Hukukçu Dr. İrfan Sönmez'in adından çokça söz ettiren son kitabı 'Kürt Sorunu mu? Devletleşme Sorunu mu?' ile okuyucularının karşısına bir kez daha çıkıyor. Enpolitik olarak, tarihe not düşen ve önemli bir kaynak oluşturan bu kitabı, siz değerli okuyucularımızla okuma etkinliği teması ile her gün kısım kısım paylaşıyoruz... (Kitabı Bilge Oğuz Kitapevi (0212 527 33 65) veya Kitap Yurdu online kitap satış internet sitesinden edinebilirsiniz.)
'Kürt sorunu nedir' ile başlayan kitapta bugün ''Çözüm Sürecinde Örgüt Ne Yaptı?' konusu ele alınıyor. İşte okumanın yirmi altıncı kısmı...
ÇÖZÜM SÜRECİNDE ÖRGÜT NE YAPTI?
Sadece silah mühimmat mı örgütü de tepeden tırnağa yeniledi.
İmralı tutanaklarına baktığınız zaman Öcalan'ın örgütü yeniden yapılandırdığı,isimlerine kadar kadın,gençlik ve din adamları departmanlarını yenilediği görülür. Bölgede ve Avrupa'da sayısız çalıştay düzenlendi. Hepsine Öcalan, konuşma metinleri ve çalışma planları gönderdi. Ne yazık ki bunların hepsini siyasi iktidarın gözetiminde ve onun yardımıyla yaptı.Her hafta ziyaretine gelen HDP milletvekillerine ayrı ayrı görevler verdi.Mahalli seçimlerin aday listelerini bile kendisi belirledi.Diğer Marksist gruplarla ittifak yapılmasını önerdi.Bunların hepsi devletin gözünün önünde oldu. Kimse bu örgüt silah bırakıp,tasfiye olacaksa bu adam bu örgütü niye yeniden yapılandırıyor diye sormadı.İmralı'ya kadar gidip baş başa görüşen bakanlar oldu.[1] Süreç, PKK'yı aklama Öcalan'ı parlatma sürecine döndü.Görüntü bir devletin asla yapmaması gereken,Öcalan'a ve örgüte yaltaklanarak netice almaya çalışma görüntüsüydü. İktidarın sürece mahkummuş gibi hareket etmesi bir çözüme varılacaksaydı da varılamaz hale getirdi.
-Suriye'deki PYD yapılanmasının bile İmralı'dan organize edildiğine dair iddialar var?
İddia değil gerçek,Öcalan İmralı'ya gelen Demirtaş'a, Suriye'de faaliyet gösteren Sofi ve Bahoz'a, uluslararası güçlerin iki kampı silahlandıracağını,iki tarafla da PYD'nin çıkarları istikametinde taktik ittifaklar yapmaları talimatını veriyor.[2]Onlar da bu talimata göre hareket edip,ABD ve Rusya ile müttefik oldular. Kanton siyasetinin rotası içeriden çizildi. O gün göz yumduğumuz şeyler için bugün Suriye'ye asker gönderiyoruz. Kantonlar arasına girmeye çalışarak dün yol verdiğimiz bir yapılanmanın bugün önünü kesmeye çalışıyoruz.
-Çözüm sürecinde hem müzakere hem mücadele bir arada yürütülemez miydi?
Yürütülebilirdi, Sri Lanka'da ikisinin bir arada yürütüldüğü dönemler olmuştu. Örgüt taahhütlerini yerine getirmeyince daha fazla güvenlik açığı vermemek için ikisini bir arada yürütecek bir yöntem denenebilirdi. Bu örgütün masayı soluklanmak için kullanmasına da fırsat vermezdi. Ama iktidarın gözüne perde inmişti.Hiç bir uyarıya kulak vermedi. En küçük ikazı barış düşmanlığı olarak kodladı.
PKK süreci niye bozdu?
