Ahmet Davutoğlu: Apo'ya çiçek verip 28 Şubat'ta kitlelere zulmedenler şimdi Ak Parti politikasını belirliyor

Ahmet Davutoğlu: Apo

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Medyascope’ta Ruşen Çakır ve Sedat Pişirici’nin konuğu oldu. 

Gelecek Partisi'nin kurulma sürecinden, Kürt meselesine, başbakanlığı dönemine, Cumhurbaşkanı ile düştüğü fikir ayrılıklarına kadar birçok konuya açıklık getiren Ahmet Davutoğlu, Gelecek Partisi’ne dair de açıklamalarda bulundu. Davutoğlu’nun konuk olduğu programdan satır başları şöyle:

 

Gelecek Partisine duyduğum güven, sadece benim özgüvenim ve arkadaşlarıma duyduğum güvenden değil doğal bir güvendi ama sancılı idi tıpkı doğal doğum gibi. Böyle bir ortamda sancılı ortamda 152 cesur insan biz varız dediler ve bunları göğüsleme kararlığı ile yola çıktılar. Beni en çok etkileyen 'Başbakanım tebrik ederiz' diyen herkesin 'cesaretiniz için tebrik ediyoruz' demeleri oldu.  Bir ülkede parti kurmak bir cesaret olmamalı o ülke için bu negatiftir.

Bu korku veren psikolojik iklimde insanlar bize, siz haklısınız doğru şeyler söylüyorsunuz ama şimdilik biz bu resimde olmasak da destek versek diyorlar. Bazı şehirlerde bunlardan uzak durun bu temaslarda bulunmayın eşiniz var işiniz var deniliyor. Eşi veya akrabası görev alan memurlukta olanlara doğrudan baskı başlıyor. Bunlara rağmen çok doğal bir süreç yaşandı partileşirken.

Suni olan hiçbir şey yok gayri samimi hiçbir şey yok.

Bir şeylere mecbur bırakılmışsınız gibi bir imaj var sorusuna ise Davutoğlu, şöyle yanıt verdi ve devam etti:

Ben Genel Başkanlığını yapmışım Ak Parti’nin o kitlelerle hemhal olup, mitingler yapmışım o yapı ve doku bana yabancı kesinlikle değil ama tepe dokusu bana yabancı, ortak kültüre de yabancılaştı o yapı bu iklime de yabancılaştı.

Ben Başbakan iken havalimanlarında uzun kuyruk oluşturup sıraya dizilenler, ağırlayanlar şimdi genellikle ben bir yere gittiğimde oranın mülki amirleri görevlileri ya izinde oluyor ya başka sorun.  Bu iklim yanlış bir iklim.

Şuanda 23 ilimize il başkanı atadık. 23 ilde il binaları tutuluyor. Büyük maddi imkanları olan parti değiliz herkes başının çaresine bakacak diyoruz. İstanbul il başkanlığını ilk başkanlık olarak açıyoruz. Kendi mahallemiz olan evlendiğimiz, çocukluğumun geçtiği yerde bir yer tutmuştuk ama belediye bir anda oranın imara uygun olmadığını söyledi. Esnaf hatta gidip tepki gösterelim dedi beni tanıyan çocukluğumu bilen esnaf.

Beni tanıyanlar bilir siyasi hayata özel meylim olmadı hep akademik hayatta kalmaya çalıştım.

Düşünce özgürlüğü şeffaflık siyasi ahlak ister siyasi ister iş ister akademik hayatta olun bir takım ilkeleriniz var bunlar birlikte olduğu zaman Sayın Erdoğan ile ilişkimiz son derece seviyeli idi.

Niyetim Şehir Üniversitesi ve akademik hayatta zihniyet dönüşümüne öncülük etmekti Şehir Üniversitesi ile. Müsade istedim. Peki neden kaldım siyasette ben? Sayın Erdoğan'ın etrafındaki insanlar bir takım limanlar aradığında yanında oldum ve siyasete girdim siyasete.

O sizi şu yaptı, Bakan yaptı hayır bu insanların şahsiyetini yok saymaktır biz belli vasıflara sahip olmasak oralarda olmazdık.

Sayın Erdoğan’a oklar gelmesin diye kendimizi çok kere feda ettiğimiz oldu.

