Prof. Dr. Turan Güven'in Anısına...

Prof. Dr. Turan Güven

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Gençlik Kolları Genel Başkanlığı, ÜLKÜ-BİR Genel Başkan Yardımcılığı, ÜNAY Genel Başkanlığı Selçuklu Vakfı Genel Başkanlığı ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkan Yardımcılığı gibi pek çok önemli görevde bulunmuş,ömrünü vatana, millete, ilme ve irfana adamış, Ülkücü camianın fikir değerlerinden, Prof. Dr. Turan Güven saygı ve rahmetle yad ediliyor...

Geçtiğimiz hafta hakkın rahmetine yürüyen Prof. Dr. Turan Güven'in anayasa referandumu öncesi Enpolitik köşe yazarımız Mustafa Toygar ile yaptığı bir röportajı bu vesile ile tekrar yayınlıyoruz. Mekanı Cennet olsun...


İşte Turan Güven'in o röportajı:

Mustafa Toygar- Sevgili Hocam, Anayasanın 18 maddesini değiştirerek ne yapılmak isteniyor? Buna sistem değişikliği diyen de var, rejim değiştiriliyor diyen de... Sizce hangisi oluyor? 

Turan Güven- Yapılan iş, daha doğrusu yapılmak istenen iş, parçalı bir Anayasa değişikliği ile birlikte bir sistem değişikliğidir. ?Rejim değişikliği? ile ilgili ne bir niyet, ne de bir metin görüyorum ortada...  Türkiye?nin bugün geldiği noktadan dünyaya baktığımızda, mevcut yerleşik sistemle 21?inci yüzyılı çıkaramayacağımızı açık-seçik görüyoruz. Bugüne kadar yolsuzluk, yoksulluk, siyasal istikrasızlık ve kaos üreten; her türlü esneklikten uzak, insanların yeteneklerini körelten, devamlı problem üreten ve insan öğüten bir sistemle idare edildik. Bu sistem içinde, artık Türkiye?nin problem çözme yeteneği tükenmiştir. Sivil siyaset kurumu, darbecilerin yaptığı Anayasayı değiştirmek için tam 36 yıl beklemiştir. Dikkat edin, değişiklikler parça bölük yapıldığı için, yine de bir çırpıda yapılmış sivil bir anayasadan söz edemiyoruz. Tümüne baktığımızda, belki de ortaya ruhsuz bir metin çıkacak... Ana muhalefet partisi kaba kuvvet gösterileri ile Türkiye?nin zamanını çalma yerine, keşke böyle tarihi bir süreçte bu metne olumlu birkaç cümle ile katkıda bulunmuş olsaydı; ama yapmadı.

Mustafa Toygar- Siyaset bilimciler demokrasi ile yönetilen ülkeleri incelemiş, uygulama biçimlerini üç kategoriye ayırmıştır: ?Başkanlık?, ?Yarı Başkanlık? ve ?Parlamenter Sistem?... Cumhurbaşkanlığı, bu üç kategorinin dışında bir sistem midir?

Turan Güven- İlla bir kategoriye dahil olmamız mı gerekiyor? Bu kategoriler, bizler gibi ölümlü insanların zeka ürünleri değil mi? Bunların dışında, kendimize özgü yeni bir kategori oluşturmak o kadar zor mu görünüyor? Türk milleti, bugüne kadar hep iradesi dışında çizilmiş çerçevelere hapsedilmiştir. Referandumda vereceği kararla ya bu çerçeveleri kıracak, ya da eski çerçeve içindeki hayatına devam edecektir. Eğer referandumdan evet çıkarsa, yeni sistem tıpkı bir embriyo gibi gelişmesini sürdürecek ve belki de dünyaya ?Türk tipi? bir başkanlık sistemi sunulmuş olacaktır. Dünyadaki büyük değişim ve dönüşüm süreçleri, bazen liderlerin ve toplumların önüne büyük imkanlar koyabiliyor. İşte bugün o gündür, diye düşünüyorum. Burada asıl mesele, kurulacak siyasal sistemin istikrarlı olması, problem çözme yeteneğinin arttırılması ve topluma hizmet ederken demokrasiden kopmamasıdır. Kanaatime göre, demokrasiden bir kopuş söz konusu değildir. Yaklaşık on yıl aralıklarla darbelere maruz kalmış olan Türkiye demokrasisi, her şeye rağmen seçim dönemlerinde sandığı halkın önüne koyabilmiş, seçim sonuçlarını 4-5 saat gibi kısa bir zamanda canlı olarak halka ilan edilebilmiştir. Türk demokrasisi, karşı karşıya geldiği darbeler ve darbe girişimleri ile en çetin günlerden geçerek bugüne erişmiştir. Bundan sonra demokrasi konusunda yaşanacak problemler darbelerden daha ağır olmayacak, bu problemler de, halkımızın iradesi ile çözülecektir. Bu yeni anayasa değişikliğinin en önemli tarafı, Türkiye?miz için ?Cumhurbaşkanlığı Başkanlık Sistemi? gibi kendine özgü yeni bir sistem değişikliği getirmesidir. Bunu fevkalade önemsiyorum ve referandumda ?evet? vermemin temel dayanaklarından biri budur.



