Enpolitik yazarı, iletişim Dr.Göktan Ay’ın, İTÜ Kimya-Metalurji Fakültesi, Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Bölümü, Öğretim Üyesi Prof. Dr. Onuralp Yücel ile “Yükseköğretim, İTÜ ve Metalurji Müh.” konularında yaptığı röportajı yayınlıyoruz...
AY: Hocam, merhabalar… Biz röportajlar bölümünde; güncel siyasete girmeden alanında çalışan/üreten siz değerli bilim insanları/araştırmacılar/sanatçılar ile birlikte olmaktan mutluluk duyuyoruz. Sizce, ülkemiz yükseköğretiminin en önemli sorunu nedir? Nasıl çözümlenebilir?
YÜCEL: Bu konuyu mühendislik alanı için değerlendirebilirim. Akademik teşvik ve araştırma üniversitesi uygulamaları düşünce olarak mevcut durumu iyileştirme kapsamında oldukça önemli adımlar olmuştur. Akademik hayata 1984 yılında araştırma görevlisi olarak başladım ve Akademik Teşvik uygulaması başladıktan sonra, faaliyetlerimizin gözden geçirilmesinde hem kendimizi, hem de uluslararası durumumuzu değerlendirmek için bir fırsat daha oluşmuştur. Yayın, proje ve atıf açısından kendimizi değerlendirme imkanı oluşması gelecek öngörülerinin ve planlamasının yapılması açısından faydalı olmuştur.
Araştırma üniversitesi kavramı da, hem ülkemizde akademik alanda önderlik yapacak, hem de bilim ve teknoloji alt yapısına hizmet edecek insan kaynağının ortaya çıkarılması açısından önemli bir adım olmuştur. Özellikle yönetici kadroların seçiminde bilimsel etkinliklerin belli bir disiplin içinde değerlendirilmesi ve birikimlerinin ilgili endüstriyel alanlardaki işbirliklerine dönüştürülmesindeki başarılarda dikkate alınmalıdır. Bundan sonra yapılması gereken puanlamada başarılı durumda olan kişilerin, yönetim ve üniversite–sanayi işbirliklerinin yürütülmesinde karar mercilerinde yer alması olmalıdır.
Buradan hareketle, Araştırma Üniversiteleri’nin öğrenim ve Ar-Ge konularında uluslararası konuma gelmesi için adım atılmasıdır. Özellikle İstanbul Teknik Üniversitesi’nin; hem insan kaynakları hem de alt yapı yatırımları bunu başarı ile başlatıp sürdürebilecek durumdadır. Uluslararası öğrencilerimizin geldiği ülke sayılarıyla niteliklerinin arttırılmasıyla kavuşulacak cazibe merkezi statüsü, ülkemizden beyin göçünü yavaşlatılmasında ve engellenmesinde önemli rol oynayacaktır. Bu amaçla araştırma üniversitelerinin sadece Orta Doğu ülkelerinden öğrenci alan değil Uzak Doğu, Asya ve Avrupa’daki öğrencilerin de öğrenim için tercih ettikleri kurumlar haline dönüştürülmesi gerekmektedir. Kendi meslek alanımı göz önünde bulundurduğumda, güncel ve gelecek vaat eden konularda insan ve laboratuvar alt yapımız uluslararası rekabeti karşılayacak seviyededir. Ancak tanıtım konusundaki eksiklikler, uluslararası öğrenci tercihlerinin gelişmesini engellemektedir. Bunu geliştirebilmek için meslek alanında tanınırlığı yüksek, deneyimli uluslararası öğretim üyelerinin kısa, orta ve uzun vadeli programlamalarla bölümlerde yer alması fayda sağlayacaktır.
AY: YÖK tarafından açıklanan Araştırma Üniversiteleri, (İTÜ’de içinde) beklenen atılımı sağladı mı? Ya da açıklanan üniversitelere yararı oldu mu?
