Enpolitik sitemiz yazarı Dr.Göktan Ay’ın, Afyon Kocatepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Öğretim Üyesi Prof.Dr.Uğur Türkmen ile “müzik eğitiminde uzaktan eğitim, sempozyum, akademik yapılanma, topluma hizmet, konservatu(v)arlar“ konularında yaptığı söyleşiyi yayımlıyoruz…
AY: Nasılsınız? Koronavirüs nedeniyle eğitime ara verildi. Uzaktan eğitim yaparak açık kapatılmak isteniyor. Sizde durum nasıl? Bir öneriniz var mı?
TÜRKMEN: Teşekkür ederim. Konservatuvar’da yöneticilik yaptığım için her gün okula gidiyorum. Zorlu bir süreç. İnşallah ülke ve dünya insanları olarak en az zararla atlatırız. Konservatuvar ailesi olarak sürekli irtibat halindeyiz. Gelişmeler hakkında öğrenci ve eğitimcilerimizi bilgilendiriyoruz.
Genelde eğitim özelde ise konservatuvar eğitiminde “teknoloji destekli”, “uzaktan”, online” her ne derseniz deyin “uygulama yapılamaz” demek bu çağda doğru değil. Bununla birlikte hemen hepimiz “şu an için” özellikle (burada tekrar etmeye gerek yok) bazı derslerde uzaktan eğitim süreci hakkında “haklı ve geçerli” endişelerimiz var. Bu endişelerimizin birçok nedeni olabilir ama benim tespitim şu; “hazırlıklı değildik” Belki de bu dünyanın sorunu. Bundan sonrası için bu ve benzeri krizlere hazırlıklı olmamız gerekiyor.
Aklıma gelen ilk çözüm önerisi:
Konservatuvar eğitiminde ilk başta; her dersin çalıştayları, hizmet içi seminerleri, atölye çalışmaları yapılmalı. Her dersin eğitimcileri, yılda bir kez mutlaka bir araya gelmeli. Çalgının, sesin, toplu söyleme ve çalmanın, teori-solfej-nazariyat gibi derslerin eğitimcileri ne zaman bir araya geldi ve istişare etti? Bir araya gelmelerin ana konularından biri “teknoloji kullanımı” , “online eğitim” ve “uzaktan eğitim” olsa idi (sonuç ne olursa olsun) bir nebze fikrimiz olabilirdi.
İkincisi ise; Yüksek Öğretim Kurumunun bu konuda daha etkin rol alması ve kurumları yönlendirmesi.
AY: Biz MÜZDAK olarak 27.İstanbul Türk Müziği Festivali’ni Kasım 2020’ye erteledik. Sempozyum da 03-05 Kasım’a alındı. Haziran ayında yapacağınız “Hisarlı Ahmet Sempozyumu”nda durum nasıl?
TÜRKMEN: 4-6 Haziran 2020 tarihlerinde yapılacaktı. Kararımızı henüz vermedik. Mart sonunda belli olacak.
AY: Sizce; müzik-sanat kurumlarının ve unvanlı müzik-sanat akademisyenlerin çoğalmasının “müzik alanına” olumlu etkisi var mı?
TÜRKMEN: Özellikle lisansüstü eğitimin yaygınlaşması ve güçlenmesi bakımından son derece önemli. Üniversite eğitim sistemi içinde maalesef “unvan” ister istemez birçok yerde kullanılıyor, temsil söz konusu olduğunda karşımıza çıkıyor. Bir başka deyişle “güç”
Tabii bu gücü kurum menfaatlerine kullanmak önemli. Kültür Bakanlığına bağlı bir birim olsak, bu sorunu yaşamazdık ama şu an için realite bu.
AY: Yıllardır Konservatuar Müdürü olarak, Afyon’da kültür-sanat alanında üretime önem veriyorsunuz. Çok fazla yayın yaptınız, örnek bir Çalgı Müzesi açtınız. Afyon kültür ve sanatı konusunda daha yapılacak çalışma var mı?
