı veya militanı haline geldi. Bu evlere gösterilen rağbet, devlet okullarında eğitimin Kürtçe olması halinde neler olabileceği hakkında fikir verici olabilir.
-Ama Türkiye'de İngilizce,Fransızca,Almanca hatta İtalyanca eğitim veren okullar var, niçin Kürtçe de olmasın?
-İngilizce,Fransızca veya Batı dillerinin her hangi birinde eğitim alanlar, içimizde yeni bir ulus mu inşa etmek istiyorlar? Terör ve anarşi yoluyla ülkemizi bölmek mi istiyorlar? Bu sapla samanı karıştırmaktır. Batı dilleri ile eğitim alanlar ya bu ülkede azınlık olan gayri Müslimlerin çocukları veya istikbalini bu dilleri iyi öğrenmekte bulunan diğer çocuklarımız. Temel kaygıları daha iyi bir eğitim ve daha iyi bir kariyer. Oysa Kürtçe eğitimin gayesi Türk toplumunu ikizleştirmek. Her toplumda var olan ufak tefek farklılıkları derinleştirerek, ayrı bir devlet talebi için ayrı bir ulus oluşturmak. Karşı olduğumuz Kürtçenin kendisi değil, yöneldiği gayedir.
-Siz karşı çıkıyorsunuz ama İslam'ı referans vererek ana dilde eğitimi savunan hocalar var?
Bir şeyi hocalar söylüyor diye doğruluk değeri artmaz. Önemli olan, söylenen veya yazılanların -gerçek hayatla- ne kadar örtüştüğüdür. Maalesef bu ülkede bir çok -din veya bilim insanı- hakikati, kitapların arasında kaybetmiştir. Fetvalarının bir kısmı farazidir, gerçek hayatla ilişkisi yoktur. O tip yazılara ben de rastlıyorum.[2] Bu tip konularda fetva verirken amacın iyi kavranması gerekir. Bu hocaların çoğu milli(ulus) devlete karşı. Bunu açıkça dile getiriyorlar.Sanki önceden bir ümmet devleti varmış gibi,ulus devletlerin ümmeti böldüğünü söylüyorlar. Temel motivasyonları ümmetin birliği. Peki etnik milliyetçiler ana dilde eğitimi niçin istiyor?Ayrı bir ulus devlet inşa etmek için. Yani ana dilde eğitim ulus devlete giden yoldaki en önemli araç. Bu hocalar bölünmeye karşı,ulustan daha büyük bir birliği savunuyorlar, bölücülerin amaçlarını paylaşmıyorlar ama o amaca götüren aracın meşruiyetine de fetva veriyorlar. Bunun gerçeklikle ne alakası var ? Bu, hastalığa karşı olup mikrobu savunmak gibi bir şey. Hastalığa yani bölünmeye karşıysanız onun vesilesine,vasıtalarına da karşı olacaksınız. Fetva vermek için din eğitimi yetmez,fetvası verilen konunun da iyi kavranması,hangi amaca yöneldiğinin doğru anlaşılması gerekir. Bu fetvalar din değildir, verenin dinden anladığını toplumsal problemlere yansıtmasıdır. Kabul edip etmemek bir iman sorununa neden olmaz. Yazık ki, insanlar hocaların söylediği her şeyi din sayma hatasına düşerek -fetva verenin- ufuk ve din anlayışı ile sınırlı bir din algısına mahkum oluyor. Aklına yatmayan şeye bile İslam çerçevesinin dışına çıkarım korkusu ile karşı çıkamıyor. Oysa içine insan zihninin karıştığı hiç bir şey bizzat din değildir, karşı çıkmak veya öyle düşünmemek bizi dini çerçevenin dışına çıkarmaz. Bizi bölme amacına yönelmiş hiç bir vasıta meşru değildir.Bizi birlik olmaya çağıran din de buna cevaz vermez.
İspanya'nın Bask ve Katalonya, Kanada'nın Quebec örnekleri var. Buralarda bölgesel dillerle eğitim imkanı getirildi,sonuçlarına bakarak Türkiye ile ilgili neler söyleyebilirsiniz?
