Dünya Türk müziğinin en büyük temsilcilerinden, Türk Dünyası müziklerinin ülkemizdeki bir numaralı sanatkârı Bünyamin Aksungur, Çıldırdı Karadeniz ve Laleler adlı türkünün hikayesini anlattı.
Çırpınardın Karadeniz,
Bakıp Türk’ün Bayrağına.
Ah diyerdin, heç ölmezdim,
Kapansaydım ayağına.
Uzak düşmüş dost elinden,
İller var ki çarpar sinen.
Vefalıdır, geldi giden,
Yol ver Türk’ün bayrağına
İnciler dök, gel yoluna
Sırmalar düz sağ-soluna.
Fırtınalar dursun yana,
Selam Türk’ün bayrağına
Hamidiye ve Türk kanı,
Her birinin bitmez şanı.
Batum olsun yol kurbanı,
Eğil Türk’ün bayrağına.
Türk elinden esen yeller
Bana şiir, selam söyler.
Olsun bizim bütün eller
Kurban Türk’ün bayrağına
15 Aralık 1918, Gence
İşte Aksungur'un anlattığı 'Çıldırdı Karadeniz ve Laleler' türküsünün hikayesi:
Bugün, hepimizin meydan ve salonlarda defalarca coşkuyla, biraz da sözlerini değiştirerek okuduğumuz ÇIRPINIRDI KARADENİZ ile LALELER türküsünün hikâyesinden söz edeceğim. Orijinal sözleri, şairin kendi el yazınından da anlaşılacağı üzere yukarıdaki gibidir.
Azerbaycan’ın büyük şairi Ahmet Cevad Ahundzade 1892’de Şemkir’de dünyaya geldi. Çok genç yaşta Türkçülük aşkıyla tanıştı ve bu uğurda pek çok faaliyete katıldı. Gerek kalemi, gerek bedeni ve gerekse maddî-manevî bütün varlığıyla Türk milletinin karanlıktan çıkması, Türk vatanının işgalden kurtulması için çalışan Ahmet Cevad henüz 20 yaşındayken gönüllü olarak Balkan Savaşına da katıldı. Bu savaşta muhtemelen, benim babam henüz 40 günlük iken vurulan dedem Şehit Ahmet ile omuz omuza çarpıştı.
I.Dünya savaşı başlayınca, Ahmet Cevad Bey Osmanlı devletinin de savaşa girmesini ve Azerbaycan’ı Rus ve Ermenilerin soykırımından kurtarmasını ümit ediyordu. Batum’da bulunduğu bir sırada Karadeniz’de yüzen Hamidiye gemimizi ve direğinde dalgalanan ay yıldızlı bayrağımızı görmüş ve çok duygulanmıştı. Eline kağıt ve kalem aldı ve yazmaya başladı: “Çırpınardın Karadeniz, bakıp Türkün bayrağına…”
Daha sonra savaşın çeşitli cephelerdeki seyri ve 1918 başlarında Rus desteğindeki Ermenilerin 20 bini aşkın Azerbaycan Türkünü katletmesi üzerine henüz bağımsızlığını kazanmış olan Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Devlet başkanı Mehmet Emin Resûlzade Osmanlı Devletinden yardım talep etti. Bunun üzerine Enver Paşa, gönüllülerin de katılımıyla Kafkas İslam Ordusu adlı yeni bir ordu kurdu ve komutanlığına kardeşi Nuri Paşa’yı getirdi.
Nuri Paşa komutasındaki ordumuz 25 Mayıs 1918’de Gence’ye girdi. Sırada Ermeni işgalinde bulunan başkent Bakû vardı. Türk ordusu Gence yakınındaki düzlüklerde talim ediyordu. Bahar aylarında yeşil çimenler üstünde savaş talimi yapan askerlerimiz, başlıklarında bulunan kırmızı hilal motifleriyle lâleler gibi görünüyordu. İşte, bu manzaradan etkilenen bir diğer şair da Aslan Aslanov idi. Oturdu ve yazmaya başladı:
Yayın evvelinde Gence Çölünde
Çıkıplar dereye, yüze laleler
Gıp gırmızı şehli köyneklerini
Seripler çemene düze laleler
Heyalımdan neler gelip ne keçer,
Yaz geler, ellere turnalar köçer.
