Hukukçu Dr. İrfan Sönmez'in adından çokça söz ettiren, okuyucunun teveccühünü kazanmış ve tarihe not düşen kitabı: ''Kürt Sorunu mu? Devletleşme Sorunu mu?'
Hukukçu Dr. İrfan Sönmez'in adından çokça söz ettiren son kitabı 'Kürt Sorunu mu? Devletleşme Sorunu mu?' ile okuyucularının karşısına bir kez daha çıkıyor. Enpolitik olarak, tarihe not düşen ve önemli bir kaynak oluşturan bu kitabı, siz değerli okuyucularımızla okuma etkinliği teması ile her gün kısım kısım paylaşıyoruz... (Kitabı Bilge Oğuz Kitapevi (0212 527 33 65) veya Kitap Yurdu online kitap satış internet sitesinden edinebilirsiniz.)
'Kürt sorunu nedir' ile başlayan kitapta bugün ''Etnik Milliyetçilik Ne İstiyor?', 'Hedef Devlet Olmak', 'Özerklik Sınır Çizmektir' başlıkları tartışılıyor. İşte okumanın otuzuncu kısmı...
ETNİK MİLLİYETÇİLİK NE İSTİYOR?
İsterseniz bir de etnik milliyetçiliğin talep yahut şikayet listesine bakalım. Çözüm sürecinden önce de sonra da bir sürü şey konuşuldu. Ana dilde eğitim,özerklik, federalizm,yeni bir anayasa vs. Bu talepler kabul edilseydi her şey bitecek miydi? İkinci sorum; bu taleplerin kabul edilmesi bizi nereye götürür?
Başta bir sorunu çözmek için önce onu anlamak gerekir demiştim.Ana dilde eğitim,yeni bir tarih, şanlı bir geçmiş,icat edilmiş gelenekler, bunların hepsi ulus inşa etmenin araçlarıdır. Milliyetçilik bir devlet kurma doktrinidir. Eğer ortada ulus olabilmiş,milli bilince sahip bir topluluk yok ve önünde engeller varsa, ulus inşası milliyetçiliğin önceliği haline gelir. Bir ulus niye imal edilir, bunun tek bir cevabı vardır,iç ve dış şartları oluştuğunda devlet olmak için. Etnik milliyetçiliğin tüm talepleri devlet olmak içindir. Kürt sorunu dedikleri şey de -devlet olmanın önünde duran- engellerdir.Ortada gerçek bir milliyetçilik varsa onu tatmin edecek tek şey devlet olmaktır.
HEDEF DEVLET OLMAK
-Başka türlü tatmin edilemiyorsa devlet olmadan bu iş nasıl çözülecek?
Milliyetçilik devleti hedefler, ona bunun olamayacağını göstermek size düşer. Bir tarafta oldurmak isteyen, bir tarafta oldurmak istemeyen vardır. Bu iki irade uzun süre çatışır,sonunda bir taraf amacına ulaşamayacağını anlar, talep çıtasını aşağı çeker.Milliyetçiliğin ateşi her zaman aynı düzeyde olmaz. Bazı olaylar ateşini harlar, askeri başarılar,kantonlar,diğer bölgelerde kazanılan mevziler,uluslararası toplumun desteği gibi... Bazıları ateşini düşürür;askeri yenilgiler,toplumsal desteğin azalması,itibar kaybı,uluslararası toplumun ilgi ve desteğinin yitirilmesi gibi. Önemli olan milliyetçiliğin ateşini düşürecek bir politika ve strateji izlemektir.Vermek, çoğu zaman milliyetçiliğin iştahını kabartmaktan başka işe yaramaz.
-Hiç bir şey verilmemeli mi?
