Uluslararası arenada çalışmaları ile kabul görmüş, özgür düşüncenin ve aydınlık geleceğin inancında, gerçek bir entellektüel, Gelecek Partisi İletişim Başkanı Neslihan Çevik ile; Türkiye’deki yeni dili, kadın-siyaset ilişkisini, dijital dönüşümü ve kurmayları arasında bulunduğu Gelecek Partisi’ni konuştuk…
Enpolitik köşe yazarı Canboray Soykan ve editörü Melek S. Tunç sordu Neslihan Çevik cevapladı...
CANBORAY SOYKAN ÖNYAZI:
Siyasetle 7-8 senedir yakinen ilgilensem de esasında son 2-3 senedir siyasetçilerle iletişim kurma ve siyasetçileri detaylıca gözlemleme fırsatı bulabiliyorum. Sadece siyasetteki kadınlar için değil toplumumuzdaki tüm kadınlar için mücadele edeceğime dair kendime bir söz verdim ve bunu bir Türk entelektüeli olmak isteyen her bireyin yapması gerektiğini her fırsatta dillendirdim.
Üzücüdür ki kadınlarımız için mücadele etmek, kadın hakları için mücadeleyi bir kavga bilmek yerine 8 Mart’ta sosyal medyada paylaşımlar yapıp geçmeyi yeğliyoruz. Üzücüdür ki kadınlarımızın neden şiddet gördüğünü araştırmak, kadın cinayetlerinin önüne nasıl geçeriz diye çalışmalar yürütmek yerine ölen kadınların arkasından yaygara koparmayı 1-2 gün geçince de unutmayı yeğliyoruz. Kadınların hayattaki rolü, toplumdaki statüsü ve kariyer planlarındaki opsiyonları alışıldık örneklerle sınırlandırılmamalıdır; kadınlar artık çocuk da yaparım kariyer de dediği zaman garipsenmemelidir. Kadınların statüsü dünyadaki pek çok toplumda sıkıntılı olsa da ne yazık ki Türkiye olarak vahim durumda olduğumuzu söylemek mecburiyetindeyim. Halbuki bundan 85 sene evvel pek matah Avrupa ülkelerinde kadınlar seçimlerde boy gösteremiyorken, Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet Devrimleri vizyonuyla yönetilen Türkiye’de kadın milletvekilleri vardı. İnsanın canını asıl yakan detay, zaman ilerlerken Türk toplumunun kadın hakları konusunda gerilediğini görmek oluyor.
Canımız yansa da gidişatın değişeceğine dair bizleri umutlandıran insanları da görmüyor değiliz. İşte değerli Enpolitik okurları, bu söyleşimizde içimizdeki umutları yeşertecek biriyle sohbetimize tanık edeceksiniz. Gelecek Partisi İletişim Başkanı Neslihan Çevik ile yaptığımız söyleşide her şeyden önce kendisini yetiştirmiş, uluslararası arenada çalışmalarıyla kabul görmüş, özgür, bağımsız, iddialı ve kendinden emin bir Türk kadınını, kıymetli bir bilim insanını göreceksiniz. Neslihan Hanımla tanışmaktan ve sohbet etmekten en çok bu yüzden memnun oldum işte. Hangi partiden olursa olsun, hangi siyasi görüşe mensup olursa olsun Türkiye’nin Neslihan Hanım gibi figürlere hiç şüphesiz ki çok ama çok ihtiyacı var. Umut ediyorum ki Neslihan Hanım diğer sektörlerdeki donanımını siyasete başarıyla taşıyabilir, umut ediyorum ki Neslihan Hanım ısrarla vurguladığı yeni dillin Türkiye’de hakim kılınması konusundaki çalışmalarından etkili sonuçlar alabilir, umut ediyorum ki Neslihan Hanım yaptıklarıyla ve bundan sonra yapacaklarıyla Türkiye Cumhuriyeti’ne yakışır aydın Türk kadını profilini sergilemeye her daim devam eder.
Ben Neslihan Hanımı çok sevdim ve Türkiye’de bir partinin kurmayları arasında yer almasını ciddi bir kazanım olarak gördüm. Şimdi bir de siz dinleyin söylediklerini ve siz tanışın onunla, bakalım siz ne diyeceksiniz bu işe ?
Neslihan Çevik Kimdir ?