Her bölgenin kendine mahsus,tarihi,sosyolojik,ekonomik ve siyasi özellikleri var. Aynı uygulama her yerde aynı sonuçları vermeyebilir. Bu ülkelerdeki tatbikat, iki dilli eğitimin ortak iletişim dili aleyhine işlediğini tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde gösteriyor. 1978 anayasasından sonra özerk bölgelerin ihdası ile birlikte Bask ve Katalonya bölgeleri kendi dilleriyle eğitim yapmaya başladılar. Katalanca, özerk yönetim tarafından teşvik edildi. Radyolar,televizyonların yayın dillerini değiştirdiler.Katalancanın korunması ve geliştirilmesi için özel yasalar çıkarıldı.Bir kaç yıl içinde Katalanca Katalonya'da halkın yüzde 85'i tarafından konuşulan bir dil haline geldi. İspanyolca ortak iletişim dili olma işlevini yitirdi. İspanya anayasasına rağmen iki özerk bölgede İspanyolca geri plana itildi.Bask özerk yönetimi 3 alternatifli bir eğitim sistemi geliştirdi.Yüzde 50 İspanyolca,yüzde 50 Baskça,İspanyolca eğitim dili Baskça seçmeli dil,Baskça eğitim dili,İspanyolca seçmeli dil. Bu üç alternatiften en çok Baskça eğitim dili,İspanyolca seçmeli dil alternatifi tercih edildi.Zaman ortak dilin aleyhine,bölgesel dilin lehine işledi. Kanada'nın Quebec bölgesi için de aynı şeyleri söylemek mümkün.Kanada yönetimi Quebec bölgesinin, Fransızca eğitim hakkının verilmesi ile milli bütünlüğe daha çok bağlanacağını düşünmüştü.Tam tersi oldu,özerk yönetim peş peşe çıkardığı dil yasaları ile Fransızcayı bölgenin öncelikli dili haline getirdi. İngilizce gittikçe daha az konuşulan bir dil durumuna düştü. Üstelik Fransızca ile eğitim Kanada'nın birliğini pekiştirmedi, var olan çatlağı daha da büyüttü. Bu üç örneğe bakarak şunu söyleyebiliriz. İki dilli eğitim hemen her bölgede resmi dilin aleyhine işlemekte, zamanla ortak iletişim dilinin kapsama alanı daralmaktadır. Bu dillere rağbet milliyetçiliğin derecelerine göre değişmektedir. Milliyetçiliğin ateşinin yüksek olduğu yerlerde bölgesel dillere ilgi artmakta,ateşinin düştüğü yerlerde bu ilgi azalmaktadır.Eğitime destek evleri için söylediklerimiz böyle bir ihtimalin bizi nereye götürebileceği konusunda da söylenebilir.
KİM KİMİ SİLAHSIZLANDIRDI?
-Süreçte KCK'lılar bırakıldı,bir çok yerde Kalekol yapımları durduruldu,örgüt faaliyetlerine göz yumuldu.
KCK bir devlet kurma organizasyonudur. Esas faaliyet sahası Türkiye'dir.Bu yapı 2000'li yılların ortalarında deşifre edilmiş,ilk operasyonlar 2007 yılında yapılarak, bir çok örgüt üyesi tutuklanmıştır. Çözüm süreci başladığında bu örgütle ilgili yargılamalar sürüyordu. Süreçten önce PKK'nın bazı karakollara yaptığı baskında, bir çok zayiat verilmiş,bazı karakolların yerlerinin değiştirilmesi, bazılarının yenilenmesi gündeme gelmişti.Çözüm sürecinde örgütün ısrarıyla bir çok KCK tutuklusu serbest bırakıldı. Karakol yapımları ise bazı bölgelerde organize tepkiler yüzünden durduruldu. İmralı görüşmelerinde karakol yapımından şikayet eden HDP'lilere, 'Öcalan bu barışı sabotajdır, böyle devam ederse ben yokum, barış gelecekse niçin karakol yapılıyor, gidin iç işleri bakanı Efgan Ala ile görüşün' diye talimat veriyor. Bir hafta sonra gelen aynı heyet, bakanla görüştüklerini,karakol yapımlarına bundan sonra HDP ile hükümet arasında kurulacak ortak komisyonun karar vereceğini söylüyor.[3] Düşünebiliyor musunuz ülke güvenliği ile ilgili bir karar, o güvenliği hedef alan kişi ve grupla istişare ediliyor. Güya,örgüte silah bıraktırmak için kurulan masada, örgüt devlete karakol yaptırmayı bıraktırıyor.
-ETA ile IRA silah bıraktı,orada nasıl oldu,teröristler serbest mi kaldı?
ETA silah bırakmasına rağmen İspanya tutuklu militanları bırakmadı,hala 3000 civarında mahkumun hapishanelerde olduğu tahmin ediliyor. IRA ile varılan anlaşmadan yılar sonra 2014 yılında IRA'nın siyasi kanadı Sinn Fein Partisinin Lideri Gery Adams, 42 yıl önce işlenen bir cinayetten dolayı gözaltına alındı.[4]Adams, Hayırlı Cuma anlaşmasının mimarlarından biriydi. Olayla ilişkisi tespit edilemediği için ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı. Kimse de, bu adam bizim Mandelamız, niye göz altına alıyorsunuz demedi.
-Çözüm sürecinin bölgede yansımaları nasıldı?
