Türk Milliyetçiliğinin parlayan yıldızı Yavuz Ağıralioğlu ile 'her şeyi' konuştuk...

Türk Milliyetçiliğinin parlayan yıldızı Yavuz Ağıralioğlu ile

Sanırım 1997 yılıydı...

İzmir’de henüz görevli bir Binbaşıydım. Bir arkadaşım, beni Nizam-ı Âlem Ocaklarının gecesine davet etmişti.

Akşam mesaiden sonra sivillerimi giyip arkadaşımla birlikte açık havada yapılan o geceye katıldım. Tabi kenarda duruyorum.

Biz gittiğimizde; kalabalık bir genç grup ve kürsüde konuşan yaşı 23-24 yaşlarında genç bir delikanlı. Bir süre dinledikten sonra nutkum tutuldu.

“Kim bu delikanlı” diye sorduğumda,

“Nizam-ı âlem Ocakları Genel Başkanı Yavuz Ağıralioğlu” dediler.

Hitabeti, münevver tavırları, aydın birikimi beni mest etmişti.

Çok mutlu olmuştum…

Muhsin Yazıcıoğlu’nu; böyle genleri seçtiği ve yetiştirdiği, liyakatlerine bakarak, başkanlık yöneticilik verdiği için bir kat daha sevdim.

Yavuz Ağıralioğlu Alperenlerine konuşma yaparken, Necip Fazıl Kısakürek’in Gençliğe Hitabesi aklıma gelmişti.

“İşte Üstat o gençlik karşında duruyor” dedim.

Ne diyordu Üstat Necip Fazıl:

“Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik...

‘Zaman bendedir ve mekân bana emanettir! ‘ şuurunda bir gençlik...

Devlet ve milletinin büyük çapa ermiş yedi asırlık hayatında ilk iki buçuk asrını aşk, vecd, fetih ve hâkimiyetle süsleyici; üç asrını kaba softa ve ham yobaz elinde kenetleyici; son bir asrını, Allah’ın Kur’an’ında 'belhüm adal' dediği hayvandan aşağı taklitçilere kaptırıcı; en son yarım asrını da işgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, Türk’ü madde plânında kurtardıktan sonra ruh plânında helâk edici tam dört devre bulunduğunu gören...  Bu devirleri yükseltici aşk, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi... Beşinci devrenin kapısı önünde dimdik bekleyen bir gençlik...

Gökleri çökertecek ve yeni kurbağa diliyle bütün 'dikey'leri 'yatay' hale getirecek bir nida kopararak 'mukaddes emaneti ne yaptınız? ' diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik...

Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, öcünün davacısı bir gençlik...

Halka değil hakka inanan, meclisinin duvarında 'hâkimiyet hakkındır' düsturuna hasret çeken, gerçek adaleti bu inanışta ve halis hürriyeti hakka kölelikte bulan bir gençlik...

Emekçiye 'benim sana acıdığım ve yardımcı olduğum kadar sen kendine acıyamaz ve yardımcı olamazsın! Ama sen de, zulüm gördüğün iddiasıyla, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başıboş bırakılamazsın! ', kapitaliste ise 'Allah buyruğunu ve Resul ölçüsünü kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça serbest nefes bile alamazsın! ', ihtarını edecek... Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrakine sahip bir gençlik...

……

'Kim var! ' diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan, fert fert 'ben varım! ' cevabını verici, her ferdi 'benim olmadığım yerde kimse yoktur! ' duygusuna sahip bir dava ahlâkını pırıldatıcı bir gençlik...

Can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnet sayacak kadar gözü kara ve o nisbette strateji ve taktik sahibi bir gençlik...

Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle, zifiri karanlıkta ak sütün içindeki ak kılı fark edecek kadar gözü keskin bir gençlik...

….

Annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa gelmiş ve geçmiş bütün eski nesillerden hiç birini beğenmeyen, onlara 'siz güneşi ceketinizin astarı içinde kaybetmiş marka Müslümanlarısınız! Gerçek Müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi! ' diyecek ve gerçek Müslümanlığın 'ne idüğü'nü ve 'nasıl'ını gösterecek bir gençlik...

Tek cümleyle, Allah’ın, kâinatı yüzü suyu hürmetine yarattığı sevgilisinin âlemleri manto gibi bürüyen eteğine tutunacak, o'ndan başka hiçbir tutamak, dayanak, sığınak, barınak tanımayacak ve o'nun düşmanlarını ancak kubur farelerine denk muameleye lâyık görecek bir gençlik...

Üstadın Gençliğe hitabesini kısaltarak buraya aldım.

Evet, ben mutlu olmuştum, Üstadın tarif ettiği gençliği, başlarında Başkanları olmak üzere görüyordum. Ve kendi sesiyle söylediği gençliğe hitabenin son sözleri kulaklarımda çınlıyordu:

“Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes!
           Ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es! ..”

O günlerde Alperenlerin Başkanı olan, bugün İstanbul Milletvekili ve İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Yavuz Ağıralioğlu ile uzun bir söyleşi yaptık. Teknik sıkıntılarımız nedeniyle bu söyleşiyi biraz da geciktirdik af ola..

Yavuz Bey’e aklımıza gelen her şeyi sorduk; kendisi ile ilgili, partisi ile ilgili, ülkemizle-milletimizle ilgili, Muhsin Yazıcıoğlu ile ilgili.

Tüm sorularımıza samimiyetle cevap verdiler. Teşekkür ediyoruz.

Pazar günü röportajımız yayında olacaktır. İyi okumalar dostlar… (Mustafa Toygar/enpolitik)