Mustafa Toygar- MHP cenahı ısrarla ?beka? sorunu nedeniyle bu değişikliklere ?evet? oyu vereceklerini ifade ediyorlar. Nedir bu beka sorunu?

Turan Güven- Son beş yılda Türkiye?de ve yakın coğrafyamızda meydana gelen olaylara baktığımızda, İkinci Dünya Savaşı?nın galipleri tarafından çizilen sınırların ve bu sınırlar içindeki ?ulus-devletlerin? yeniden belirlenmesine yönelik büyük bir çalışmanın olduğunu görüyoruz. Küresel güçler, yaşadığımız coğrafyada yeni paradigmaya dayanan bir sistem inşa etmek istiyorlar. Bunu yapmak için kurulu sistemi bölgesel savaşlar, iç savaşlar ve mezhep savaşları ile yıkmak istiyorlar. Bölgede bir mezhep savaşı çıkaramamış olsalar da, büyük bir kaos ortamı yarattıklarını herkes görebiliyor. Suriye ve Irak, iç savaşın, kaosun ve insanlık dramının tipik örneklerini yaşıyor. Türkiye de bölgedeki karmaşadan nasibini aldı, sayısını unuttuğumuz terör saldırılarına maruz kaldı. Bu terör saldırıları halen devam etmektedir. 

Türkiye, tarihsel misyonu ve imparatorluk genleri sayesinde küresel güçlere karşı direnen ve ?pes? etmeyen tek ülke oldu. Küresel güçlerin bölgemizde kurdukları PKK, DAEŞ, PYD ve FETÖ gibi terör örgütlerine istihbarat, silah ve teknik insan desteği vererek Türkiye?yi tıpkı Suriye ve Irak haline getirmeye çalışıyorlar. Küresel güçlerin ve NATO?nun ?soğuk savaş? döneminde içeride kurduğu yapılar, FETÖ?yü de kullanarak Türkiye?yi işgal etmek için 15 Temmuz darbesini planladılar; ama Türk milletinin milli refleksi karşısında başarısızlığa uğradılar. Belki fazla sözü edilmiyor; ama 15 Temmuz darbesinin püskürtülmesinde ülkücülerin de çok önemli katkıları olmuştur. MHP yöneticileri, parti taassubuna düşmeden Türkiye?nin büyük bir saldırı altında olduğu gerçeğini gördüler. Hükumetin gerek sınır ötesi ?Fırat Kalkanı? harekatına, gerekse ülke içinde yürütülen terörle mücadeleye önemli bir siyasi destek verdiler. Bence, referandumdan ne çıkarsa çıksın, Türkiye Cumhuriyetinin terörle mücadelesinde MHP?nin bu desteği devam edecektir. Türk milletinin % 65?inin teröre karşı birleşmiş olması, bugünün konjonktüründe çok önemlidir. MHP, tarihin bu önemli dönemecinde, milliyetçiliğin gereğini yerine getirmiştir. Bazı angutlar bunu anlamasalar da, eminim ki, gelecek nesiller bu milli duruşun Türkiye için ne kadar değerli ve önemli olduğunu anlayacaklardır. Gelecek nesillere her zaman somut miraslar bırakılmaz; bazen de tarihe geçecek ve hatırlanacak erdemli davranışlar miras kalır.  

Mustafa Toygar- Cumhurbaşkanı Erdoğan Başkan seçildiğinde belki hiçbir sorun yaşanmayacak; ama Erdoğan?dan sonrasında hiç istemediğiniz birisi başkan seçilirse ne olacak? Mesela Donald Turmp gibi, ya da daha beteri... Kaldı ki Amerika?da başkanı denetleyen bir yargı ve meclis var. ?Bizde de var? diyeceksiniz; ama pratiği olmayan bir denetim olacak...

