Hukukçu Dr. İrfan Sönmez'in adından çokça söz ettiren, okuyucunun teveccühünü kazanmış ve tarihe not düşen kitabı: ''Kürt Sorunu mu? Devletleşme Sorunu mu?'
Hukukçu Dr. İrfan Sönmez'in adından çokça söz ettiren son kitabı 'Kürt Sorunu mu? Devletleşme Sorunu mu?' ile okuyucularının karşısına bir kez daha çıkıyor. Enpolitik olarak, tarihe not düşen ve önemli bir kaynak oluşturan bu kitabı, siz değerli okuyucularımızla okuma etkinliği teması ile her gün kısım kısım paylaşıyoruz... (Kitabı Bilge Oğuz Kitapevi (0212 527 33 65) veya Kitap Yurdu online kitap satış internet sitesinden edinebilirsiniz.)
'Kürt sorunu nedir' ile başlayan kitapta bugün ''Esat Gitsin Demek Aslında Ne Demektir?' başlığı açılıyor. İşte okumanın yirmi dokuzuncu kısmı...
AYRILIKÇI TERÖR
Galiba etnik milliyetçiliği besleyen politik hataları ve diğer nedenleri bitirdik.
Bitirmedik, saydığımız nedenlere bir de uzayan terör eklenebilir. Terörle etnik milliyetçilik karşılıklı olarak birbirlerini beslerler. Her başarılı eylem örgüte moral,etnik milliyetçiliğe taraftar kazandırır. Öcalan terör stratejisini üç aşamalı, stratejik savunma,stratejik denge,stratejik saldırı üzerine kurmuştur. Bu aynı zamanda Peru Aydınlık Yol hareketinin de eylem planıdır. Mahir Çayan da yazılarında bu stratejinin açılımını anlatmıştır. Stratejik savunma aşamasında örgüt eylem yapar ama savunma aşamasındadır. Zamanla öz güven kazanır, eylemleri sürekli hale getirir, alana hakim olmaya başlar bu noktada stratejik denge aşamasına geçilir. Devletin üstünlüğü gitmiş güçler dengelenmiştir. Eylemler sürdükçe örgütün motivasyonu artar,taraftarları çoğalır, milislerden istihbarat ve lojistik destek almaya başlar, devlet güçleri için alan gittikçe tehlikeli hale gelir, zamanla Karakollardan çıkılmaz olunur, bu aşama artık örgütün insiyatifi ele geçirip stratejik saldırı aşamasına geçtiği safhadır. Örgüt kendi kaynaklarına göre bir kaç defa stratejik saldırı aşamasına geçmiş,güvenlik kuvvetlerinin cesur,kararlı mücadelesi sonucu ilk aşamaya geri dönmüştür. Bu üç aşamada esas olan halkın,sivillerin pozisyonudur. Stratejik savunma aşamasında halk seyircidir. Devletin çabucak bu işi bitireceğini düşünmekte,olaylara müdahil olmamakta,duygularını saklamaktadır. Terör süreci uzadıkça, devlet bitirir kanaatinin yerini bitiremeyebilir düşüncesi almakta,örgüt vatandaşın gözünde devletin bitiremediği bir örgüt olarak büyümektedir. Uzayan her dakika biter kanaati bitmez ile yer değiştirmekte, devlete kafa tutmak örgüte sempati olarak geri dönmektedir. Stratejik denge aşamasında vatandaşın devlet bu işi bitiremez kanaati pekişmiş, duygularını açığa vurma korkusu izale olmuştur. Artık tarafını belirlemiş, korkusunu atmış, desteğini kuvveden fiile çıkaracak noktaya gelmiştir. Stratejik saldırı aşaması ise, galiba örgüt kazanacak,devlet kaybedecek düşüncesinin hakim olduğu merhaledir.Bu safhada örgüte sempati duyanların dışında, duymayanlar da kazanan tarafta olmak için dalga dalga karşı tarafa geçerler. Terörün uzadığı her dakika, devlet vatandaş ilişkilerinde yıkıcı sonuçlar doğurur.Bitmez,bitmeyecek kanaati,eninde sonunda verecekler aşamasına varır.
Onca kayba rağmen terörün inatla sürdürülmesi biraz da bu kanaati yerleştirmek için değil mi?