YÜCEL: Araştırma Üniversitesi yeni bir uygulama. Buradaki ana beklentilerimiz, çeşitli proje ve işbirlikleri ile kurulan laboratuvar alt yapılarının sürdürülebilir halde tutulabilmesi için moral motivasyon, maddi ve teknik elaman ihtiyaçlarının karşılanması yönündedir. Bu beklentimiz halen devam etmektedir. Öğrenci sayısı açısından da ilgili sektörlerin ihtiyacına göre program ve planlama yapılması, gençlerimizin daha donanımlı olarak mezun olmasını ve dünyadaki meslektaşları ile ömür boyu rekabet edebilecek imkan ve kabiliyeti kazanmaları için önemli olduğu kanaatindeyim.
AY: Çalışma alanlarınızdan birisi de “Endüstriyel Atıkların Değerlendirilmesi” Bu konuda, yasalar/yönetmelikler çıkarıldı. Uygulamalar nasıl ve Türkiye ne durumda?
YÜCEL: Enerji ve malzeme kaynaklarının verimli kullanımı metalurji sektörü için hem tekno-ekonomik hem de rekabet açılarından oldukça önemlidir. Özellikle yüksek sıcaklıkta uygulanan proseslerde oluşan baca gaz ve tozları, emisyon oluşturarak çevre kirliği ve canlı sağlığı için risk oluşturabilirken, malzeme ve ısı, dolayısıyla enerji kayıplarına yol açmaktadır. Baca gazlarının içerdiği tozların uygun şeklinde toplanıp biriktirilmesi durumunda hem kirliliğin önüne geçilebilmekte hem de tozun içerdiği kıymetli metallerin artan konsantrasyonları geri dönüşüm prosesleri ile tekrar endüstrinin kullanımına döndürülmesini mümkün kılmaktadır. Ülkemizde hurdadan çelik üreten tesislerin baca tozlarından çinko ve kurşun bileşiklerinin üretimini başarıyla gerçekleştiren birçok şirket halen faaliyetlerini sürdürmektedir ve bunların bazılarıyla kuruluş aşamalarından beri çeşitli araştırma faaliyetleri yürüttük. Bilindiği gibi Türkiye dünya çelik üretim sıralamasında 37 milyon tonluk üretim miktarı ile 8. sırada yer almaktadır ve bu üretimler esnasında yaklaşık 6 milyon ton seviyesinde curuf (katı atık) açığa çıkmaktadır. Bertaraf tesislerine gönderme veya depolama alanlarına yığma kalıcı çözüm olmaktan uzakta kalmaktadır. Doğal kayaçlara fiziksel ve kimyasal açıdan benzerlik gösteren bu atıkların, özellikle alt yapı yatırımlarını sürdüren bizim gibi ülkelere benzer şekilde doğal hammaddelere ikame veya yardımcı hammadde olarak kullanımı konusundaki araştırma faaliyetlerimizin olumlu sonuç vermesi, atık minimizasyonu konusunda önemli katkılar sağlamıştır. Benzer çalışmaları özellikle hafif olması nedeniyle başta taşımacılık sektörünün vazgeçilmez malzemelerinden olan alüminyum ve alaşımlarının üretimimde açığa çıkan katı atıkların değerlendirilmesi içinde sürdürmekteyiz. Cevherden hareketle alüminyum üretiminde sadece üretimin son kademesi olan ergimiş tuz ergitmesi prosesinde yaklaşık 14 kWh/kg Al miktarında elektrik enerjisi tüketilmektedir (birincil üretim). Buna karşılık doğal hammaddeler yerine hurda veya proses atıklarından (ikincil) üretim yapılması durumunda ise harcanan toplam enerji cevherden üretimdeki değerin yaklaşık % 5 i kadardır. Dolayısıyla sıfır atık konsepti ile ortaya konulan hedefler sadece doğal kaynakların ekonomik kullanılması ve çevre kirliğinin önlenmesi için değil, enerji verimliliği açısından da son derece önemsenecek boyuttadır.