Turan Güven- Her şeyden önce, milletimize ve TBMM?ye güvenmeyi öğrenmeliyiz. Amerikan halkı ile Türk halkı arasında çok önemli tarih, coğrafya ve medeniyet farkı vardır. Bunların yanı sıra, Türk milleti her zaman vatanına, devletine ve demokrasiye sahip çıkmıştır. 21?inci yüzyılın en önemli siyasal olayı ?15 Temmuz? bunun en güzel göstergesidir. Hele demokrasiyi çok ciddiye alması konusunda hiçbir tartışma söz konusu değildir. ABD ve Türkiye?deki seçimlere katılım oranlarına baktığımızda bunu görebiliriz. Eğer ortada sağ duyusuna ve ferasetine güvenebileceğiniz bir toplum varsa, gelecek için endişelenmenize hiç gerek yoktur. Önemli olan bu feraset ve sağ duyunun kaybolmamasıdır. Şayet bunlar yoksa, zaten hangi sistemi getirirseniz getirin sırtınız yerden kalkmaz. 

Mustafa Toygar- Getirilen sistemin kuvvetler ayrılığı ilkesini zayıflattığı, hatta ortadan kaldırdığı eleştirilerine ne diyorsunuz? 

Turan Güven- Mevcut sistem, Türkiye?nin problem çözme yeteneğini yok etmiştir. Bu sistemi savunanların 90 yıldan beri dillerinden düşürmedikleri kuvvetler ayrılığı ilkesi, tabir yerindeyse hiçbir meselemizi çözmemiştir... Bu günlerde de aynı söz, hemen herkesin dilinden düşmüyor. Devlet, insanoğlunun kurduğu en yüksek bir organizasyondur. Tıpkı bir organizma gibi yaşayan bir sistemdir. Sistemin sağlıklı çalışabilmesi ve hayatta kalabilmesi organlarının birbirinden bağımsız ve ayrı çalışmasıyla değil, eşgüdüm ve uyum içinde çalışması ile mümkündür. Orkestradan anlamlı bir müziğin çıkması için orkestra şefini iyi seçmek gerekir. Batı?dan apardığımız ?kuvvetler ayrılığı? kavramı, siyasal tarihimizde öne çıkarılan ideolojik bir dogmaya dönüştürülmüştür. Devlet kurumlarının kuvvetler ayrılığı ile çalışmasından daha çok, eşgüdüm ve uyum içinde çalışmasının devlet ve toplum hayatı için daha önemli olduğunu düşünüyorum. Bence, üzerinde durmamız gereken konu, toplumdaki ?yapıcı? ve ?yıkıcı? faaliyetlerin oranlarıdır. Bu konunun kuvvetler ayrılığı gibi absürd bir düşünceden çok daha önemli olduğunu düşünüyorum. Toplumun varlığını sağlıklı bir biçimde sürdürebilmesi ve kendini geliştirebilmesi için yapıcı insanların yıkıcı insanlardan daha yüksek bir orana sahip olması gerekir. Biz kuvvetler ayrılığını dilimize dolamak yerine, asıl bunun üzerinde durmalıyız. Körü körüne Batı?yı taklit etmek ve dünyaya onların penceresinden bakmak zorunda değiliz. İnsan kalitemizi yükseltmek için eğitim sistemimizi, bilim-araştırma kurumlarımızı (üniversiteler) ve savunma sanayimizi güçlendirmeliyiz. Bunları yaparken, temel insan haklarından, adaletten, bireysel özgürlüklerden ve demokrasiden taviz vermemeliyiz.  

Mustafa Toygar- Cumhurbaşkanının,  ülkeyi kararnamelerle tek başına yöneteceği, Türkiye Büyük Millet Meclisini devre dışı bırakacağı iddialarına ne diyorsunuz?

Turan Güven- Bunu TBMM?ye hakaret kabul ediyorum... Kaldı ki, TBMM?nin kanun yapma ve kaldırma gibi bütün yetkileri aynen duruyor ve hatta daha da tahkim edilmiş durumda... Bu sorunuzun en güzel cevabı, değiştirilen ilgili Anayasa metnini buraya alarak vermek lazım. Bakın bu madde TBMM?ye hangi görevleri vermiştir: ?Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri, kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak; bütçe ve kesin hesap kanun tekliflerini görüşmek ve kabul etmek; para basılmasına ve savaş ilânına karar vermek; milletlerarası andlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun kararı ile genel ve özel af ilânına karar vermek ve Anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri kullanmak ve görevleri yerine getirmektir.? Şimdi ben size soruyorum, bunların hangisi TBMM?yi devre dışı bırakmaktır? Benim kafama yatmayan mantıksızlığı da burada vurgulamak isterim. Metinde geçen ?milletlerarası andlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak,? alt cümlesinin yanlış ve mantıksız olduğunu düşünüyorum.  Sanırım, doğru alt cümlenin şöyle olması gerekir: ?milletlerarası andlaşmaları görüşür ve karara bağlar,? Eğer orijinal metindeki gibi olursa, sanki meclisin dışından verilen andlaşma metnini meclis onaylamak zorundaymış gibi bir ifade çıkmaktadır.