Terör, topluma ve dış dünyaya -toplumlar arası çatışma- olarak yansır. Bir arada yaşama iradesinin dumura uğradığı kanaatini uyandırır. Bölgeye ilgiyi canlı tutar. Etnik milliyetçiliğin sesini en iyi duyurduğu vasıta terördür.Uzadıkça dış dünyanın dikkatleri bölgeye yönelir.Uluslararası müdahaleye zemin hazırlar.İçeride büyük bir insan,kaynak ve zaman israfına neden olur. Maliyeti her geçen gün yükselir.Toplum o maliyeti ödemeye hazır değilse,sonunda etnik ayrılıkçıların taleplerini karşılamak zorunda kalır.Terör hem bir diz çöktürme,toplumun ve yönetenlerin iradesini kırma, hem de bir propaganda şeklidir. Bir dönem sağda solda yükselen ver kurtul sesleri -uzayan terörün zihinlerde yaptığı tahribatın-sonucudur. Bu bir irade ve asabiyeler savaşıdır. Mevzisini her hal ve şartta korumaya kararlı olan kazanır. Terör örgütleri karşılarındaki iradeye göre hareket ederler. Zaaf gördükleri zaman saldırılarını yoğunlaştırarak o gediği büyütmeye çalışırlar. Güvenlik güçleri terör örgütü ile savaşını defalarca kazandı. Her saldırıya misliyle mukabele etti. Ama terörün izm boyutu ile ilgili mücadelede aynı başarı gösterilemedi.Bundan sonrası siyasi iradenin göreviydi. Askeri alanda kazanılan başarı ideolojik ve politik alanda tekrar edilemedi.Bu da her defasında terörün küllerinden yeniden dirilmesine neden oldu. Uzun süreli terör sadece maddi açıdan değil, manevi açıdan da yıkıcıdır. Çözüm sürecinde toplumun sessiz kalmasının arkasında biraz da bu manevi yıkım vardı. Madem öyle bitmiyor, bari böyle bitsin diyerek toplum susmayı tercih etmiştir.
İlk zamanlar çocuklarının dağa çıkmasından aileler utanırdı, hatta başlarda çocuklarının cenazelerini kabul etmeyenler bile oldu,sonra örgüte çocuk vermek bir itibar ve saygınlık vesilesi haline geldi.
Niye böyle oldu,çünkü örgüte katılım özellikle küçük yerleşim yerlerinin(köy,mezra,kasaba) sosyolojisini değiştirdi. Toplumsal ilişkileri farklılaştırdı. Önce çocuklarının örgüte katılmasından rahatsız olanlar sonra bunun kendilerine kazandırdığı toplumsal konumu fark ettiler. Çocuğu dağda olanlarla olmayanlar arasında bir hiyerarşi oluştu. O tarihe kadar ezilen,adam yerine konulmayan biri, çocuğu dağa çıkınca birden bire köyün en sözü dinlenen,en çok korkulan ve köy hiyerarşisinde en önde olan adamı oldu.Dağda çocuğu olanın arkasında örgütün olduğu düşünüldü. Bu ayrıcalık diğer köylüleri de çocuklarını dağa göndermeye teşvik etti. Şayet köyde bir kaç ailenin çocuğu dağdaysa bu defa köydeki hiyerarşi dağdaki çocukların örgüt içindeki konumuna göre belirlendi. Çocuğu komutan olan, diğerlerinin önüne geçti.Çocukların dağa çıkmasının ailelerine kazandırdığı itibar ve saygınlık bir çok ailenin çocuğunu dağa göndermesine sebep oldu.
KÜRT,TÜRK,LAZ,ÇERKEZ SÖYLEMİ...
Burada bir parantez de siyasi iktidarların söylemlerine açmak gerekmez mi,hemen her toplantıda,mitingde,Kürt,Türk,Laz Çerkez söylemine baş vuruldu,bunun sorunu çözmeye ne faydası oldu?