Bu konu ülkemizde; bakanlıklar ve ilgili genel müdürlükler, üreticiler ve sivil toplum örgütlenmeleri tarafından dikkatle takip edilmekte, yapılan çalışmalar her düzeyde motive edilmektedir. Dolayısıyla Türkiye’nin bu konuda dünyanın gelişmiş ülkelerinde olduğu gibi, hem kamu hem de özel sektör kurum ve kuruluşları ile yeterli duyarlılığa sahip olduğunu ve odaklanma problemi yaşanmadığını söyleyebilirim. Ancak halen ülkemize özgün durumlar için teknik çözümlerin ortaya konulması ve teknoloji geliştirilmesi amacıyla bilimsel çalışmaların artan oranda sürdürülmesi gerekmektedir. Bu kapsamda son dönemde Royal Academy of Engineering koordinatörlüğünde yurtiçi ve yurtdışı üniversite ve sanayi kuruluşları ile çeşitli araştırma çalışmalarını sürdürmekteyiz.
AY: İTÜ Maden Fakültesi’nde, 1957’de “Üretim Metalurjisi” ve “Fiziksel Metalurji” kürsüleri kurulmuş ve eğitimini ABD MIT’de tamamlamış olan Doç. Dr. Recep SAFOĞLU’nun fakülte bünyesine katılması ile Metalurji eğitimi başlatılmış. 60 yıldaki gelişmeyi kısaca anlatır mısınız?
YÜCEL: Bölüm olma süreci, 1961 yılında Metalurji Mühendisliği adını alan bölüm ile Maçka kampüsündeki tarihi binada başlamıştır. Bölüm ile aynı yaşta olmam benim içinde ilginç bir rastlantı olmuştur. Bu bölüm 1976 yılında Türkiye’nin ilk Metalurji Fakültesi’ni oluşturmuştur. Metalurji Fakültesi 1982 yılında Kimya Fakültesi ile birleştirilerek Kimya-Metalurji Fakültesi adını almıştır. Değişen ülke ihtiyaçları, bilim ve teknolojideki gelişmeler ile ona ayak uyduran ve eğitim programının değişmesi sonucu Bölüm ismi 1998 yılında “Metalurji ve Malzeme Mühendisliği” olarak değiştirilmiştir. 2021 yılında 60. yaşını kutlayacak bölümümüzde meslek alanımızın tamamını kapsayacak alt yapı özellikle 1984 yılında Maçka dan Ayazağa yerleşkesine taşındıktan sonra kurulmaya başlanmıştır. Çeşitli uluslararası ve ulusal projeler ile laboratuvar alt yapısını tamamlayan bölüm, uzun yıllar boyunca yakın coğrafyada alt yapısı en iyi olma özelliğini korumuştur. Bu sayede bölümümüzde doktora çalışmalarını başarıyla tamamlayan araştırmacılar hem ülkemizin ihtiyacı olan akademik kadrolarında öğretim üyesi hem de kurumsal kimliğe sahip şirketlerde araştırmacı olarak çalışmalarını sürdürmektedirler.
Halen bölümümüzde derslerimizin %100 ve % 30 unun İngilizce verildiği iki program mevcuttur ve bu iki programımıza her sene yaklaşık 150 yeni öğrencimiz dahil olmaktadır. Mezunlarımızın dünyanın her yerinde hem akademik faaliyetlerini sürdürme hem iş bularak çalışma imkanı bulmalarını izlemek bizim için gurur vesilesi olmaktadır.
AY: İTÜ Rektörlük aday açıklamanızın (2012) son bölümünde; “Değerli Arkadaşlarım,1979 yılından beri öğrenmeyi, 1992 yılından beri öğretmeyi öğrendiğim tarihi kurumumuzun çatısı altında çalışmalarımızı sürdürürken, sahip olduğumuz öz güvenden taviz vermeden, pozitif tüm hareketlerin yanında olarak, İTÜ’ nün yönetim anlayışını da bir ekol haline getirebilecek kalite ve güce sahip olduğumuza inancım tamdır. İTÜ mezunlarının kendi dallarında dünyanın her yerinde en çok aranan kimliğe kavuşmasının sağlandığı günleri birlikte yaşayabilmek dileklerimle hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.” demişsiniz. Mezunlarınızın geldiği nokta konusunda görüşlerinizi almak isteriz.