Örgüt alacağı her şeyi aldı, artık masaya oturarak alacağı bir şey kalmamıştı. Geriye sadece egemenlik ve toprak paylaşımı kalıyordu. Onu da savaş kazanmadan alamayacağını biliyordu. 15 Haziran 2015 de PKK Merkez Komite üyesi Bese Hozat Devrimci Halk Savaşı başlattıklarını ilan etti. Hedef toplumsal bir kalkışma, savaşı militanlardan halka yaymaktı. Aylar boyunca belli bölgelerde hendekler,tüneller kazılarak örgüt savaşa hazırlanmıştı. Devlet örgütün masada olduğunu sanırken, örgüt alanda büyük bir kalkışmanın hazırlığını yapıyordu.Masa sadece zaman kazanmak,toparlanmak, isyan hazırlıklarını yapmak için kullanılmıştı. 15 Haziran'dan sonra olaylar peş peşe gelmeye başladı. Kurtarılmış bölgeler oluşturuldu.Güvenlik güçlerinin silah üstünlüğüne rağmen bazı mahallelerde örgüt haftalarca direndi. Bu, ne kadar büyük miktarda silah yığınağı yapıldığının bir göstergesiydi. Barış olacak diye her türlü tedbir bırakılmış, örgüt ahtapot gibi şehirleri avucuna almıştı. Sökülüp atılmaları için tam bir yıl ve 700 şehit vermek gerekti.
-O dönem işin nereye varacağını bilenler daha büyük bedeller ödeyeceğimizi söylemiş ama kimseye dinletememişlerdi. Sonunda anaların ağlamasını istiyorlar diye suçlananlar haklı çıktı.
Kimse kan dökülmesini, anaların ağlamasını istemez. Nihayet ölenlerin tamamı bu ülkenin çocukları.Hepimiz biliyoruz ki ölümlerin bir de dirilten tarafı var. Bir terörist ölür on tane akrabası düşman olur. Bir kişi ölmüş örgüt on diriyi kazanmıştır. PKK'nın bir dönem planı her evden bir terörist cenazesi çıkarmaktı. Çünkü ölen bir kişi olarak gidiyor,on kişiyi geri getiriyordu. Çok öldürmek sorunu çözmüyor, daha da büyütüyor.Öle öle çoğaldı PKK. Bununla elinde silah olanla mücadele etmeyelim demiyorum. Eline silah alanı azaltalım. Aksi takdirde bütün ayrılıkçı hareketlerde ortak olan düşman çoğaltma tuzağına düşmüş oluruz. Devletin düşmanlarının çoğalması örgütün dostlarının artması demektir.
KENDİ VATANDAŞINA BARZANİ İLE GİTMEK
-Bir ara iş o kadar çığırından çıktı ki Şivan Perver'li,Barzani'li mitingler yaptılar. Devlet erkanının Şivan Perver Türkü söylerken ağladığını dün gibi hatırlıyorum.
Niye ağlıyorlardı hala çözebilmiş değilim. Ş.Perver'in söylediği türkü megri,megri(ağlama,ağlama) türküsüydü. Şivan ağlamayın diyordu ama , dinleyenler hüngür hüngür ağlıyorlardı. Daha garip olan ağlayanların çoğunun Kürtçe bilmemesiydi. Anlamını bilmedikleri bir türkünün söz ve nağmelerine ağlıyorlardı.Buna ne denir bilemiyorum.
-Rol mü yapıyorlardı?
Bilemem, burada ağlamalarından daha önemli olan başka bir ülkenin politikacısı ve değerleri ile halkın karşısına çıkmalarıdır.Putin mesela Türkiye başbakanı ile milliyetçiliği ile temayüz etmiş bir Türk sanatçısını alıp Kırım'a götürüp şunlara bir hitap et dese,bu ne anlama gelir?
-Ne anlama gelir?
Burada benim otoritem yok, belki sizi dinlerler anlamına gelir.Kendi halkının karşısına başka bir ülkenin politikacısını çıkaran kendi otoritesini sıfırlamış olur.Ülke sınırları içinde iki ayrı otoritenin varlığını kabul etmiş olur.Bölgeye örgütün veya etnik milliyetçilerin kutsadığı değerlerle gitmek örgütün ideolojisini tahkim etmeye yarar. O isimlere şüpheyle bakanların tereddütlerini giderir.Ş.Perver militan bir türkücü.Şarkıları barış,kardeşlik çağrıları yapmıyor.Bir devlet inşasının sanat alanında yolunu açmaya çalışıyor. Hadi gel o yolu biraz da burada aç demek gafletin ihanete en yakın şeklidir.Barzani'yi bölgede kürsülere çıkararak ona bu vatan toprağında yeni bir egemenlik alanı sundular. Güneydoğu'da büyük ailelerin hemen hepsinin düğününe Barzani'nin bir temsilcisi de geliyor. Takı takıyor. Kendine bir sempati alanı oluşturmaya çalışıyor.