Etnik kışkırtmalarla karşı karşıya olan ülkelerin siyasetçilerinin söz ve söylemlerine dikkat etmeleri gerekir. Karşı tarafa malzeme olacak,tezlerini güçlendirecek ifadelerden kaçınmalıdırlar. Sorumlu,dikkatli bir dil kullanmalıdırlar.Siyasette hiç bir söz boşlukta kalmaz,iyi niyetle söylenmiş bir söz bağlamından çıkarılarak farklı amaçlarla kullanılabilir.Kürt,Türk,Laz,Çerkez söylemi Türkiye'nin etnik bir mozaik olduğunu söyleyenlerin söylemidir.Etnik hareketler yalnız olmadıklarını göstermek, biraz da diğer aidiyetleri kışkırtmak için bu söyleme baş vururlar. Bu üst kimliği ret eden, alt kimlikleri onun yerine ikame eden, son derece hatalı bir ifade biçimidir. Bütünlükçü bir toplum yapısı yerine parçalı bir toplum yapısını kabul etmektir. Zaten etnik milliyetçiliklerin birinci hedefi de budur:Önce üst kimliği tahtından indirip, toplumu kabileleştirmek.Ardından sistemi alt kimliklere göre yeniden dizayn etmek. Her şey bu kabul ile başlar. Çünkü uluslararası antlaşmalar milletlerin eşitliği üzerine kurulmuştur. Bir coğrafyada bir kaç milletin varlığını kabul ettiğiniz zaman eşitlik ilkesi gereği, kendi kaderini tayin hakkını da kabul etmiş olursunuz. Bu da özerklikten bağımsızlığa kadar giden bir haklar silsilesi demektir.Üstelik bu hitap gerçekçi de değildir. Karadeniz bölgesi toptan laz olarak mütalaa ediliyor. Bu bilinçli bir kimlikleştirme faaliyetidir. Halbuki Laz'lar, Hemşin civarında 50-60 bin civarında bir nüfusa tekabül ederler. Çerkez'ler bugün kültürel olarak en Türkleşmiş unsurdur. Türk kavramı etnik bir kavram değildir,onlarla birlikte kullanılması ya cehaletin, yahut kötü niyetin bir ürünüdür. Bu söylem, etnik aidiyetleri kışkırtmaktan başka işe yaramamıştır.Üst kimlik çekilip alınınca alt kimlikler arasında bir -asabiyeler- rekabeti başlar. Asabiyelerin yarıştığı bir yerde birlik olmaz,tam tersine kimlik çatışmaları olur.
-Aklıma Amerika Birleşik Devletleri geliyor. Amerika'da Amerikalı yok ama bir Amerikan milleti var. 1776 yılında kurulduğuna göre tam 251 yıllık bir devlet.Kimse etnik kökenini Amerikan olmanın önüne çıkarmıyor. ABD başkanları halka hitap ederken İrlandalı,Alman,İngiliz,İtalyan,Arap veya Afrikalı kardeşlerim diye hitap etmiyor.
Ederse Amerika mensubiyeti, Amerikanlılık diye bir şey kalmaz. Yamalı bir bohçaya döner,ilk sarsıntıda parçalanıp gider. ABD'nin 28. başkanı Wilson,Amerika gruplardan oluşmamıştır. Amerika'da özel bir milli gruba tabi olduğunu düşünen kişi henüz Amerikalı olamamıştır,[1] der.Wilson,kendi kaderini tayin hakkını da içine alan 14 ilkeyi uluslararası ilişkilere getiren kişidir. Ama kendi ülkesinde farklı aidiyetleri,gruplaşmaları kabul etmemiştir. Amerika için bilim insanları -eritme kabı- ifadesini kullanıyorlar. Geleni kendinleştiren baskın bir kültürü var.Amerikan olmak, oraya gelenlere İtalyan,Alman,İrlandalı vs olmaktan daha cazip geliyor. ABD'nin tutkalı kimliğinin cazibesidir. İnsanları düne değil yarına, geçmiş kimliklere değil kazanılacak kimliğe odaklıyor.Özgürlükçü bir yönetim biçimiyle insanların içinde -öfke birikimleri-oluşmasına engel oluyor.Her şeyi konuşabilen bir birey, içinde bir şey biriktiremez.Biz de böyle bir kültür yok.ABD işgal,ihanet yaşamamış bir ülke,biz işgallerin,ihanetlerin,savaşların her türlüsünü görmüş bir milletiz. Geçmiş bize farklı bir kültür oluşturdu.İnsanların etnik kökeni, kimliği ile ilgilenmenin biraz da -yaşanan tecrübelerle- ilişkisi var. Bu coğrafya'da bir ihanetle karşılaşıldığı zaman ilk sorulan soru ihanet edenin etnik kimliğidir. Biri hainlik etmişse mutlaka başka bir millettendir. Onun için ABD'yi tıpatıp taklit edemeyiz.Ancak insanlığın her tecrübesinden yararlanmak, sorunlarımızı çözmede bize yardımcı olur. Son yıllarda kullanılan politik dil,milli aidiyete büyük darbe vurmuştur. Yönetenler ülkeyi bölmek isteyenlerle aynı dili kullanmamalı,bu etnik tuzağa düşmemelidirler.