YÜCEL: Bu konuda ki görüşlerim hala aynı. Yukarıda belirttiğim gibi özellikle bölümümüz öğrencilerinin iş hayatına çok önde başladıklarını söyleyebilirim. Tüm alanlardaki mezunlarımızın daha önceki dönemlerde özellikle Ayazağa kampüsümüzdeki eğitim ve sosyal alt yapı yatırımlarına nasıl güçlü katkıları olduğu kamuoyumuzun malumudur. Bu tip işbirliklerinin sosyal ve ekonomik zorluklara rağmen kuvvetli güven duygusu ile daha da güçlenerek sürdürülebileceğine inancımı sürdürmekteyim.
AY: Son yıllarda, İTÜ adına “Uluslararası Metalurji ve Malzeme Kongresi (IMMC'2016) Organizasyon Komitesi ve Sempozyumlar Yürütme Kurulları” toplantılarına katılıyor, bildiriler sunuyorsunuz. Alanınızda yapılan çalıştaylarda/sempozyumlarda dile getirilen konuların, eğitimde yada ilgili kuruluşlarca uygulanıp/uygulanmadığı konusunda neler söylersiniz? Yani, akademisyenlerle-piyasa kopuk mu?
YÜCEL: Sayın Ay, bahsettiğiniz kongre ve fuar meslek odamızın ana faaliyetlerinden biridir ve meslektaşlarımızın iki yılda bir, bir araya gelerek değerlendirmeler yaptığı, bilgi, görgü ve tecrübelerini ortaya koyduğu aynı zamanda hasret giderdiği bir toplantıdır ve yaklaşık 50 yıldır aralıksız organize edilmektedir. Daha önce çeşitli kademelerinde çalıştığım bu organizasyonun 2016 ve 2018 yılı kongrelerinde başkanlığını yaptım. Çok üzücü olayların yaşandığı dönemlere denk gelmesine rağmen, başarı grafiğini sürekli yükseltmiş, dünyadan katılım ve katılımcı sayısı arttırılmış ve uluslararası kimliğe kavuşulmuştur. 2020 yılı Kasım ayında da 20’incisi organize edilecektir. Uzun süredir uluslararası toplantılarda hem organizasyon başkanlığı ve komitelerinde yer alarak oluşturduğumuz, bilgi, görgü ve tecrübe birimlerini ülkemizdeki bu organizasyonun tanıtımında kullanarak, ülkemiz kurumlarının görünürlüğü ve tanınırlığının arttırılmasına çaba sarf etmekteyiz.
1994 yılından beri katıldığım ve 2020 Şubat ayında TMS (minerals, metals, and materials community) tarafından ABD de 149’uncusu düzenlenecek olan kongrenin komitelerinde yer almaktayım ve buradaki çalışmalarımızda da ülkemizin tanıtımı için iyi bir fırsat oluşturmaktadır. 2019 yılında düzenlenen toplantıya 70 ülkeden 4000 i aşkın meslektaşımız katılmıştır ve 2020 yılı için katılımcı sayısının 5000 e yaklaşılacağı tahmin edilmektedir. Bu kapsamda gerçekleştirilen sempozyumlardan olan International Symposium on High Temperature Metallurgical Processing toplantısının da yine aynı dönem içinde 11’incisini organizasyon komitesi içinde olduğum ekip ile birlikte gerçekleştireceğiz. Her sene hakem değerlendirmesinden başarı ile geçen bildirileri yaklaşık 800 sayfalık kitaplar halinde yayınlayarak kalıcı hale getirmekteyiz.
Organizasyonunda yer aldığımız diğer bir Uluslararası sempozyum da, daha çok eski Sovyet Cumhuriyetlerindeki bilim adamlarının başı çektiği SHS (kendiliğinden ilerleyen yüksek sıcaklık sentezi) toplantılarıdır. Yapılan seçimler sonucu Türkiye’de yapılmasına karar verilen organizasyonu 2015 yılında başarıyla gerçekleştirdik ve Moskova da 2019 yılındaki organizasyona geniş bir grupla katılarak ülkemizi temsil ettik. Organizasyon komitesi olarak gelecek toplantının 2021 de Minsk (Beyaz Rusya) da olmasına karar verdik.
