Türk İslam Ülküsünün Fikir Babası Seyid Ahmet Arvasi, vefatının 31. sene-i devriyesinde saygı ve rahmetle anılıyor...
'Ümidin güldüğü diyar bizimdir...' Ahmet Arvasi
'Türk düşmanlığının altında gerçekte İslam düşmanlığı vardır.' (Ahmet Arsavi)
İslam iman ve ahlakına göre yaşamayı en büyük saadet bilen, Türk milletini iki cihanda aziz ve mesut görmek isteyen ve böylece İslam’ı gaye edinen Türk milliyetçiliği şuuruna erişmeyi hedefleyen Seyyid Ahmet Arvasi 'Benim milliyetçilik anlayışımda asla ırkçılığa, bölgeciliğe ve dar kavmiyet şuuruna yer yoktur. İster azınlıktan gelsin, ister çoğunluktan gelsin her türlü ırkçılığa karşıyım. Bunun yanında Şanlı Peygamberimiz’in “kişi kavmini sevmekle suçlandırılamaz. Kavminin efendisi kavmine hizmet edendir. Vatan sevgisi imandandır.” tarzında ortaya koydukları yüce prensiplere de bağlıyım…' diyor...
Derdi, davası ülküsü olan, bu memleketi tüm samimiyetiyle seven, ömrünü tam manasıyla davasına adayan Türk İslam ülküsünün abide şahsiyeti Seyyid Ahmet Arsavi, Türk-İslam ülkücüsünün tarifini şöyle yapıyor: 'Kendini Allah ve Resulü'nün davasına adamış, sırf Allah rızası için canını, malını ve mevkiini, din ve devleti, müllk ve milleti için fedaya hazır, şanlı, mukaddes, ay yıldızlı bayrağın gölgesinde döğüşen, nefsini düşünmeyen ve ülküsüne fani olmuş yiğitlerdir. Onlar büyük ve şanlı tarihimizin doğurduğu, Allah ve Resulü'nün hizmetine sunulmuş ve küfrün bütün oyunlarını bozan, cesaretini kıran, yolunu kesen kadrolardır. Bunlar Mümin'lere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı onurlu ve zorlu, Allah yolunda savaşanları kınayanların kınamasına aldırmayan yiğitlerdir. Bu nesil Allah’ın İslam alemine ihsanıdır...'
Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı şehit ülkücü lider Muhsin Yazıcıoğlu, Ahmet Arvasi'nin 18. ölüm yıldönümü için düzenlenen bir anma programında Arsavi'ye ilişkin şu ifadeleri sarf ediyor:
“Pedagog, eğitimci, yazar, şair ve siyasetçi Seyyid Ahmet Arvasi’yi ölümünün 18. yılında hatırlıyor ve hatırlatıyoruz. “Ne türk, İslam’ın tezi ne de islam, Türk’ün antitezidir. Tez ve antitez sentezi oluşturur. İslam ve Türk birbirlerinin antitezleri değil ki... Sentez oluştursunlar” diyen, Türk-İslam ülküsü ibaresini kitaplarına isim olarak veren ahlak abidesi, fikir öfkesinin örnek numunesi, Türk- İslam medeniyeti, gözyaşı ve ilm-i hal medeniyetinin müjdecisi idi. 12 Eylül 1980 darbesinde, zindanları “medreseyi yusufiye” diye adlandırdı. Büyük mütefekkir arvasi bugünkü gençlik ve aydınlarımız tarafından tam ve kâmil manada bilinmemekte, okunmamakta ve hatırlanmamaktadır. Türk gençliğini ülkücü, milliyetçi, alperen bir gençlik haline getirmek için ömrünü adayan Türk-İslam ülküsünün yılmaz savunucusu, büyük mütefekkir, adam gibi adam, Seyyid Ahmet Arvasi’yi rahmet ve minnetle anıyor, milletimi Ahmet Arvasi’ nin eserlerini okumaya, anlamaya ve de yaşamaya davet ediyorum. Mekânı cennet olsun. “
Seyyid Ahmet Arvasi; bir konferansta aniden sandalyeyi kafasının üstüne kaldırır ve başı sandalyenin altındadır. Dinleyiciler şaşırmıştır. Birkaç saniye sonra sandalyeyi indirir ve üzerine çıkar. Sonra meraklı gözlere bakarak der ki:
“Menfaatleriniz bu sandalyedir. Eğer üstün tutarsanız alçalırsınız. Fakat menfaatlerinizi ayaklarınızın altına alırsanız yükselirsiniz.”