TÜRKMEN: Teşekkür ederiz. Evet “çevreden evrene” ilkesi doğrultusunda yayınlarımız oldu. İlgi gördü. 2019 Yılında Afyonkarahisar Belediyesi’nin desteğiyle “Afyonkarahisar Sanat ve Müzik Ansiklopedisi”ni yayınladık. Altı (6) ciltlik eserin üretilmesi sürecinde gördük ki, bu çalışma en az 16 cilt olmalıymış. Tabii; zaman, bütçe vb nedenlerle bu olmadı. Demek istediğim sadece Afyon kültürü için bu sözleri söylüyor isek, ülke genelini düşündüğümüzde daha çok çalışmanın yapılması ve işimiz olduğunu gerektiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bunun yanında; farklı öğrenenlere (özellikle müziğe yetenekli down sendromlu ve otistik çocuk ve gençler) yönelik çalışmalarımız son günlerde hız kazandı.
Konservatuvar bilimsel ve sanatsal etkinliklerinin nitelik ve niceliği her geçen gün artmakta. Bu da bizleri mutlu etmekte.
AY: Yıllardır ÜAK Sanat Dalları Eğitim Konseyi toplantılarına katılıyorsunuz. Burada kararlar alınıyor mu? (Ben 41 yıldır alandayım, hiçbir sorunun çözüldüğünü görmedim.)Alınıyorsa yönetmeliklere/kanunlara yansıyıp uygulama şansı bulabiliyor mu? Bulamıyorsa neden?
TÜRKMEN: Müzik Öğretmenliği Anabilim Dalı Başkanları en son ne zaman toplandı? Konservatuvar müdürleri altı ayda bir toplanmakta ama verimliliği ne? Bu soruları bizler de kendi aramızda sürekli soruyoruz.
Hiçbir sorunun çözülmediğini söylemek biraz haksızlık olur. Dekan ve müdürlerimiz konforlu yaşamlarını-ailelerini bırakıp altı ayda bir yurdumuzun dört bir yanındaki toplantılara katılıyorlar. Değerli görüşlerini yazılı ve sözlü olarak bildiriyorlar. Konsey başkanlarımızda ilgili yerlere hazırlanan raporları iletiyorlar. Bu süreçte başarı ve başarısızlığı sadece toplantıya, içeriğine vb bağlamamak gerekir. Bu sonuca götüren diğer etkenler neler, bunlara da bakmak lazım. Mesela ülke genelinde konservatuvarlar görev ve sorumluluklarını yerine getiriyorlar mı? Felsefeleri var mı? Sorunların çözümünde raporlar hazırlıyorlar mı? Eğitim öğretim sürecine yönelik bilimsel ve sanatsal etkinlikler yapıyorlar mı? Bir araya gelerek sorunların çözümüne yönelik çalışmalar yapıyorlar mı? Sanat eğitiminin erken yaşta başlaması, farklı öğrenenler, disiplinlerarası çalışmalar v.b. konularda konservatuvarlar ne durumda? Konservatuvar eğitimcisi “çalma ve söyleme” işi dışında hangi konularda; gerek kendi gerekse diğer bilim insanlarını aydınlatmakta, yol göstermekte? Ülke genelinde sanata verilen değer ne durumda? Ve daha birçok etken, bu toplantıların sonucuna olumlu veya olumsuz etkilemekte. Dolayısı ile konservatuvar sorunlarının çözümünü veya çözümsüzlüğünü yılda iki kez yapılan toplantılara yüklemek pek doğru değil.
Son toplantının ev sahipliğini yapan bir kurum ve yönetici olarak bu düşüncedeyim ama, diğer
yandan verimliliğin artırılması konusunda sizinle hem fikirim. Zaten şu an ki başkanımız
Prof.Dr.Turan Sager’de verimliliğin artırılması yönünde çalışmalarını sürdürmekte.
'YÖK tarafından taslak olarak açıklanan, son çalışmanın sonuçlarını zaman içerisinde göreceğiz. Yeterli olmadığı kanısındayım. Belki yavaş yavaş, arzu edilen bir yapılanma gerçekleşir.'