Türk sosyolog ve siyasetçi, 2010 yılında Arizona Devlet Üniversitesi’nde sosyoloji doktorasını bitirdi. Aynı sene, Virjinya Üniversitesi, İleri Kültür Çalışmaları Watson Manor Enstitüsü’ne tez çalışmasını kitaplaştırmak için davet edildi.
Muslimism in Turkey and Beyond: Religion in the Modern World (Türkiye ve ötesinde Müslümancılık: Modern Dünyada Din) adlı kitabı 2015 yılında Palgrave MacMillan tarafından yayınlandı. Amerika Birleşik Devletleri Meclisi’nde (Library of Congress), CAIR-Chicago, ve Notre Dame Üniversitesi’nde kitap imza günleri yaptı. 2018’de Hece Yayınları kitabı Türkçe ‘ye çevirdi ve yayınladı.
2014’de Türkiye’ye döndü Akademik çalışmalarına ‘üçüncü dalga terörizm’ çalışarak devam etti. Bu çalışmaları bir çok ulusal ve uluslararası medyada (CNN, Al Jazeera, Voice of America vb.) yer aldı ve NATO gibi kurumlarca atıfta bulunuldu.
Entelektüel ve akademik kuruşlara ek olarak, 2013’den beri helal marketler de hem ulusal hem uluslararası düzeyde müşteri algısı, markalaşma, ürün ve süreç inovasyonu gibi alanlarda sektör devlerine danışmanlık verdi ve projeler yürüttü. Bu çalışmalarında dindarlık ve tüketime ilişkin yanlış anlamaların önüne geçmeyi birincil prensip olarak gördü.
2015 yılında bir sosyal girişime yönelerek, Türkiye’de ilk defa sadece genç kadın konservatif gruba yönelik bir giyim ve hayat tarzı e-ticaret lean-start-up firması olan M-Line’i kurdu.
2016-2018 yılları arasında İslam Birliği Teşkilatı (IBT) ve İslam Kalkınma Bankası (IKB) ile sosyal sürdürülebilir kalkınma aile, kadın, terörizm, gençler, girişimcilik, istihdam gibi konularda çeşitli çalışmalar yaptı ve projeler yürüttü. Bu kurumların aksiyon planlarının ve stratejilerinin geliştirilmesinde yer aldı.
2018’den beri ürün dizayn & geliştirme ve pazarlama üzerine daha ağırlıklı olarak yöneldi. Özellikle disruption (yapıcı yıkım) ve inovasyon olanakları üzerine odaklandı.
2019 yılında Gelecek Partisi çatısı altında siyasete girdi ve ilk Başkanlık Kurulu’nda İletişimden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olarak görev aldı.
• Siyasette Neden Gelecek Partisi ?
Gelecek Partisi farklılıklar açısından çok zengin ve bu beni etkiledi.
Bir adım geriye gidersek ben siyasette aktif rol alan biri değildim hepimiz modern dünyada siyasi varlıklarız ama aktif siyasete girme fikrim yoktu. Peki bu fikir nasıl zihnimde olgunlaştı? Türkiye’nin girdiği bir yol var, soru işaretleri oluşturan bir yol var ve bu yol benim kafamı kurcalamaya başladı. Daha önceleri yurtdışından Türkiye’ye döndüğümde büyük heyecan duyuyordum neden derseniz, küçük bir araba yıkama dükkanının bir dahaki ziyaretimde zincir haline geldiğini görüyordum ve bu beni heyecanlandırıyordu çünkü bu bize şunu gösteriyordu, 'Türkiye ilerliyor.'
Ama malumunuz 2013-2014 Arap Baharı akabinde işler Türkiye’de de değişti istikametimizin giderek saptığını gözlemledim ve bunu düzeltebilir miyiz düşüncesiyle siyasete girme kararı verdim. Neden 2019’a kadar, neden Gelecek Partisi’ne kadar beklediğimi sorarsanız da Sayın Genel Başkanımız Ahmet Davutoğlu’nun söylediği bazı şeylerin beni ikna ettiğini söylemem yanlış olmaz. Özellikle partinin farklılıklar açısından ne kadar zengin olduğunu vurgulamıştı. Farklı farklı etnik kökenlerden, farklı farklı inançlardan, farklı farklı siyasi görüşlerden insanlar bir araya gelip Türkiye’ye daha aydın bir gelecek yaratmak için çalışacağını görmek beni heyecanlandırdı ve bu işi burada yapabilirim dedim.