MEDYANIN OLAYLARI SUNUM BİÇİMİ
-Sadece yönetenler mi,basının, bilim dünyasının da aynı hassasiyeti göstermesi gerekmez mi?
Teröre,bölücülüğe karşı kullanılan dil çok önemlidir. Siyasetçilerin sözünü ağızlarına mikrofon dayayarak ülke sathına yayan, basındır. Etnik milliyetçiliği besleyen bir çok sebep saydık hiç şüphesiz bunlardan biri de yazılı ve görsel basındır. Terör bir propaganda biçimidir, onun için silahlı propaganda diye ifade edilir. Terörist eylem yaparken bazı sonuçlar elde etmeye çalışır. Topluma korku salmak, örgütün adını duyurmak,yandaşlarına cesaret vermek, siyasi iktidarları emellerine ram olacak noktaya getirmek gibi. Basın haberleri verirken -örgütün-amaçlarını gözeterek buna çanak tutmayacak bir yayıncılık yapmak zorundadır.Hiç bir haber toplumun güvenliği ve ülke bütünlüğünden önemli değildir. Ülke menfaatleri gazetecilikle takas edilebilecek bir şey değildir. Haberleri abartarak vermek,teröristleri kahraman gibi göstermek,militanlığı romantikleştirmek, örgütü ve eylemlerini gündemde tutmak,toplumu umutsuzluğa sevk etmek terör örgütlerinin en çok istediği yayın biçimidir. Sorumlu yayıncılık bunların hiç birini yapmaz.
-Bunların çoğu yapıldı, hatta teröristlerden çok güvenlik güçleri eleştirildi?
Örgütü övemiyorsan, düşmanını döv diye bir slogan var. Terör örgütlerine hizmet etmenin bir şekli de budur. Çoğu yerde yasalar suç ve suçluyu övmeye müsaade etmez.Bu gibi durumlarda onunla mücadele edenler hedefe alınarak çeşitli bahanelerle pasifleştirilmeye çalışılır. Sivil hedeflerin vurulduğu iddia edilir,kötü muameleden bahsedilir, orantısız güç kullanıldığı söylenir, amaç mücadele edenlerin azim ve kararlılıklarını kırmak,onlara çeşitli blokajlar uygulayıp,morallerini bozarak mücadele edemez hale getirmektir.Moral bozmanın sayısız şekli vardır:Bu bazen onlarca şehidin verildiği bir terör saldırısının, bir mankenin aşkından daha küçük bir haber olarak verilmesi şeklinde olur. Bazen yapılan bir operasyonla ilgili soruşturma başlatıldı şeklinde olur.Bazen kan gövdeyi götürürken abartılı eğlence programları düzenleyerek olur.Bazen terörist sayısı ve ellerindeki silahları abartarak olur. Bazen yüzlerce insanımızın katil veya katilleri ile röportaj yapıp onları bir halkın temsilcisi gibi sunmakla olur. Bunların hepsine çeşitli zamanlarda tanık olduk.PKK bir kurşun sıktı,basın o kurşunu alıp ev ev dolaştırdı. Örgüt sözcülerinin belli amaçlar güden beyanlarının borazanlığını yaptı.
-Daha ne kadar şehit vereceğiz gibi başlıklar atılıyordu.Belli ki dertleri şehitlerimiz değildi?
