Siyasetçi yazar Ali İhsan Dilmen, gündem yorumları ve yazıları ile artık Enpolitik'te...
Kısa bir süre önce Ak Parti'den istifa eden Aydın-Nazilli Ak Parti kurucularından tecrübeli siyasetçi Ali İhsan Dilmen, gündeme dair yorum, analiz ve yazıları ile internet gazetemiz Enpolitik'te siz değerli okuyucularımız ile buluşacak...
Aydın Bozdoğan ilçesi Olukbaşı köyünde doğan Dilmen, 8 çocuklu bir ailenin altıncı evladı. 1974 yılından beri Nazilli?de ikamet ediyor ve kitap-kırtasiye işletmesine sahip.
1980 öncesi Nazilli?de Ülkücü Gençlik Derneği?nde başkanlık yapan Dilmen, 1980 darbesinden sonra tutuklanarak, Dernek Yöneticiliğinden ceza aldı. Daha sonra siyasetle ilgilenmeye ara veren Ali İhsan Dilmen, rahmetli Aydın Menderes?in kurduğu Büyük Değişim Partisi?nde şahsi daveti üzerine ilçe yönetiminde görev aldı.
2001 ?de kurulan AK Parti?nin Nazilli?de kurucularında yer alan Dilmen, yürütme kurulunda AR-GE Başkanı olarak görev yaptı ve milletvekili Mehmet Erdem?in Aydın il başkanlığı döneminde İl Yönetim Kurulu üyeliği yaptım. Yine 2012 yılında Tacettin Pirinç başkanlığında ilçe yönetiminde Yürütme Kurulunda görev yaptı. 1996 -1999 yılları arasında Nazilli Ensar Vakfı?nda yöneticilik yaptı.
2010 yılında bir platform oluşturularak Ana Yasa Değişikliği referandumunda yerel bir gazete aracılığı ile 16 sayfalık özel gazete çalışması yürüten Dilmen, bu gazetenin Aydın ve İzmir mitinglerinde dağıtılmasını sağladı.
Aydın?ın internet gazetesi Aydınpost ve ilçenin yayın yapan farklı internet siteleri ile basılı yayın organlarında haftalık yazıları yayınlanan Ali İhsan Dilmen, 17 Eylül 2019 tarihinde AK Parti'den istifa etmiş bulunuyor.
İşte Dilmen'in internet sitemiz Enpolitik'te yayınlanan ilk yazısı:
Egemenlik Hakkı ve Siyaset
Devletin insanların birlikte yaşadığı yerde kurulma zorunluluğu vardır.
Devletin varlığı, devletin bir arada yaşama kurallarını belirleme ve uygulama hakkını kullanmasını gerektirir.
Peki, kuralları kim belirleyecek?
Yani egemenlik hakkı kimindir?
İnsanoğlu kullanacağı egemenlik yetkisini kimden alacaktır?
Egemenliğin kaynağı kimdir, neresidir?
Kainatı var edenin mutlak egemenliği konumuzun dışındadır.
O, egemenlik hakkını hiç bir kimseyle paylaşmaz.
O'nun mülkünde ve iradesinde ortağı veya yardımcısı yoktur.
Bu sebeple bizim konumuz beşeri egemenliktir.
Yani birlikte iş yaparken ve yaşama kurallarını belirlerken kullandığımız egemenlik hakkı kime aittir ve egemenlik hakkının sınırları nelerdir?
Egemenlik hakkını bizim adımıza kullanacak olan kişilerin bu hakkı nasıl kullanacağı ve mahiyeti; evrensel ve doğuştan sahip olduğumuz haklarımızı göz önünde bulundurarak insanlarla ilişkilerimizin meşru sınırlarının nasıl olacağını ve yeryüzünde yaşayan insanlara karşı tutumumuzu belirlemenin sınırlarının ne olduğu doğru belirlenmelidir.
Ve bu hakkın meşru sınırı nedir ve bu hak nereden alınırsa meşrudur?
Bu soruların önemli olduğunu düşünüyorum.
Günümüzde kapalı toplum kalmamıştır.
En uzak toplumlar dahi bilginin hızlı dolaşımı vesilesiyle ne olup bittiğinden çok kısa zaman diliminde haberdar olmaktadır.
Bunun yanı sıra sanatsal faaliyetler toplumların bilgi sahibi olmasında etkili olmaktadır.
Bir sinema filmi, bir edebi roman veya hikaye yahut bir şiirden bestelenmiş şarkı yeryüzünün değişik yerlerinde yaşayan farklı gelir grubuna, cinsiyete ve kültür grubuna ait insanların davranışlarını değiştirecek derecede karşılık bulmaktadır.
İnsanlar, devletler veya siyasi liderlerden çok sanat insanlarıyla ortak duygular ve hareketler oluşturmaktadır.
Öyle ki, bazen bu çabalar bir arada yaşayan insanların aidiyet duygularının bile önüne geçmektedir.
Bu bakımdan rijit -katı- aidiyet duygularına sahip toplumlarda bile ciddi toplumsal çatırdama ve kültürel itirazlar baş göstermektedir.
Bu tespitten sonra gelelim egemenlik meselesine.
Pek tabiidir ki günümüzde toplumlarını yönetmek sorumluluğu siyaset kurumu ve siyasetçiler üzerindedir.
Bu yetki yapılan seçimler eliyle seçilenlere verilmektedir.
Verilen yetki sınırsız değildir ve devletten alınan güçle istismarı veya suistimali ahlaki değildir.
Bu yönüyle;
Siyaset kurumu belirli bir ideolojik, sınıfsal veya dini inanca göre değil, toplumsal bütünlüğü koruyacak ve güçlendirecek politikalar geliştirmekle yükümlüdür.
Toplum adına egemenlik hakkını kullananlar kesinlikle bütün toplumun ?Özgürlük, adalet ve hayat standardını? yükseltecek siyasi, hukuki, sosyal ve ekonomik politikalar oluşturmak ve uygulamakla mükelleftir.
Yani, devleti yöneten irade topluma ?Renk, tat, koku ve biçim? vermek yerine, toplumun meşru taleplerine çözüm üretmekle vazifelidir..
Siyaset kurumu topluma ?Ahlak öğretmek yerine, toplumda var olan ahlak kurallarına göre, söylem ve pratik ortaya koymalıdır.?
Bunu yapmayan siyasetçiler toplumun bir veya birden fazla sosyolojik kesiminin hoşuna gidecek propaganda amaçlı çabalar içine girmeyi çare olarak görmektedir.
Bugün toplumun bir çok kesiminin tepkisini çeken, ayrıştırıcı üslup kullananlar yetki aldıkları toplum kesimlerine karşı adil davranmadıkları hususunda töhmet altındadır.
Bu töhmet her gün artarak devam etmektedir.
Adaletle ilgili tutumları öyle bir hal aldı ki, bırak toplum kesimlerini birlikte yol yürüdükleri arkadaşlarına karşı bile adil ve ahlaklı davranılmadığı yargısı iktidarın en zayıf noktası olarak görülmektedir.
İktidar sahiplerinin gösterdiği tavır ve aldığı pozisyon, siyasetin taassuba evrildiğini, ?Parti ve lider fetişizminin siyasette konuşma imkanını ortadan kaldırdığını? söylemektedir.
Ortaya konulan üslup ve tavır siyasetin birinci sorunudur.
Bu şekilde siyaset yapanların üslup sorunu olmasına rağmen, 'Ümmetin mümessili' gibi rol üstlenmeleri ve davranmaları siyaseten ciddi handikaptır.
Siyaset tarihimiz bu türden handikaplarla doludur ve hizmet üretmek ve adaletle yönetmek yerine, duygusal pompalama ve hamaseti tercih edenlere verilen egemenlik hakkının seçmenler tarafından seçimler marifetiyle ellerinden alındığı bilinmektedir.
Siyaset tarihimiz bunun örnekleri ile doludur.
Ders almak isteyenlere tavsiyemizdir.
Ülkemizin ve dünyanın siyaset tarihine iyi baksınlar.
Hatta kendi siyasi tarihlerine bakmaları bile yeterli olacaktır.
Seçmen, darbe girişimleri, muhtıra, kapatma davası ve 15 Temmuz kalkışmasında, seçilmiş iktidarın yanında durarak egemenlik hakkına sahip çıkmıştır.
Siyaset tarihinden öğrenecekleri çok şey var.
Unutulmamalıdır; beşeri anlamda egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.
Egemenliği kullanma hakkını suistimal etmek ve istismar etmek sürekli mümkün değildir.
Bu hakkın istismarı, millet nezdinde olduğu kadar, İslam noktay-ı nazarındanda tev'ili mümkün değildir.
Ülkemizin yeni yol arayışlarına odaklandığı, yeni umutlarla yelken açmak istediği günümüzde millete umut olmak isteyenlerin bu konuda gösterecekleri hassasiyet önem arz etmektedir.
Son söz olarak; siyaset katılaştıkça sorun üretirken, esnedikçe çözüm üretir.