Metalurji ve Malzeme Mühendisliği alanında bu tip toplantılarda sunulan bilgiler ve tartışmalar ile ulaşılan sonuçlar çoğunlukla enerji, savunma, sağlık, altyapı ve ulaştırma gibi alanlarda kullanıma sokulabilmektedir. Bunlardan benim için en anlamlı olanı, 2003 yılından beri çeşitli proje çalışmaları ile üzerinde yoğunlaştığım, bilinen en hafif yapısal metal olan magnezyum üretiminin ülkemizde yatırım ve üretim haline dönüşmüş olmasıdır.
AY: Bor; son yıllarda önemsenmeye başladı, gerçekten önemli mi? Organizasyon başkanlığını yaptığınız “17. Uluslararası Bor, Borür ve Bor İçerikli Malzemeler Sempozyumu'' nasıl geçti ve alana ne yarar sağladı.
YÜCEL: Sayın Ay, son yıllarda daha çok konuşulur oldu, ancak ileri teknoloji bor bileşiklerinin üretimi konusunda, hocalarımızın önderliğinde bölümümüzdeki çalışmalar 1988 yılında başlamıştı. O yıllarda ülkemizde isimleri bile tam olarak bilinmeyen bu bileşiklerin çoğu pilot ölçek olarak tanımlanan boyutlarda laboratuvarlarımızda üretildi ve çeşitli kullanım alanlarında test edildi. Bunlardan biri yakın zamanda üretim tesisinin temeli atılan borkarbür bileşiğidir. Farklı prosesler ile üretilen ve farklı amaçlarda kullanılmak üzere şekillendirilen bu bileşiğin üretiminde, Hindistan da bu malzemeleri nükleer amaçlarla kullanan akademisyenlerin büyük bilgi birikiminden yararlanılmıştır. Ürünler zırhlama amacıyla kullanıldıklarında da üstün özellikler göstermiştir. Uç ürünlerin geliştirilmesi ve çeşitlendirilmesi konusunda da halen çalışmalarımız devam etmektedir. Elektrik kullanımında enerji tasarrufu sağlayan trafo sac malzemesi olarak kullanılan bor içeren hızlı katılaştırılmış metalik camlar önemli ileri malzemeler gurubunda yer almaktadır. 1998-1992 yılları arasında doktora konum olması nedeniyle başta ferrobor, kobaltbor ve nikelbor gibi alaşımların üretim koşullarını optimize ettiğimiz çalışmalar sonucunda elde edilen bu tip malzemeleri yine uluslararası akademisyenler (Alman ve Romen) ile birlikte uygulamaya yönelik testlerden geçirmiştik. Dolayısıyla çalışmalarımızın 30 yıl sonrada olsa değer bulması ve ülkemizde üretimleri amacıyla yatırımların yapılması bizim için sevinç ve gurur kaynağı olmuştur. Bu üretimlerin sonucunda elde edilecek ürünlerin, nihai kullanım yerlerinde kullanım performans sonuçlarını da merakla bekliyor olacağız.
Uluslararası Bor, Borür ve Bor İçerikli Malzemeler Sempozyumunun (ISBB) bilim komitesine, 2008 yılında Japonya da yapılan seçimle kabul edildim ve aynı dönemde yine yapılan seçimle 17’inci sempozyumun 2011 yılında Türkiye de yapılmasına karar verildi. İstanbul da düzenlediğimiz bu sempozyumda elde edilen başarı nedeniyle halen örnek toplantı olarak anılmaktadır. Görüntülerine YouTube üzerinden ulaşılabilmektedir. 20’cisinin Japonya’nın Niigata kentinde gerçekleştirilmesi sırasında uluslararası bilim kurulumuz, 2021 yılı organizasyonunun Paris de olmasına karar vermiştir. 2023 yılının Türkiye için önemini tekrar belirterek 22’inci sempozyumun ülkemizde yapılmasını önerdim. Önerimiz büyük oranda kabul görmekle birlikte nihai karar 21’inci sempozyum esnasında verilecek. Dolayısıyla buraya gerektiği gibi katılım sağlanması önemlidir. Bu toplantılar bor konusunda dünyadaki bilimsel ve teknolojik güncel bilgi ve tecrübelerin tartışmaya açıldığı en önemli platformdur. Nükleer başta olmak üzere enerji, savunma ve yapısal malzemeler alanlarında uç ürün olarak kullanım alanı bulan bor ve bileşiklerinin yapı ve özelliklerinin geliştirilmesi, elbette ki günümüzde konsantre ve sadece basit kimyasal maddeler üretimi ve satışı yapan ülkemizin daha ileri gitmesini sağlayacaktır.