AY: Alanda çalışan, Y.L. ve Dr. programları, projeler yürüten bir müzik akademisyeni olarak, ülkemiz insanının sanat-kültür konusuna yaklaşımı konusunda neler söyleyebilirsiniz?
TÜRKMEN: Elbette sorunlarımız var. Bununla birlikte “söz konusu olan proje ve destek” ise, hemen her projesine destek bulabilen bir akademisyen olarak bugünden memnun, gelecekten ise ümitliyim. Siz iyi niyetle, ciddi projelerle muhatabınızın karşısına çıktığınızda rahatlıkla destek bulabiliyorsunuz. En azından; birey, kurum, dernek olarak biz bu mutluluğu yaşıyoruz. Bu ülkede 25 milyon çocuk ve genç var. Bu nesil; evlenecek, araba alacak, ev alacak, mobilya alacak. Ekonomi hep iyiye gidecek. Kültüre ihtiyaç daha da artacak. Bu neslin bireyleri ve toplumsal yapısı; sanata, kültüre, müziğe daha da bağımlı olacak. Bizler buna hazırlıklı olmalıyız. Toplumsal değişim ve gelişime ayak uydurmalı, kendimizi kurumlarımızı bu değişim ve dönüşüme hazırlamayız. Çok yönlü-çok boyutlu müzik insanı yetiştirme modelini hayata geçirmeliyiz. Gelecekte yerel yönetimler kültür, sanat ve müziğe daha çok değer ve yer verecek. Bu kurumlarla da iletişimlerimizi güçlendirmeliyiz.
AY: Müzik kurumlarının çoğalması doğru mu? GSF ve Sanat ve Tasarım Fakültesi bünyesindeki “Müzik Bölümleri” konusunda ne düşünüyorsunuz? Yeni bir yapılanmaya ihtiyaç var mı?
TÜRKMEN: Size ilginç gelecek ama ben bir sakınca görmüyorum. Bunu uzun uzadıya tartışabiliriz. Ama ülkemizin geleceğinden ümitliyim. 80’li yıllara kadar yapılan çalışmalara, müzik kurumlarındaki akademisyenlere müteşekkiriz. 80 yıllardan itibaren akademide söz sahibi olan ve bizleri yetiştiren hocalarımızdan da Allah razı olsun. Daktilolar, bir notayı bulmak için çekilen çileler, tez yazımlarındaki güçlüklerimiz, bilgiye, belgeye veriye ulaşmada ki yeni yeni bilgilenmeler hepsi geride kaldı. O dönemdeki hocalarımızdan her şeyden önce “çalışma disiplini ve meslek aşkını” öğrendik. Bizler ise bu birikimi bir başka boyuta taşımaya çalışıyoruz. Bizim öğrencilerimiz ise çok daha bilgili ve yetkin. Çok değerli genç bilim insanlarımız oldu. Bırakalım bu arkadaşlar hizmet etsinler.
Diğer bir düşüncem müziğin işlevleriyle ilgili. Özellikle toplumsal işleviyle. Biraz konuya duyarlı olan herkes biliyor ki; müziğin toplum içinde rolleri var. İnsanlar; müziği üretir, dinler, hayatının her alanında kullanır. Kültürlerinin en önemli unsuru olarak görürler. Bu kültürün yaşamasını, gelecek kuşaklara aktarılmasını isterler. Profesyonel müzik eğitimi veren kurumlar müzik kültürlerinin yaşatılması, gelecek kuşaklara aktarılması, müziğin toplum içindeki işlevlerinin hayata geçirilmesinde önemli roller üstlenirler. Bu düşünceler doğrultusunda, Mardin’de bir konservatuvarın açılmasının pek te sakıncası yok.