Mustafa Toygar- Yeni sistemde yürütmenin denetimi nasıl olacaktır? Yani, TBMM?nin yürütme üzerindeki denetim yetkileri daraltılıyor mu? Daraltılmıyorsa bu yetkiler nelerdir?

Turan Güven- Bu sorunuz için bir önceki verdiğim cevabın yeterli olduğunu düşünüyorum. 

Mustafa Toygar- Yeni sistemde başkan, aynı zamanda partisinin genel başkanı olabilecek. Seçim sistemi değişmezse, partinin TBMM grubu da başkan tarafından belirlenecek. Başkanın partisi TBMM?de çoğunluğu elde ederse, yasamanın yürütme üzerindeki denetim yetkilerini başkandan bağımsız kullanması mümkün olur mu? Yürütme ve yasamanın tek kişinin iradesine teslim edilmesi riskine karşı önlemler alınmış mı?

Turan Güven- Siyaseten başarılı olan insanlara bazı şeyleri çok görmemek lazım. Hem sonra muhalefet partileri ne güne duruyor? Eğer Cumhurbaşkanı parti başkanı gibi davranır ve siyaseten büyük hatalar yaparsa, millet bunun faturasını ona kesecektir. Kaldı ki, kendimizi kandırmaya hiç gerek yok... Sanki daha önce Cumhurbaşkanlığı yapan kişiler gerçekten tarafsız mıydılar? Mesela Sayın Ahmet Necdet Sezer, sadece bir oy almış bir öğretim üyesini rektör olarak belirlerken sizce tarafsız mıydı? Darbe dönemlerinde Cumhurbaşkanlığına getirilmiş olanlar gerçekten tarafsız mıydılar? Halkın seçmiş olduğu sivil bir Cumhurbaşkanı elbette taraflıdır, ama unutmayın halkın tarafında yer almak zorundadır. 

Mustafa Toygar- HSYK?nın ve Anayasa Mahkemesi?nin üyelerinin bir kısmı başkan, geri kalanı da TBMM tarafından belirlenecek. Başkan ile TBMM?deki çoğunluk grubu aynı partiden olursa, yasama ve yürütmenin ardından yargının da aynı siyasi görüşün kontrolü altına girmemesi için hangi güvenceler var?

Turan Güven- Bu konuda hukuki ve yeterli bir bilgiye sahip değilim. Hatta, bir temel bilimci olarak fazla bile konuştuğumu düşünüyorum. 

Mustafa Toygar- TBMM seçimleri yenileme kararı alırsa başkanın üçüncü kez seçime girmesi mümkün olabilecek. Başkanın kendi partisinin çoğunluk grubunu yönlendirmek suretiyle, 10. görev yılında TBMM?den seçimleri yenileme kararı çıkarttırırsa, bu durum 15 yıl başkanlık yapabilmesi sonucunu doğurur mu?

Turan Güven- Böyle şeytanlıkların millet tarafından affedileceğini hiç sanmıyorum. Hem sonra, zaman içinde aksayan yerlerde sistemin tekamülü ve iyileştirilmesi için değişikliklerin yapılacağını da gözden uzak tutmamak lazım. 

Mustafa Toygar- Anayasa değişikliği ile sıkıyönetim kaldırılıyor, ancak sıkıyönetim uygulamaları OHAL maddesine alınıyor. Başkanın OHAL ilan etme ve OHAL?de kanun hükmünde kararnameler çıkarma yetkisi olacak. Bu yetkinin sınırsız kullanılmasına karşı ne tür düzenlemeler vardır?