'Emanetçi başbakan istememek' bu söylem çok önemliydi bizim ilişkimizin doğasında olan bir şeydi ben o konuşma ile Başbakan oldum. Sayın Recep Tayyip Erdoğan bizden iki şey bir FETÖ ile mücadele, iki çözüm süreci. 'Bunlar benim emanetlerim' dedi. Çözüm sürecinde Cumhurbaşkanının sözünden çıkmamaya çalıştık ama bittikten sonra hatalar bize yüklendi suçlu biz gibi olduk.

Benim ilkelerim ile Cumhurbaşkanının talep ettiği şeyler çatışıyor. Düşünce özgürlüğü, Siyasi Ahlak Yasası, Şeffaflık Yasası diyoruz bunlar kabul görmüyor çatışıyor. Ardından bir takım ayak oyunları vs ile dayanılmaz hale geldi. Benim gibi bir insana bu memlekete her şeyini vermiş birine Alman ajanı suçlaması yapıldı. Alınan talimatları biliyorum. İlişkiyi korumak için ben çekildim fedakarlık yaparak.

Ama öyle bir hal yaşadık ki 3 buçuk yıl ki öyle oldu sayın Ecevit’e uygulanan yasaklar neyse darbe sonrası onlar bana uygulandı. Konferanslarım yasaklandı eşimin programları yasaklandı, televizyonlar yasaklandı. Demek ki dedim bu mesele bir başbakanlık sorunu değil başka bir sorun var dedim. 

Bazı statükocular ve istikrarın sürmesini istemeyenler ayrılış sürecine getirdi. Ben başbakan olarak kalsaydım AK Parti bir aile partisine dönüşmezdi. Kurumsal bir yapı olarak devam ederdi. Bu durum bu saydığım dört çevreyi rahatsız etti:

1-Kripto fetocüler ve fetocü unsurlar, bunların bir kısmı pelikan cephesinde de halen mevcuttur.

2- FETÖ üzerinden veya FETÖ tasfiyesinden sonra 90'lı yılların zihniyetini devam ettirmek isteyenler. Ülkenin iddialı ve özgür bir iklimde yaşamasını istemeyenler dış ve iç güçler.

Bu çevreler Türkiyede bir darbe yapmanın mümkün olmadığını bildikleri için dediler ki Davutoğlu ile bir kriz çıkar parti bölünür dediler. Bunlar, Türkiye'nin kendileri tarafından kontrol edilebilir, düşünce üretmeyen slogan üreten dış ve iç yapılardır.  Eski derin devlet derlerdi ama bunun ötesinde bir husus bu.

Ak Partiye destek veren kişilere bakın: Apo'ya çiçek verip 28 şubatta kitlelere zulmeden kişiler şimdi biz belirliyoruz Ak Parti politikasını diyorlar adeta.

 2000'li yıllarında girdiği iddialı özgürlükçü Türkiye yerine Türkiye'nin Ermeni Kürt tartışmaları ve çatışmalarında kıstırılan Türkiye görmek isteyenler vardı.
3-Akp iktidarından rant- hafriyat-avm üçgeninde ciddi sermaye biriktirmiş ekonomi baronları. Bunlar belki Ak Parti'ye oy bile vermemiştir; ancak en fazla fayda devşiren kitledir.

İmar yasası benim ayrılmama sebep olan unsurlardan biridir. Burada yolsuzluk çarkınız kırmak ve inşaat üzerinden sanayiden kayan kaynakları tutmaktı amacım. Siyasi otoritenin görevi kendisi bu yolsuzluk çarkına girmemekti. Çok gelip söylediler başbakanı aşamıyoruz çok sert çok katı diye. Benimle hiçbir müteahhit müzakere etmemiştir. Kuralı koyarız, uyarsa ihaleyi o alır.

4-Ak Parti'nin kurumsallaşmasını istemeyen, Ak Partiyi tek bir ailenin veya zümrenin mirası haline dönüştürmek isteyenler.
Bu dört çevrenin amaçları farklı ancak anlaştıkları tek nokta Sayın Davutoğlu bu Ülke'nin idaresinde söz sahibi olduğu müddetçe bu işleri başaramayacaklarını biliyorlardı.

Davuoğlu'nun konuşmasının satır başları şöyle: 

Bilim ve Sanat Vakfı ve İstanbul Şehir Üniversitesi benimle var olmadı, benim tasfiyemle son bulmaz. Bilim ve Sanat Vakfı'na kayyum olarak atanmış kişi dahil bu vakıftan ders aldı.

Hiçbir yerde Cumhurbaşkanı'nı itham eden bir dil kullanmadım. Ailesine saygıda kusur etmedim ama Hazine ve Maliye Bakanı'nı buradan ayırırım. Çünkü artık o bakan. Onu eleştiririm, eleştiriyi de hak ediyor.