Afyon’da konservatuvar olmasa idi “çevreden evrene” ilkesine göre üretilen ve Afyonkarahisar özelinde bir çok değerli şahsiyetin/kültür insanının unutulmamasını sağlayacak olan CD, kitap, belgesel ve Ansiklopedileri, korolar, orkestralar, şenlikler, festivaller gibi çocuk ve gençlere yönelik sayısız proje ve etkinliği, sadece ili değil bölge ve ülkeyi ilgilendiren sempozyum, kongre, çalıştay vb bilimsel etkinlikleri “Ankara” ve “İstanbul” dan yapılabilecek miydi?
Afyon’da konservatuvar olmasının ülke kültürüne ve sanatına ne zararı var? İstihdam demek sadece devlet demek değildir ki. İstihdam sorunu sadece sanat ve müzikte yok ki. Her türlü stratejiyi düşünmek gerekecektir. Ülke büyüyor ve gelişiyor. Belediyeler, dernek ve vakıflar, özel kurumlar ve elbette kişisel girişimler gelecekte oldukça yaygınlaşacaktır ve endüstride kendine yer edinecektir. Cesaretli ve girişimci olmak gerekir.
Birçok konservatuvarda lisansüstü eğitim verilmekte. Buralardan yetişen müzik bilim
insanları yeni açılan kurumlarda görevler alarak çok güzel çalışmalar yapacaktır.
Bu düşüncelere itirazlar çok olacak eminim. Elbette istihdam, kadro, bina, maddi ve manevi destek vb birçok husustaki sorunların farkındayım ama şu an için böyle düşünüyorum.
Ayrıca; hem bir yönetici, hem eğitimci, hem de bir baba olarak nasıl karamsar olabilir ve kendimi inkâr edebilirim ki?
Yapılanma konusuna gelince “büyük bir sorun” bakın bir virüs tüm eğitim sistemimizi alt üst etti. Hazırlıksız yakalandık. Konservatuvarın tek bir adı olmalıdır. Aynı girdi-süreç ve çıktıları olan bölüm, anasanat ve anabilim dalları adlarındaki kaos ta bitirilmelidir. Program adları yanında ders adları ve içeriklerinde de birlik ve beraberlik sağlanmalıdır. Müzik tarihi, form bilgisi, teori-solfej-nazariyat-oda müziği vb derslerde bu ayrılık niye?
Sanat ve Tasarım Fakülteleri, Güzel Sanatlar Fakülteleri vb içindeki Müzik Bölümlerini ise anlamaya çalışmak lazım.
AY: Üniversitede hiçbir alanda olmayan bir uygulama müzik-sanatta oluyor. Müzik lisansı olmayıp, Dr.sını müzik-sanat alanında yapanlar, Dr.Öğr.Üyesi, Doç.,Prof. olarak atanıyor…Lisans mezunlarının önü tıkanıyor. Oysa yönetmelikler “alanda lisans mezuniyetini” önceleyin diyor fakat göz ardı ediliyor? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
TÜRKMEN: Sayın hocam sizi yakından takip ediyorum. Yazılarınızı ilgiyle okuyorum. Aydınlanıyorum. Ama sanırım bu konuda da sizinle farklı düşüncedeyim. Endişelerinizi anlayabiliyorum. Ama bugün Dünya bilim insanları farklı bir boyutta yol almakta. Disiplinlerarasılılık daha çok benimseniyor, destekleniyor. Bizim önce şu soruyu sormamız gerekiyor.
Müzik ve sanat, özelde ise konservatuvar eğitimcileri gerek interdisipliner, gerekse multidisipline çalışmaların neresinde?
Cevabını vereyim. Çok az bir kitle (maalesef durum böyle) bunun farkında ve içinde.