AY: Geçen ay, Antalya’da “IMPC-EURASIA 2019, Krom Çalıştay”ı na katıldınız ve “Krom kimyasallarının metalurjideki önemini” anlattınız. Çalıştay ve konuşmanızın içeriği hakkında bilgi verebilir misiniz?
YÜCEL: Avrupa Birliğinin ilgili komisyonları, krom içeren hammaddelerinde dahil olduğu 20 hammaddeyi 2014 yılından beri kritik hammaddeler grubunda tanımlamaktadır. Bunun anlamı Avrupa ekonomisi ve sanayisi için günümüzde ve gelecekteki modern teknolojiler için bu malzemelere yüksek oranda ihtiyaç duyulacağının belirlenmiş olmasıdır. Bu amaçla hammaddelere güvenilir ve engelsiz erişim sorununu aşmak için planlamalar ve risk analizi yapmaktadırlar. Avrupa da Finlandiya dan sonra en büyük kaynaklar ülkemizdedir ve Türkiye günümüz kromit rezervleri 30.4 milyon ton ile dünya kaynaklarının % 0,4 ününü oluşturmaktadır. Krom (Cr) bileşikleri, metal ve kimya endüstrisinde geniş bir kullanım alanına sahip, en stratejik ve kritik malzemelerinden biridir. Cr içeren alaşımlar darbelere, korozyona ve oksidasyona karşı yüksek dirence sahiptirler. Cr içeren hammaddeler ve kimyasallar esas olarak paslanmaz çelik ve demir dışı alaşımların üretimde, metallerin kaplanmasında, pigmentlerin geliştirilmesinde, deri işlenmesinde ve katalizörlerin üretiminde, refrakterlerde, ve oksitleyici bileşikleri kantitatif analizlerde kullanılmaktadır. Ülkemizde krom alaşımı üreten iki tesis mevcuttur. Bunlardan birincisi Elâzığ’da bulunan ve yıllık 165 bin ton yüksek karbonlu (YK) ferrokrom üreten Eti Krom, ikincisi ise Antalya’da kurulu ve yıllık 36 bin ton düşük karbonlu (DK) ferrokrom üreten Eti Elektrometalurji şirketidir. Eti Maden bünyesinde bulunan her iki tesiste 2004 yılında gerçekleştirilen özelleştirme kapsamında özel sektör işletmelerine dönüşmüştür. Ancak YK için yaklaşık 4000 kWh/ton, DK için ise 8000 kWh/ton elektik enerjisi ihtiyacı olması, sürdürülebilir rekabet şartlarını zorlamakta ve yeni yatırımların yapılmasını ve buna bağlı olarak da dünyada üretim ve tüketimi hızla artan paslanmaz çelik üretimi yatırımını (burada kullanılabilecek nikel kaynaklarına da sahip olmamıza rağmen) maalesef ülkemizde gerçekleştirilmesini geciktirmektedir. Dolayısı ile bu konuda yapılan uluslararası toplantılar, ülkemizde de çokça bulunan düşük tenörlü cevherlerin tekno-ekonomik değerlendirilmesi konusunda görüş alış verişi imkanı sağlayarak, gelecek projeksiyonlarımıza ışık tutması açısından oldukça önemlidir.
AY:Teşekkürler…