'Ölmez bu hareket, ölmez bu dava!' Ozan Arif saygı ve rahmetle anılıyor...

Çağımızın Dede Korkut'u, efsane Türk sanatçısı Ozan Arif, vefatının birinci yılında özlemle anılıyor.

Memleket sevdasının, milletinin gür sesi olmuş, milyonların gönlünde taht kurmuş Ozan Arif, vefatının birinci sene-i devriyesinde saygı ve rahmet ile anılıyor. 

Dik duruşu ve davasına adanmışlığı ile günümüzün ender görülen şahsiyetlerinden biriydi, Allah mekanını cennet eylesin...

 

Ağlamak sızlamak nafile beyler,
yorgana, döşeğe vergi bağlandı....
inliyor şehirler, kazalar, köyler,
buğdaya, başağa vergi bağlandı.

Bülbül gibi susmak için dut yerdik,
koyun besler, kuzu besler süt yerdik,
ara sıra av yapardık et yerdik
baruta, fişeğe vergi bağlandı.

Berberin bakkalın koptu damarı
esnaf duman oldu yedi şamarı
sık diyorlar, yok ki sıkak kemeri,
kemere, kuşağa vergi bağlandı.

Bankerler topladı bankada para
zengin yine zengin, fakirde yara.
ineğe öküze, mala davara,
tokluya, şişeğe vergi bağlandı.

Ben görmedim dertsiz insan göreni
vurgun cu yol almış yoktur fireni,
gariban köylünün kara tireni,
ahırda eşeğe vergi bağlandı.

Arif bak diyorlar az ve öz olsun.
nikaha vergi var geriye kalsın
bekarlar aklını başına alsın !
doğmamış uşağa vergi bağlandı.
 

Ölmez bu hareket, ölmez bu dâvâ. 
Evel Allah, sonra senin sayende, 
Ölmez bu hareket, ölmez bu dâvâ. 

Allah`a kılınçlık yapmış bir ırkın, 
Bu dâvâ son şansı Müslüman-Türkün. 
Ey felek; tersine dönsede çarkın, 
Ölmez bu hareket, ölmez bu dâvâ. 

Duysun yedi iklim, duysun dört köşe! 
Bu imandır ziyâ veren güneşe, 
Bu imân kuzgunu kondurmaz leşe, 
Ölmez bu hareket, ölmez bu dâvâ. 

Fıransa, Belçika, Hollanda, oy… oy… 
Avusturya`yı da üzerine koy, 
Ülkü çiçekleri yetişmiş boy boy, 
Ölmez bu hareket, ölmez bu dâvâ. 

Almanya`yı nakış nakış işlemiş, 
İsviçre`yi git gör hep karışlamış, 
Bir haber var Libya`da da başlamış, 
Ölmez bu hareket, ölmez bu dâvâ. 

Avusturalya`da, İngiltere`de, 
Türk`ün bulunduğu her bir yörede, 
Sökülmez kök saldı bütün kürede, 
Ölmez bu hareket, ölmez bu dâvâ. 

Kim demiş ki dünya büyük yetmiyor, 
Dünya artık bu dâvâya yetmiyor, 
Vallahi üstüne güneş batmıyor, 
Ölmez bu hareket, ölmez bu dâvâ. 

Beş kıtada kaç bin ocak tütüyor, 
Kim bilir kaç milyon nabız atıyor, 
Çünkü temelinde nabız yatıyor, 
Ölmez bu hareket, ölmez bu dâvâ. 

Ülküdaşım; hicret denen göç budur. 
Bu dâvâ ki devlet budur, tac budur. 
Bizi böyle birleştiren güç budur. 
Ölmez bu hareket, ölmez bu dâvâ. 

Küfür gıyabetinde, küfür kastında, 
Susma gardaş, ne kazandın sustun da?

 

Ozan Arif Giresun`un Alucra ilçesine bağlı şimdiki ismi ile Yükselen eski adı ile Hapu köyünde 10 Haziran 1949`da doğdu. Babası yörenin sevilen simalarından rahmetli Muharrem Çavuşun (Muharrem Şirin) oğlu Mehmet Bey, annesi Fatma hanım da, yine komşu köy Demirözü`nden aynı şekilde sevilen rahmetli Gençağa Eşkünoğlu`nun kızıdır. Babasının memuriyeti dolayısıyla, ilk ve ortaokulu Samsun`da bitirdikten sonra, hayli kalabalık olan ailesine kısa zamanda maddi yardım yapabilmek düşüncesiyle öğretmen okuluna başladı. 1969-1970 döneminde Perşembe İlköğretim Okulundan mezun oldu. Okul süresi boyunca kışları okuyup yazları rençberlik yapan bir öğrenci idi.

