Ocakmedya köşe yazarı Veysi Dündar, hükümetin koronavirüs krizini nasıl yönettiğine ayna tuttu. Ak Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın dün başlattığı 'Milli Bağış Kampanyası'na da değinen Dündar, 'Türkiye’nin ne kadar kötü yönetildiğinin itirafı alt tarafı 10 günlük Korona macerasında çıktı. Rezervsiz, yedeksiz olarak çıkılan sahada dönmeyen çark ülkenin üzerine kabus gibi çöktü.' dedi.
İşte Dündar'ın 'Eyyyyy Korona, Biz Bize Yeteriz' başlıklı yazısının tamamı:
'Gerçekten akıl almaz günlerden geçiyoruz.
Ancak bu kadar akıl almaz ortamda bile şaşıracağımız şeyler oluyor.
İktidarın ticareti döndürmek için durumu KGF’ye bağlamasından sonra, bireylere yönelik olarak da konuyu krediye tahvil etti.
“Temel İhtiyaç Desteği” ya da bilinen adıyla ‘İhtiyaç Kredisi’ olan bu çözümü 40 yıl değil, 400 ya da 4000 yıl düşünsek aklımıza getiremezdik.
Gerçekten de kredinin (havuz basında sunulan adıyla müjdenin) detaylarına baktığımızda şu tanımlamayı görüyoruz :
“Orta ve düşük gelir grubunda yer alan kesimlerin gıda harcamaları, kira, elektrik, su, doğalgaz faturaları gibi ödemelerinin karşılanabilmesine yönelik olarak geliştirilmiş bir finansman ürünüdür.”
Parayı alıp bu ortamda tatile gidilmeyeceğine göre, kullanım yeri mantıklı..!
Buna karşılık temel mantık hatası şu ki; daha birkaç gün önce tüm bireysel kredilerin taksitlerini öteleme kampanyası piyasaya çıktı.
Halkın mevcut kredilerinin taksitlerini ödeyemeyip öteleyeceği öngörülmüşken, aynı halkın krediyle diğer ihtiyaçlarını karşılamaya yönlendirilmesinin arkasındaki mantığı ben çözemedim..?
Aslında çözdüm.
Halihazırda Türkiye’de ekonominin çok büyük bölümü durdu.
Temel gıda, temel temizlik ve sağlık dışında insanların ihtiyaçları asgariye çekildi. Esnaf ve ticaret faaliyeti durdu. Koskoca Kapalıçarşı kapandı. Bütün bunların sonunda devasa bir iş gücü kaybı var.
Bütün bunlara çözüm olarak bulunan formül ise kredi.
İnsan gerçekten hayret etmiyor. Ağzı açık izliyor bu formülü.
Devlet ödemeleri düzenleyip, takvime yaymak yerine, ‘git kredi al yükümlülüklerini yerine getir’ diyor.
‘Kredi bulamazsan yükümlülüklerin yerine gelmezse de senin bu halin için mücbir sebep hali diyeceğim’ diye ekliyor.
“Bu arkadaş iyi koşardı ama rüzgar 200 km hızla esiyordu. O yüzden startta kaldı” demek gibi bir şey bu.
Aslına bakılırsa bunu demesine de gerek yok.
Herkes ortaya çıkan durumun mücbir olduğunu biliyor. Bundan ala mücbir sebep mi olur?
Devletin iyi yönetilmediğini, önemli yanlışlıklar yapıldığını en çok yazanlardan biriyim. Ancak devlet yönetiminin gerçeklikten koptuğunu görmek benim için de sürpriz oluyor.
Mücbir halin dünyada tanımı varsa o da bu yaşadığımız dönemdir.
Dünyanın bütün ülkeleri en gelişmişleri dahil olmak üzere daralmadan, resesyondan, durgunluktan söz ediyor.
Türkiye ise bu döneme kredi büyümesi ile girmeyi planlıyor. İnsanın aklına bilançoyu büyütmek, ‘korona günlerinde dahi ekonomiyi büyüttük’ demek mi hedefleniyor diye geliyor.
Devletin görevini, vatandaştan vergi almak sanıyorduk. Devletin görevini vatandaşa kredi vermeye dönüştüren, bunu bu gayrı münasip zamana denk getiren bu akla şaşmayacağız da ne yapacağız.
“Hayat eve sığar” denilen günde hangi vatandaş bankaya koşturacak, kredisini onaylatacak, karşısında bu işi yapacak, bankacı bulacak vs.
Üstelik bu işi hem firmalarda hem de vatandaşta yapacak.
Devletin Korona Günlerini vatandaşa kredi satmayla özleştirmesinin yaratacağı bürokratik iş yükünü göze alırken, aynı sonucu faturaları erteleyerek de yapabileceğini öngörmemek ancak benim mi aklıma geliyor?
Bütün bunların üstüne Sn. Cumhurbaşkanı’nın dün akşam başlattığı yardım kampanyası geldi.
Kredi alamayacak, kredi verilemeyecek bir sürü insan var. Bunlara da vatandaştan para toplanıp yardım edilmesi önerildi.
Erdoğan 7 maaş bağışladı.
Kötü fikir değil.
Sonuçta dayanışma iyidir.
Ama daha 20 gün önce mültecilere bir 40 milyar Dolar harcayacak, 75 milyar Dolara Kanal yapacak, Suriye’de, Libya’da büyük oyunu bozacak ülke birden nasıl oldu da böyle paraya sıkıştı?
Aynı anda 3 Cumhurbaşkanlığı sarayı inşa edilen ülkeden söz ediyoruz.
İtibardan tasarruf etmeyen ülkeden.
Uzatmaya gerek yok.
Vatandaşın elektrik faturasını bile tehir edemeyen, bunun yerine ‘ya Bankadan kredi çek, ya da git (dolaylı ya da doğrudan) arkadaşından, dostundan talep et’ diyen devlet ile, şurada 3 gün önce dünyaya ayar çeken devlet aynı mı?
İngiltere Kraliçesi de, Başbakanı da Korona oldular fakat çalışan maaşlarının %80’ini ödeyecek bir İngiliz Hükümeti var.
Amerika’da işler kolay değil fakat 6 Trilyon Doların 2,2 Trilyon Doları aktive oldu bile.
Bizim 100 milyarlık pakette vatandaşın cebine girenin değil, cebinden çıkmayanın hesabı ağırlıklı.
Türkiye’nin ne kadar kötü yönetildiğinin itirafı alt tarafı 10 günlük Korona macerasında çıktı.
Rezervsiz, yedeksiz olarak çıkılan sahada dönmeyen çark ülkenin üzerine kabus gibi çöktü.'