Bölgede önce iyimser bir hava esti,terör bitecek herkes işine gücüne bakacaktı. İnsanlar yaklaşık 40 yıldır devam eden terörden bıkmışlardı.Yorgunluk,bıkkınlık,bezginlik hat safhadaydı.Kimse yatırım yapamıyor,biraz para kazanan pılını pırtısını toplayıp Batı'ya göçüyordu. Daha kötüsü tek taraflı propaganda çocuklarını elinden alıp,örgütün kucağına itiyordu.İdeoloji bölgenin her şeyi olmuştu.Örgütün her gün mutlaka bir kitle eylemi oluyordu. Akşam evine dönen baba eşini,çocuklarını evde bulamıyordu. Karılarımız bizim olmaktan çıktı örgütün oldu diye yakınan çok sayıda insan vardı.Halk bitsin de nasıl biterse bitsin düşüncesindeydi. Ancak süreç ilerleyince kazın ayağının hiç de öyle olmadığını gördü.Dağ şehre taşınıyordu.Mahallelerde,caddelerde örgütün gençlik yapılanması yol uygulaması yapıyor,kimlik soruyor,arama yapıyordu.Ellerinde uzun namlulu silahlarla gezen bu kişilere kimse dokunamıyordu.Silah bırakılacağına yaygınlaşıyordu. PKK bitecek beklentileri gitmiş, PKK dokunulmazlık kazandı kanaati gelmişti. Öyle ki bazı bölgelerde Kürdistan sözde yönetimi nüfus cüzdanı bile bastırmıştı. Ortalarda durumun vahametini kavrayacak bir irade yoktu. Ardından örgüt mahkemeleri alenileşmeye başladı.İnsanlar ihtilaflarını çözmek için artık örgüt mahkemelerine gidiyordu. Mahkeme binalarının önü, sıra bekleyenler ve araçlarla doluyordu. Vergi salma, bölgenin zenginlerini toplayıp Kandil'e sefer düzenleme sıradan işlerdendi.Hakkari'den,Şırnak'tan, Van'dan Kandil'e minibüs seferleri başlamıştı. O tarihte Van'ın en işlek caddesi,Cumhuriyet caddesinde esnaflık yapan bir vatandaşımızın-bizi terk etiniz, caddemizde bulunan esnafı sırayla Kandil'e götürüp, vergi adı altında haraç kesiyorlar- diye yakınmasını yazmış, yetkililerden tek bir müspet tepki alamamıştım. Devlet PKK'ya kör, sağır kesilmişti. Bu sağırlık baştaki umutların çabucak dağılmasına neden oldu. Umudun yerini korku aldı. Devlet bölgeyi bırakıyor endişesi bulaşıcı bir hastalık gibi yayıldı. Örgüt de hükümetle anlaştık, bölgeyi bize verdi, devlet bizi yenemeyeceğini anladı,buradan çekilmeye karar verdi, seçiminizi yapın, ya biz ya devlet diyordu. Görüntü de yapılan propagandaları destekler mahiyetteydi. Durumun farkında olan bir iki vali dağa çıkmaların arttığını söylüyor ama dinleyecek kulak bulamıyordu.
-Hatta o dönem bir kaç aile çocuklarının verilmesi için Diyarbakır Büyük Şehir Belediyesinin önünde gösteri de yapmıştı...
Evet, o aileler günlerce oturma eylemi yapmış,defalarca yaka paça kovulmalarına rağmen tek bir siyasi muhatap bulamamışlardı.Halbuki o tepkiler bir fırsata çevrilebilir, dalga dalga yayılarak toplumsal bir eyleme çevrilebilirdi.Süreç, PKK'yı darıltmayalım,ürkütmeyelim, kompleksi ile yürütüldü. İktidarın fırsata çeviremediğini terör örgütü fırsata çevirdi, hem militan sayısını tarihinin en yüksek rakamına çıkardı, hem sürece kadar kendisine mesafeli olan çevreleri- nasıl olsa bölge PKK'ya verilecek gidip uzlaşalım diyerek- tabanına kattı,hem de daha büyük bir kalkışma için şehirleri silah ve militanla doldurdu.
[1]
[2] Bkz.Hayrettin Karaman,16.09.2011 tarihli yazısı, F.Gülen http://t24.com.tr/haber/fethullah-gulen-ana-dilde-egitim-devletin-adil-olmasinin-geregi,232674
[3] Abdullah Öcalan,Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa,Weşanen Mezopotamya,Neuss,2015,s,302
[4] http://www.dw.com/tr/irlandal%... 19.08.2017
(28 Ekim Pazartesi, ÇÖZÜM SÜRECİNDE ÖRGÜT NE YAPTI? bölümü ile devam edecek...)