• İktidarın işi 2014’e kadar başarılı götürdüğünü mü düşünüyorsunuz ?
Toplumun taleplerini anlamlandırmayı başaramayan bir iktidar bu ülkeyi yönetemez.
Olaylara dönemin şartlarına ve gereklerine göre bakmak gerekir. Biliyorsunuz ki 2000’lerin başlarında sadece ülkemizde değil, dünyada da ciddi bir momentum vardı. Teknolojinin gelişmesi, dünya ekonomisinin yani pazarlarla zenginleşmesi ve bunun akabinde dünyanın hızlıca değişimi yaşanıyordu. Türkiye’ye bakacak olursak da 90’lı yıllarda başımızı çok ağrıtan polarizasyon, 2002 seçimleriyle birlikte sona ermişti. 2002 Seçimlerinin ardından ‘’Hepimiz aynı gemideyiz ve herkesi kucaklamalıyız.’’ fikri akıllarda yer etmişti. Bu momentumla birlikte yeni dili kullanabilen yeni siyasi aktörler de hızlı şekilde ilerlemişlerdi. Ama bugün geldiğimiz yere baktığımızda ne yazık ki yine 90’lara gelmiş gibiyiz yine müthiş bir çatışma ortamı var, yine yıpranmış olan iktidar toplumun trendlerini ve taleplerini karşılayamaz duruma gelmiş, yine bu talepleri karşılayamadığı için seçmenleri kutuplaştırma yoluna gitmiş. Toplumlar çok hızlı gelişiyorlar seyahat kolaylığı, küreselleşme ve teknolojik gelişmeler bunu beraberinde getiriyor. Toplum hızla değişirken eğer siyaset kurumu toplumun değişim hızına yetişemezse orada fraksiyon başlıyor. Arz talep sıkıntısı oluşuyor. Türkiye’de tamamen bu manzarayla karşı karşıyayız. Yenilenme mekanizmasını yitiren iktidar kodlarını okuyamadığı toplumu nasıl başarıyla yönetsin ki ? Gezi olayları bu yitikliğin bir sonucu olarak ortaya çıkmamış mıydı ? İktidar toplumun ihtiyaçlarını, taleplerini, beklentilerini bırakın karşılamayı bunları artık anlamlandıramıyor bile. Ama bizler biliyoruz ki toplumlardan gelen ivme siyaseti de siyasetçiyi de değiştirir ve uzak yarınlara kalmadan Türkiye’de de bu toplum siyaseti de iktidarı da değiştirecektir.
• Bir kadın olarak siyaset yapmanın zor olduğunu düşünenlerden misiniz ?
Gelecek Partisi olarak Kadını Güçlendirme Strateji Planınızla değişime önayak olmayı hedefliyoruz.
Bunu kesinlikle ve kesinlikle düşünüyorum hatta bunu çalışmalarımda da vurguluyorum. Yalnız şöyle bir ayrımı da yapmak isterim siyasette kadın olmak sadece Türkiye’de değil dünyada oldukça zor. Bu yüzden bu soruya iki yönlü yaklaşalım bir dünyadaki kadınlar, iki Türkiye’deki kadınlar olarak. İlk basamak kadının sisteme girişiydi, bunun için Türkiye dahil dünyadaki pek çok ülke seçimlerde kadın kotasını uygulamaya başladı. Ve hakikaten bu kota uygulamalarından sonra kadının siyaset kurumundaki yerine dair ciddi ilerleme kaydedildi. Kaydedildi ama kadının siyasete sokulması sorunların çözülmesine yetmedi. Neden yetmedi çünkü kadının sisteme entegre edilmesi kadının hem siyaset içinde toplumsal eşitliği yaşayabilmesini hem de bir kadın politikacı olarak sistemdeki gidişatı değiştirmeye dair etkin bir role sahip olabilmesini beraberinde getirmedi. Bunu nereden gözlemliyoruz seçimlerde kadın kotası yüzde 50 olan Cezayir’de, Tunus’ta endekslere baktığımızda kadın-erkek eşitliğinin dengelendiğini söyleyebilir miyiz? Buralarda güçlendirilmiş kadın profilinden bahsedebilir miyiz? Mümkün değil. Sisteme girdikten sonra sistemde etkin olmayı başarabilmek asıl mevzu, peki bu konuda kadınların işi zor mu tabii ki de zor. Siyaset kadın dostu bir sistem olarak tanımlanmamış ve tasarlanmamış. Biz de zaten tam da bu nedenle Gelecek Partisi olarak, parti içinde kadını güçlendirme strateji planı taslağı üzerinde mesai harcıyoruz. Neler olacak bu planın içinde ?
