Diyanet'ten 'evlerde namaz kılalım' çağrısı

Diyanet

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, “Mümin elinden gelen her türlü önlemi alır, akıllı ve sorumlu davranır, kul hakkını gözeterek kendisini ve sevdiklerini tehlikelerden korur” dedi. 

Diyanet, koronavirüs tedbirleri kapsamında aldığı kararla cuma ve cemaatle kılınan namazların ikinci bir emre kadar gerçekleştirilmeyeceğini duyurmuştu.

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, yayınladığı cuma mesajında, “Öncelikle Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi, yardımı, inayeti, merhameti hepinizin üzerine olsun. Mübarek bir zaman dilimi olan cuma vaktinde camilerimizde buluşamadığımız için elbette üzgünüz. Şu anda her bir mümin kardeşimin hüznünü hissediyor, yüreğindeki burukluğu anlıyor, dilindeki duaya ortak oluyorum. Yüce Rabbimiz, en kısa zamanda tekrar coşkuyla ve heyecanla camilerimizde buluşabilmeyi bizlere nasip eylesin. Hepinizin bildiği gibi dünya genelinde yeni korona virüs salgını hızla yayılmakta ve ülkemiz de maalesef virüs tehdidi altında bulunmaktadır. Bu gerçeği dikkate alan devletimiz, önemli tedbirler ve kararlar almakta, tüm kurum ve kuruluşlarımız halkımızın sağlığını korumak adına üzerlerine düşen görevi büyük bir sorumluluk bilinci ve titizlikle yerine getirmeye çalışmaktadır. Bu bağlamda Diyanet İşleri Başkanlığı olarak bizler de salgının yayılma hızını ve insan sağlığını tehdit etme düzeyini dikkate alarak Din İşleri Yüksek Kurulumuzun fetvası doğrultusunda birtakım önlemler aldık. 16 Mart 2020 tarihinden itibaren virüs tehdidi bitene kadar camilerde cemaat ile namaz kılınmasına ara verdik ve bu kararımızı milletimizle paylaştık.

Vatandaşlarımızın sağlığını korumaya, bilhassa yaşlılarımızın can güvenliğini sağlamaya ve muhtemel zararları önlemeye yönelik alınan bu karara uymanın insani ve vicdani bir sorumluluk olduğunu dile getirdik. Sağduyulu halkımızın desteği bizleri memnun etmektedir. Toplumun huzur ve güven içerisinde yaşamasını hedefleyen İslam’ın temel ilkelerinden biri de insan hayatını korumaktır. Bu ilke gereği, insanın canına halel getirecek davranışlarda bulunmak dinimizce büyük günahlardan biri sayılmıştır. Her insanın akıl ve beden sağlığını koruma hakkı olduğu gibi diğer insanların sağlığını da tehlikeye atmama sorumluluğu vardır. Bu sebeple kişisel temizliğe ve çevre temizliğine özen göstermek, sağlıklı beslenmek, uyku ve ibadet düzenini dengeli biçimde ayarlamak her Müslüman’ın vazifesidir. Nitekim Sevgili Peygamberimizin ifadesiyle sağlık en büyük nimetlerden biri olup, maalesef insanların çoğu bunun değerini bilmeyerek aldanmaktadır.