Bulaqlar semaver, ağ daşlar şeker,
Benzeyir çemende, köze laleler.
Meylim üzündeki qara haldadır.
Hicranın ilacı ilk vüsaldadır.
Ne vahttır Bakû’nün gözü yoldadır,
Bir gonak gelesiz bize laleler.
Yay:yaz, Çöl:çayır,kır, Şeh:çiğ damlası, Bulaq:pınar, hal:ben, Vüsal:kavuşma, gonak:konuk.
Aslan Aslanov’un bu güzel şiiri Telman Hacıyev tarafından bestelendi ve Türkiye ile Azerbaycan’ın kardeşliğinin şifresi gibi dilden dile söylenip geldi. Çırpınırdı Karadeniz’i şair, 1919 yılında Dalga isimli kitabında yayınladı. Nuri Paşa komutasındaki Türk ordusu Gence’den 3 gün sonra Bakû’ya da girdi ve şehri Ermeni işgalcilerden kurtardı. Türk askerinin Bakû’de ilk yürüdüğü caddenin adı o günden itibaren değiştirildi ve İstiklâl Caddesi (İstiqlaliyat Küçesi) oldu. Türk askerinin Bakû’ya girişini selamlayanlardan biri de hiç şüphesiz Üzeyir Hacıbeyli idi.
Kurtuluş Savaşımızın gidişatı Azerbaycan’daki ziyalılarca da yakından takip ediliyordu. 8 Eylül 1922’de Bakû’daki evinde dostlarıyla buluşan Azerbaycan’ın büyük bestekârı Üzeyir Hacıbeyli konuklarına Türk Ordusunun İzmir’e yaklaştığını müjdeledi ve piyanonun başına geçip çalmaya, okumaya başladı: “Çırpınırdın Karadeniz, bakıp Türk’ün bayrağına…” Orada bulunanlar sabaha kadar tekrar tekrar söylediler: “Çırpınırdı Karadeniz”… Ne yazık ki Üzeyir Bey’in evi yandığında bu şarkının notaları da yok oldu. Totaliter Komünist yönetimin de baskısıyla, ancak kulaktan kulağa aktarılarak Türkiye’ye ulaşan bu eser TRT’de yıllarca çalındığı halde Azerbaycan’da bilinmiyordu, unutulmuştu herhalde.
1992 yılında Türk Dünyasının gerçek fatihi, sevgili hocam merhum Turan Yazgan, grubum TÜRKSES ve Bursa’dan Kılıç-Kalkan Ekibi ile birlikte bizi Azerbaycan’a göndermişti. İlk kez Azerbaycan devlet televizyonu AZTV’de bu eseri seslendirdik. Çok beğendiler, Üzeyir Hacıbeyli’ye ait olduğunu söyleyince daha çok şaşırdılar ve tekrar tekrar okutup çekimini yaptılar.
Ahmet Cevad Ahundzade komünist Sovyet yönetimince zulüm üstüne zulüm gördü. Türkçülük ve Turancılıkla suçlanarak 13 Ekim 1937’de üç kişilik bir sözde hakim (ki bunların birinin Ermeni olduğu ifade ediliyor) önünde 20 dakika süren bir yargılama(!) Hüseyin Cavid ve Mikail Müşfik gibi o da ölüme mahkûm edildi. Kurşuna dizildikten sonra mezarı belli olmasın ve ziyaret edilmesin diye cesedi parçalanarak Hazar Denizine atıldı.
Azerbaycan milli marşının da sözlerini yazmış olan Ahmet Cevad’ın eşi Şükriye Hanım da büyük işkenceler çekti, sürgün yaşadı, ama hiç eğilmedi. Her yiğit Türk kadını gibi dik durdu, ta ki 1955 yılında sevgli kocası, gıyabında tekrar yargılanıp beraat edinceye kadar.
Ahmet Cevad Ahundzade hiç unutulmadı. Gaspıralı İsmail Bey’in başlattığı “Dil’de, fikirde ve iş’te birlik” yolunun Azerbaycan’daki yol başçısı idi. Onu şehit edenlerin hiçbirinin adı hatırlanmıyor ama o yalnız Azerbaycan’ın değil, bütün Türk Dünyasının sonsuza kadar unutmayacağı çok büyük bir gönül adamıdır.