Erkeklerin biliçlendirilmesini muhakkak sağlayacağız, erkeklere kadınların toplumsal yaşamda kadınların sırtlandığı ek yükler olduğunu anlatacağız. İkincisi kadınların çarptığı cam tavanlar var. Erkeklerin bunun farkında olması lazım çünkü toplumumuzda hatta dünyada bu konuda bir değişime önayak olacaksak bu yalnızca kadınlar üzerinden gerçekleşemez, kadın ve erkekleri düşmanlaştırarak da olmaz. Biz diyoruz ki kadın adayların seçimlerde ekstra desteklere ihtiyacı olacaktır, hem maddi yönden hem manevi yönden kadın sahaya indiğinde biz ona takviyeler yapabilmeliyiz. Dijital teknolojinin atılımda olduğu bir dönemdeyiz, bu gelişimi kadınların yararına kullanabilmeliyiz örneğin evinde bebeğiyle ilgilenen bir kadın toplantılara bir süreliğine telekonferans yöntemiyle katılabilmeli. Kadınlara statü çatışmasına mecbur etmek yerine kadınlara taşımak istediği tüm statüleri taşıması konusunda destek vermeliyiz. Biz kadını güçlendirme strateji planımızla tüm bu sorunlara kapsamlı ve ayakları yere basan çözüm önerilerini getireceğiz fakat takdir edersiniz ki böylesine kompleks bir sorunun çözümlenmesi çok hızlıca mümkün olamıyor. Buna rağmen çalışmalarımızda yol aldık ve Gelecek Partili kadınlar olarak bu konudaki çalışmalarımızı da hız kesmeden sürdürüyoruz.
• Neslihan Çevik’in siyasette öncelikli çalışma alanları nelerdir ?
Sıkıcı cümleleri kenara bırakalım işlevsel ve pratik yeni bir dili hakim kılalım.
Bugüne kadar, 1940’lardan bugüne kadar pek çok basma kalıp kelimeyi evirip çevirip gündeme getiriyoruz. ‘’Daha çok demokrasi, daha çok adalet, daha çok özgürlük’’ diye söyleyip duruyoruz. Fakat bunları 80 senedir söylüyoruz biz, Türkiye’nin bu saydıklarıma ihtiyacı olduğu gerçeği şüphesiz ama ben diyorum ki artık 100 senelik jargonu bir kenara bırakalım. Ben acilen Türkiye’de yeni bir siyasi dilin oluşturulması gerektiğini düşünüyorum. Bu yeniliği de sadece miting meydanlarında okunacak metinler olarak aklınıza getirmeyin. Dil çok yönlü, çok işlevli ve çok kapsamlı bir varlıktır aslında. Bugün Türkiye’nin sorunlarına baktığımızda başta Başkanlık Sistemi olmak üzere çoğunun kökeninde gerçekliklere ideolojik körlükle yaklaşma hatasının olduğunu göreceksiniz. İşte eski dil tam olarak budur, ideolojiler insanları köreltir ve gerçeklikten uzaklaştırır. Bir ideolojiye, bir fikre asla ve asla körce bağlanmamalı, bağlanmadığımız gibi sürekli sorgulayıcı olmayı bir devlet geleneği haline getirmeliyiz. İşte benin bahsettiğim, benim hayal ettiğim yeni dil tam olarak budur. Konu her ne olursa olsun biz bu konuya ideolojik köşelerden değil de sorun çözücü niyetle yaklaşabilmeyi becermeliyiz. Eğer biz bunu başarabilirsek ideolojilerin ayrıştıran ve kutuplaştıran problemlerini ortadan kaldırırız ve ideolojileri insana yol gösteren ilkeler bütünü olarak sınırlarız. Bakın hep birlikte gördük, daha çok liberalizm demek sorunları çözmedi, daha çok sosyal demokrasi demek sorunları çözmedi, daha çok komünizm demek sorunları çözmedi, daha çok siyasal islam demek sorunları çözmedi. Bu durum bize artık sorunlara teorik yaklaşımlar getirmeyi kenara bırakıp pratik adımlarla sorunlara yaklaşmamız gerektiğini gösterdi. Siyasetçiler bu saatten sonra sorun çözmeye odaklanırken, bu sorun her ne ise çevre mi, kadın hakları mı, ekonomi mi, hiç fark etmez sorun her ne ise bu çözüm sürecine aktörleri mutlaka dahil etmeli. Vatandaşı dinlemeli, aydınları dinlemeli, STK’ları dinlemeli, diğer partilerin temsilcilerini muhakkak dinlemeli ve ‘’Sorunu hep birlikte çalışarak çözelim.’’ demeli.