Kimin hangi amaçla bu başlıkları attığını bilebilecek durumda değilim. Çünkü bu söz üzüntü ve elemden dolayı söylenebileceği gibi,vatandaşı tahrik etmek,siyasi iradeyi mücadeleyi durdurmaya zorlamak için de atılmış olabilir.Niyet okuyarak belirleme yapmak bizi doğru sonuçlara götürmez. Doğru olan, bu tür farklı anlamlara gelebilecek ifadeler kullanmak yerine terörü lanetleyen,milletin moralini yükselten,ülkeyi yönetenleri kararlı durmaya teşvik eden yayınlar yapmaktır.Örgütün güç gösterisi olan eylemlerini haber yapmamaktır.Şehit veriyoruz öyleyse mücadeleyi bırakalım intibaı uyandıracak yayınlardan kaçınmaktır. Teröristlerin moral motivasyonlarını bozacak mesajlar medya üzerinden verilir. Medya görevini doğru yapmaz, yayın politikasını milli menfaatler üzerine kurmazsa, ülkeye değil,onu parçalamak isteyenlere hizmet eder.Yaklaşık 40 yıldır terörle boğuşuyoruz. Cumhuriyet tarihinin en büyük gailesi ile karşı karşıyayız. Bu öyle bir bela ki ya biz onu yiyeceğiz ya o bizi yiyecek. Bunun ortası yok. Ama görsel ve yazılı medyanın yayın politikasına bakın;terör örgütünü itibarsızlaştıran, bölge halkına bölünmenin vereceği zararları anlatan,örgüt içi infazlara dikkat çeken kaç yayın var? Şurada şu kadar terörist etkisiz hale getirildi, bu kadar şehit verildi gibi haberler -terör karşıtlığını beslemez.Son Hendek terörizminde de -insan hakları-kisvesi altında bir sürü yalan yanlış yayın yapıldı. Siviller vuruluyor diye yaygara koparanlar oldu.Bu hendekler niye kazıldı diye sorması gerekenler bu hendekleri niye kaldırıyorsunuz diye sordular. Basın iyi bir imtihan vermedi. Olayları bir Alman,bir Fransız, bir İngiliz gibi yorumladılar.Örgüt vermek istediği her mesajı Türk matbuatı üzerinden verdi. Bunu da etnik milliyetçiliğin kar hanesine yazabilirsiniz.
-Terörle mücadele politikasını sorgulayan,tarihimizi,kültürümüzü sanık sandalyesine oturtan yayınlar yapıldı...
Tarih sorgulamak için değil ders almak, günümüzde yaşanan problemlerin köklerine inerek çareler bulmak için okunur.Çünkü, sebepler ortadan kaldırılmadan sonuçlar yok edilemez. Aynı zamanda tarih bir kimlik oluşturma, ecdatla,köklerle irtibat kurma aracıdır. Tarihsiz millet kör ve hafızasızdır. Büyük olaylara vaziyet edecek tecrübe birikimine sahip olmadığı için yolunu bulamaz,başını oradan oraya vurur. Hatırlar mısınız bir zamanlar moda bir deyim vardı; kendinizle,tarihinizle yüzleşin diyorlardı. Türk medyasının en rağbet ettiği kavramlardan biriydi. Yüzleşme veya sorgulama, içinde suçlama imasını taşır.Emperyalizmin en çok kullandığı yol ve yöntemlerden biridir. Amaç, potansiyel tehdit olarak görülen milletlerin, milli bilinçlerinin,tarihlerinin ve benliklerinin sorgulanarak aşındırılması, milli duygularının yok edilmesidir.Recep Doksat, bunun etnik psikiyatri aracılığıyla yapıldığını söyler. Önce o ulusun tarihsel varlığı sorgulamaya açılır,mesela Türkler kendilerini kahraman bir millet olarak mı görüyorlar, onlara ne kadar korkak oldukları gösterilir.Yahut atalarını çok mu seviyorlar,atalarının ne kadar sıradan insanlar olduğu anlatılır,tartışma kültürü adı altında o ulusu ulus yapan değerlerin hepsi bir mücrim gibi sorgulanır. Tartışma sonunda, elde -tutunacak- bir değer bırakılmaz,milli refleksler tek tek yok edilir.Toplum, milli varlığına yönelik saldırılara karşı koyamaz hale gelir.Medya'nın terörü sorgulamak yerine onunla mücadele edenleri , Ermeni mezalimi yerine tehciri,Fatih'i,Abdülhamit'i,Atatürk'ü sorgulaması hep bu maksada matuftur.Bu tip yayınlarla Kürtlere karşı Türkler bir suçlu gibi takdim edildiği için toplum suçluluk kompleksine sürüklenir, mücadele edemez hale gelir. Sık sık dile getirilen, Atatürk Kürtlere özerklik sözü vermişti iddiasının arkasında yatan da budur.Amaçları bizim, Atatürk Kürtlere kalleşlik etmişti, adamlar isyan etmekte haklılar diye düşünmemizdir. Görüyor musunuz, bir taşla kaç kuş vuruyorlar?Kürtlere haksızlık eden bir millet,kalleşlik eden tarihi bir şahsiyet ve tabi bütün bunlar karşısında silaha sarılmakla haklı olan bir örgüt. Bir kaç istisna dışında,medya hiç bir zaman sorumlu yayıncılık yapmadı, hala da yapmıyor.
[1] Antony Cassese, Self-Determitaion of Peoples, Cambridge Üniversty Press,1998,s,23
(Yarın 'ETNİK MİLLİYETÇİLİK NE İSTİYOR?' bölümü ile devam edecek)