Tarih: 07.01.2020 15:35

Hukuk doktoru İrfan Sönmez'den üçüncü kitap: 'Self Determinasyon Ayrılma Girişimleri ve Kürtler'

Facebook Twitter Linked-in

Avukat, Hukuk Doktoru, yazar, düşünür, demokrat bir Türk Milliyetçisi olan İrfan Sönmez ilk kitabı 'Ana Dille Eğitim ve Milliyetçilik', ikinci kitabı 'Kürt Sorunu mu Devletleşme Sorunu mu?' ekseninde etnik ayrılıkçılığı ve milliyetçiliği güncel siyaset gündemini de ele alarak anlatmış, enpolitik olarak bizler ise siz değerli okuyucularımızla 'Kürt Sorunu mu Devletleşme Sorunu mu?' adlı kitabını parça parça paylaşmıştık. 

Hukuk doktoru Sönmez, ilk kitabı 'Ana Dille Eğitim ve Milliyetçilik'te bir halkın, uluslararası metinler, anlaşmalar, kararlar, içtihatlardan hareket ederek 'serap görmeye' nasıl zorlandığını anlatırken, ikinci kitabı 'Kürt Sorunu mu Devletleşme Sorunu mu?' ile ise 'Kürt sorunu dediğiniz şey inşâdır' diyor ve konuyu tüm yönleri ile derinlemesine ele alıyor.

 

 

İrfan Sönmez'in üçüncü kitabı 'Self Determinasyon Ayrılma Girişimleri ve Kürtler' başlığı ile Atınordu Yayınlarından henüz çıktı. Yayıncı ve Genel Yayın Yönetmenliğini Murat İpekoğlu'nun yaptığı kitap, 3 bölüme ayrılıyor ve alt başlıklarla konu derinleştiriliyor. 

SELF DETERMİNASYON NEDİR?

Self determinasyon, ulusların kendi kaderini tâyin hakkı ya da Türk Dil Kurumu tarafından tavsiye edilen biçimiyle 'öz belirtim'dir. Alışılmış anlamda ise 'ulusların kendi geleceklerini belirlemesi' demek daha açıklayıcıdır. 

İrfan Sönmez, üçüncü kitabı olan 'Self Determinasyon Ayırlma Girişimleri ve Kürtler' adlı kitabında, 'Ayrılık talepleri bu hakka dayanılarak meşrulaştırılmakta, uluslararası düzen bu haktan kaynaklanan kabile devletlerin ortaya çıkışı ile sarsılmaktadır. Her farklılığın istismar edilerek devletlerarası çıkar çatışmalarının aracı haline getirildiği günümüzde self-determinasyon da bu tür mücadelelerde işlevsel bir silah olarak kullanılmaktadır.' diyor ve konuyu kitabının Önsöz'ünde şöyle açıklıyor: 

'Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı, etnik kalkışmalarla karşı karşıya olan ülkelerde en çok konuşulan konuların başında geliyor. Ayrılık talepleri bu hakka dayanılarak meşrulaştırılmakta, uluslararası düzen bu haktan kaynaklanan kabile devletlerin ortaya çıkışı ile sarsılmaktadır. Bu, Fransız İhtilali ile başlayan milliyetler ve ulus-devletler çağının karşı karşıya olduğu en büyük krizdir. Krizi derinleştiren, self-determinasyon ilkesinin bir insan hakkı olması ve kapsam ve içeriğinin belirsizliğidir. Ulu orta kullanılmasının yarattığı sonuçlar, milletleşememiş ya da içinde etnik, dilsel veya dinsel azınlık barındıran devletleri ürkütmektedir. Her farklılığın istismar edilerek devletlerarası çıkar çatışmalarının aracı haline getirildiği günümüzde self-determinasyon da bu tür mücadelelerde işlevsel bir silah olarak kullanılmaktadır. Kavramın anlamını muğlaklaştıran nedenlerden biri de budur. Kendi kaderini tayin, öyle kendini farklı hisseden her halka tanınmış bir hak değildir. Esas olan farklı olmak değil, bu farklılıklara hayat hakkı tanınmamasıdır. Siyasete katılabilen, yöneticilerini seçebilen, inançlarını yaşayabilen, irk veya renginden dolayı ötekileştirilmeyen hiç bir topluluk bu haktan yararlanamaz. Esas olan ayrılıp devlet kurmak değil, devleti demokratikleştirmektir.