Tabii tüm bunların temelinde Türkiye’deki siyasi partilerin oy kaygısını her şeyin üstüne koyması yatıyor üzülerek söylüyorum ki bugün Türkiye’de siyasi partiler ya gazeteciler için ya da diğer siyasi partiler için kampanya yapıyor halbuki senin ana muhatabın vatandaştır, partiler doğrudan doğruya vatandaşa karşı sorumludur. Ama bu değişecektir ve Gelecek Partisi bu konudaki duruşuyla, kararlılığıyla, öncüsü olacağı yeni dille Türkiye’deki siyasete yeni ufuklar çizecektir.
• Sizce an itibariyle Türkiye’nin en büyük sorunu nedir ?
Devlet bir zümrenin veya bir partinin aygıtı değil tüm toplumun kuşatıcısıdır.
Bence ülkemizin an itibariyle en büyük sorunu rasyonel olmayan kamu politikası yönetimi. Bir ülkeyi yönetirken Türkiye olur Fransa olur ABD olur fark etmez bir bütçe yaparsın sorunlarını, partnerlerini, sınırlarını ve hedeflerin belirler bu plana göre de hareket edersin. Türkiye’de ise daha çok paldır küldür bir bakış açısı dikkat çekiyor. 'Aaa bugün şu mu önemli, hadi ona yönelik çalışma yapalım !’’ mantığı hakim kılınmış durumda.
Ülkemizde en temelinde kamu yönetimi sorunları almış başını gitmiş. Dünyaya bakarsak tonla yeni yöntem revaçta, bir sürü yeni metodoloji sistemi inşa edilmiş ve uygulamaya konulmuş. Biz neden bunları kullanmıyoruz? Biz neden sistematik düzende ilerlemek yerine rüzgarın estiği yöne doğru savruluyoruz ?
Devlet sorunu çözebilecek aktörleri bir araya getirsin ama bunun için iktidara sadakat değil millete sadakat ve mutlak liyakat üzerinden hareket etsin. Türkiye’de ne yazık ki liyakat tamamıyla ayaklar altına alınmış, devlet yönetimi bir partinin teşkilatı haline dönüştürülmüş durumda. Her şeyden önce sağlıklı bir devlet kurumunun varlığını tesis edebilmemiz için toplum içindeki her gruba, her kesime, her gruba, her bireye kucak açabilmemiz gerekir. Eğer devlet kadroları ve kamu yöneticileri atanırken partiye veya lidere bağlılık gözetilirse bu iş çıkmaza girer, bu iş tıkanır. Aynı bugün olduğu gibi devlet sorunların çözümünde tıkanır kalır. Rasyonel olmayan kamu politikalarını düzeltebilmek için az önce söylediğim gibi yeni bir dil geliştirmekle beraber yeni bir anlayış da geliştirmeliyiz. Devlet bir zümrenin, bir grubun, bir kümenin veya bir partinin aygıtı değildir, olamazdır da.
• Müslümanların modern dünyadaki yerine dair akademik çalışmalar yürüten bir bilim insanı olarak, siyasal islam kavramına yaklaşımınız nedir ?
Siyasal islam da eski dile aittir, din ve devlet arasındaki ayrım oldukça nettir. Bunun yerine ne devlet dini baskı altına almalı ne de din devleti tahakküm altına almalı.