İlk göreve başladığı okul, ailesinin bulunduğu Samsun`da Karaoyumca köyündeki ilkokuldur. Bir yıllık stajyerlik süresinden sonra, yine Samsun`da Devgeriş köyüne tayin ol du. 1972 yılında yine aynı köyde stajyerlik yapmakta olan ve ona ömrü boyunca en büyük desteği veren Süheylâ hanımla evlendi. Devgeriş köyünde beş yılı öğretmenlik, dört yılı ise okul müdürlüğü olmak üzere dokuz yıl hizmet vermiştir.

İnançlarından ve prensiplerinden asla taviz vermeyen bir kişiliğe sahip olan Ozan Arif, o devrin yöneticilerinin büyük baskısı ile, maalesef 1979 yılında öğretmenlik mesleğinden ayrılmak zorunda bırakılmıştır. Öğretmenlik mesleğini şok seven Ozan Arif`in çok başarı lı takdirnamelerle dolu meslek hayatına rağmen, o günün şartlarında başka bir tercihi de kalmamıştı.

Derken, 12 Eylül 1980 olaylarıyla birlikte, inanan, milli ve manevi değerlerine sahip çıkan, memleketin, milletin bekasını düşünen bir çok vatansever insan gibi yanlış değerlendirilmekten çok büyük bir üzüntü duyan Ozan Arif, ailesini, çocuğunu ve hepsinden önemlisi, öz vatanı Türkiye`yi geride bırakarak, 24 Eylül 1980 tarihinde Almanya`ya gitti. Onbir yıllık acı bir ayrılıktan sonra, 5 Kasım 1991`de nihayet memleketine ve vatanına geri dönmesi nasip oldu. Bu süre zarfında, dünyada nerede bir müslüman Türk insanı varsa onu gidip bularak, milli heyecanın filizlenmesine yardımcı olmuş ve önemli görevler almıştır. Daha çocuk yaşlarda iken Kerem ile Aslı`yı, Leyla`ile Mecnun`u, Karacaoğlan`ı, Köroğlu`nu, Dadaloğlunu, Yunus`u ve daha nicelerini okuyarak aşk cönklerini ezberleyen Ozan Arif, Karadeniz`de, yaşadığı yörede hayli yaygın olan irticalen Türkü söyleme sanatı sayesinde çok meşhur oldu. Hatta eskiden destan satıcılarının Ozan Arif`e destanlar yazdırıp, daha sonra bunları bastırarak dağıtmaları sebebiyle, yörede ismi çok duyulan bir aşık olmuştur.

İlk olarak ortaokul ikinci sınıfta sesine aşık olduğu bağlama ile tanışan ve hayli dar olan aile bütçesinden biriktirdiği harçlıklarla, 1964`te İstanbul`da bulunan Şemsi Yasıtman saz evinden 15 liraya aldığı bir bağlama ile ses ve saz dünyasının içine giren Ozan Arif, o gün bugündür hiç susmadan ve hak bildiği yoldan taviz vermeden gönül dostlarına seslenmektedir.

ÖDÜLLERİ

Güzel sanatlara yeteneği, şiire ilgisi ve özellikle şairliğe olan kabiliyetinden dolayı okul çağlarında şiir ve resim dallarında birincilikler ve ödüller almaya başlayan Ozan Arif`in başarıları hayatının ileriki yıllarında yöresel sınırları aşıp Türkiye genelinde de devam etti.

Birçok şiir ve Halk Edebiyatı yarışmalarında üstün başarı gösteren Ozan Arif`in Türk Halk Edebiyatı`nın şiir, atışma, muamma, irticalen şiir söyleme, lebdeğmez (dudakdeğmez), güzelleme ve diğer dallarında çeşitli tarihlerde aldığı Türkiye birincilikleri, sertifikalar ve ödüller vardır.

Bunların yanında Konya`da Türkiye Aşıklar Bayramı`nda değişik yıllarda, değişik dallarda birincilikler elde eden Ozan Arif, yine Konya Aşıklar Bayramı`nda 1976, 1977 ve 1978 yıllarında her dalda altın madalya kazanmıştır.

Lakin kendisi onun için en büyük ödülü şöyle ifade ediyor:

'...ortaokul çağlarında çocuk yaşta bu sevdaya gönül vermişim. O yaşlardan beri verdiğim mücadelenin karşılığını, tertemiz yüreklerde sevgi sarayları kurarak aldım. Ülküdaşlarımın sevgi ve muhabbetinden daha büyük beşeri ödül olamaz.' 

 

kaynak: kimkimdir

haber: enpolitik