Gelecek Partisi Kurucu üyesi Ağrı 26. dönem millitvekili Cesim Gökçe, ülkenin İdlib, Suriye ve Rusya krizlerine ek koronavirüs gündemi ile meşgul olduğu bugünlerde ihale sürecine giren Kanal İstanbul Projesine dikkat çekti.
Resmi Twitter sayfasında bir açıklama yapan Cesim Gökçe, Kanal İstanbul'un Türkiye'ye yapılacak en büyük kötülük olduğunu kaydetti.
İşte Gökçe'nin o açıklaması:
'Kanal İstanbul projesi ihale sürecine girmiştir. Bu proje için @GelecekPartiTR Genel Başkanımız Sn: @Ahmet_Davutoglu bilimsel ve objektif kriterler çerçevesinde huksal, güvenlik, çevre, şehircilik, ekonomik ve tüm diğer hususları kapsayan raporu kamuoyu ile paylaşıldı.
Kanal İstanbul Projesi, Türkiye’yi sadece İstanbul'dan ibaret görmekten ve İstanbul’un rant sahasını genişletmeye çalışmaktan başka bir anlam ve işleve sahip değildir. Bu ise aslında İstanbula ve dolayısıyla da Türkiye’ye yapılacak en büyük kötülüktür.
Siyasal stajını İstanbulda yapanların istanbul sevdası bir türlü bitmek bilmiyor. Tabi bu Sevda, aşığı kadar maşukunu da bitiren türden. Daha dün İstanbu’la, yani maşukuna ihanet ettiklerini söyleyenler, şimdilerde ise bu ihaneti sürdürmekte ısrarcı oldukları görülmektedir.
Şüphesiz bu projeye baktıkça iştahı kabaranlar da var. Projenin gerçek sahipleri yani müteahhitler ve emlak sahipleri uzun süredir şehrin kaderini etkileyen bir zümre bu. Yatay mimari ile dikey mimari arasındaki bu söylem kırılmaları da, onların baskılarıyla oluşmakta.
Aşk, tabiiki “Bilge mimar”Turgut Cansever in öğretileriyle değil, aşka dair söylemlerdeki kırılmalar, elbet istanbul aşkı değil, sermayenin aşkı. Esasen aşkın maskelediği gerçek sevdayı, yani ranta dair sahici tutkunun üstünü örtmekte, koca bir müteahhitler zümresinin tutkusu.
Boğaza paralel bir kanal yapılması, adı üstünde bir “çılgın” proje. Bu tür çılgınlıkların örnekleri pek çoktur tarihimizde. Balıklara altın saçanlar, boğazın kenarlarına saray serpiştirenler, lale soğanlarına para saçanlar ve en sonuncusu da Allah’ın lütfu boğaza yeni bir boğaz.
Türkiye gibi yatırım kaynakları sınırlı olan bir ülkede çılgın projeler sonucu batması içten bile değil. Toplumsal batışlara bu tür çılgınlıkların eşlik etmesi, neredeyse doğal bir“efekt”gibidir. Betonlaşmanın sınırsızlığına bahane edilen bu kanaldan kayık geçebilecektir belki.
Tıpki bir zamanlar yeni yeni çılgınlıklar icat edilen “Lala Devri’nde”, Göksu’dan, Kâğıthane deresinden kayıkların geçtiği gibi. Çünkü bahanesi için bahsi edilen o devasa gemilerin bu kanaldan geçmeleri hiçte kolay değil. Ayrıca buna ilişkin bir mecburiyetleri de yoktur.
Diğer yandan bir yığın şaşaa ile açıklanan bu projenin Türkiye’nin ihtiyaçlar listesinde bir yeri var mı? Onunda bir cevabı yok! Olaki şu ara zümresinden muhayyel cevaplar için bazı safdillere kese kese altın ihsan edile. Gerçi bunlara günümüzde “troller” denilmektedir.'