Tam ve gerçek anlamda bir demokrasinin varlığından söz edebilmek istiyorsak; bunun kılcal damarlarını, farklılıklarıyla toplumun bütünü oluşturur. Demokrasinin şahlandırılabilmesi için o ülkede tüm etnik kökenlerin, tüm dini inanışların, tüm farklı ideolojilerin, tüm farklı tercihlerin demokratik sürecin parçası haline gelmesi sağlanmalıdır. Tüm farklılıklar diğerlerinin özgürlük alanını kısıtlamayacak şekilde, diğer zümrelerin haklarını sınırlamayacak şekilde demokratikleşme sürecine dahil edilmelidir. Her şeyden evvel siyasi islam tanımının bu bağlamda eski dile ait olduğunu düşünüyorum. Bu konuda kendisine yöneltilen soruya da Sayın Genel Başkanımız 'Ben siyaset yapan bir Müslümanım.' diyerek yeni bir dille cevap verdi. Biz bir ülkede devletin din kurumunu baskı altına almasını da, din kurumunun amaçlarından saptırılarak ve gündelik siyasi kavgalara bulaştırılarak devlete zarar verecek şekilde kullanılmasını da doğru bulmuyoruz biz bu iki kurumun İkiz Kuleler gibi birbirine zarar vermeden yan yana yükseklere uzanabilmesini istiyoruz. Bizim için, Gelecek Partisi için din ve devlet ayrımı arasındaki çizgiler oldukça nettir ve bu netliğin hassaslıkla korunması gerekmektedir.
• Akademik çalışmaların ardından artık pratik olarak da siyasete atıldınız, sizce akademik bilgiler pratikte siyasette sizi destekliyor mu yoksa bilgilerin iş başa düşünce eksik kaldığını mı gözlemliyorsunuz ?
Bugün dünyada değişimlere gençler unicornlarla önayak oluyor, ben bilgi ve tecrübelerimle bu sürece katkı sağlayabilirim.
Kesinlikle örtük bilgilerim bana yardımcı oldu ve oluyor diyebilirim. Akademik düşünce sistemleri genlere sirayet ettiği zaman çıkmıyor bu yüzden de insan artık her konuya bilimsel perspektiften yaklaşmaya başlıyor. Çok yakında yeni bir derleme kitabım çıkıyor Ortadoğu bölgesi üzerinde 20’ye yakın Sosyolog olarak çalışıyoruz bunların içinde Avrupa’dan, Amerika’dan, Doğu’dan alanında rüştünü ispat etmiş akademisyenler var. Tabii ben akademik bilgimi pratiğe ilk kez siyasette dökmüyorum, benim oldukça kapsamlı bir özel sektör kariyerimde oldu. Türkiye’ye döndükten sonra kendi start-up şirketimi kurdum ve bu şirketi yönetirken aynı anda uluslararası organizasyonlarla çalıştım bu organizasyonlarda 56 üye ülkenin terörizmden tutun da genç istihdamına kadar aksiyon planlarını ve strateji dökümanlarını yazan bilim insanı oldum. Bunlarla birlikte özel sektörde boy gösteren bir çok büyük şirkete danışmanlıklar verdim özellikle de helal marketlere çünkü maalesef dünyada pek çok insan din ve marketlerin bir araya gelişini çok negatif algılıyordu. Helal marketlerde de dindar mütedeyyin grupların ihtiyaçların karşılamaya yönelik ürünler oluşturma ve bu ürünlerin dünya pazarına optimize edilerek markalaşma sürecine geçebilmesine dair ciddi büyüklükte işlerim oldu. Bu alanlardaki çalışmalarımda edinmiş olduğum tecrübenin siyasette işime çok yarayacağını düşünüyorum hatta yaradığını şimdiden gözlemliyorum da. Siyaset optimizasyonu çok düşük bir alan burada optimizasyonu yükseltilmiş siyasi ürünler üretmek istiyorum, bunu yaparken de özellikle gençlere ve genç kadınlara yönelmeyi istiyorum. Gençlere hitap eden, gençlerin de interaktif olarak sürece dahil olabileceği ürünler ortaya koyabilmeyi istiyorum. Gençler bize kendi dilleri ile siyasi bir partinin parametrelerini, market stratejilerini dijital dünyayla start-up sektörünün işbirliği ile kurulacak bir oluşumda anlatabilmeli diye düşünüyorum. Gençler şöyle böyle diyoruz ama iş gençlere boy gösterme fırsatı vermeye gelince kabuğumuza çekiliyoruz. Artık dünyaya gençler ve gençlerin düşün dünyalarından çıkan projeler, gençlerin hayal dünyalarında vücut bulan unicornlar yön veriyor bu yüzden gençlere acilen bir platform oluşturmamız lazım. İşte hem ben şahsen gerek akademik arka planımdan gerekse dünya pazarındaki tecrübelerimden yola çıkarak hem de Gelecek Parti’mizin programına bakarak belki de devasa bir unicorn oluşturarak Türkiye’nin dünyadaki konumunu değiştirecek gençlere ulaşabileceğimizi düşünüyorum.