'Batmayacağına inanarak suya bas, yürür gidersin. Mucize yürüyebilmen değil, inanabilmendir.' (Ahmet Arsavi)
Manisa 24, 25 ve 26. dönem milletvekili, Gelecek Partisi kurucularından Sivil Toplum ve Halkla İlişkiler Başkanı, Selçuk Özdağ büyük Türk Milliyetçisi, Toplum bilimci, pedagog ve yazar Seyyid Ahmet Arvasi'yi vefatının 31. yılını yapmış olduğu açıklamayla andı.
Arvasi'nin mefkuresi geniş bir ülkü insanı olduğunu kaydeden Özdağ,
'Seyyid Ahmet Arvasi gerçek bir Türk milliyetçisi idi. İslam'ın meşru çerçevesi içinde Turancı denilecek kadar Türkçü ve milliyetçiydi. Türklüğü beden, İslamiyet'i ruh bilen bir milliyetçilik anlayışına sahipti. Hayatı, din ve milliyet gibi iki mukaddes varlığımızı karşı karşıya getiren dinimizin ve milliyetimizin düşmanlarına karşı mücadele ile geçmiştir. O, bu düşmanları durduracak tek reçete olarak da, felsefesini kendisinin oluşturduğu Türk-İslâm Ülküsü'nü görmüştür' dedi.
Özdağ, yaptığı açıklamasında, 'Demokrasiye inananlar, milletin iradesinden korkmazlar' diyen Seyyid Ahmet Arvasi, 'Ben, İslâm iman ve ahlâkına göre yaşamayı en büyük saadet bilen, Türk milletini iki cihanda aziz ve mesut görmek isteyen ve böylece İslâmı gaye edinen Türk milliyetçiliği şuuruna sahibim. Benim milliyetçilik anlayışımda asla ırkçılığa, bölgeciliğe ve dar kavmiyetçilik şuuruna yer yoktur. İster azınlıklardan gelsin, ister çoğunluktan gelsin her türlü ırkçılığa karşıyım. Bunun yanında Şanlı Peygamberimizin 'Kişi kavmini sevmekle suçlandırılamaz. Kavminin efendisi, kavmine hizmet edendir. Vatan sevgisi imandandır' tarzında ortaya koydukları yüce prensiplere de bağlıyım' demiştir. Arvasi Hoca, hâlâ Türklerin İslâmın bayraktarlığını yaptığına ve bu görevin hâlâ bu millette olduğuna inanıyordu. Bu yüzden bu iki mukaddes varlığın birbirinden ayrı, farklı ve karşı varlıklar gibi gösterilmesine tahammül edemiyordu' diye konuştu.
BÜYÜK BİR TÜRK MİLLİYETÇİSİYDİ
Özdağ, Arsavi'nin yaşam hikayesini şöyle anlattı:
'56 yaşındayken, İstanbul'un Erenköy ilçesindeki evinde 31 Aralık 1988'de Saat: 11:00'da, çok sevdiği daktilosu başında vefat etmiştir. Arvaslar neslindendir. Atalarının Anadolu'ya gelişini kendisi şöyle anlatmaktadır: Ailem, 'Arvâsî' adı ile bilinir. 650 yıldan beri Anadolu'da yaşar. Orhan Gazi ile tanışan ceddim Hacı Kasım-ı Bağdadi adında bir zattır. Onun oğullarından biri Van Gölü'nün güneyine (Arvas Köyüne) yerleşmiştir. Biz ondan türemiş ve çoğalmışız. Arvasîler olarak bilinen aile, Soyadı Kanunu'nun çıkmasıyla, 'Arvâsî' soyadını almıştır. Babası, Abdülhakim Arvâsî'dir. Fakat, Necip Fazıl Kısakürek'in manevî hocası olarak bilinen Abdülhakîm Arvâsî ile aynı kişi değildir. Ahmet Arvâsî'nin babası olan Abdülhakim Arvâsî bu isim benzerliğini 18 Nisan 1980'de, Mehmet İlhan Bey'e yazmış olduğu bir mektupta şöyle anlatmaktadır: 'Şu an Ankara'nın Bağlum nahiyesinde yatan S. Abdülhakîm Arvâsî hazretleri ile aynı ailedeniz. Kendileri aynı zamanda babamın da isim babalarıdır. Babama kendi adlarını vermişlerdir.'