Devletleşme amacına hizmet edecek hiç bir şey verilmez. Ama uluslararası toplum tarafından kabul görmüş insani talepleri vermek için de kimsenin istemesi gerekmez.Ayrıca bu bir al-ver meselesi de değildir. Demokratik bir devletin vatandaşlarına karşı ödevidir. Zorla alınan veya öyle alındığı düşünülen hiç bir hak devlete itibar kazandırmaz.Aksine örgütün kazanç hanesine yazılır.Hakkın öznesi bireydir. Dolayısıyla temel hak ve özgürlükler -bireyi-odak alarak tanzim edilmelidir.Uluslararası antlaşmaların çoğunun öznesi de bireydir. Dolayısıyla herkesin fert fert demokrasi talep etme hakkı vardır ve buna layıktır.Ancak kolektif taleplerin amacı toplumun genelinin içinden bir gruba bazı ayrıcalıklar tanımaktır ki bunun birleştirici olmaktan ziyade ayrılıkları derinleştirmeye yaradığı görüldüğü için dinlenmesi mümkün değildir.Toplumun rahminde başka bir toplum inşa etmek, devletin rahminde başka bir devlet inşa etmek gibidir. Şimdiye kadar toplumları barıştırdığı,bütünleştirdiği görülmemiştir. Mesela, 1978 tarihli İspanya anayasası ile birlikte İspanya 17 özerk bölgeye ayrıldı. Aslında özerklik talebi Bask bölgesi ile Katalan bölgesinin talebiydi. İspanya, sadece iki gruba ayrıcalık tanıyor olmamak için bütün İspanya'yı özerk bölgelere ayırmış, farklı derecelerde özerklikler vermiştir.Sadece iki bölgeye verilen özerklik, o iki bölgenin toplumun kalan kesiminden farklı olduğunu kabul manasına geleceği için kendince özerkliği genelleştirerek tedbir almıştır.
-Peki Özerklik bu bölgelerdeki ayılıkçı talepleri durdurdu mu,sizin deyişinizle milliyetçiliğin ateşini düşürdü mü?
Düşürmedi,tersine daha da harladı.Özerkliğe rağmen ETA terörü 17 yıl daha devam etti. Arkasındaki toplumsal destek kaybolmaya yüz tutunca -bağımsızlık hakkını saklı tutarak- silahlı eylemleri bıraktı. Esas sebep Fransa'nın ETA'ya kapılarını kapaması,mali kaynaklarının tükenmesi,Bask halkının artık yeter diyecek noktaya gelmesidir. Katalan milliyetçiliği teröre pek bulaşmadı.1978 Anayasasının verdiği hakları iyi değerlendirdi.Katalancayı bölgede birinci dil haline getirdi. İspanyolcayı bölgeden kovdu. Kendi meclisi, başbakanı ve bir çok bölgesel yetkisi olmasına rağmen Katalan milliyetçiliği tatmin olmadı, 2015 yılında merkezi yönetimin itirazına rağmen bağımsızlık referandumu düzenlendi. Katalanların yüzde 85'i bağımsızlık yönünde oy kullandı.Geriye kalan yüzde 15 zaten İspanyollarla diğerlerinden oluşuyordu.İspanya şu an üniter yapısını kaybetmiş, adı özerklik olmasına rağmen fiilen federe devletlere bölünmüş durumda.Zamanında farklı kesimleri milli bütünlüğe bağlayacağı düşüncesiyle verilen özerklikler tam tersi sonuçlar doğurarak etnikleşmeyi daha da hızlandırdı. İspanya, her an parçalanma kabusu yaşayan bir ülke. İspanya?nın encamını sosyalist filozof Fernando Savater şöyle özetliyor; ?Özerklik isteyen iki bölgeyi 17?ye çıkardık. Yerelleşmeyi demokrasinin olmazsa olmazı sayıyorduk, ama bugün egoizmi beslediğini, eşitlik ve dayanışma duygularını tahrip ettiğini, neredeyse demokrasi ve özgürlüğün düşmanı olduğunu gördük. Kamu yararı, ortak refah, ortak değerler ve ortak aidiyeti yitirdik. Ayrılıkçılık, bölgecilik ve bölgesel milliyetçilik, fırsatçı bir hastalığa dönüşerek, zayıflayan organizmalara saldırıyor. Koskoca İspanya?yı mahvettik. Bundan nasıl kurtulacağız bilmiyoruz. [1]
- O kadar uzağa gitmeye de gerek yok,yanı başımızda bir Kuzey Irak var?
Özerkliğin sonunun nereye vardığını göstermek açısından Kuzey Irak çarpıcı bir örnek.2008 yılında Özerklik kazanan Kuzey Irak Kürt yönetiminin kendi ordusu,kendi televizyonu,kendi yerel hükümeti var.Eğitim,sağlık tamamen kendilerine bırakılmış durumda, merkezi hükümet dış temsil dışında neredeyse hiç bir şeye müdahale edemiyor. Öyle ki Musul-Kerkük petrolünün geliri bile Barzani yönetiminin elinde. Resmi dil Soranice.İstedikleri her şeyi aldılar. Bu yetti mi hayır! Eylül ayında bağımsızlık referandumu var. Özerklik sadece Barzani'ye kendi ordusunu,kurumlarını,devletin alt yapısını hazırlamak için zaman kazandırdı. Saddam devrildikten hemen sonra bağımsızlık ilan edebilirlerdi. Ama o zaman bugünkü sınırlara ulaşamayacaklar, muhtemelen Musul ve Kerkük bugünkü sınırların dışında kalacaktı.On yıl beklediler iç ve dış konjonktür müsait olunca, bağımsızlık referandumu yapacaklarını ilan ettiler. Bu da özerkliğin özgürlüğe giden yolda bir ara istasyon olduğu iddialarını doğruluyor.