-Anladım,çözüm sürecinin etnik milliyetçiliğe büyük ivme kazandırdığını,devletin zarar hanesine yazıldığını söylüyorsunuz.
O dönem atılan her adım örgütün kar hanesine yazıldı. Rüyasında bile göremeyeceği bir oy oranına erişti. Otuz yıl yüzde 6'yı geçemeyen bir hareket,Cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 10, 7 Haziran seçimlerinde yüzde 13 oy aldı.Bu, önceki seçimin iki katından daha fazla bir oy miktarına tekabül eder. Verilen oylar içinde HDP'yi Türkiyelileştirmek,ayrılıkçılıktan vaz geçirmek,Türkiye partisi haline getirmek için verilmiş oylar da vardı. HDP önce bunu kabul etti,ılımlı bir siyaset izleyebileceği izlenimini verdi,sonra eski haline döndü.Çözüm süreci etnik milliyetçiliğin sıçrama yaptığı, Türk siyasetinin yaptığı bir başka vahim hatadır.
Çözüm süreci başladığında, hele akil adamlar heyetini gördüğümde eyvah demiştim,süreç bittiğinde kurtulduk demiştim ama bunu bile halka anlatamadık?
Çünkü anlatmanın,ikna etmenin gücüne inanmıyoruz.Kolaycı ve kestirme yollarla hedefe varacağımızı düşünüyoruz. PKK masayı devirince Türkiye'nin eline büyük bir imkan geçmişti,huzura,sükuna susamış kitlelere dönüp süreç boyunca devletin ne yaptığı, buna karşı PKK'nın nasıl iki yüzlü davrandığı anlatılabilirdi. PKK ve Öcalan'ın yüzüne çektiği barış maskesi yırtılıp atılabilirdi Bir sürü düzenleme yapıldı,bunlar bile anlatılamadı.Başlarda bölge halkı masayı PKK'nın devirdiğini biliyor,Hendek operasyonlarından sonra kendilerini ziyarete gelen HDP milletvekillerine tepki gösteriyordu. Öyle ki HDP bir müddet halkın önüne çıkamadı. Ama PKK'nın bölgedeki üstün propaganda gücüyle, bütün sorumluluk zamanla devlet ve hükümetin üzerine yıkıldı. Yapılan alan çalışmaları da bunu gösteriyor; sürecin bitmesinde devlet ve hükümeti sorumlu tutanların oranı yüzde 57.8 iken, PKK'nın çözüme ve siyasete güvenmemesi diyenlerin oranı yüzde 17.6.[3] Bu sonuçlar, anlatmanın önemi ve propagandanın gücüne işaret ediyor.Bir toprak parçasını elde tutmanın yolu halkını elde tutmaktır.Vatandaşını kaybeden vatanını kaybeder. Etnik milliyetçiliği bölge halkının vicdanında mahkum edecek bu fırsat kaçırıldı.
[1] Öcalan İmralı tutanaklarında HDP milletvekillerine Beşir Atalay'la yüz yüze görüştüğünü ağzından kaçırıyor.
[2] Öcalan,age,s,97
[3] Mehmet Yanmış,Çözümden Çatışmaya,Kürt Meselesi, Ankara,Grifon Kitap,2017,s,101- Çalışmada çözüm sürecinin bozulma nedenleri araştırılırken Devlet ve hükümetin tutumları sorusu sorulmuş ama nedense PKK'nın tutumu sorusu sorulmamış. Bu da yapılan çalışmayı taraflı ve tartışmalı-hale getiriyor.
(Yarın, 'KOBANİ OLAYLARI' ile devam edecek...)