Veysi Dündar yazdı: ‘Kayyum’un İngilizcesi yoktur’

Veysi Dündar yazdı: ‘Kayyum’un İngilizcesi yoktur’

Ocak medya köşe yazarı Veysi Dündar, bugün “Bu Yazı Bir Amerikan Güzellemesi Değildir” başlıklı yazınında ABD’nin ilk Türk kökenli emniyet müdürünü konu aldı.

Ocak medya köşe yazarı Veysi Dündar, ABD’nin New Jersey eyaletine bağlı Paterson şehrinde ilk kez Türk kökenli bir emniyet müdürü atanmasını ve Kur'an-ı Kerim'e el basarak yemin etmesini yazan Dündar “Amerika’da seçimle gelmiş kimseyi yerinden edemezsiniz. Kayyum’un İngilizcesi yoktur. Batının iyi yanları kutsal kitaba el basmaktan ibaret değildir. Türk sağcısı için yapılacak en iyi şey sodalı sularla sağlam bir temizliktir” dedi.

Veysi Dündar'ın bugün yayınlanan köşe yazısı şöyle:

‘Batının iyi yanlarını alalım, kötü yanlarını almayalım’ söylemi ile hayatını idame ettiren Türk sağı için New Jersey’in Paterson şehrinin Türk kökenli polis şefinin yemin töreni çifte kavrulmuş badem tadı verdi.

Badem çifte kavrulmuş mu bilinmez ama Türk sağcısı çifte standardı ile meşhurdur.

‘Bak ne güzel Kuran’a el basıyor’ repliği hemen hemen her mecrada yankı buldu. Yakın zamanda Kobe Byrant’ın vefatı üzerine kaleme aldığım yazıya, trolünden akiline her kesim sağcıdan tepki almıştım.

Oysa ki aynı ABD bir Türk’ü polis şefi yapıp imam eşliğinde yemin ettirdiğinde, aynı kesimlerden yoğun bir alkış geliyor.

ABD’nin demokratik geleneğine dair Haziran ayında şu satırları yazmıştım.

“Amerika keşfedileli tam 527 yıl oldu. Amerika’nın keşfinden çok daha önemli olan hiç aksamadan devam eden demokrasi geleneği olmalı. Kuralları koymak ve uymaktan ibaret olan bu sırra vakıf olmak için, Amerika’ya gitmeye gerek yok! Biraz tarih, biraz siyaset bilimi kafi…”

ABD’nin Müslüman nüfus oranı en yüksek kasabasında bir Türk’ün hem de inançlı bir Müslüman Türk’ün polis şefi olmasının tesadüf olmayacağını öngörmek için dahi olmaya gerek yok.

Türkiye’de Sünni olmanın iyi insan olmak manasına geldiğine dair yazıların, hükümet yanlısı medyada yer bulması ya da ‘cemevleri ibadet mekanı mıdır, değil midir?’ şeklinde tartışmaların yapılıyor olması ile taban tabana zıttır olan biten.

Sorsanız ABD’yi Masonlar kurmuştur.

Sorsanız Amerika’yı evanjelistler yönetmektedir. Sorsanız ABD şeytan imparatorluğudur.

Sorsanız ABD Siyonizmin beşiğidir.

Dünyayı kendi psikolojik darlığından görenler için, bütün bunlar gerçektir. Aynı zamanda aynı Amerika’nın İncil’e, Tevrat’a ve Kuran’a el basılarak yemin edilen bir ülke olması övünç ve referans kaynağıdır.

ABD bütün kötülüklerin sözde kaynağıdır ama Türkiye’de imam hatip okulu değil, ABD menşeli Montessori eğitim sistemi tercih edilir.

Türkiye’de ilahiyat okumaktansa, ABD’de üniversite tercihi Türk sağının iki yüzlü tutumu için sıradan bir faaliyettir.

 

Bütün bunların çelişkili varoluşunun arkasında ise yine Amerika’nın olduğu gerçeği ise, altı kalın bir fosforlu kalemle çizilmesi gereken bir gerçekliktir.

Türk sağı, çok büyük oranda Amerikan soğuk savaş politikasının mahsulüdür.

Komünizmle mücadele derneklerinde Amerikancı bir tedrisat ile solcu avlayan nesiller, bugün iktidarı uzun dönemdir elde tutmanın keyfini çıkarıyor.

ABD’nin tam bir teşhisini yapmaktan yoksun ve sadece esen rüzgara ve konjonktüre göre pozisyon alan siyaset tacirleri için ABD’de Kuran’a el basarak yemin etmenin tek bir açıklaması vardır.

O da ABD’de dini değerlere önem verilmesidir.

Oysa ki ABD’de İncil’e el basarak yemin geleneği, tıpkı Anayasa gibi 1789’dan beri vardır. İncil’e el basan ilk başkan bunu 1789’da hem de bir Mason locasında yapmıştır.

ABD geleneklerine de kurallarına da eşit oranda bağlıdır.

ABD anayasa başta olmak üzere kurucu metinlerini ilk günkü gibi muhafaza etmektedir.

Ülkemizde anayasanın değil KHK’ların geçerliliği ile sürdürülen yönetim anlayışının, algı kapasitesinin çok dışında bir durumdan, kuvvetler ayrılığı gibi asli bir demokrasi kavramını askıya almanın hafsalasına girmeyecek bir duruştan bahsediyoruz.

Yargıya talimat vermenin orta yerde zikredilmesi ile, elini kutsal kitaba basarak yemin eden bir yargıcın uzlaşması mümkün olur mu?

Trump 200 yılı aşkındır yapılan birliğin durumu konuşmalarının sonuncusunda, ülkesinin dünyanın açık ara en güçlüsü olduğunu söylemişti.

İranlı generali havaya uçurduktan sonra, İran’ın şaşkınlıktan yolcu uçağını havaya uçurarak mukabele etmesine bakılırsa hiç de haksız değildi.

Buna karşılık aynı konuşmanın rakip partinin kadın sözcüsü tarafından bir güzel yırtılması da aynı kareye sığabilmişti.

Üstelik Nancy Pelosi kağıdın o kadar kirli olduğunu ve yırtmamış olsaydı yapacağı şeyi söyleyemeceğini ifade etti.

Bütün bunlara literatürde demokrasi diyoruz.

Amerika’da din hürriyeti vardır.

Amerika’da ‘vergileri nereye harcadık?, hesap verecek zamanımız yok!’ diyene cevabı sokaktaki vatandaş verir :

I’m a taxpayer.

What are you talking about?(*)

 

Amerika’da seçimle gelmiş kimseyi yerinden edemezsiniz.

Kayyum’un İngilizcesi yoktur.

Batının iyi yanları kutsal kitaba el basmaktan ibaret değildir.

Türk sağcısı için yapılacak en iyi şey sodalı sularla sağlam bir temizliktir.

 

(*) Ben vergi mükellefiyim. Sen neden bahsediyorsun?