Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Ortaş, 2019 yılının sona ermesi ile 2010'lu yılları dünya ve Türkiye açısından değerlendirdi. Eğitim, kamplaşma, ırkçı söylemler, iklim değişiklikleri, dünya sağlığı ve gıda tekelleşmesi gibi bir çok konuya değinin Ortaş şunların altını çizdi: İşte o analiz;
'Her yıl kendi kendime akademik çalışmalarımı, Türkiye ve Dünya analizi yaparım. Öneririm çok da yaralı oluyor. Geriye doğru Dünyamızın kendi ekseni etrafında saniyede 467 metre hızla 1 günde (24 saatte) ve Güneşin etrafında ise saniyede 30 kilometre hızla 365 günde tamamlanan yıl içinde kişisel yaşamımızda, ailemizde, ilimizde ülkemizde ve dünyada nelerin olup bittiğini analiz etmek insanı bilinç yönünden zenginleştiriyor. Geriye doğru bakarak bütün olup biten gelişmelerden ve yaşanmışlıklardan sorumluluğumuzu ve yapmamız gerekenleri düşünmek açısından da çok yararlı olduğunu görüyorum.
Geçmiş yıllarda yazdığım kimi değerlendirmelerimin çoğunluğunu sizler ile paylaşmaya maalesef zaman ve imkân bulamadığım için paylaşamamaktayım. Ancak 2016 yılında yaptığım ve o zaman paylaşmaya zaman bulamadığım değerlendirmem aşağıda bilginize sunuyorum. Dört yıl önce yaptığım değerlendirmemden günümüze geçen 4 yılda ne iyi bir gelişme oldu mu? diye geriye doğru düşünmeye başladım. Yoğun geçen dünya ve ülke gündemi içinde son 4 yılı kendi penceremde yeniden değerlendirdim.
Dünyanın Sorunları Hızla İstikrarsızlık Üretmektedir, Eğitim Yetersizliği Çözüm Üretemiyor
Adettendir her yılbaşında yaşadığımız 365 günü değerlendirmek ve yeni yıla ise umutla girme planı yapmak. 2016 yılı 57 yıllık ömrümün bilinçli yaşadığım 40 yılında bir çok alanda gördüğüm en sorunlu yılıydı. Açıkçası bir daha ülkemiz ve dünyamız 2016 gibi bir yıl yaşamasın. 7.6 milyara yaklaşan Dünya nüfusunun ve buna bağlı olarak artan gelir dağılımı (ülkeler arasında olduğu gibi ülke içinde kişiler arasındaki ciddi bir gelir uçurumu makası oluşmuş) sorunları günden güne artırıyor. Kişi başı yıllık geliri 60 000 dolar ülkeler ile 200 dolar olan insanların yaşadığı bir dünya kaynaklarının %87’sinin nüfusun %8 tarafından kontrol edildiği günümüzde haliyle eşitsiz ve haksızlıklarla dolu bir dünya olarak birçok sorunu da beraberinde getirmektedir. Başta Ortadoğu olmak üzere bölgemize devam eden düşük yoğunluklu üçüncü dünya savaşı diyeceğimiz çatışmalar artık ilgili ilgisiz herkesin hayatını etkilemişe benziyor. Asya’dan Afrika’ya uzanan ve Tacikistan’dan Mali’ye kadarki bu geniş coğrafyanın temel özelliği çoğu ülkede doğru dürüst seçimlerin yapılmadığı, eğitim düzeyi düşük (4-4.6 yıl), bilimsel bilgi üretme kapasitesi sınırlı. Aynı zamanda ve bu bölge başta savaş teknolojisi olmak üzere gelişmiş ülkelerde üretilen teknolojileri en çok satın alan ülkelerdir.
22 milyon genç öğrencisi olan ülkemizde öğrencilerimiz sınav başarısının düşüklüğü (PISA, TEOG, ÖSYM ve mezuniyet sonrası sınavlar sonuçları) yetkililer tarafından da kabul görmektedir. Sınav başarımız doğal olarak ülkemizin gelişini de etkilemektedir. Ülkemizin farkındalığı yüksek ve iş yapabilme becerisi yüksek çok sayıda mühendise ve bilim insanına ihtiyaç duyduğu gün gibi aşikârdır.
Dünyadaki Kamplaşmalar Sorunların Çözümünü Zorlaştırdı
Başta Ortadoğu, Orta Asya ve Kuzey Afrika’da sorunların çözülememesinin yaratığı sert tartışmalar, şiddet olayları, terörist aktiviteler ve terörist aktivitelerin dünyanın her yerinde can almaya başlaması yeni bir güvenlik sorunun/sorgulamasını ortaya çıkardı. Çoğu az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkede örgütlenmelerin kısıtlandığı, düşüncelerin açıkça ifade edilmesi ayrıca toplumsal sorunların şiddetlenmesine neden olmuştur.
Dünyanın artan sorunlarına çözüm üretme konusunda maalesef bugün ciddi öneriler gündeme gelmemektedir. ABD ile Rusya arasında altan alta artan yeniden yaşanan soğuk savaş benzeri sertleşme toplumlar arasındaki kültürel ve kimlik farklılıkları maalesef sorunların derinleştiriyor. Geçmişte sosyal bilimciler genellemeler yaparak dünyayı tahlili ederek çözümler geliştirelerdi. Günümüzde kamplaşmanın keskinleşmesi, ülkelerin düşünce özgürlüğüne getirdikleri kısıtlılıklar, objektif görüş oluşturmayı da zorlaştırdı.
Bilim dünyası ağırlıklı olarak askeri amaçlı uzay çalışmaları, robot teknolojisi, yapay zekâ ve beyin çalışmalarına ağırlık verdiği görülmektedir. Bilimsel araştırma kaynakları ağırlıklı olarak teknolojiye yönelmiş ve sosyal bilimler açıkçası ihmal edilmiştir.
Dünyada Irkçı Söylemler Artıyor
Dünya’da artan ayrımcı politikalar ve ABD ve Avrupa’da artan ırkçı söylemler gittikçe dünya genelinde artıyor. Avrupa’nın aydınlanmacı anlayıştan kopması dünyaya yol göstericiliğini de kaybetmeye başlamıştır.
Bütün bu gelişmelerden ülkemizde fazlasıyla nasibini almış. Burnun dibinde yaşanan çatışmalara bulaşmış ve bunun içeriye yansıması şehitler, harcamalar ve artan kutuplaşma ve zincirleme gerilmeler can sıkıcı ve insana nefes aldırtmıyor. Güven ilişkilerinin çok düşük olduğu ülkemizde geçmişe güven duyulan kurumlara olan güvenin de düşmesi toplumun alt katmanlarında ciddi endişelere neden olmuştur.
İklim Değişimleri Dünyanın Sağlığını Tehdit Eder Boyuta Gelmiştir.
İklim değişimleri ve küresel ısınmanın doğa ve toplam yaşamı üzerindeki etkileri gün geçtikçe daha çok hissedilir oldu. Bu konuda gelişmiş ülkelerin atmosfere salınan karbondioksit ve diğer sera gazları salınımı konusunda önlem almaya çok gönüllü olmamaları kaygıları artırıyor. İklim değişimleri ve bunun gıda talebi üzerindeki etkileri ülkeler arasında gıda savaşları ve önemli oradan insan nüfusunun gelişmiş ülkelere doğru göçleri tetiklemektedir. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için umut kapısı olmaktan çıkan Avrupa’ya ekmek parası içine yönelen orta gelir düzeyine sahip eğitimli insanlar içinde zorlu bir süreç olmuştur. Akdeniz sularında binlerce Afrikalı ve Asyalı ilticacının boğulması insanlığın ayıbı olarak görülüyor. 20 milyona yaklaşan devasa kentler ve iklim değişimlerini sonucu birim zamanda aniden yağan yoğun yağışlar kentlerin alt yapısının yetersizliği ciddi sağlık ve maddi sorunlar yaratmaktadır. Ayrıca yoğun nüfus yoğunluğunun yarattığı sosyal baskılar ayrı bir sorun olarak insanlığın önünde duran en ciddi sorunların başında gelmektedir.
