'Tarihin görüp göreceği en zalimane kıskançlık hikayelerinden birine tanık olduk'

Ocakmedya köşe yazarı gazeteci Veysi Dündar, İçişleri Bakanlığının genelge ile önünü kestiği Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediyelerinin bağış kampanyasını yazdı. Meselenin kıskançlık olduğunu, kıskançlık tarihinin ise insanlık tarihine eşit olduğunu kaydeden Dündar, 'Tarihin görüp göreceği en zalimane kıskançlık hikayelerinden birine tanık olduk. Hikayenin bir tarafında topu tüfeği ve bütün bir devlet mekanizması ile hükümet, devlet ve onun kurduğu mekanizma vardı. Diğer taraftaysa bunun dışındaki herkes.' dedi. 

İşte Dündar'ın 'Bağış Toplamada Kabil Habil Kıskançlığı' başlıklı bugünkü yazısının tamamı: 

'Kıskançlık insanlık tarihi kadar eski. Kabil, Habil’i kıskandı ve ilk katil oldu. Hristiyanlığın 7 ölümcül günahından biri kıskançlıktır. İlk haset eden şeytandır. Hazret-i Âdem’i çekememesi, kendisini isyana sevk etmiştir. Belki bu yüzden Kabil’in aklını çelmiştir. İslam’a göre “Herkesi memnun etmek mümkündür, yalnız haset edeni tatmin etmek zordur. Çünkü o, haset ettiği şeyin yok olması ile ancak memnun kalır” diye inanılır.

Dünya literatürüne girecek, eşi bulunmaz bir kıskançlık ile önü kesildi belediyelerin.

Günün erken saatlerinde Fox TV’ye konuk olan Meral Akşener canlı yayında maaşının 3’ünü İstanbul, 3’ünü Ankara Belediyesine bağışlayınca günün ilerleyen saatlerinde yaşanacakların da fitilini ateşlemiş oldu.

Tarihin görüp göreceği en zalimane kıskançlık hikayelerinden birine tanık olduk.
Hikayenin bir tarafında topu tüfeği ve bütün bir devlet mekanizması ile hükümet, devlet ve onun kurduğu mekanizma vardı.
Diğer taraftaysa bunun dışındaki herkes.

Uzun yıllardır sırtını yasladığı sürdürülebilir yoksulluğun ve ellenmemiş yapısal sorunların çözümsüzlüklerinin karşısında, ağır dolaylı vergiler ve imar rantlarıyla dik duran iktidar, bu imkanı ortadan kalkınca gözünü az çok sermaye biriktirmiş kesimlere dikti.

‘Devlet nedir, ne işe yarar?’ sorusunun cevabını biz ararken, devlet bir anda herkesi ters köşe yaptı. Biz devletten destek ve yardım beklerken, devlet yardım ve destek istedi.

‘Devlet topladığı vergileri ne yaptı?’ diye sorulduğunda, “gereken yerlere harcadık, size verecek hesabımız yok” denilmişti.

Oysa bu defa tam da hesabı vermekten kaçınılan geniş kitlelere, bu ülkenin üreten ve krizde dahi az da olsa seçeneği olan kesimine hitap gerekiyordu.
Ancak bu kesimle selam sabah kesileli çok olmuştu.
Ülkenin sadece marjinal kesiminden, küçük ilçelerinden oy toplayabilen bir iktidarımız var. Uzun süredir bu böyle.

Hiçbir merkezde kazanamayan, çeperlerin merkezinde bile azınlıkta kalan mevcut siyasi iktidar, yardım kampanyasında bile haset ve kıskançlıkla kendisine para göndermeyenlerin elini bağlamayı tercih etti.

Bu vahim tabloyu yardımları tek elde toplamak olarak yorumlamak mümkün olmaz. İktidar kendisine zerre güven duymayan geniş halk kitleleri ile bağını koparalı çok oldu. Bunun bilinciyle amacı başkasından çok toplamak değil, başkasından az toplamamak olan akıl ötesi bir hamle gördük.

Devletin sivil topluma indirdiği ağır bir darbeyi tereddütsüzce gözledik.

Türkiye’nin üretim ve gelir şampiyonu illerinin yönetimini kaybeden iktidar, bu illerin sivil halkının yardımda kendisini değil yerel yönetimlerini tercih edeceğini çok iyi biliyor.
Bütün bunların üzerine Meral Hanımın ortaya koyduğu kendinden emin tavır, iktidarı çileden çıkarmaya yetti.

31 Mart seçimlerinden önce ülkenin gelişmiş bölgelerini, İstanbul’un az çok düzgün ilçelerinin halklarını hakir gören onları duyarsızlıkla suçlamıştı iktidar en tepeden. Akabinde beka söylemi ile girilen seçimde tam da dünden 1 sene önce, yani belediyelerin bağış toplamasına engel olunan günde, kaybedilen seçim bile hazmedilememişti.

Aradan geçen 365 günün sonunda ulaşılan sürreel gündemde karşımıza çıkan tablo, tam da bu süreçten zerre ders alınmadığına delalet ediyor.

Kendi kazanmadığı seçimi murdar ilan edenler, bu defa da kendi toplamadığı bağışı saymıyor.

Ülke üzerine atılmış ölü toprağı artık bir mecaz değil.
Kimse kıpırdayamıyor ve belki de kıpırdamamalı.
Dünya durmuş.
Ve biz ‘bağışı belediye toplayabilir mi?’ bunun sorgusuna tabiiyiz.

Daha önce de Güneydoğu’da, Diyarbakır’da ve başka yerlerde HDP’nin yoksul halka ulaştırdığı yardımlara yasak gelmişti. Elazığ depreminde HDP’li belediyelerin yardımları kentlere sokulmuş, imha edilip engellenmişti. İktidar giderek kendine de yabancılaşıyor. İktidar ülkenin ancak kendisine bağımlı kesiminden oy almanın bilinciyle, kendisinden bağımsız kesimin iyiliklerini bile görmemek için, hatları kesmekten kaçınmıyor.

Bu kadar kötü olmak mümkün değildir.
Bu kötülük değil aymazlıktır.'