-Başka örnekler de var, mesela Güney Sudan örneği
Güney Sudan,Kanada'da Quebec, kendi tarihimizde Sırbistan,bunların hepsi özerklik-bağımsızlık yolculuğunun farklı örnekleridir. Sudan'ın güneyinde Hıristiyan azınlık kışkırtılarak, uzun süreli bir terör süreci yaşandı.İki milyonun üstünde insan hayatını kaybetti.ABD ülkesinin bölünmesini istemeyen Ömer El Beşir'i istenmeyen adam ilan etmiş,BM soykırım yaptığı gerekçesi ile tutuklama kararı vermişti. Ülkesinden dışarı çıkamayan El Beşir başta ABD ve İsrail olmak üzere Batı'nın bastırması ile Güney Sudan'a özerklik vermek zorunda bırakıldı. 2005 yılında Özerklik alan Güney Sudan, 2011 yılında bir referandumla bağımsızlığına kavuştu. Kuzey Sudan'da resmi dil Arapça, nüfus Müslüman'dır. Güney Sudan'da resmi dil İngilizce, din Hıristiyanlıktır. Ayrışmanın nedeni Güney Sudan'da yaşayan Hıristiyanları korumaktan ziyade bölgedeki zengin petrol kaynaklarını Sudan hükümetinin denetiminden çıkarmaktı. Bizde Sırbistan Rusya'nın bastırması ile 1812 de Bükreş antlaşması ile bazı ayrıcalıklar elde etti,1829'da Özerk,1878'de bağımsız oldu.Kanada 10 eyaletten oluşuyor,bunlardan biri de Quebec. Kendine ait hükümeti,meclisi hatta Sosyal Güvenlik sistemi var. Bölgeye gitmek isteyenler Quebec yönetiminden vize almak zorunda.Eğitim,sağlık hizmetleri, asayiş tamamen Qebec hükümetinin kontrolünde. Çıkarılan dil yasaları ile Fransızca bölgenin hakim dili haline getirildi. Quebec bağımsız bir devletin sahip olabileceği her şeye sahip. Federal yönetim ayrılıkçılığı durduracağı düşüncesi ile bir çok yetkisini devretti. Buna rağmen bu devletimsi yapı Quebec'lileri tatmin etmedi. 1980 ve 1995 yıllarında iki ayrı bağımsızlık referandumu yapıldı,birinci de yüzde 40'a 60, ikinci de yüzde 49'a 51 ile bağımsızlık ret edildi.
Başka örnekler de var, yanılmıyorsam Sri Lanka hükümeti de Tamil Kaplanlarına geniş bir özerklik vermiş,yine de terör ve ayrılıkçılığı önleyememişti.
Sri Lanka, uzun yıllar Maocu Tamil Kaplanları ile mücadele etti.[2]Örgüt hem geniş bir toplumsal tabana dayanıyordu, hem de Hindistan'ın Tamil bölgesinden büyük yardım alıyordu. Kaplanlar, bir süre ülkenin bir kısmını denetim altına bile aldılar.Kara,Hava,Deniz Kuvvetleri vardı. Dünyada uçak ve gemilere sahip belki de tek terör örgütü idi. Sri Lanka, örgütle mücadelede uzun süre mesafe alamadı. Bir çok defa görüşmeler yapıldı,taraflar Oslo'da bir araya geldiler.Dört ayrı barış süreci oldu. Merkezi yönetim örgütün hakim olduğu bölgelere geniş bir özerklik vermeyi kabul etti,yasalar çıkardı,ancak örgüt eylem yapmayı sürdürünce 2007-2009 yılları arasında topyekün bir savaş başlattı. İki yılda lider kadrosu dahil 22 bin militanı etkisiz hale getirerek, örgütü kesin olarak yenilgiye uğrattı. Bugün Tamil ayrılıkçılığının sesi tamamen kesilmiş durumda.Bütün bu örnekler özerkliğin etnik milliyetçiliğin hararetini kesmeye yetmediğini, daha fazlasını istemeye teşvik ettiğini gösteriyor.Daha önce de ifade ettiğimiz gibi ayrılma taleplerinin arkasındaki asıl neden, ulusal kimlik ve milliyetçiliktir.Özellikle Kanada-Quebec örneği milliyetçi taleplerin dilsel ve kültürel hakların tanınmasıyla bertaraf edilmesinin kolay olmadığını göstermektedir.
