İnternet gazetemiz Enpolitik köşe yazarı Ahmet Rauf Akay, Gelecek Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu'nun 'Gerekirse sokağa çıkma yasağı ilan edilmeli. KHK ile ihraç edilen ve hakkında cezai bir işlem yapılamayan sağlık çalışanları ve bilim insanlarının göreve çağrılmalı' sözleriyle FETÖ algısı oluşturmaya çalışan zihniyeti yazdı.
Akay, 'Haksızlık kime yapılırsa yapılsın susmamak inanmanın, vicdan taşımanın, adalet duygusuna sahip olmanın bir gereğidir. Dün Ergenekon, Balyoz adları altında yapılan tutuklamalar yanlıştı, bugün de Fetö denilerek önüne gelenin aynı torbaya konularak mağdur edilmesi yanlıştır. Elbette haklarında mahkeme kararı olmayan KHK mağdurları işlerine dönmelidir. Hukuk devletiysek bunun gereği budur.' dedi.
İşte Ahmet Rauf Akay'ın 'Adalet Doğru İşlerse Aflara Gerek Kalmaz' başlıklı bugünkü yazısının tamamı:
'Davutoğlu, hakkında mahkeme kararı ve soruşturma olmayan KHK'lıların görevlerine iade edilmesini gerektiğini söyledi ya, bazıları iftira kampanyalarına başladılar. Nedim Şener Davutoğlu'nun beyanını çarpıtarak FETÖ'cülere destek olunduğunu yazdı. Haksız bir şekilde tutuklanan FETÖ'nün gadrine uğrayan birinin yazıp çizerken daha vicdanlı olması gerekir değil mi? Ama bu kişinin yazılarını okurken bir insan nasıl bu kadar kin ve nefret dolu olur anlamakta zorlanıyorum.. FETÖ ile yatıp FETÖ ile kalkıyor. Mümkün olsa Allah diyen herkesi içeri tıkın diyecek.
Bu ülkede hain bir darbe oldu, insanlarımız öldürüldü, kimse suça karışana adı, sanı, etiketi, cemaati, partisi ne olursa olsun sahip çıkamaz. Kimse bunları cezalandırmayın demez, diyemez. Zaten bu ülkede her on yılda bir darbe olmasının nedeni darbecilerin cezalandırılamamasıydı. Bu bakımdan darbe ile mücadelede yargının ve devletin yanında durmak şarttır.
Ancak darbe ile mücadele adı altında yapılan hukuksuzlukları, haksızlıkları da kimse görmeyin diyemez. En etkili mücadele hukuk içinde yapılan mücadeledir.
Suçsuz, günahsız insanların -şu veya bu sebeple- kapı önüne konulmasına karşı çıkmak, keyfi uygulamaların durmasını istemek asla teröre destek değildir. Tam tersine bunu istememek- o insanları örgütlerin kucağına iteceğinden- teröre destektir. Hukuk devletinde yargısız infaz olmaz. 15 Temmuz'dan beri 250 binin üzerinde insan işini kaybetti, açlığa, fukaralığa, yokluğa en önemlisi de toplum dışılığa mahkum edildi. Bu kişilerin suçu varsa yargı gereğini yapmalıydı, suçları yoksa da sebepsiz olarak kapı önüne bırakılmanın savunulacak yanı olamaz.
FETÖ davalarını onun gadrine uğrayanların kin ve nefreti tayin ettiği için bu konuda kalem oynatmak çok zor. Lakin hepimiz yarın Allah'ın huzuruna gidecek, bir büyük divana çıkacağız. Bazen susmanın çok büyük manevi sorumluluğu ve maliyeti vardır. Haksızlık kime yapılırsa yapılsın susmamak inanmanın, vicdan taşımanın, adalet duygusuna sahip olmanın bir gereğidir. Dün Ergenekon, Balyoz adları altında yapılan tutuklamalar yanlıştı, bugün de Fetö denilerek önüne gelenin aynı torbaya konularak mağdur edilmesi yanlıştır. Elbette haklarında mahkeme kararı olmayan KHK mağdurları işlerine dönmelidir. Hukuk devletiysek bunun gereği budur.
Diğer yandan geçen yazımda da yazmıştım, başkaları da yazdı kimse darbe yapanların, askere, polise vatandaşa kurşun sıkanların, yargıyı kullanarak ona buna haksızlık yapanların, soru çalanların, kul hakkına girenlerin affedilmesini istemez. Buraya kadar doğru. Lakin FETÖ davalarında öyle bir yöntem izlendi ki bu yapının arka planını bilmeden, dini hassasiyetlerle dahil olan veya sempati duyanlarda cezalandırıldı. Allah aşkına bir bankaya para yatırma terör faaliyeti olabilir mi? Yasalarla kurulmuş dernek veya sendika üyeliği örgüt üyeliği olabilir mi? Çocukları daha iyi eğitim alsın veya dindar olsun diye bu yapının okullarına göndermek terör faaliyeti olabilir mi? Bu yapının yurtlarında -evlerinde kalmak(ki bazısı fukaralık ve imkansızlıktandır) örgüt üyeliği olabilir mi? Bu mantıkla herkesi bir örgütle irtibatlandırmak mümkündür. Şimdi Ecevit yaşasaydı bu kriterlerle örgüte yardım ve yataklıktan tutuklanmış olurdu, çünkü bu yapıya en çok ko kanat gerenlerden biriydi. Örgüt üyeliği, baştan beri devleti ele geçirmek için faaliyet göstermek ve buna bilerek katılmaktır. Örgüt 3-5oo kişi olur, yüz binlerce kişi olmaz. Bu mantıkla hareket edildiğinde PKK'nın siyasi ayağı HDP''ye oy veren herkesin örgüt üyeliğinden cezalandırılması gerekir. Sözcü ve Cumhuriyet davaları örgüt suçlamalarının ne kadar keyfi olarak kullanıldığının karinesidir. Taşgetiren yazdı, mektup yazıp aman dileyen gazeteci ve yazarlar bırakıldı,ama başını eğmeyenler bırakılmadı. Bugün Mümtazer Türköne'nin FETÖ'cü olmadığını herkes imanı gibi biliyor. Ama Türköne 3.5 yıldır içeride, niye aman dilemedi, başını eğmedi diye. Ahmet Altan AYM kararına rağmen hala içeride, önce bırakıldı, sonra tutuklandı. Aynı şekilde bir kısım ülkücü alındı, bırakıldı. Mesele hukukun yerini siyasetin ve intikam duygusunun almasıdır. Mesele bu yargılamalarda hukukun mu yoksa Ergenekon/Balyoz gibi davalarda yargılananların mı belirleyici olduğudur. Dün FETÖ'nün yaptıklarını bugün başkaları yapıyor, ne değişti o zaman? Türkiye'nin aftan, infaz yasasından önce adalete, demokrasiye ihtiyacı va. Bir ülkede dalet mekanizması doğru işlerse aflara da gerek kalmaz.'