İttifaklar Türkiye'de birden doğmadı. Bu ittifaklar konjonktürel. Anayasa değişikliği olmasa herkes kendi başına girmeyi tercih ederdi. İttifak yasasının çıkmasının AK Parti'nin dokusunu bozacağını Cumhurbaşkanı'na iletmiştim.

Türkiye siyasette soğuk savaş dönemini yaşıyor. Halbuki bizim yeni bir Türkiye vizyonuna ihtiyacımız var. Ben parti kurma işine; 'kiminle ittifak kurarım' diye başlamadım 'neye ihtiyacımız var' diye başladım. Türkiye'nin kalıcı vizyonlara ihtiyacı var.

Bizi AK Parti kitlesinden koparıp, Millet İttifakı ile özdeş göstermeye çalışacaklar. Bunu başaramazlar, biz o kitlenin içinden geldik. 

Bütün parti liderlerini ziyaret etmeyi düşünüyorum. Herkesle köprü kurmak kanaatindeyim. Türkiye köprü atmak değil köprü kurmak zorunda olan bir ülkedir. Gelecek Partisi Türkiye'nin bütün kesimlerini temsil eden bir kurucular kuruluyla ortaya çıktı. Türkiye'de ilk defa bir partinin kurucular kurulunda Rum, Ermeni, Süryani temsilciler var. Ülkücülükten hüküm giymiş Selçuk Bey de bizim aramızda, Marksizimden hüküm giymiş Murat Bey de bizim aramızda ve hepsi etkin görevler üstleniyorlar. Türkiye'de ilk defa bir partinin kurucular kurulunda Rum, Ermeni, Süryani temsilciler var.

Türkiyede Kürt Sorunu meselesi esas itibari ile demokratikleşme sorunudur. Demokratikleşme ne kadar derinleşirse, çözüm kolaylaşır. Diyarbakır Hapishanesinde yaşananlar olmasaydı PKK'yı oluşturan şartlar da oluşmamış da olurdu. Çözüm anahtarı demokrasidir.

Selahttin Demirtaş ve Devlet Bahçelinin en çok saldırdığı isimlerdendim. Neden? Kürt'lerin sevdiği bir Türk ve Türk'lerin sevdiği bir Kürt olmak etnisiti üzerinden eleştiri yapan çevrelerin en sevmediği şeydir.

Bahçeli bunu bir istihzaya dönüştürmeye çalıştı. Daha önce de zikrettim neden bana ecnebi dilinde 'Prime Minister' denildiğinde rahatsız olmuyorsunuz da Anadolumuz'da konuşulan saf binr dil olan Kürtçe ile 'Serok'  denilmesinden neden rahatsız oluyorsunuz? Bizim Türkiye'ye ait olan her şeyi savunmamız lazım.

Sayın Cumhurbaşkanı bana çözüm sürecini emanet olarak verdi her çabayı gösterdim başarı için. Dolmabahçe denilen şey silah bırakma sözüyle ilgiliydi ve Cumhurbaşkanının Başbakanlığı  döneminde verilmiş bir sözdü yerine getirilmemişti. Sonra fark ettim ki çözüm süreci adı altında kamu düzeni alt üst edilmiş. Bu çözümün parçası değildi. 7 haziran sonrasında HDP ve Kandil akıl hocaları kibre kapılıp Türkiye’yi terör yuvasına çevirmeye çalıştılar. Türkiyede Kandil’den terör çağrısı yapıldı hendekler kazıldı HDP sessiz kaldı.

HDP'nin zihniyeti ile benim hiçbir zaman uzlaşmayacağım aşikar ama HDP'yi ziyaret etmem o partiye değil o partiye oy verenlere gösterdiğim saygıdır.

Kitlelerin tercihine saygı duyar ama dönüştürmeye çalışırım. Bir partiye oy vermiş bir kişi bile olsa saygı gösteririm. HDP terörle arasına mesafe koyarsa bizden parti muamelesi görür ama aksi durumda mümkün değil.

FETÖ'nün köşe yazarlığını yapan yazar masanın öteki tarafına geçti neredeyse bizi FETÖ'cülükle suçluyor. 

Devlet işleyişinde emir hiyerarşisi bellidir paralel yapı çıkınca durdurulması lazımdı. FETÖ'nün başlangıcı 7 Şubat MİT krizidir.