ÖZERKLİK SINIR ÇİZMEKTİR
Özerkliğin mahsuru sadece bazı yetkilerin devredilmesi yahut bir ara istasyon olması mıdır?
Keşke sadece orada kalsaydı.Özerkliğin en önemli sakıncalarından biri sınır çizmesidir. Diyelim ki, on ili birleştirerek bir özerk bölge kurdunuz, bu aynı zamanda on ilden oluşan bir sınır çizmektir. Daha önce milliyetçilerin kafasında bir tahayyülden ibaret olan vatan algısını kendi elinizle gerçekleştirmektir. Oliver Roy, Sovyetlerin dağılması ile bağımsızlıklarına kavuşan ülkelerin çoğunun(özellikle Türk Cumhuriyetlerinin) sınırlarını Sovyetlerin çizdiğini söyler. Ruslar Türkleri parçalamak için bir etni-bir toprak formülasyonu ile var olan bütün sınırları feshedip, 1924 de yeni sınırlar çizmiş,1936'da Müslüman Cumhuriyetlerin toprak çerçevesini nihai hale getirmiştir. Sovyetler dağılınca yeni devletler tam da bu sınırlar üzerinde kurulmuştur.[1] Türkistan, Sovyet hegemonyasına girdiğinde bu sınırlar yoktu. Bu sınırlar çizilmese muhtemelen bu sınırlarla tanımlanan bir vatan algısı olmayacaktı.Bir başka örnek Bask ve Katalan özerklikleridir. 1930'lu yıllarda her iki bölgeye sınırları belli özerklikler verilmiştir. Franko bu özerklikleri ortadan kaldırınca her iki bölge özerklik taleplerini otuzlu yıllarda çizilen sınırlar üzerinden dile getirmişlerdir.Otuzlu yıllarda çizilen sınırlar, yetmişlerde vatan tasavvurunun sınırları olmuştur.İnsanlar veya toplumlar bir kez ulaştıkları düzeyi kazanılmış hak sayarlar ve o noktadan geri düşmeye razı olmazlar.[2]Milliyetçiliğin sınır bilinci vardır.Mensuplarında sınırları belli bir vatan tahayyülü oluşturur.Kürt milliyetçiliğinin dört parçalı Kürdistan tahayyülü bu gerçeğin ifadesidir. Bir toplumda farklı vatan tahayyüllerinin oluşması, muhtemel bir savaşta farklı tutum ve davranışların ortaya çıkmasına neden olur. Bu noktada Kobani eylemlerini bir defa daha hatırlamakta fayda var. IŞİD, Kobani'yi kuşattığında Türkiye'de herkesin tepkisi aynı olmadı. Kürt milliyetçileri vatan tasavvurlarının sınırları içinde olan bir toprak parçasının işgal edildiğini düşünerek daha sert tepki gösterdiler. Toplumun bir kısmı ise hiç ilgi göstermedi, çünkü vatan tasavvurlarında Kobani'ye yer yoktu. Ulus inşasının önemli merhalelerinden biri farklı bir vatan algısı uyandırmaktır. Ortadoğu'da cereyan eden olaylara gösterilen tepkilerde bu algı farklılığını görmek mümkündür.Suriye Kantonları bazıları için vatanın özgürlüğü, bazıları için tehdittir. Barzani'nin bağımsızlık referandumu bazıları için bir hak, diğer bazıları için Türkiye'nin geleceğine yönelik bir girişimdir.Bu, toplumun vatan algısında çatışmaya varacak bir ayrışmanın olduğunu göstermektedir.
[1] Oliver Roy,Yeni Orta Asya,İstanbul,2.b.,Metis Yayınları,2009,s,99-100
[2] Baskın Oran,Kalkık Horoz,Ankara,2.b,Bilgi Yayınevi,1998,s,264
[1] Sadi SOMUNCUOĞLU,Ortak Vatan,Türkiye ve Kürdistan,Yeniçağ Gazetesi,11.07.2015
[2] Ahmet Akif Mücek,Sri Lanka'da Barış Süreci Nasıl Gelişti,Neden Yürütülemedi,İstanbul,Belge Yayınları,2016,350-380
( Yarın, 'VATAN ALGISININ FARKLILAŞMASI' ile devam edecek )