Seyyid Ahmed Arvasî'nin 6 çocuklu bir ailenin en büyük çocuğu olarak ilköğretime Van'da başlayıp Doğubayazıt'ta tamamladığını kaydeden Özdağ, 'Ortaokulu Erzurum?da okudu ve sonrasında Erzurum Erkek Öğretmen Okulu'nu bitirdi. 1952 yılında Konya'nın Doğanbeyli nahiyesinde ilkokul öğretmeni olarak göreve başlayan Arvasi, yurdun çeşitli yerlerinde öğretmenlik yaptı. Daha sonra Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji Bölümü'ne başladı ve buradan da 1958 yılında mezun oldu. Balıkesir, Bursa ve İstanbul'daki eğitim enstitülerinde hocalık yaptı. 1978 yılında İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü'nden 24 arkadaşıyla birlikte siyasî amaçlar için sürgün edilen Arvâsî, 1979 yılında emekli olmak zorunda kaldı. 'Hayretle gördüm ki, bu ülkede Türk kelimesinden ürkenler var. Yine hayretle gördüm ki, bu ülkede İslam kelimesinden ürkenler var. Ve yine ürpererek gördüm ki, bu ülkede Türk ve İslam kelimelerinin yan yana gelmesinden dehşete kapılan kişi ve çevreler var.' diyen Seyyid Ahmet Arvasî Emekli olduğu yıl, Milliyetçi Hareket Partisi Olağan Kongresi'nde Genel İdare Kurulu Üyesi sıfatıyla aktif siyasete atıldı. Diğer yandan çeşitli gazete ve dergilerde yazdı.
Her gün Gazetesi'nde, 'Türk-İslam Ülküsü' başlığı ile günlük makaleleri yayımlandı. 12 Eylül 1980 darbesine kadar partideki görevini ve yazılarını sürdürdü. Darbenin ardından Mamak Cezaevi'ne hapsedildi. Burada işkencelere maruz kaldı ve ilk kalp krizini burada geçirdi. Tahliye olduktan sonra ülkücü gazete ve dergilerde yazdı. Türkiye Gazetesi'nde Hasbihal başlığı ile makaleleri yayımlandı. Arvasî'nin Mamak'ta geçirdiği kalp krizini Alpaslan Türkeş şöyle anlatıyordu:
'Tutukevinde geçirdiği kalp rahatsızlığı dolayısıyla Ankara Mevki Hastanesine kaldırıldı. O gün, daha dün gibi hatırımdadır. Görevliler kendisini hastaneye gitmesi için aşağıya indirdiler. Biz, yukarıda kalmıştık. Odamın penceresinden dış kapının açıldığı merdivenleri görebiliyordum. Arvasî hocamızı hastaneye götürecek cankurtaran henüz gelmemişti. Ayakta bekleyecek hali yoktu, bitkin bir vaziyette taş merdivenlere oturarak cankurtaranın gelmesini bekledi. Yukarıdan askerlere seslendim. Bir binbaşı çıktı. Kendisine Arvasî Bey'in rahatsız olduğunu, bir sandalye getirilmesi için emir buyurulmasını rica ettim. Bu ricamdan sonra bir sandalye getirdiler. Daha sonra cankurtaran geldi ve uzaktan birbirimize el sallayarak ayrıldık, vedâlaştık.'
DEMOKRASİDE YETKİ VE MURAKABE DENGESİ ŞARTTIR
Özdağ Arvasi'yi andığı açıklamasına şöyle devam etti: 'Seyid Ahmet Arvasi yazmış olduğu bir yazısında, 'Demokraside yetki ve murakabe dengesi şarttır' ibaresini kullanmış ve yazısına şöyle devam etmiştir: İdare edenler devlet işlerini başarı ile yürütmek için daha fazla yetki isterler. Buna mukabil idare edilenler ise onların bu isteklerini şüphe ve tereddüt ile karşılarlar. Gerçekten de yöneticiler, yetki isterken ne kadar haklı ise, halkı da bu yetkilerin kötüye kullanılması endişesi içinde bulunması o kadar haklıdır. Halk kitleleri, yöneticilerin, yetkilerini kötüye kullanmamalarını için, devamlı bir maddi ve manevi murakabe altında bulunmalarını ister. Bunun için, yönetici kadroların her şeyden önce iyi bir eğitimden geçirilerek yüksek ahlaklı, milli ve mukaddes anayasaya yürekten inanmış, ülkenin ve dünyanın gidişinden haberdar, tecrübeli 'birinci sınıf uzmanlar kadrosu' halinde yoğrulmasını bekler. Öte yandan, gerçekten hakkın ve hukukun üstünlüğüne inanmış ellere tevdi edilmiş, bağımsız yargı ve denetim organlarının vazife yapmasını arzu eder.
Bütün bunların yanında, geniş halk kitleleri, devlet ve hükümet işlerinin başarı ile yürütülmesi için, kendi ağırlığını da samimi ve hür seçimler ile ortaya koymak hakkını elinde tutmak ister. Bütün bunları, sağladıktan ve ileri duruma getirildikten sonra, gerçekten de yönetici kadrolara geniş yetkiler vermekte fayda vardır.'
kaynak: enpolitik/vikipedia
haber: enpolitik-Melek S. Tunç