• Gelecek Partisi İletişim Başkanı olarak siyasette gittikçe önem kazanan sosyal medya ve dijital internet yayıncılığı hakkında neler düşünüyorsunuz ?
Sosyal medyanın ve dijital internet yayıncılığının dünyada demokratikleştirici rolü var.
Dünyada halen ana akım medyanın önemli yeri ve etkisi olduğunu yadsıyamayız. Fakat artık dünyada yükselen yeni trend ana akım medya kuruluşlarının yerine dijital internet yayıncılığının tercih edilmesi olarak söylenebilir. İnsanlar artık sosyal medya üzerinden haberleşiyor, sosyal medya üzerinden düşündüklerini çevrelerine iletiyor ve en önemlisi de dünyaya sosyal medya üzerinden bakıyor. Ben medyada tekelleşmenin yerine sosyal medyanın, internet yayıncılığının yükselmesini olumlu buluyorum. Bana göre bu dijital teknolojilerin çeşitlenerek büyümesinin toplumlar üzerinde demokratikleştirici görevleri var. İnsanlar artık kendilerini anlatabilmek için devasa kameraların önünde oturmak zorunda kalmıyor, bu sayede çok seslilik de artıyor. Tüm bu olumlu yansımaların yanında ülkemizde şunu bolca gözlemliyorum dijital teknolojiyi doğru kullanmak sürekli tweet atmak olarak algılanabiliyor, inanın teknolojinin doğru kullanımı bu değil. Sosyal medya stratejisi demek belli bir hedef, belli bir yöntem ve alıcıya ulaştırılmak istenen belli bir mesaj demektir. Sosyal medyanın etkili kullanımı sadece tweet atmak ile mümkün olamaz. Bir paylaşım, bir gönderi, bir video ne kadar fazla izlenirse o kadar iyidir yanılgısına kesinlikle düşmemeliyiz.
DEAŞ’ın çok vahşi videoları vardı milyonlarca izlendi biz bunları izleyip sempati mi duyduk mu, veya onları izleyip DAEŞ’in yaptıklarına açıklama bulabildik mi ? Bu 'Çok izlendi öyleyse çok iyi.' algısı kesinlikle ve kesinlikle doğru değil. O halde biz başarı grafiğine nasıl bakacağız ve başarıyı nasıl ölçeceğiz ?
'Bir kampanyanın etkili olup olmadığını nasıl ölçerim ?' sorusuna cevap bulmak gerekiyor. Biz Gelecek Partisi İletişim başkanlığı olarak bu konuda hummalı çalışmalar yürütüyoruz, yeni kategorilerde yeni değişkenleri sınıyoruz ve ulaştığımız sonuçlara göre en etkili sosyal medya kullanımını nasıl elde edebileceğimiz konusunda kafa yoruyoruz. Soru her ne kadar dijital medyayla alakalı olsa da Gelecek Partisi İletişim Başkanlığı olarak, her yönüyle iletişim konusunda ciddi adımlar attığımıza değinmeden geçmek istemiyorum. Gelecek Partisi’nde olmaz denilenler oldu, yapılamaz denilenler yapıldı. Biliyorsunuz Sayın Ahmet Davutoğlu, kendisine sosyal medyadan gelen tüm sorulara yine sosyal medyadan yaptığımız yayınlarda tüm samimiyetiyle yanıt verdi. Bu sadece sosyal medyada böyle olmadı ve Sayın Ahmet Davutoğlu’yla katıldığımız tüm programlarda tüm vatandaşlar özellikle de gençler Sayın Davutoğlu’na istedikleri soruları özgürce sorabildiler. Sayın Genel Başkan, kıvrak zekasıyla, akademik donanımıyla ve bununla birlikte siyasette edindiği tecrübesi ile Gelecek Partisi’nin iletişim konusunda işlerini çok çok kolaylaştırıyor. Kendisine ters köşe soru sormak çok zor, her zaman hazırlıklı ve her zaman pratik bu yüzden başta liderimizden başlayarak Gelecek Partisi olarak iletişim alanında kendimize güveniyoruz ve çalışmalarımızla siyasetimize imzamızı atacağımıza yürekten inanıyoruz.
-Teşekkürler...