3. Havalimanı ve Kanal İstanbul: 'İstanbul bir domino gibi kuzeyinden yıkılan taşları izliyor…'

3. Havalimanı ve Kanal İstanbul:

Ocak medya köşe yazarı Veysi Dündar, Üçüncü havalimanı ve Kanal İstanbul tartışmalarıyla 'Aslında yapılmak istenenin ikinci bir İstanbul inşa etmek olduğu aşikar' dedi.

İnşa edimek istenen yeni İstanbul'un tek bir tip akıl ile son 20 yıldır inşa edildiğinin altını çizen Dündar, 'İstanbul’un bilinen ve alışık olduğumuz Allah vergisi topoğrafyasını hemen kuzeyde yeniden bina etmek. İstanbul’un burnunun dibinde yeni bir İstanbul kurulmak isteniyor.' şeklinde belirtti. 

İşte Dündar'ın bugünkü yazısının tamamı: 

'Bu yeni İstanbul’un eskisinden tek bir farkı var. Burada tüm kurallar son 20 yılda konuldu. Kuralların tamamın bir diğer ifade ile AKP ve onun ortak ve tek tip aklı koydu.

Kışın en sert günlerindeyiz. İstanbul’un Karadeniz kıyısına havaalanı kondurmak ne kadar parlak bir fikir onu tartışıyoruz.
Sosyal ve formal medyada yoğun bir biçimde rüzgarın hızı ve yönü üzerine derin münazaralar yapılıyor. Atatürk Havalimanı küllerinden doğmuş gibi…
Şehrin ortasında metro hattının üzerindeki bu havalimanına reva görülen terk edilmişlik kışın bu kesif günlerinde yerini bir faaliyete bırakıyor.

İstanbul Havalimanı ve tartışılan Kanal Projesine birlikte bakıldığında aslında yapılmak istenenin ikinci bir İstanbul inşa etmek olduğu aşikar.
Dünyada cüret edilmeyen bir proje bu.
En azından bu şekilde cüret edilmeyen. Kanal dediğiniz bir tür yeni Boğaz. Yanında imarlı ranta açık arazileri ile bir yeni boğaza nazır şehir hayali. Hemen ardında ise yeni bir havaalanı.

İstanbul’un bilinen ve alışık olduğumuz Allah vergisi topoğrafyasını hemen kuzeyde yeniden bina etmek. İstanbul’un burnunun dibinde yeni bir İstanbul kurulmak isteniyor.
Bu yeni İstanbul’un eskisinden tek bir farkı var. Burada tüm kurallar son 20 yılda konuldu. Kuralların tamamın bir diğer ifade ile AKP ve onun ortak ve tek tip aklı koydu.

Kimsenin tereddüt etmeyeceği kadar aşikar bir yapaylıkta İstanbul’a hem bir alternatif hem de İstanbul’dan sonuna kadar yararlanan bir asalak şehirden söz ediyoruz.

Dünyada sıfırdan kurulmuş şehirler vardır. Örneğin Kazakistan’ın başkenti Astana buna örnektir. Kazakistan çölü deneysel şehircilik için makul bir oyun alanıdır.

İstanbul’un yanına İstanbul’un replikasını kurmak ise aslında ciddi bir akıl tramvasıdır.

İstanbul’u 330 yılında Truva’ya tercih edip, Doğu Roma İmparatorluğuna başkent tayin eden Büyük Konstantin bu önemli kararı alırken şehrin stratejik değerini gözetmiş ve onun en değerli bölgesini kendine merkez olarak seçmiştir.

Asırlar boyunca İstanbul bu coğrafya mirasını kullanarak gelişti. Boğaz’ın iki yakası arasında belki de dünyanın en güzel topoğrafyalarından birinde ticaretin ve medeniyetin nefesi hep hissedildi.

İstanbul’un doğal limanı, geçiş özelliği ve aslında Marmara Denizinin sağladığı bağlantılar Türkiye’de bölgesel eşitsizliği de körükleyen biçimde bu bölgeyi ülkenin geri kalanından ayrıştırdı.

Taşı toprağının altın olması aslında hep aynı merkezin daha çok tüketilmesi demekti. İstanbul’un kuzeyinde bir kanal açmak ve onun etrafını İstanbul’u boğacağı aşikar bir şehre tahvil etmek, kelimenin en doğru anlatımı ile altın yumurtlayan tavuğu boğazlamak olacak.

İstanbul’un aksını kuzeye doğru çekerek onu tarihinden koparan ve tarih boyunca edinilmiş birikimi bu yeni şehirle paylaşmayı vazeden projenin başarısı aslında İstanbul’un tükenmesi demektir.

İstanbul gücünü paylaşmak zorunda kalacağı bu yeni şehir ile rekabet ederken asırlar boyunca edindiği tüm varlığı da kaybedecek. İstanbul’un kuzeyine yeni bir İstanbul inşa etmek, eskisinin kaynakları ile yeni İstanbul kurmak demek.

İstanbul’a yapılmak istenene muadil bir örnek dünyada bulunmuyor. Kimse mevcudu iyileştirmek dururken yeni ve bilinmez bir hayalin peşine düşmüyor.

Deneysel şehircilik için oyun alanı olacak son dünya noktası olsa olsa İstanbul’dur.
İstanbul Napolyon’un deyimiyle dünya tek bir ülke olacaksa başkenti olacak kadar tamdır.
Mükemmeldir.

Yaratılan bir coğrafi mucizeye müdahale etmek onun kadim varlığını su, çakıl, kumdan ibaret beton ile kirletmek akıl tutulmasından başka bir şey değildir.

İstanbul Havalimanı için harcanan milyarlar, kimsenin kullanmadığı 3. köprü kullanılsın diye, bir kanal kazmayı ve onun etrafını rantla eşlenmiş imar parselleri ile donatmayı zorunlu kıldı.

İstanbul bir domino dizisi gibi kuzeyinden yıkılan taşları izliyor…
Bir taş çevre yolu, bir taş köprü, bir taş havalimanı.
Bu defa yeni taş tarım arazilerini imara açıp, İstanbul’u ikinci bir su yolu ile doğal hinterlandından koparmak.
Bunu adeta bir bilgisayar oyunu gibi planlayan siyasi iktidar, başarısız olunca bilgisayarın reset tuşuna basamayacağını anlamalı.

Gerçekte İstanbul’u resetleyecek bu akıl ötesi planın doğal sınırları bu kış vesilesi ile önümüzde sergileniyor. Rüzgar bize bir şeyler anlatıyor.
Asırlardır esen rüzgara kulak tıkamamak gerek.
Erkin Koray’ın dediği gibi: Rüzgarın sesine bak…'