Gıdaların Tekleşmesi Toplum Sağlığını Bozdu
Son yılarda katma değeri yükseltilmiş gıdaların kalitesi ciddi sağlık sorunları oluşturmaktadır. Çevre kirliliği özelliklede ağır metal kirliliği, elektromanyetik kirliliği ve buna bağlı olarak gelişen ruh sağlığı sorunları gittikçe ciddileşmektedir. Artan iklim değişimleri gıda güvenliğini de tehdit eder duruma gelmiştir. Gıda kaynaklarının özelliklede tohumların belirli tekellerin eline geçmesi, gıda sanayinin kar güdüsüne yenik düşürülerek kalitesizleştirmesi toplumun sağlığını olumsuz yönde etkilemeye başlamıştır. Ülkemizde toplum sağlığının kalitesiz üretilen besin zincirine bağlı olarak bozulmaya başlamıştır. Dünyada batılı ülkelerde artan obezite sorunu karşısında Afrika ve Asya ülkelerinde yaşana açlık sorunu paradoksu Dünyanın önünde duran önemli sağlık sorunlarının başında gelmektedir.
Artan nüfus artışı ve buna bağlı oluşan gıda talebi doğal kaynakların daha çok sömürülmesi ve doğanın tahribatına yol açmaktadır. İnsanın artan orada yaratığı tüketim ve buna bağlı olarak ürettiği çöp ve fabrika atıkları su kaynaklarını kirletilmiştir. Temiz su kaynakları ve deniz ekosistemi canlılarının zarar görmüştür. Kirli su ve deniz kaynaklı ürünlerin tüketimi de doğrudan toplum sağlığını bozmuş durumdadır. Günümüzde 2.5 milyardan fazla insan temiz su ve tuvalete erişim sorunu yaşamaktadır.
Bilim ve Üniversite Kuruluşları Zorlu Bir Yıl Geçirdi
Günümüzde bilim ve araştırma artık çok yüksek bütçeler ile yapılmaktadır. Ülkemizdeki 183 üniversitenin toplam kitap sayısı ve bütçelerinin toplamı bir Harvard üniversitesinin kitap sayısı ve bütçesi kadar bile değildir. Aynı ekonomik büyüklüğe sahip ülkeler ile kıyaslandığında Türkiye GSMH’den bilime ayrılan pay halen % 0.96 düzeyinde. Bilimsel alt yapı konusunda birçok üniversitenin fiziki şartları iyileştirildi. Niceliksel olarak iyileşmeler oldu. Çok sayıda öğrenci üniversitelere alındı, ancak eğitim ve araştırma kalite konusunda bütün veriler üzerinde gerilediğimizi daha önce birkaç kez yazdım. Ülkemiz ileri bilim ve teknoloji üretmede kendi üretimi içinde dahi % 2.5 düzeyinin ötesinde geçemedi. Ancak ülkemizin gen nüfusu ve insanının girişimciliği her zaman potansiyel bir umuttur. Yeter ki bunu harekete geçirecek mekanizmayı işletmektedir.
Ancak bilim yapmanın ön koşulu olarak üniversite özek ortamı ve akademik özgürlük konusu 2016 yılında ülkemizde çok çok konuşuldu ve konu uluslararası mahkemeler kadar yansıdı. Üniversitelerin özerkliğin tartışma konusu olması, üst yönetimlerin belirleme yetkisinin kalkması, düşünce açıklama konusundaki çekingen davranışlar toplumsal sorunlara çözüm üretmeyi zorlaştırmaktadır. Özellikle sosyal bilimler gibi sorunlu olduğumuz coğrafyada sorunlara çözüm üretecek öneriler maalesef çok öne çıkmıyor. Çoğulcu, tartışılarak sorunları çözüm üretme konusu zaman zaman yaratıcı düşüncelerin ileri sürülmesini gerektiriyor. Ancak ne yazık ki bilinen mevcut politikaların ilerisinde yeni söylemler çok gelişmiyor. Bunun nedeni de yaratılan ortam ve akademik güvencesizlik olarak belirtiliyor. 15 Temmuz darbe girişimi ve arasında iptal edilen bilimsel kongreler, ülkemize gelmek istemeyen ancak yaşanan terör olayları nedeniyle gelmekten çekinen bilim insanlarının çokluğu ülkemiz üniversiteleri ve bilimi içi için zor bir yıl dolu. Bütün bu zorluklara rağmen ülkemizde çabalayan ve bir şeyler yapmak isteyen üniversiteler ve bilim insanların var olduğunu görüyor ve okuyarak öğreniyoruz.
Toplumun halen bilim insanlarına güvendiğini ve bizlerden beklentilerin yüksek olduğunun farkındayız. Her şeye rağmen umutsuz olmamak, enseyi karartmamak ve çalışmaya devam etmek zorundayız. Zaman zaman bilgimiz dâhilinde objektif ölçütler için ülkemizin aydınlık geleceği için görüşlerimizi açıklayacağız. Ancak bilimsel sorumluluğumuz önce gelmektedir. Her yıl zorunlu olarak hesap vermek zorunda oluğumuzu da bilmeliyiz. Bütün dünyada her yeni yılda bilim kuruluşları bütçesini kullandıkları devlete hesap veriler. Ona göre de yeni bütçe talep ederler. Üniversite ve bilim kuruluşları da yukarıdan aşağıya kadar hesap isterler. Bilim insanları her yıl yıllık bilimsel faaliyet raporu sunarlar. Ülkemizde bu kültür çok yaygınlaşmadı ileride kalite unsuru içinde mutlaka gündeme gelecektir.
2017 Yılında beklentilerim
2017 yılı için temennim ülkemiz bilime ve eğitime önceliği veriri ve Dünyanın merkezi Anadolu’nun binlerce yıllık kültürel birikimine yakışır şekilde muasır medeniyetler seviyesine doğru emin adımlar ile ilerler. Temennim inatlaşmadan, sorunlarını konuşarak, tartışarak ve eleştirel yaklaşımla sorunlarımıza çözüm buluruz. Temennim ülkemizin en büyük enerjisi gençlerimizin işsizliğine çözüm bulunur. Umarım çoğu gencimiz ciddi sosyal ve psikolojik sorun ile karşı karşıya kalmaz. Ülkemiz dünyanın en iyi güneş alan coğrafyada, toprağımız hepimizin ihtiyacı olan gıdayı üretecek kapasitedir. Planlama ve programla ülkemizin ekonomisi daha da toplumun yaşamına katkıda bulunur.
Öncelikli olarak bir daha 2016 yılı gibi bir yılın yaşanmamasını dilerim. Ülkemizin genel sorunları yanında toplumun yaşadığı sorun ve kaygılara duyarsız kalamayız. Topluma negatif değil daha çok kucaklayıcı bir dil kullanarak ayrıştırıcı unsurlardan arınmamızı dilerim. Çoğulcu bütün farklılıkları olduğu gibi kabul eden, bireyin kendini ifade etmesine olanak tanıyan kimsenin, kimsenin yaşam hakkına müdahale etmediği bir yıl olmasını dilerim. Ne yazık ki yeni yılın ilk dakikalarından İstanbul’daki terör moralleri yeniden bozdu. Üniversitelerin daha özerk ve insanların saha özgürce bilim ve sanat yaptığı bir yıl olmasını dilerim. Özelikle üniversitelerin ve diğer bilimsel kuruluşların tamamen özerk olması ve günlük siyasi etkilerin dışında tutulmasını ülkemizin geleceği için çok önemsiyorum. Türkiye’nin bölgesinde artan sorunları yumağı içinden çıkması bilimsel bilgi ve yaratıcı düşünceler ile çıkması için üniversitelerin rahat olması ŞART. Herkese sağlıklı, huzurlu yıllar ve başarılı çalışmalar dilerim.'