Turan Güven- Biz anayasa mı yapıyoruz, yoksa ansiklopedi mi yazıyoruz? Halkın seçmiş olduğu Cumhurbaşkanına güvenmeliyiz. Zaten kanunları meclis yapıyor, OHAL ise adı üzerinde olağanüstü şartlarda başvurulan bir yöntemdir. Cumhurbaşkanı hiç olmadık bir durumda OHAL ilan ederse, bunun faturası hem Cumhurbaşkanına, ona kesilmezse de partisine kesilir. Sistemdeki aksaklıkların zaman içinde giderilmesi gerekir. ?Devamlı değişim? dediğimiz şey de budur. Değişen şartları sisteme değil, sistemi değişen şartlara göre adapte etmeliyiz. Yeni sistem önerisini eleştiren insanlardan bazıları gerçekten iyi niyetli olarak bu eleştirileri yaparken, malum yıkıcı muhalefet ?mademki yeni sisteme gidişi durduramıyorum, o zaman sistemin tepesindeki Cumhurbaşkanının elini kolunu nasıl bağlayabilirim? arayışı içindedir. Şeytanın avukatlığını yapmaya hiç gerek yok, insan yapısı hiçbir sistem mükemmel değildir; sistem uygulama içinde gelişir.     

Mustafa Toygar- Aynı gün yapılmasına karşın, başkanlık seçimi iki turlu, genel seçimler ise tek turlu olacak. Seçimlerde başkanın belirlenmesi ikinci tura kalabilir. Böyle bir durumda, başkanlık seçimi TBMM?de ortaya çıkan aritmetiğe göre yönlendirilebilir mi? Diğer taraftan başkan ile TBMM?deki çoğunluk grubu ?ayrı? partilerden olursa TBMM ile başkanın uyumlu çalışması nasıl mümkün olur?

Turan Güven- Ben burada hiçbir problem görmüyorum. Muhalefetin de başkan çıkarma alternatifi doğabilir. Her şeyin Türk milletinin gözleri önünde olacağını neredeyse hep unutuyoruz. 

Mustafa Toygar- Referandumda, MHP yönetimi EVET oyu kullanacağını söylerken taban ağırlıklı olarak HAYIR diyor. HDP yönetimi HAYIR derken taban ağırlıklı olarak EVET diyor bu ne anlama geliyor? Kimler ne gibi beklentiler içerisindedir?

Turan Güven- Burada siyasi partilerin bir seçimi yok; devletle toplum arasında bir ana sözleşmenin iki seçenekli oylaması var... Kimlerin ?Evet?, kimlerin ?Hayır? vereceğini anket şirketlerine bırakmakta yarar var... Kaldı ki, durum sizin öngördüğünüz gibi de değil...

Mustafa Toygar- Özet olarak vatandaş bu anayasa değişikliğine niçin Evet desin?

Turan Güven- Hem sivil bir anayasa için, hem de Türkiye?ye dar gelen köhne sistemin değiştirilmesi için ?Evet? desinler... Şurası muhakkak ki, evet diyenlerin de, hayır diyenlerin de kendilerince mantıklı açıklamaları olacaktır. Evet diyenleri kutsamak, Hayır diyenlerin de tümünü yerin dibine batırmak yanlış bir yaklaşım olacaktır. 

Mustafa Toygar- Çok teşekkür ediyorum sayın hocam...

Turan Güven- Ben teşekkür ederim...  

PROF. DR. TURAN GÜVEN ÖZGEÇMİŞİ

Kadirli?nin Sarıdanışmanlı Köyünde 1950 yılında doğdu. İlk ve Orta okulu Kadirli?de, Öğretmen Okulunu Mersin?de okudu. Başarılı öğrenciler arasına girerek Ankara Yüksek Öğretmen Okuluna seçildi. Yüksek öğrenimini 1967-1972 yılları arasında Ankara Üniversitesi Fen Fakültesinde ve Anakara Yüksek Öğretmen Okulunda tamamladı. Yüksek Lisansını (1975) ve Doktorasını (1979) Ankara Üniversitesi Fen Fakültesinde yaptı. Aynı üniversitede 1982 yılında Yardımcı Doçentliğe, 1990 yılında Doçentliğe yükseltildi. A. Ü. Fen Fakültesinde 23 yıl çalıştı ve 1997 yılında Profesör olarak Kırıkkale Üniversitesine atandı. 2001 yılından beri Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Biyoloji Ana Bilim Dalında görev yapmaktadır.

Yurt içi ve yurt dışı dergilerde bilimsel makale ve eserleri vardır. Ayrıca Talim Terbiye Kuruluna yazdığı Biyoloji kitapları, 1986-1997 yılları arasında (12 yıl), Türkiye?nin bütün liselerinde okutulmuştur. Akademik hayatında 40 kişiye Yüksek Lisans ve 15 kişiye Doktora yaptırmıştır.