Yüksek lisans programında “Araştırma Yöntemleri” Sanatta Yeterlik programında ise “Sistematik Müzikoloji” derslerini yürütüyorum. Her iki dersi seçen konservatuvar mezunu öğrencilerin hemen tamamı lisans eğitimleri sürecinde çok az kitap okuduklarını ve hem interdisipliner, hem de multisidipliner çalışmalar hakkında bilgi sahibi olmadıklarını açık yüreklilikle dile getiriyorlar. Eğitimleri süresince sadece “çalmışlar ve söylemişler”
Peki öğrendiğiniz çalgıyı ilkokul çocuğuna nasıl öğreteceksiniz? Güzel Sanatlar Liseleri için repertuar-ders içerikleriniz ne olmalı? Farklı öğrenenlere (engelliler/üstün zekâlılar vb) nasıl öğreteceksiniz? Sosyal pedagog olabileceğinizi biliyor musunuz? Teknolojiyi nasıl kullanırsınız? Müzik Tarihi, Müzik sosyolojisi, Müzik Psikolojisi, Oda Müziği, Orkestra, Teori-Solfej-Nazariyat, Form Bilgisi, Dünya Müzik Edebiyatı v.b. dersleri kim yürütecek? Çalgı ve ses alanında müzisyen sakatlıkları ve hastalıkları hakkında ne biliyorsunuz? Müzik terapi çalışmalarını kim yürütecek? Hastane ve hapishanelerde müziği nasıl kullanacağız? Bilgi teknolojilerini nasıl uyarlayacağız? Edebiyat, fizik, tıp, matematik, sosyoloji, psikoloji, pedagoji v.b. bir çok bilim dalı ile nasıl ilişki kurulabilir?
Bu sorular daha da uzar gider. Öğrencilerden ise bir cevap yok. Hayat boşluk kabul etmez. Boşluğu dolduranlar var ve iyi yapıyorlar. Ayrıca alanlarında da oldukça yetkinler.
Sanatın ve müziğin kimsenin tekelinde olmadığını düşüncesindeyim. 70’e yakın tıp ve eczacılık alanında Türk müziği bestecisi olduğunu biliyoruz. Birçok halk müziği sanatçı ve aşığımızın mesleği müzik değil. Batı müziğinde de; hukukçu, mühendis besteci, müzik bilimci var. Disiplinlerin birbirlerine katacakları çok şey var.
J. Diamond’unda dediği gibi “bilgi güç demektir” müzik bilimi ve eğitimi için çalışan tüm
bireylerin “bilgi” temelli düşünmesi ve tartışması önemlidir. Diamond’un “kültürel bagaj”
ifadesini de severim. Kültürel bagajımızda sadece müzik alanı mezunu değil tüm disiplinlerden mezun kişilerin birikim ve deneyimlerinin olması bence çok önemli.
AY: Sosyal medyada, iletişim araçlarında (gazete ve TV’de) müzik-sanat sayfası/bölümü/programı olmamasını neye bağlıyorsunuz. Popüler isimlere çok yer verilmesi neyin işareti?
TÜRKMEN: Sorun bizlerde. Her konservatuvar içinde yaşadığı ildeki; dernek ve vakıflar, sivil toplum kuruluşları, belediyeler, valilikler ile yakın ilişki kurmalı. Çocuk ve gençlere yönelik çalgı eğitimleri vermeli, korolar kurmalı, festival ve şenlikler yapmalı. Kalkınma ajansları ile temasa geçerek projeler üretmeli, kültür endüstrisinin hemen her kolu ile ortaklaşa çalışmalar yapmalı. Öğrencisinden eğitimcisine, ailesinden memuruna “yol arkadaşı” olduğumuzu unutmamalı. Özellikle yerel tv ve gazeteleri de ihmal etmemek gerekecektir. Üniversite olarak yerel ama ulusal izlenirliği çok olan KANAL 3 ile bir protokolümüz var. 20’ye yakın program yapıyoruz.
Popülerlik sadece bugünün meselesi değil. Mozart’ta bu sorunla karşı karşıyaydı. Dünya’nın en ünlü solistleri yeni ve farklı “tematik” konserler peşinde. Bundan kaçış yok. Biz bu süreci lehimize nasıl dönüştürebiliriz bunun üzerinde durmak lazım.
AY: Çok yararlı bilgiler verdiniz. Teşekkür ederim.
TÜRKMEN: Ben teşekkür ederim.
AY: Çok teşekkür ederim.