Oysa Rabbimiz tarafından insana emanet edilen mümtaz değerler olan aklımız ve bedenimiz, korunmayı ve iyilik yolunda kullanılmayı hak etmektedir. Yüce dinimiz aynı zamanda Müslümanlar’dan hastalıklara karşı şifa aramalarını ve tedavi olmalarını istemiştir. Bulaşıcı hastalıklara karşı gereken koruyucu ve önleyici tedbirleri almak da bu bağlamda bizzat Peygamber Efendimiz tarafından emredilmiştir. ‘Bir yerde veba olduğunu duyarsanız oraya girmeyin, bulunduğunuz yerde veba çıkarsa da oradan ayrılmayın’ buyuran Hz. Peygamber, karantina uygulamasını asırlar önce ümmetine öğretmiştir. ‘Hastalık taşıyan kişi sağlam kişinin yanına gitmesin’ buyurarak salgın hastalığa karşı tedbirli olunmasını vurgulayan da yine yüce Peygamberimizdir. Bulaşıcı hastalığı olan bir kişiyle musafaha yapmayarak onu geri göndermesi, Peygamberimizin toplum sağlığını koruma yönündeki kararlılığını açıkça göstermektedir. Yetkili mercilere göre insanların toplu halde bulundukları mekânlar korona virüsün salgın hastalık haline gelmesine uygun bir zemin oluşturmaktadır. Hâlihazırda bu virüse karşı bir ilaç da geliştirilebilmiş değildir. Bu ciddi tablo karşısında şu anda her birimizin yapması gereken şey, musibetler karşısında mümince duruşun üç temel ilkesini hayata geçirmektir. Bu ilkeler tedbir, tevekkül ve duadır. Öncelikle hepimiz yetkili mercilerin ve Sağlık Bakanlığımızın uyarılarına harfiyen uyarak tedbiri elden bırakmamakla yükümlüyüz. Allah korusun, özensizliğimiz ve dikkatsizliğimiz yüzünden diğer insanların sağlığını tehlikeye atmak Müslümanca bir tutum olamaz. ‘Bana bir şey olmaz. Kaderimde ne varsa o gelir başıma’ gibi tedbiri terk eden ve imtihan karşısında sorumluluk üstlenmeyen tavırlar mümine yakışmaz. Çünkü mesele bireysel olmanın ötesinde toplumsaldır ve özellikle yaşlılarımıza, kronik hastalığı olan kardeşlerimize karşı çok daha duyarlı olmak hepimizin görevidir. Zira mümin elinden gelen her türlü önlemi alır, akıllı ve sorumlu davranır, kul hakkını gözeterek hem kendisini hem de sevdiklerini tehlikelerden korur. Peygamberimizin ifadesiyle, ‘Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir.’

Diyanet İşleri Başkanlığı olarak işte bu tedbir ilkesi gereği camilerimizde cemaatle ibadete ve cuma namazlarına ara verilmesini istedik. Peygamberimizin salgın hastalık konusundaki açık beyanları ve uygulamaları, ashab-ı kiramın ve İslam tarihi boyunca Müslümanların hareket tarzları doğrultusunda böyle bir karar aldık. Bütün bir toplumu ve insanlığı tehdit eden bir salgın sebebiyle alınan bu kararlara uymamak toplum sağlığını tehlikeye düşürecek ciddi bir hata, büyük bir vebal ve kul hakkı ihlalidir. Dolayısıyla söz konusu kararlara uymak dinî bir gerekliliktir; cuma ve cemaatle namaz konusunda ısrarcı olmak ise dinen caiz olmayan bir tutumdur. Musibetler karşısında mümince bir tavrın ikinci ilkesi ise, tevekkül ve ilahi iradeye teslimiyettir. Bizler bir yandan tedbirimizi alırken, diğer yandan takdire rıza göstermeliyiz. İsyan ve taşkınlık değil, iman ve sekinet ile olaya yaklaşmalıyız. Şurası bir gerçek ki, bugün dünyamızın ve bütün insanlığın çok ciddi sorunları, sıkıntıları var. Yeryüzü küresel meselelerle kuşatılmış gibidir. Gözle görünmeyecek kadar küçük bir virüsün tüm dünyada hayatı alt üst etmesi, insanlığın bu ani değişim karşısındaki acziyeti elbette ibretlik bir durumdur. O halde, Cenab-ı Hakk’ın eşsiz kudretine, ilim ve hikmetine olan inancımızı bir an bile yitirmeden ona dayanıp, ona güvenmeli ve ondan yardım dilemeliyiz” dedi.