Ancak bugün demokrasiyi her tuarla ayrıyma talebine cevaz veren bir siyasal düzen haline getirmek yahut öyle bir algı yaratmaya çalışanlar oldugu bilinmektedir. Etnik taleplere bağlı olarak kavramlar da etnikleştirilmekte, anlam ve baglamları dışında kullanılabilmektedir. Demokrasiyi bir hak ve hürriyetler düzeni olarak görmek mümkün olduğu gibi, sağladığı imkanları tam aksi yönde kullanmak da mümkündür. Günümüzde iç çatışmaların çoğunu SD (Self-Determinasyon) hakkının tetiklediği çatışmalar oluşturmaktadır. Bu çatışmaların hem en demokratik, hem de anti demokratik ülkelerde ortaya çıkması self-determinasyon kaynaklı çatışmaların esas motivasyonunun milliyetçilik olduğunu göstermektedir. Türkiye'de uzun bir süredir benzer bir tehditle karşı karşıyadır. Son 35 yıl içinde binlerce insanını etnik-ayrılıkçı teröre kurban vermiştir. Bu süre zarfında etnik milliyetçiliğin taleplerini karşılamak üzere sayısız düzenleme yapılmasına rağmen terör saldırılarında herhangi bir tavsama olmamıştır. Bu da nihai hedefin SD yoluyla yeni bir statü belirle- mek olduğunu ortaya koymaktadır. Bu çalışma da, şartların önümüze koyabileceği böyle bir ih- timale karşı SD'nin aslında ne olduğunu ve kimlerin hakkı olduğunu göstermek amacıyla kaleme alınmış bir doktora tezidir. Tez, Danışman Hocam Prof. Dr. Ali Kemal Yıldız, Prof. Dr. Oya Macar Daglar, Dr. Muhittin Adıgüzel, Dr. Ramazan Barış Atladı ve Dr. Murat Aygen önünde savunulmuş ve oy birliği ile kabul edilmiştir. Öncelikle bu çalışma da bana kılavuzluk eden, yol gösterici tavsiyeleri ile çalışmanın ortaya çıkmasına neden olan başta tez danışmanım Prof.Dr. Ali Kemal Yıldız olmak üzere bütün hocalarıma teşekkür ediyorum. Her birine çalışmaya ayrı ayrı katkılarından dolayı müteşekkirim. Keza, tezin yazım, redaksiyon ve tüm diger ayamalarında zaman gözetmeksizin destek olan Dr. Gencay Karakaya'ya da çok şey borçluyum, ona da teşekkür ediyorum.

Tabidir ki, bilimsel bir çalışmanın kitap haline getirilmesi bazı farklılıkları da zorunlu kılmaktadır. Bu kitabın hazırlanmasında da bu klasik prensip işlemiş, bir çok ilaveler ve çıkarmalar yapılmıştır. Özgün adı Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı olmasına rağmen yapılan ilavelere bağlı olarak kitap adı olarak Self-Determinasyon, Ayrılma Girişimleri ve Kürtler olması uygun görülmüştür. Tezin orijinalinde olmayan (ilgili doktora tezine YÖK'ün ulusal tez merkezinin web sitesinden ulaşılabilir) parti ve çeşitli gurupların Kürt meselesi ile ilgili görüşleri çalışmaya sonradan ilave edilmiştir. İlk defa bir bilimsel çalışmada Türkiye Kürtleri ve self-determinasyon hakkı bu çapta incelenmiştir. Ülkemizde çok az çalışmanın olduğu bu konuda bazı eksiklerin olması muhtemeldir. Temennim özellikle ülkemizi ilgilendiren bu konuda yeni ve özgün çalışmaların ortaya çıkması, kendi sorunlarımıza ışık tutacak yayın ve çalışmaların çoğalmasıdır. Bir çok yerli/yabancı kaynağın taranması ile ortaya çıkan bu çalışmanın amacına ulaşmasını temenni ediyor ve Türkiye şartlarının herhangi bir guruba self-determinasyon hakkı verip verme- diğinin anlaşılmasına vesile olmasını umuyorum. 13 Kasım 2019' 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —